Jump to content

Endülüs'den Selanik Ve Çevresine Yahudilerin Göçü


Shadoww

Recommended Posts

Arşiv Belgeleri Işığında Endülüs'den Selanik Ve Çevresine Yahudilerin Göçü

Prof . Dr. Ahmed Akgündüz

I-Yahudilere Tarih Boyu Nasıl Davrandık?

Daha önce de değişik makale ve yazılarımızda tekrar tekrar belirttiğimiz gibi, müslüman ecdadımız her meselede olduğu gibi, müslümanlara ait topraklarda yaşayan gayr-i müslimler ve Yahudiler hususunda da "Şer’-i Şerif” dedikleri hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket etmişlerdir. Ecdadımızın "şer’-i şerif" dediği İslâm hukukuna göre, Müslümanlarla sulh yapan ve İslâm Devleti'nin hâkimiyetini kabul eden gayr-i müslimlere "zimmî" adı verilir. Renk, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin hepsine aynı şekilde ve "şer’-i şerif" ne diyorsa öyle muamele yapılır. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u kılıç zoruyla fethettiği halde, sırf sulh yolunun burada yaşayan gayr-i müslimlere daha yararlı olmasından dolayı, araya giren papaz ve hahamların arzusuyla, İstanbul'u sanki sulh yoluyla fethetmiş gibi kolaylıklar göstermiştir. Osmanlı hukukunun mimarı olan Ebussuud Efendi İstanbul'daki kilise ve havraların devamını bu ince anlayış ve lütuflu muameleyle açıklamaktadır. Aynı şey Rumeli, Mısır, Filistin ve benzeri ülkeler için de söz konusudur.

Müslümanlara ait topraklarda yaşayan zimmîlerin onlardan farklı olduğu yönleri elbette vardır. Ancak bu farklılık, din ayrılığından doğan bir farklılıktır. Meselâ, müslümanlar bir ibadet çeşidi olan zekâtla mükellef oldukları halde, gayr-ı müslimler mükellef değillerdir. Onlar güç ve kazançlarına göre değişen, senede bir defa adam başına "cizye" denilen bir vergi verirler. Fakirler, işsiz, din adamları, yaşlılar ve hastalar bu vergiden muaftırlar. Gayr-ı müslimler cihad yani askerlik yapmak mecburiyetinde değillerdir. Aile hukuku, miras hukuku ve dinlerinin gereği olan diğer hukukî mevzularda, kendi inandıkları hukukî hükümler uygulanır. Gayrimüslimler, Arabistan'a seyahat edebilirler. ancak zaruret olmadıkça Mescid-i Haram'a giremezler. Kılık kıyafet konusunda gayr-i müslimler, müslümanları taklid edemezler. Bütün bunların yanında, gayr-i müslimlerin de can, mal, namus ve şerefleri müslümanlarınki gibi dokunulmazdır. Muhtaç gayr-i müslimler, sosyal haklardan aynen yararlanırlar. Bazı istisnaların dışında, devlet hizmetini ifa ederler; mezarları ve ölüleri hürmet görür. Bütün hukukî davalarda, gayr-i müslim ile müslüman arasında fark yoktur. Bu dediklerimize, İstanbul'daki kiliseler, havralar, mezarlar, arşivlerdeki belgeler ve Yorgi'ye karşı Ahmed'i, Dimitri'ye karşı Osman'ı mahkum eden mahkeme kararları, en büyük delillerdir[1].

Tarih boyu Yahudilere nasıl davrandık? sorusunun cevâbını da yukarıdaki paragraflarda anlatılan hükümler teşkil etmektedir. Ţimdi bu anlatılanları tarihde yaşanmış misalleri ile zenginleştirelim.

II-İspanya'dan Yahudiler Nasıl Kovuldu? Osmanlı Ülkesine Nasıl Kabul Edildi? Konuyla İlgili Arşiv Belgeleri Nelerdir?

Bilindiği gibi, XV. asırda Avrupa'da kölelik, insanlar arasında ayırım ve nihâyet bunların neticesi olarak engizisyon mahkemelerinin zâlim kararları kırıla gidiyordu. Avrupalılar, kendi aralarında kanlı çatışmalara girdikleri gibi, Hristiyan olmayan milletlere karşı da tam bir savaş ilan etmişlerdi. Katoliklerin protestanlara ve protestanların katoliklere hayat hakkı tanımadığı Hristiyan Avrupa'da elbette ki yahudilere de hayat hakkı tanımayacaklar idi. Nitekim tanımadılar da.

İslam tarihçilerinin Endülüs ve Avrupalıların da İspanya dedikleri yarım adada da Endülüs Emevilerinin kurdukları İslâm Medeniyeti sayesinde tam bir hürriyet içinde ve emân altında yaşayan diğer din mensupları arasında Yahudiler de vardı. Yahudiler de zimmî sayılıyor ve İslâm Ülkesi olan Endülüs'de huzur içinde yaşıyorlardı. Ne zaman ki, Endülüs'de bulunan müslüman devlet yıkıldı ve yerine tamamen Roma zihniyetine hâkim Hris-tiyan kuvvetler hâkim oldu; o zaman Hristiyanlık dışındaki din mensubları büyük bir zulme maruz kalmaya başladılar. Yahudiler de bu zulümden paylarını aldılar ve hatta vatanları olan İspanya' dan sürülmeye başlandılar. Maalesef toplumlar içinde itibarları zayıf olan Yahudiler, kendilerine yeni bir yurt aramalarına rağmen bulamıyorlardı. Herkes bunlara sırtlarını dönüyordu. Yahudi olsalar da aslında o dönemde mazlum durumuna düşen Yahudilere bir müslüman devlet olan Osmanlı Devleti kucak açtı.

Osmanlı Devleti, Yahudilere neden ve hangi şer`î hükme dayanarak kucak açmıştır? Bu sorunun cevabını, İslâm hukukundaki zimmet andlaşması ile ilgili hükümlerde bulabiliriz. Zimmet akdi, İslâm halifesi veya nâibi, ehl-i kitâb kabul edilen yahudi veya hristiyanları, İslâm ülkesi vatandaşı olmalarını, belli şartlar ve mükellefiyetler karşılığında kabul edebilmesi demektir. Bunun ayrıntılarına girmiyoruz[2].

İşte bu şer`î hükme dayanan Osmanlı Padişahlarından II. Bâyezid, 1492 senesi ilk baharında İspanya' dan tardedilen Yahudileri, zimmet akdinin hükümlerine uymak şartıyla Osmanlı Ülkesinin belirli yerlerine ve özellikle de şu anda Yunanistan'da bulunan Selanik, Edirne, Ağriboz'a bağlı Livâdiye ve Tırhala çevresine yerleştirmişti.

Elimizde bulunan üç arşiv belgesi, bu zimmet akdi sözleşmesini ve İspanya'dan tard olunan Yahudilerin bahsedilen yerlere yerleştirilmesi hadisesinin teyit ettiği gibi, bugünün insan hakları çığırtkanlarına da ibret dersi vermektedirler.

Birinci Belge: 925/1519 tarihinde ve Yavuz Sultân Selim'in emirleriyle tahrir olunan Edirne Tapu Tahrir Defteridir. Bu Defterin 40. sayfasında "Cemâ`at-i İspanya" başlığı altında İspanya'dan sürgün edildikten sonra Edirne'ye yerleştirilen Yahudi aile reislerinin adları yazılmaktadır. Bu belgede yer alan aile reisi yahudilerin sayısı, 40 küsurdur. Yani 40 küsur aile bu bölgeye yerleştirilmiştir. Belgenin orijinalini aynen veriyoruz.

İspanya'dan Tard Olunan Yahudilerin Edirne'de Yerleştirilen 40 Aileye Ait Tapu Kaydı, Edirne Tapu Tahrir Defteri, BOA. TTD. No: 77, sh. 40

Bu belgeden daha önemli olan bir başka belge daha var. Bilindiği gibi, Cumhuriyet Döneminde ve özellikle resmî mahfillerde, Osmanlı Devletinin insan haklarına ri`âyet etmediği ve insanların canlarının Padişahın iki dudağı arasında olduğu anlatıla ve yazıla gelmiştir. Halbuki 18 Mayıs 1993 tarihinde Dışişleri Bakanlığımızın aldığı bir karar yetmiş seksen yıldır anlatılanları yalanlar mahiyettedir. Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye Avrupa Konseyi Üyesidir. Avrupa Konseyi 1993'de yeni bir İnsan Hakları Binası inşa ettirmiştir. Her ülkeden insan hakları konusunda âbide vesika sayılacak dokümanlar istenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, en çok tenkit ettiği Osmanlı Dönemine ait ve XV. yüzyılda İspanya'dan atılan Yahudilerin Osmanlı topraklarına zimmi olarak kabulüne dair belgeyi, işte bu insan hakları binasında teşhir edilmek üzere hazırlatıp göndermiştir. Bu belgeden kasıt, biraz önce fotokopisini verdiğimiz listedir. Çala kalem ecdadımıza dil uzatan bir kısım insanlara ithaf etmek üzere, bu Dışişlerimizin yazısını da belge olarak alıyoruz.

Dışişleri Bakanlığının 18 Mayıs 1993 Tarihli Yazısı

İkinci Belge: Yavuz Döneminde ve 927/1520 tarihinde şu anda Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Ağriboz Sancağına bağlı Livadiye Kazâsının Kanunnâmesi hazırlanmıştır. Bu Kanunnâmede yer alan şu hüküm, Yahudilerin zimmet akdiyle nasıl Osmanlı ülkesine alındıklarını açıkça ortaya koymaktadır:

"Madde 57- Ve Mağrib'den gelen yahudiler, harâc ve yirmi beşer akçe ispençe verürler."[3]

Mağrib'den kasıt Endülüs yani İspanya'dır. Bilindiği gibi, Yahudiler de diğer gayr-i müslimler gibi, gelirlerine göre oranı tesbit edilen harâc-ı mukâseme ve maktû` olarak verilen harâc-ı muvazzaf yani maddedeki tabiriyle ispençe vermekle mükellef tutulmuşlardır.

İspanya'dan Gelen Yahudilerle İlgili Kanunnâme Metni

Üçüncü Belge: Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanan Selanik Gümrük Kanunnâmesinde de Yahudiler gayr-i müslim zimmiler gurubuna sokularak gümrük vergileri ile alakalı hükümler sevk edilmiştir[4]. Kanunnâmeden anlaşıldığına göre, İspanya'dan gelen Yahudilerin çoğunluğu, Selanik ve çevresine yerleştirilmişlerdir. Selanik' de fazlaca Yahudi ve dönmelerin bulunmasının sebebi de budur.

”Kanunî Devrinde Hazırlanan Selanik Gümrük Kanunnâmesi

Kanunnâme-i Bâc-ı Siyâh

Müslüman metâ` getürse, yük başına iki akçe alınur. ve alub gitse dahi yükde iki akçe alınur. Ve kâfir ve Yahudi getürse, yüzde üç akçe alınur; satmazsa nesne alınmaz. Ve Nefs-i Selanik'den ki, harâc-güzâr ola ve cumhûr cemâ'atle içinde sâkin ola, yükde iki akçe alınur. Amma âhar kâdılıkdan olub cizyesini Nefs-i Selanik'de edâ ederse, yüz akçe alınur.”

III-Yahudilerin İspanya'dan Selanik Ve Çevresine Gelişlerinin 400. Yılını Kutlamaları İle İlgili Arşiv Belgeleri

Bilindiği gibi, 1992 yılında Yahudilerin İspanya'dan Selanik ve çevresine gelmelerinin 500. yıl dönümü her tarafda kutlandı. Ancak Osmanlı Arşivindeki belgelerden, aynı hâdisenin 1892 senesine rastlayan 400. yıl kutlamalarının da Sultân Abdülhamid döneminde yapıldığını, elimizdeki arşiv belgeleri ortaya koymaktadır. Elimizdeki iki belgeyi de takdim etmek istiyoruz:

Birinci Belge: Avrupa'daki Yahudi Dernekleri Federasyonu, 1892 yılında Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e bir teşekkür mektubu göndermişlerdir. Bu teşekkür mektubu, daha sonra tahttan indirmeye çalıştıkları Abdülhamid ve Osmanlı devleti açısından ibretle okunmaya değerdir. İsterseniz, evvela özetini ve sonra da aslını beraber görelim.

Cemiyyet-i Uműmiyye-i Museviye tarafından Padişah Abdul-hamid'e bir teşekkür yazısı sunuluyor. Bu mektubda şunlar ifade ediliyor:

1492 senesi ilk baharında İspanya'dan kovulan ve Osmanlı Devletine sığınan Museviler, orada her çeşit zulüm ve baskıya maruz kaldıkları halde, sizin saltanatınızın merhametine sığınarak huzur ve emniyetle memleketinizde geçimlerini temin etmişler ve gün geçtikçe her açıdan ilerlemişlerdir.

Bütün asırlara örnek olmaya layık olan sizin saltanatınızın kanadı altında dahi her çeşit in`am ve sahabete mazhar olduklarından, sizin bu lütuflarınıza layık olmaya çalışmaktadırlar.

Cem`iyyet-i Umûmiyye-i Museviye'nin yardımlarıyla idare olunan Osmanlı memleketindeki Musevi mekteblerinde sizin ve devletinizin muhabbet ve sadakati öğretilmekle birlikte, emniyet içinde ziraat, ticaret ve sanayi de öğretilmektedir. Geçmişte ve şimdi bize ve haklarımıza gösterilen bu sahâbet ve iltifat, daima gönüllerimizde kalacaktır.

Babalarımız ve dedelerimizin her çeşit zulme maruz kaldığı bu günde, Museviler, Sinagoglarında toplanarak böyle bir Padişahın merhamet kanatları altında yaşadıklarından dolayı Cenab-ı hakk'a şükür etmekle beraber ömür ve saltanatınızın devamına da dua eylemektedirler. Ayrıca sadakatlerini yenilemektedirler.

Cem`iyyet-i Umûmiyye-i Museviye ile dünyanın her tarafında yaşayan Museviler, Osmanlı Devletine ilticalarının bu 400. yıl dönümünde teşekkür ve tazimlerini arz ederler.

Mektubun asıl metni ise şöyledir:

"Atebe-i felek-mertebe-i Padişâhîye "Cem`iyyet-i Uműmiye-i Museviyye" tarafından takdim olunan mahzarın tercümesidir

1492 senesi ilk baharında İspanya'dan tard olunub Memâ-lik-i Ţâhânelerine ilticâ eden Musevîler, dünyanın her tarafında envâ`-ı mezâlim ve ta`addiyâta dűçâr oldukları halde zîr-i cenâh-ı saltanat-ı seniyyede himâye ve sıyânet-i müstemirreye mazhar olmuş olduklarından kemâl-i huzur ve emniyetle esbâb-ı ma`îşetlerini tedârik ve semere-i sa`y ve amelleriyle terakkî ede-bilmişlerdir.

Gıbta-bahş-ı âsâr olan ahd-i saltanatlarında dahi Museviler kulları her an ve zaman eltâf ve inâyât-ı celîle ve sahâbet-i müessire-i Hazret-i Padişâhîlerine nâil olarak iş bu avâtıf-ı seniy-yelerine kesb-i istihkaka çalışmaktadırlar.

"Cem`iyyet-i Umûmiyye-i Museviye'nin iânesiyle idare olunan Mekâtibi Museviyede kâffe-i etfâle memleketlerine muhabbet ve metbû`-ı mufahham ve mu`azzamlarına ubûdiyyet ve sadakat etmek vazife-i mukaddesesi telkin ve talim olunmakda olub etfâl-i merkûme zirâ`at ve ticaretde ve ulûm ve fünûn ve sanayide vatanlarına hidemât-ı nâfi`a ibrâz edebilmek üzere ikmâl-i naksıyla hasr-ı mâ hasal gayret ve ikdâm etmekde ve mekâtib-i mezkûre hakkında taraf-ı eşref-i şehriyârîlerinden aled-devâm âsâr-ı inâyet ve iltizâm ibrâz buyurulmaktadır.

Ezmine-i sâbıka ile ahvâl-i hâzırada mazhar oldukları bunca in'âm ve eltâf mezhebdaşlarımızın daima hatır-daşte-i fahr ve mübâhâtları ve bâdî-i şükr ve mahmedetleridir.

Âbâ ve ecdadlarının dûçâr oldukları mezâlim ve ta`addiyâ-tın hitâmını muhtır olan işbu yevm-i mes`ûdda Museviler kulları Sinagoglarında bil-ictimâ` Zat-ı şevket-simât-ı Hazret-i Şehri-yârîleri gibi evsâf ve hasâil-i ber güzîdesi ile kesb-i iştihâr etmiş bir hükümdâr-ı âlîşanın zîr-i cenâh-ı müstelzim'ül-felâh-ı hümâyûnlarında yaşadıklarından dolayı Cenâb-ı Hakk'a arz-ı teşek-kürât ile beraber tezâyüd-i eyyâm-ı ömür ve ikbâl ve tevâfür-i şükür ve iclâl-i Padişahilerine dua ile tezyîn-i lisân-ı musâdakat ediyorlar.

"Cem`iyyet-i Umûmiyye-i Museviye" ile dünyanın her tarafında mütemekkin Museviler tebe`a-i sâdıka-i Museviye kullarının Memâlik-i Şâhaneye ilticâlarının 400. Sene-i Devriyesi münâsebetiyle bunlar ile müştereken izhâr-ı meserret ve şâdümânî eyledikleri gibi bu vesile-i müteyemmine ile ta`zîmât ve teşek-kürât-ı fâika ve hissiyât-ı sadâkatkârânemizi atebe-i felek-merte-be-i Hazret-i Hilâfetpenâhiye arz ve iblâğa mücâ-seret eder ve temâdî-i eyyâm-ı ömür ve ikbâl-i hümâyûnuyla ahd-i saltanatlarının tevâfür-i ma`mûriyyeti temenniyât-ı sami-manesini ref`-i icâbet-gâh-ı Cenâb-ı Rabb-i Müte`âl eyleriz.

Fransa Hahambaşısı Sadon Kan

Cem`iyyet-i Umûmiyye i Museviye Reisi Gold Schmit

Cem`iyyet-i Umûmiyye i Museviye Reis-i Sânîsi Der Binurh

Diğer Reis-i Sâni Leon

A`zâ Lusin Heş

A`zâ Hartburg Derinburg

A`zâ Levis Landam

A`zâ Gaston Meir;

A`zâ Neter;

A`zâ Şibrimson Honkold

A`zâ S. Rudrig

A`zâ M. Arlangır

A`zâ Ronbahnd Meir"[5].

Cem`iyyet-i Umûmiyye-i Museviye'nin II. Abdülhamid’e Sundukları Teşekkür Mektubu

İkinci Belge: 14 Nisan 1892'de İngiltere'de yaşayan Yahudilerin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e çektikleri telgraftır. Kısaca muhtevası şöyledir:

"Mâbeyn-i Hümâyûn Ser kitâbet-i celîlesine

İspanya'dan tard olundukdan sonra ecdadlarının Memâlik-i Şahâneye kabullerinin 400. sene-i devriyesi münasebetiyle Me-mâlik-i Mahrûsede sâkin Yahudilerin ibrâz ettikleri nümâyişât-ı sâdıkaneye İngiliz Musevi Cemiyeti dahi iştirâk etmek arzusuyla ahd-i hümâyûn-ı mülûkânede Musevi tebe`a hakkında izhâr buyurulan hissiyât-ı ahrârâneden dolayı hâk-i pây-ı şevket-ihtivây-ı Padişâhîye arzı teşekkürât ve takdîrâta cüret eylediği ma`rûzdur.

Londra 14 Nisan 1892 Mütercimi Sırrı Kulları"[6].

İşte bizim ecdadımız, İslâmiyetten aldıkla yüce ruhla, başta Yahudiler olmak üzere bütün gayr-ı müslimlere böyle davrandıkları halde, bizatihi Yahudiler, böyle iltifat ettikleri Sultân Abdül-hamid'e sonradan hıyânet etmişlerdir. Nitekim hal`ini kendisine haber verenlerden biri de, Emanuel Karasu denilen hahamdır. Hele yıllardır Yahudilerin Filistinli müslüman kardeşlerimize ettikleri, hiç bir zaman unutulmayacaktır. Bütün bu belgeleri, asrımızda insan hakları havariliği yapan, ancak söz konusu müslümanlar olunca yan çizen devletlere, müesseselere ve kalem erbabına ithaf etmek istiyorum. Belki ibret alınır diye ümit ediyorum.

-------------------------------------------------------------------------

[1] Konu ile ilgili tafsilatlı bilgi için bkz. Zeydan, Abdülkerim, Ahkâm'üz-Zimmiyyîn ve'l- Müstemenîn, s. 3 vd.; Molla Hüsrev, Dürer ve Gurer,1/?98 vd.

[2] Zeydan, Abdülkerim, Ahkâm'üz-Zimmiyyîn Vel-Müste'menin, sh. 22 vd.

[3] Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. III, sh. 393.

[4] Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri, c. VI. Sh. 637 vd

[5] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, YTMV, 61/51; Maalesef bazı isimleri doğru okuyamadığımızın farkındayız.

[6] BOA. YTMV, No: 61/51

kaynak:

http://www.osmanli.org.tr/yazi-2-37.html
http://www.osmanli.org.tr/yazi-2-38.html[/CODE]

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...