Jump to content

Osmanlı Devletinde İçki Yasağı - 1 Ve 2


Shadoww

Recommended Posts

Osmanlı Devletinde İçki Yasağı - 1

Osmanlı Devletinde İçki Yasağı ve II. Bâyezid'in İçkiyi Yasaklayan Bir Fermanı

Prof .Dr. Ahmed Akgündüz

I- Çarpıtılan Hakikatler

Günümüzde, Osmanlı Devletine cephe alan belli mihrâklar ve karanlık güçler, iki kol halinde, en uzun ömürlü İslâm Devleti olan şanlı devlete hücum etmektedirler:

Birinci kol, İslâm'a düşmanlıklarını açıkdan ortaya koyamayan ve bunu Osmanlı düşmanlığı adı altında yürüten din ve tarih düşmanlarıdır. Bunlar, kusurlarıyla birlikte, İslâmı, hayatın bütün safhalarında yaşayan ve yaşatmaya çalışan Osmanlı Devleti'ni tenkid etmekle, açıkdan yapamadıkları İslâm düşmanlığını da böylece yapmış oluyorlar. Bu grubun başını, aslen gayr-ı müslim olan azınlık mensuplarının veya bir kısım dönmelerin çekmesi çok dikkat çekicidir.

İkinci kol ise, altıyüz sene, İslâm'ı neşretme hizmetinde Osmanlı Devleti'ne ayak bağı olmuş olan, İslâm'ı kendi sâfiyetinden çıkarmaya çalışan bir devletin fikir propogandalarına kanan ve tarihimizi tam bilmeyen saf müslümanlardır. Her iki kolun da ellerinde koz olarak kullandıkları en önemli mevzûlardan biri, Osmanlı padişahlarının ve Osmanlı Devleti'nin, İslâm dininin, içki yasağı ile alâkalı hükümlerini hiçe saymaları ve aşırı bir içki müptelâsı olmaları şeklindeki iddiadır. İşte yazımızın mevzuunu, bu iddianın aslını ortaya koyacak olan bazı belgeler teşkil edecektir. Asıl belgelere geçmeden önce şu hakikatların bilinmesi icabeder:

1) Osmanlı Devletini teşkil eden fertler ma'sum değildir. İçlerinde Fâtih ve II. Abdülhamid gibi “veliyyullah” denilen fertler bulunduğu gibi, içki ve benzeri günahları irtikâb eden şahıslar da bulunabilir. Nazarî plânda İslâm'ın bütün düsturlarının kabul edilerek tatbik edildiği bir vâkı'adır. Ancak tatbikatta bu esaslara muhâlefet edenlerin bulunduğu da bir vâkı'adır. Her ikisini de inkâr etmek mümkün değildir.

Her şeyde olduğu gibi, Osmanlı Devleti'nin de hasenâtı vardır, seyyiâtı da vardır. Ancak 600 sene boyunca hasenâtının seyyiâtına ağır bastığı bir gerçekdir ki, kader-i İlâhi bu uzun süre içinde İslâm'ın bayraktarlığı ünvanını onlara ihsân etmiştir. Seyyiâtı hasenâtına ağır basınca da, bu şerefli ünvan yine kaderin hükmiyle ellerinden alınmıştır. En kötü zamanlarında bile, değil içki gibi İslâm'ın açık bir hükmüne, içtihadî meselelerde dahi şer'î hükümlere ri'ayet etmek için elden gelen gayreti gösterdiklerini, sayıları milyonları bulan arşiv belgeleri isbat yetmektedir.

2) Maalesef, Osmanlı tarihi ve edebiyatında geçen bazı tabirler, Osmanlı Devleti'nde içkinin tamamen serbest olduğu mâ'nâsına gelecek şekilde te'vil ve izah edilmek istenmektedir. Bu tâbirlerden bazılarına dikkat çekmek istiyoruz.

“Îş ü işret”, bunların başında gelmekte ve tarihlerdeki “padişah, îş ü işreti severdi” tarzında geçen ifa-deler, içki ve sefahet hayatı yaşardı şeklinde yorumlanmaktadır. Halbuki bu ifadenin asıl mânâsı, îş=yaşama, işret=keyifli hayat demektir. Yaşamanın tadını çıkarma ve keyifli hayat, meşrû dairede olduğu gibi, gayr-i meşrû dairede de olabilir. O halde, bu tâbirleri, başka karîne olmadan gayr-i meşrû hayat diye izah etmek, peşin fikirlilik olur. Ancak Yıldırım Bâyezid gibi bazı devlet adamlarının içki içtiğine açık delil varsa, bunu başka mânâlara çekmeye çalışmak da doğru olmaz.

“Sâkî” de bu kelimelerdendir. Kelime mânâsı, keyif meclislerinde kadehle içilecek şeyleri takdim eden şahsa denir. Ancak, mevlidde şerbet dağıtana sâkî dendiği gibi, meyhânede şarap dağıtana da aynı ad verilir. Sâkî kelimesini, her yerde, içki kadehini dağıtan diye açıklamak, elbetteki peşin fikirliliktir. Osmanlı Sarayında sâkîler elbette vardır. Ancak bunların, içki kadehlerini dağıtan ve dolduran kişiler olduklarını, serbestçe içki dağıttıklarını ve bunun açık bir şekilde yapıldığını söylemek insafsızlık olur.

“Şarap” kelimesi de öyledir. Aslında her çeşit içki demek olan bu kelime, günümüzde haram olan ve Arapça'da “hamr” kelimesiyle ifade edilen içki karşılığında kullanılmaktadır. Halbuki Osmanlı döneminde, şerbet ve su da dahil olmak üzere bütün içilecek şeylere yani bugünkü karşılığıyla meşrubâta da “şarap” dendiği bir vâkı'adır. İslâm hukukunun yasakladığı sarhoşluk verici içkileri içenlere, hadd-i şirb denilen şer'î cezayı uygulayan devlet adamlarının kendilerinin, gizli demiyoruz, ama açıkça bu fiili işlemeleri mümkün değildir.

3) Türkler müslüman olduktan hemen sonra, İslâm'a muhâlif olan bütün âdetlerini de kâideten ve nazarî olarak tamamen terketmişlerdir. İslâm'ın te'siri altında ve ilk müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar devrinde (X. asır) kaleme alınan Kutadgu Bilig'deki şu cümleler, bunun en bâriz misâlidir:

“Bey içki içmemeli ve fesatlık yapmamalıdır; bu iki hareket yüzünden, sonunda ikbâl elden gider. Dünya beyleri şarabın tadına ulaşırlarsa, memleketin ve halkın bundan çekeceği zahmet çok acı olur. Bey içki içer ve oyunla vakit geçirirse, memleket işini düşünmeğe ne zaman fırsat bulur?”[1].

Daha sonraki müslüman Türk devletlerinin içki hakkındaki tutumlarını ise, kendilerine resmî hukuk kodu olarak kabul ettikleri fıkıh kitaplarındaki şer'î hükümler ortaya koymaktadır.

II- Osmanlı Hukukunda İçki Yasağı ve Müeyyideleri

Osmanlı hukukçuları, içki hakkındaki hükümlerde İslâm hukukçularının kabul ettikleri esasları aynen benimsemişlerdir. Bütün İslâm hukukçuları ise, başta şarap (hamr) olmak üzere, sarhoşluk verici içkilerin azının ve çoğunun haram, yani kesin olarak dinen yasak olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak İslâm'ın tesbit ettiği ve had denilen cezayı gerektirecek içki içme suçunun târifinde farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İmam-ı A'zam Ebu Hanife'ye göre, az veya çok şarap (hamr) içmek yahut sarhoş edecek kadar diğer içkileri kullanmak, had cezasını gerektiren bir suçtur. Diğer İslâm hukukçuları ise, her çeşit içkiyi, az veya çok içmenin had cezasını gerektiren bir suç olacağını açıklamışlardır. Osmanlı Devlet'inde tercih edilen birinci görüşe göre had cezasını gerektiren içki içme suçunun (ki buna şirb denmektedir) iki unsuru vardır:

Birincisi, az da olsa şarap içmek veya diğer içkileri içerek sarhoş olmaktır. Yani bütün içkilerin haram olduğunda ittifak etmekle beraber, had cezasını gerektirecek suçun teşekkülünde küçük bir görüş ayrılığı vardır.

İkincisi, cezâi kasıd ve irâdedir. Zorla içirilen içkiler, had cezasını gerektirmez. Bu unsurlardan biri eksik olduğunda, had cezası tatbik edilmez; ancak devletin tesbit ettiği ta'zir cezaları uygulanır. Had cezası ise (ki buna hadd-i şirb denir), eksik ve fazla olmadan içki içene sopa ile seksen kırbaç vurmaktır[2].

Osmanlı Devleti'nin son on yılına kadar, bütün müslüman Türk Devletlerinde, İslâm'ın içki için tesbit ettiği had cezası (hadd-i şirb) aynen tatbik edilmiştir. Bunu şer'iye sicillerinde görmek mümkün olduğu gibi Osmanlı Kanunnâmelerinde de görmek mümkündür. Osmanlı Devletinde konuyla ilgili şer’î hükümler, Avrupalı bir hukukçunun diliyle “1810 tarihine gelinceye kadar, mer’î olmuşdur. Gerçi bu hükümler, tatbikatta tam icra olunmadığı da söylenebilirse de, nazariyâtta kuvvetine riâyet olunmuştur”[3]. Araştırmalar, Osmanlı Devletinin son on yılına kadar bu tatbikatın devam ettiğini göstermektedir. Ancak Osmanlı Devletinin son yıllarında kabul edilen Men’-i Müskirât Kanunu, içki içenlere verilen cezaları, alternatifli olarak düzenlemiş ve bunlardan birini de hadd-i şer’î olarak zikretmiştir. Bu kanun, devletin içinde ve dışında çok büyük tartışmalara yol açmıştır[4].

kaynak:http://www.osmanli.org.tr/yazi-2-35.html[/CODE]

[color=#FF0000][size=3]Osmanlı Devletinde İçki Yasağı - 2[/size][/color]

III- II. Bâyezid'in İçkiyi Yasaklayan Bir Fermanı

Osmanlı padişahları, çok az istisnalar dışında, hem fiilen ve hem de kavlen İslâm'ın getirdiği içki yasağına uymuşlar ve bu yasağa uyulması için gerekli hukukî tedbirleri almışlardır. Bunlardan II. Bayezid'e ait olan bir fermanın, önce sadeleştirilmiş metnini, sonra asıl metnini ve orijinalini, sizlere takdim ederek, meseleyi bütün yönleriyle vuzûha kavuşturmak istiyoruz:

Fermanın Sadeleştirilmiş Metni:

“Değerli Bursa Sancak Beği Muhammed ve Bu Sancağa Bağlı Kâdîler:

Fermanım size ulaşınca bilesiniz ki:

1. Dergâhıma arz olundu ki, sancağınıza bağlı şehir, kasaba ve köylerde, düğünlerde, toplantılarda ve benzeri yerlerde, açıkca şarap içildiği, çeşitli sarhoş edici içkiler kullanıldığı, her türlü rezalet ve sefahetin irtikâb edildiği görülmüştür. Ayrıca İslâm'ın şeâirine ri'âyet edilmeyerek fâsıkların bu gibi gayr-i meşrû fiilerinden, bütün müslümanların ve özellikle de âlimler ve sâlihlerin rahatsız olduğu bildirilmiştir.

2. Durum böyle ise, emr-i bil-ma’rûf nehy-i anil-münker vazifesi boynumuzun borcu olması hasebiyle, bu gayr-i meşrû fiilerin yasaklanması için, görevli olarak Hamza’yı gönderdim ve aşağıdaki ta’limâtı verdim:

3. Emrim size ulaşınca, bu konuda tam ihtimam gösteresiniz. Sen ki, sancak beğisin, kâdîlarsınız. Bizzat bu işin üzerinde durub kazanızdaki halka, şehirlerde, köylerde ve kasabalarda, tekrar te'yîd ve tehdît ile yasak edesiniz.

4. Bundan sonra hiç bir yerde, fâsıklar toplanıp açıkca günâh işlemeyeler ve İslâm'ın şe'airine gereği gibi ri'âyet edeler.

5. Bütün bu yasaklara rağmen dinlemeyip, düğünlerde ve toplantılarda, açıkça içki içen ve gayr-ı meşrû fiiller işleyenlerin, toplantılarını bozup dağıtasınız ve kendilerini de tutuklayasınız. Had cezası gerekenlere şer'î had cezasını tatbik edesiniz ve ta'zir cezası gerekenlere de gereken cezayı verip, yerine göre teşhir edesiniz, hapse atasınız. Kısaca haklarından gelesiniz ve daima bu emrime ri'âyet edesiniz.

6. Buna rağmen uslanmayıp inad eden ve anarşi çıkaranları, isim isim yazarak dergâhıma arz edesiniz. Onlar hakkında hüküm nasıl sâdır olursa, gereğini yapalım.

7. Sen ki, sancak beğisin, bu hususu görüp gözetip emrime aykırı hareket edenleri, kâdî kararıyla hakkından gelip, şer’î hükümleri ve emirlerimi icrâ edesin.

8. Bu memleketlerin subaşıları (emniyet âmirleri) ve yardımcıları da, bu konuda, kadîlara yardımcı olalar. Gayr-ı meşrû fiillerin kaldırılması hususunda kadıların yanında yer alalar ve kimseye düğünlerde ve toplantılarda, İslâm’ın emirlerine aykırı iş ettirmeyeler. Edenleri mahkemeye sevkedip, şer’î yargılama neticesinde haklarından geleler.

9. Siz ki, kâdîlarsınız, her biriniz, bu fermanımın bir örneğini şer'iye sicillerine kaydedesiniz ve daima icrâ edesiniz. Bu konuda ihmal ve müsamaha göstermeyesiniz. İhmal ve müsamaha ettiğiniz duyulursa, sadece görevinizden azledilmekle kalmazsınız, büyük cezalara çarptırılırsınız. Bu yazılı emrimin, size ulaştığını, görevli memurum ile bana bildiresiniz.

Şöyle bilesiniz ve alâmet-i şerife itimat edesiniz”.

İçki Yasaknâmesinin Metni

“Eşref'ül-Ümerâ'il-kirâm efham'ül-küberâ'il-fihâm zülkadri ve'l-ihtirâm el-mü’eyyed bi te'yîdât'il-Melik'il-Allâm Hüdâvendigâr Sancağı beği Muhammed -zîde kadruhû- ve mefâhir'ü kudât'il-müslimin ma'âdin'ül-fadli ve'l-yakîn vereset'ül-enbiyâ'i ve'l-mürselîn mezkûr sancak kadıları-zîdet fedâiluhum-tevkî-i refî-i hümâyûn vâsıl olıcak ma'lûm ola ki;

1. El-hâletü hâzihî Dergâhıma arz olundu ki, ol vilâyetlerde şehirlerde ve kurâda ve kasabâtda, velîmelerde ve cem'iyyetlerde alâniyeten şirb-i hamr ve tenâvül-i müskirât ve envâ’-ı fesâdat ve şenâ'ât olunub mecâlisde envâ-ı melâhîye ve ma'âsîye ve menâhîye irtikâb olunub şe'âir-i İslâm'a ri'âyet olunmayub fesekanın bu misillû kabâyihinden ve şenâyi'inden müslümanlar hususan ulemâ ve sulehâ ziyâde müte'ellim ve müte'essir olub bî huzur olur imiş.

2. Eyle olsa, emr-i bil-ma'rûf ve nehy-i anil-münker cümle-i vâcibâtdan olduğu sebebden bu münkerâtın nehyi içün dârende-i fermân-ı âlî-şân kulum ulûfeci Hamza ile size hükm-i hümâyûn gönderüb buyurdum ki;

3. Varub vusûl bulıcak bu bâbda tamam ihtimâm edüb sen ki, Sancak beğisin, kudâta gereği gibi mu'âvenat ve muzâheret edüb ve siz ki, kadılarsız, kendü nefisleriyle mübâşir olub her birinüz taht-ı kazânız halkına şehirlerde ve karyelerde ve kasabalarda gereği gibi te'kîdât ve tehdîdât ile yasak edesiz ki, min ba'd bunların hiç birinde feseka cem' olub alâniyeten fısk u fücûr eylemeyüb lehivle ma'âsîye irtikâb ve menâhîye mübâşeret edüb şe'âir-i İslâm'ı kemâ yenbeğî ri'âyet edeler.

4. Ba'det-te'kîd vet-tehdîd eslemeyüb velîmelerde ve sâir cem'iyyetlerde feseka ve fecere cem' olub şirb-i müskirât ve ızhâr-ı fesâdât lehivle münkerât irtikâb ederlerse, anların cem'iyyetlerin bozub ve dağıdub ve kendülerin dutub getürdüb had lâzım olanları tahdîd ve ta'zir lâzım olanları ta'zir ve teşhîr ve te'dîb ve habs-i medîd eyleyüb müntehî haklarından gelesiz ve dâimâ bu emr-i şerifi icrâ ve ri'âyet edesiz.

5. Ve şunlar ki, eslemeyüb ziyâde muhâlefet ve inâd ve temerrüd ve fesâd edeler, anları ad ile yazub bâb-ı felek-âşiyânıma arz edesiz. Anların bâbında fermân-ı kazâ-cereyân ne vechile sâdır olursa, ana göre âmil olub emr-i münîfi yerine koyasız.

6. Ve sen ki, sancak beğisin, sen dahi dâimâ bu hususı görüb ve gözedüb emrime muhâlefet edenleri kudât ma'rifetleriyle sekidüb hükm-i şer'-i şerife ri'âyet ve emr-i hümâyûnumı icrâ ve ikâme edesiz.

7. Ve ol vilâyetlerin subaşıları ve yerlerine duran âdemîleri dahi bu bâbda kudâta mu'în ve zahîr olub bu misillû füsûkun ve fücûrun def'inde ve ref'inde kudâtla bile mübâşir olub kimesneye velîmelerde ve cem'iyyetlerde fısk u fücûr etdürmeyeler; edenleri mecâlis-i kudâta getürüb anlar dahî şer'le vücûh-ı mezkûrelerin haklarından geleler.

8. Ve siz ki, kâdîlersiz, her birinüz bu hükm-i hümâyûnun sûretini sicillâtınıza kayd edüb dâimâ bu emr-i şerîfimi icrâ edesiz; ihmâl ve müsâhele eylemeyesiz ve illâ her kangınızdan bu bâbda ihmâl ve müsâhele istimâ olunursa, azl ile komayub azâb-ı azîm ve ikâb-ı elîmle mu'âteb ve mu'âkab olurlar, bilmiş olasız.

9. Ve bu hükm-i şerîfim varub size vusûl bulub emr-i hümâyûna imtisâl olunduğun her biriniz yazub mezkûr kulumla kapuma i'lâm edesiz. Elbette i'lâm etmeyince olmayasız.

Şöyle bilesiz ve alâmet-i şerife-i âlem-ârâya i'timâd kılub i'tikâd edesiz.

Tahrîren fî evâhir-i Ramazan'il-Mübârek li seneti selâse-aşere ve tis'a-mi'ete (913).

Bi Makâm-ı Kostantınıyye” [5].

[CODE]kaynak:http://www.osmanli.org.tr/yazi-2-36.html[/CODE]

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...