mavikiz Posted July 13, 2008 Share Posted July 13, 2008 DEDE KORKUT HİKÂYELERİ Kitabın asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan” dır. Anlamı Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı’dır. Kitap on iki destansı hikaye ve bir mukaddimeden oluşmuştur. Hikayeler Kuzeydoğu Anadolu dolaylarındaki Müslüman Oğuzların hayatını anlatır. Fakat destanlar İslamiyet öncesi dönemden de izler taşımaktadır. Bu yüzden destanların oluşmasının daha erken evrelerde olduğu tahmin edilmektedir. Kitapta, Salur Kazan ve Bayındır Han gibi kahramanların, mekanın ve zamanın ortak oluşuyla ve her hikayede Dede Kokut’un ortaya çıkışıyla on iki hikaye birbirine bağlanır. Bugün elimizdeki iki nüshanın Akkoyunlu Devleti’nin çökmeye başladığı dönemlerde yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Nüshalardan biri tamdır ve Almanya Dresten Kitaplığı’nda bulunmaktadır. Altı hikayenin bulunduğu eksik bir nüsha ise Vatikan’dadır. Nüshalar üzerine ilk incelemeyi Alman Türkiyatçı Fr. Von Diez Tepegöz Destanı’nı Almanca’ya çevirerek yapmıştır. Kilisli Rıfat (1916, eski yazı ile), Orhan Şaik Gökyay (1938) ve Muharrem Ergin (1958) de kitabı yurdumuzda yayınlamışlardır. Dede Korkut’un Soyu: Dede Korkut’un soyu hakkında kesin bir bilgi elde edilememekle birlikte, mukaddimede Bayat Boyu’ndan olduğu geçiyor. Ayrıca bazı kaynaklar Kara Hoca’nın oğlu olduğunu söylemektedir. Ebulgazi de Kayı boyundan olduğunu yazmıştır. Karmış Han’ın oğlu demiştir. Bazı rivayetler İshak Peygamberin soyundan olduğunu söyler. Bir başka rivayete göre de Hıristiyan Aziz Kirkor’dur. Dede Korkut’un Kişiliği: Dede Korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur.Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir. Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça kökenli olup elçi manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de “Korkut” kelimesinin bir lakap, bir unvan olduğu görülmektedir. “Dede” kelimesinin ise ecdat manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir. Fakat destanlarda daha çok halk arasında büyük hürmet ve kutsallık kazanmış halk bilgini anlamında kullanılmıştır. Dede Korkut’un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlardan çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut’un kişiliği iki şekildedir: 1- Kutsal Kişiliği, 2- Bilge Kişiliği. Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut'un çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürüyor fakat bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır Dede Korkut’un Kutsal Kişiliği: Destanlarda Dede Korkut kerâmet sahibi biridir. Doğa üstü bir manevi güce sahiptir. Destanlarda şu gibi kerametleri görülmüştür; 1- Gelecekten Haber Verme: “Korkut Ata söyledi: Ahir zamanda hanlık tekrar Kayı’ya geçecek. Kimse ellerinden alamayacak, ahir zaman olup kıyamet kopuncaya kadar.” (Mukaddime) Destanda geçen örnekte de belirtildiği gibi Dede Korkut gelecekten haberler verirdi. Bu haberleri geçmişte yaşadığı deneyimlere dayanarak söylerdi. 2- Halkın Onun Sözünü Tutması: “ Korkut Ata Oğuz kavminin müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmadan yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi.” (Mukaddime) Hanlardan çobana kadar herkes onun sözüne güvenirdi, ona danışırlardı. 3- Duasının Allah Katında Kabul Olması: “… Ne derse olurdu. Gaipten haber söylerdi. Hak Taâla onun gönlüne ilham ederdi.” (Mukaddime) “… Dede Korkut dedi: (Kılıç) Çalarsan elin kurusun dedi. Hak Taâla’nın emri ile Deli Karçar’ın eli yukarıda asılı kaldı. Zira Dede Korkut keramet sahibi idi, dileği kabul olundu.” (Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı) Birinci örnekte geçen “Ne derse olurdu.” cümlesi hem halkın onun sözünü dinlediği hem de duasının kabul edildiği anlamındadır. İkinci örnekte de duasının kabul olduğu belirtilmiştir. Dede Korkut’taki bu kerametlerin iki kaynaktan gelmiş olabileceği düşünülmektedir; 1- İslam Tasavvufu 2- Şamanist İnanç Dede Korkut’un destanlarda İslam tasavvufuna uymayan davranışları bu ihtimali zayıflatıyor. Mutasavvıflardaki kamil insan olma hedefi, çile çekme, dergah… gibi unsurlar Dede Korkut’ta görülmüyor. Ermişlerinkine benzeyen olağan üstü olaylar yaşaması da yazıya geçirilene kadar uğramış olduğu değişiklikler olabilir, çünkü Türklerin İslam'ı henüz kabul ettiği ve değişim içerisinde olduğu 15-16. yy.larda yazıya geçirilmiştir. Dede Korkut’un kutsal kişiliğinin şamanist yaşantıdan gelmiş olabileceğini kabul edebiliriz. Ozan oluşu şamanistlerin özelliğini hatırlatmaktadır. Ayrıca kerametlerini gizlememesi de kutsal kişiliğinin şaman inancından geldiğini güçlendirmektedir. Dede Korkut’un Bilge Kişiliği: Dede Korkut sıradan insanlardan, devlet adamlarına kadar herkesin saydığı ve danıştığı bilgedir, öğüt vericidir. Bilgeliği eğitici, öğretici ve tenkit edicidir. Onun bu kişiliği tarih ve toplum yaşantısından gelmektedir. Geçmiş alplerin başından geçen olayları anlatır ve öğüt verir. Destanlar: Kitapta daha önce de belirttiğimiz gibi on iki tane destan vardır. Bu destanların her biri bir boy için söylenilmiştir. Bu destanlarda boyların hanlarının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır. Hikayelerin dili oldukça sadedir. 15.-16. yy.da yazıya geçirildiği halde arı bir Türkçe’ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. Orhan Şaik Gökyay ve Muharrem Ergin’in Latin harfleri ile yayınladıkları kitaplar ilköğretim öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla manzum ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık 8.000 tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır. Destanların Genel İç Yapısı: Destanlar olağan üstü olayların yoğunluğundan sıyrılmış ve günlük, sade olaylar da konu olmuştur. Destan niteliğine tüm Oğuzlar'ı etkilemesiyle ulaşmıştır. Hikayeler basit görünen olaylarla başlamış ama tüm Oğuzlar'ın etkilenmesiyle sonuçlanmıştır. Hikayelerde dersler verilmiş, halk bilgilendirilmek istenmiştir. Destanlaşmış tarih olayları anlatılmıştır. Oğuzların dini inançları belirtilmiştir, örneğin Alpler kafirlerle savaşa gitmeden evvel arı sudan abdest alıp, iki rekat namaz kıldıkları belirtilmiştir. Halkın iktisadi durumu da anlatılmıştır. Oğuzların daha çok hayvancılıkla geçindiği neredeyse her hikayede görülmektedir. Yalnız, Oğuzlar’da üstünlük zenginlikle, mal mülkle olmaz. Oğuzlar’da üstülük yiğitlikle olur. Erkek gençlerin isim alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekir. Yiğitlik gösteren delikanlıya Dede Korkut isim verir. Verdiği isimler genellikle delikanlının gösterdiği yiğitlikle alakalıdır. Mesala Boğaç Han’a “Boğaç” ismi boğayı boğduğu için verilmiştir. Oğuzlar işlerini kendileri yapamazsa küçük düşerler. Üstünlüklerini kaybetmemek için yardım kabul etmezler. Kazan Han’ın hikayesinde de böyle olmuş, Kazan Han çobanı, yardımını engellemek için, ağaca bağlamıştır. Hikayelerde kadın da söz sahibidir. Kadın da hanlık edebilir. Kadın evlenirken güçlü, yiğit birini arar. Gerektiğinde kadın da savaşır fakat kadının savaşması erkeği küçük düşürür. Destanlarda yoğunlukla ideal Oğuz Alp'inin nasıl olması gerektiği anlatılıyorsa da Alplerin başına gelen olaylardan herkese pay düşüyor. Büyüklüğün ve güçlülüğün erdem ve hünere bağlı olduğu her fırsatta belirtilmiş. Düşmana karşı savaşmak da yiğitliğin, büyüklüğün göstergesidir. Verilen dersler bu kadarla da kalmıyor. Bunların bir kısmı doğrudan devlete ve yöneticilere bir kısmı da millete verilmek istenen derslerdir 1- Devlete Verilen Öğütler: Destanlarda genel bir ilke şeklinde Oğuz birliğini devam ettirme fikri işlenmiştir. Bu birliği devam ettirebilmek için devlete ve devlet adamlarına; - Ekonomik güce sahip olma, - Hüner ve erdem sahibi olma, - Buyruk olmanın gereği anlatılmıştır. - Destanlarda vurgulanan bu unsurlar sanırız dünya döndüğü sürece devam edecektir. Ayrıca Alplere de şöyle öğütler veriliyor; - Ok atmada ve yay çekmede hünerli olmak - Düşman ile savaşta üstün gelmek - Ülkesine sahip çıkmak - Zengin ve eli açık olmak (Aç doyurmak, yoksul donatmak‘ şeklinde geçen halka karşı merhametli ve cömert olmak) - Soylu olmak ve soyunu küçük düşürmemek. Halka Verilen Öğütler; Destanlarda halka Alpler kadar yer verilmese de. hem çoban gibi kahramanlarla hem de örnek Alplerle halka da bir takım dersler verilmiş; - Devlete sadık olmak - Misafirperver olmak - Dedikodu yapmamak - Dürüst olmak - Korkak olmamak - Çocuğunu iyi yetiştirmek - Üstüne düşen görevi yerine getirmek - Eşine sadık olmak - Ana babaya hürmet etmek ... Bazı öğütler de var ki, pek çoğu atasözleri gibi kalıplaşmıştır; - Ecel vakti ermeyince can çıkmaz. - Çıkan can geri gelmez. - Yığılı malın mülkün olsa da nasibinden fazlasını yiyemezsin. - Kara eşek başına gem vursan katır olmaz, hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz. Ve bunlar gibi pek çoğu doğrudan olarak mukaddimede verilmiş. Bir o kadar da hikayelerin mânzum ve secîli kısımlarında mevcuttur. Destanlarda Yer Alan Eski Türk Gelenekleri Ad Koyma: Oğuz Türklerinde bir gencin ad alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekiyordu. Bu yiğitliği gösterdikten sonra Dede Korkut'u çağırırlardı. Dede Korkut da dua edip gence yiğitliğiyle alakalı bir isim verirdi; "... Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin." Toy etme ( Toplantı yapıp karar verme): Oğuzlar mühim konularda karar vermek için toplantı yaparlardı; Kudretli Oğuz beylerini hep çağırdılar evlerine getirdiler. Ağır misafirlik eylediler. Düğün: Halen devam eden bir geleneğimiz olan düğünlerde ziyafet verilir şenlik yapılırdı. Kız İsteme: Kız babasından veya abisinden istenirdi. Kız istemeğe büyük ve saygın kişiler giderdi. Dede Korkut Deli Karçar'dan kız kardeşini Bamsı Beyrek'e şöyle istemiştir; "Tanrını buyruğu ile peygamberin kavli ile aydan arı, güneşten güzel kız kardeşin Banu Çiçek'i Bamsı Beyrek'e istmeğe gelmişim." Başlık Alma: Kız vermeye karşılık kızın ailesi başlık isterlerdi. Kitapta kız kardeşini vermek istemediği için aşırı miktarda başlık isteyen Deli Karçar anlatılmıştır. “Deli Karçar der: Dede, kız kardeşim yoluna ben ne istersem verir misin? Dede der: Verelim dedi, görelim ne istersin? Deli Karçar der: Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de koyun görmemiş koç getirin, bin de pire getirin bana dedi. Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz pek ala veririm.” Sövüş Etme: Misafir İçin Hayvan Kesme. Oğuzlar bir misafir geldiği zaman onun için bir hayvan kesip ikram ederlerdi. Düş Yorma: Rüyalarında gördükleri garip durumları Dede Korkut'a yorumlatıp mana çıkarırlardı. Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 DEDE KORKUT Büyük Türk destan bilgesi Dede Korkut'un kişiliği üzerinde bilgilerimiz yetersiz kalıyor. Korkut-Ata adıyla da tanınan Dede Korkut, söylentilere göre Oğuzların Bayat Boyundan Kara Hoca’nın oğludur. Onun, IX. ve XI. yüzyıllar arasında Türkistan'da Sir-Derya nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde doğduğu, Ürgeç Dede adında bir oğlu olduğu, Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına akıl hocalığı ve danışmanlık ettiği destanlarından anlaşılmaktadır. Dede Korkut'un Türkler arasında, ağızdan ağıza, dilden dile dolaşan destan niteliğindeki hikâyeleri XV. yüzyılda Akkoyunlu'lar devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla bir kitapta toplanmış, böylelikle sözden yazıya dökülmüştür. Destan derleyicisi, Dede Korkut kitabının önsözünde Dede Korkut hakkında şu bilgileri verir ve onun ağzından şu öğütlerde bulunur: (Bayat Boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. O kişi, Oğuz'un tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi...) (Korkut Ata Oğuz Kavminin her müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata'ya danışmayınca yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi...) (Dede Korkut söylemiş: Lapa lapa karlar yağsa yaza kalmaz, yapağılı yeşil çimen güze kalmaz. Eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz, kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez, er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının korudur...) (Dede Korkut bir daha söylemiş: Sert yürürken cins bir ata nâmert yiğit binemez, binince binmese daha iyi. Çalıp keser öz kılıcı nâmertler çalınca çalmasa daha iyi... Çala bilen yiğide, ok'la kılıçtan bir çomak daha iyi. Konuğu olmayan kara evler yıkılsa daha iyi... Atın yemediği acı otlar bitmese daha iyi. İnsanın içmediği acı sular sızmasa daha iyi...) Dede Korkut'un kitabında on iki destan var. Bu destanlar, Türk dilinin en güzel örnekleri olduğu gibi, Türk ruhuna, Türk düşüncesine ışık tutan en açık belgelerdir. Dede Korkut, Oğuz Türklerini, onların inanışlarını, yaşayışlarını, gelenek ve göreneklerini, yiğitliklerini, sağlam karakteri ve ahlâkını, ruh enginliğini, saf, arı-duru bir Türkçe ile dile getirir. Destanlarındaki şiirlerinde, çalınan kopuzların kıvrak ritmi, yanık havası vardır. Bamsı Beyrek Destanı'nda Bey Beyrek’in ardından yavuklusu Banu Çiçek şöyle seslenir; Vay al duvağımın sahibi, Vay alnımın başımın umudu. Vay şah yiğidim, şahbaz yiğidim, Doyuncaya dek yüzüne bakamadığım Han yiğit... Göz açıp ta gördüğüm, Gönül ile sevdiğim, Bir yastığa baş koyduğum Yolunda öldüğüm, kurban olduğum Can yiğit... Dede Korkut destanlarının kahramanları, iyiliği ve doğruluğu öğütler. Güçsüzlerin, çaresizlerin, her zaman yanındadır. Hile-hurda bilmezler, tok sözlü, sözlerinin eridirler. Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millî dayanışmayı, el ele tutuşmayı telkin eder. Yüzyıllar boyu, heyecanla okunan bu eserdeki destanlar, Doğu ve Orta Anadolu'da, çeşitli varyantları ile yaşamıştır. Anadolu'nun birçok bölgelerinde, halk arasında söylenen, kuşaktan kuşağa aktarılan hikâye ve destanlarda Dede Korkut'un izleri ve büyük etkileri vardır. Millî Destanımızın ana kaynağı olan Dede Korkut Kitabı’nın bugün elde, biri Dresden'de, öteki Vatikan'da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır. Bu yazma eserlere dayanarak Dede Korkut Kitabı, memleketimizde birkaç kez basıldığı gibi, birçok yabancı memleketlerde çeşitli dillere de çevrilmiştir. Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 Mukaddime (Dede Korkut Hikayeleri'nin Giriş Kısmı) Bismillâhirrahmânirrahim MUKADDİME RESÛL Aleyhisselâm’a yakın zamanda, Oğuz’un Bozok Kolunun, Bayat Boyu’nda; “Korkut Ata denilen bir er ortaya çıkmış. Oğuz Boyunun bilicisi, akıllısıymış.” Alimmiş Korkut Dede, çıkarmış ne söylese. Allah ilham edermiş, Dede Korkut söylermiş. Bir müşkülü olanlar, hepsi ona koşarlar. “Ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca, Yapmazlarmış O, buyurmayınca. Her ne ki, buyurursa kabul ederlermiş, Sözünü tutarak tamam ederlermiş1.” Öğütler Korkut Ata, yol gösterir Oğuz’a. Gelecekten bildirmiş, bir gün şöyle söylemiş: “Olunca Âhir Zaman, Han çıkacak Kayı’dan. Kıyâmet’e kadar bu, değişmeyecek sonu...” *** Başka bir öğüdünde şöyle söylemiş Dede: Allah Allah demezsen hiçbir işin düzelmez. Vermezse Ganî Allah, kişi de zenginleşmez. Ezelden yazılmazsa, kullara kaza gelmez; Eceli yetmeyince tek canlı bile ölmez. “Ölen adam dirilmez, çıkan can geri gelmez; ” Kul bunalıp kalmazsa, Hızır ona yetişmez. Kişi toplasa, yığsa; dağ kadar malı olsa Yiyeceği bellidir, nasibi ne kadarsa... Gürleyerek, taşarak denize aksa sular, Denizi dolduramaz, belli etmez deryalar. Allah’ın sevmediği kötü huy, kibirlilik Gönlünü yüce tutan erde olmaz ikilik. Sana oğulluk etmez, beslesen eloğlunu; Büyür bırakıp gider, bulur kendi yolunu. Külden tepe yapılmaz, güveyi oğul olmaz. Eşek başına gem vursan, değişip katır olmaz. Hizmetçi don değişse yine de hatun olmaz. Lapa lapa kar yağsa, zerresi yaza kalmaz. Çiçekli yeşil çimen sararır, solar güze. Eskiyen pamuklardan bez olsa çıkmaz yüze. İt derisi post olmaz, eski düşman dost olmaz. “Kara koç atına kıymazsan yol alınmaz. Kara çelik öz kılıç çalmasa hasım dönmez,” Er malına kıymazsa, adı bile söylenmez. Kız anadan görmezse, öğüt alıp bilemez. Er babadan görmezse, sofra çekip yedirmez. Devletli oğul olsa, ocağının korudur.” Oğul devletli olsa, babanın onurudur. “Oğul neylesin, baba ölüp malı kalmasa.” Ona maldan fayda yok, başta devlet olmasa! Devletsizin şerrinden Allah saklasın bizi, Başımızdan almasın Han’ım hey Han’ım sizi. *** “Sert yürürken cins ata, namert yiğit binemez.” Dostlara can adanır, düşmana sır verilmez. Namert yiğit, cins ata binmese daha iyi. Keskin kılıcı düşmana çalmasa daha iyi. Çomak kılıçtan iyi, çalabilen yiğide. Harap olup yıkılsın, misafirsiz evler de... Baba adını yaşatmayan hoyrat oğul olmasın, Doğmuşsa anasından tez ölsün, yaşamasın! Ocağını tüttüren oğul olsun devletli. Yalan söz bu dünyadan çıkıp gitsin temelli! .. “Gerçeklerin üç otuz, on yaşını doldursun.” Hakk sana ömür versin, devlet devamlı olsun. *** Yayılan geyik bilir otlakların yerini. Yaban eşeği anlar çimenin kıymetini. Yollar eğri olsa da doğru gider develer. Yedi dere kokusunu ayırt eder tilkiler. Analar bilir kervanın gece gittiğini, Bindiği atlar anlar erin yiğitliğini. Katır bilir ağır yüklerin zahmetini, Ozanlar sezer erin cimrisini, cömerdini. Gafil başın ağrısını beyinleri bilir. Hekim bilmez ağrıyı, sızıyı çeken bilir. Kolca kopuz olmazsa ozan beyleri gezmez. Kolca kopuzunu çalanlar, Hanları üzmez. Çalıp söyleyenler ozan olsun karşınızda, Azıp gelen kazâyı kaldırsın Rabbı’mız da. *** Eğer övmek gerekse ALLAH güzel doğrusu, Sonra Muhammet güzel, peygamberler ulusu. Sıddık güzel can dostu, sağ yanında namazda Otuzuncu cüz başı Amme güzel Kur’ân’ da. Hecesince okunsa Yasin güzel sonra da, Kâfire kılıç çalan Aliyül Mürtezâ da. Hasan ile Hüseyin peygamber torunları, İkisi birden güzel Ali’ nin oğulları. Yazılıp gökten indi Hakk ilmi güzel Kur’ân, Onu dizdi, biçti güzel Affanoğlu Osman. Çukur yerde yapılmış Mekke güzel Hakk evi, Sağ varsa, esen gelse imanlı hacı iyi. Hesap gününde Cuma güzel, cumada hutbe; Hutbeye kulak verip dinler ise ümmet de... O müezzin minarede ezan okuyunca, Helâlli güzel yanda diz basıp oturunca. Şakağından ağarsa saçları, güzel baba. Boy, cemaat, oymak, aşîret, gardaş ve oba... Yola girince güzeldir kara erkek deve, Sevgili kardeş güzel yanında girse eve. Ev yanında dikilse güzel, gelin odası. Yüksek yaylalar güzel, güzel çadır obası... Hiç birine benzemez Âlemlerin Tanrısı, Hepsinden daha güzel ALLAH’ın dost olması. Allah size dost olup, Han’ım yardım eylesin; Oğuz’un Boyları’na O, medet eriştirsin.” Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 (Dede Korkut Hikayeleri-1) DİRSE HAN OĞLI BUĞAÇ HAN BOYINI BEYAN İDER HANUM HEY Bir gün Kam Gan oğlı Han Bayındır yirinden turmış idi. Şâmî günlügi yir yüzine dikdürmiş idi. Ala sayvanı gök yüzine aşanmış idi. Bin yirde ipek halıçası döşenmiş idi. Hanlar hanı Han Bayındır yılda bir kerre toy idüp Oğuz biglerin konuklar idi. Gine toy idüp atdan aygır deveden buğra koyundan koç kırdurmış idi. Bir yire ağ otağ bir yire kızıl otağ bir yire kara otağ kurdurmış idi. Kimün ki oğlı kızı yok kara otağa kondurun, kara kiçe altına döşen, kara koyun yahnısından önine getürün, yir ise yisün yimez ise tursun gitsün dimiş idi. Oğlı olanı ağ otağa kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlı kızı olmayanı Allah Ta`âla kargayupdur, biz dahı kargaruz bellü bilsün dimiş idi. Oğuz bigleri bir bir gelüp yığnak olmağa başladı. Meğer Dirse Han dirler idi bir bigün oğlı kızı yoğ idi. Soylamış, görelüm hanum ne soylamış: Salkum salkum tan yilleri esdüginde Sakallu bozaç turgay sayradukda Sakalı uzun tat eri banladukda Bidevi atlar issini görüp okradukda Aklu karalu seçilen çağda Göksi gözel kaba tağlara gün degende Big yigitler cılasunlar birbirine koyulan çağda alar sabah Dirse Han kalkubanı yirinden örü turup kırk yigidin boyına alup Bayındır Hanun sohbetine gelür idi. Bayındır Hanun yigitleri Dirse Hanı karşuladılar. Getürüp kara otağa kondurdılar. Kara kiçe altına döşediler. Kara koyun yahnısından önine getürdiler. Bayındır Handan buyuruk böyledür hanum didiler. Dirse Han aydur: Bayındır Han benüm ne eksükligüm gördi, kılıcumdan mı gördi, suframdan mı gördi, benden alçak kişileri ağ otağa kızıl otağa kondurdı, benüm suçum ne oldı kim kara otağa kondurdı didi. Ayıtdılar: Hanum bu gün Bayındır Handan buyruk şöyledür kim oğlı kızı olmayanı Tanrı Ta`âla kargayupdur biz dahı kargaruz dimişdür didiler. Dirse Han yirinden örü turdı, aydur: Kalkubanı yigitlerüm yirünüzden örü turun, bu karayıp bana ya bendendür ya hatundandur didi. Dirse Han ivine geldi. Çağırup hatunına soylar, görelüm hanum ne soylar: Soylama Aydur: Berü gelgil başum bahtı ivüm tahtı İvden çıkup yorıyanda selvi boylum Topuğında sarmaşanda kara saçlum Kurılu yaya benzer çatma kaşlum Koşa bâdem sığmayan tar ağızlum Güz almasına benzer al yanaklum Kavunum viregüm düvlegüm Görür misin neler oldı Kalkubanı Han Bayındır yirinden turmış, bir yire ağ otağ bir yire kızıl otağ bir yire kara otağ dikdürmiş, ı oğulluyı ağ otağa kızluyı kızıl otağa oğlı kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara kiçe altına dögen, kara koyun yahnısından önine getürün, yir ise yisün, yimez ise tursun gitsün, anun kim oğlı kızı olmaya Tanrı Ta`âla anı kargayupdur biz dahı kargaruz dimiş. Ben varıçak gelübeni karşuladılar kara otağa kondurdılar, kara kiçe altuma döşediler, kara koyun yahnısından önüme getürdiler, oğlı kızı olmayanı Tanrı Ta`âla kargayupdur biz dahı kargaruz bellü bilgil didiler. Senden midür benden midür, Tanrı Ta`âla bize bir batman oğul virmez nedendür didi, soyladı: Soylama Aydur: Han kızı yirümden turayım mı Yakan ile boğazundan tutayın mı Kaba ökçem altına salayın mı Kara polat öz kılıcum elüme alayın mı Öz gevdenden başunı keseyin ıni Can tatlusın sana bildüreyin mi Alça kanun yir yüzine dökeyin mi Han kızı sebebi nedür digil mana Katı kazab iderem şimdi sana didi. Dirse Hanun hatunı soylamış, görelüm ne soylamış, aydur: Hay Dirse Han, bana kazab itme, incinüp acı sözler söyleme, yiründen örü turgıl, ala çadırun yir yüzine dikdürgil, atdan aygır deveden buğra koyundan koç öldürgil, İç Oğuzun Taş Oğuzun biglerin üstüne yığnak itgil, aç görsen toyurgıl, yalıncak görsen tonatgıl, borçluyı borçından kurtargıl, depe kibi et yığ göl kibi kımız sağdur, ulu toy eyle, hâcet dile, ola kim bir ağzı du`âlının alkışı ile Tanrı bize bir batman ayal vire didi. Dirse Han dişi ehlinün sözi ile ulu toy eyledi, hâcet diledi: Atdan aygır deveden buğra koyundan koç kırdurdı. İç Oğuz Taş Oğuz biglerin üstine yığnak itdi. Aç görse toyurdı. Yalın görse tonatdı. Borçluyı borçından kurtardı. Depe kibi et yığdı göl kibi kımız sağdurdı. El ******ürdiler hâcet dilediler. Bir ağzı du`âlınun alkışı ile Allah Ta`âla bir ayal virdi: Hatunı hâmile oldı, bir niçe müddetden sonra bir oğlan toğurdı. Oğlançuğını dayalara virdi saklatdı. At ayağı külük ozan dili çevük olur. Eyegülü ulalur kapurgalu böyür. Oğlan on biş yaşına girdi. Oğlanun babası Bayındır Hanun ordusına karışdı. Meger hanum, Bayındır Hanun bir buğası var idi, bir dahı buğrası var idi. Ol buğa katı taşa buynuz ursa un kibi ügidür idi. Bir yazın bir güzin buğa ile buğrayı savaşdururlar idi, Bayındır Han kalın Oğuz bigleri ile tamaşaya bakar idi, teferrüc ider idi. Meger sultanum, gine yazın buğayı saraydan çıkardılar. Üç kigi sağ yanından üç kişi sol yanından demür zencir ile buğayı tutmışlar idi. Gelüp meydan ortasında koyu virdiler. Meger sultanum, Dirse Hanun oğlançuğı üç dahı ordu uşağı meydanda aşuk oynarlar idi. Buğayı koyu virdiler, oğlançuklara kaç didiler. Ol üç oğlan kaçdı. Dirse Hanun oğlançuğı kaçmadı, ağ meydanun ortasında bakdı turdı. Buğa dahı oğlana sürdi geldi. Diledi ki oğlanı helâk kıla idi. Oğlan yumruğı ile buğanun alnına kıya tutup çaldı, buğa götin götin gitdi. Buğa oğlana sürdi girü geldi. Oğlan yine buğanun alnına yumruğı ile katı urdı. Oğlan bu katla buğanun alnına yumruğını tayadı, sürdi meydanun başına çıkardı. Buğa ile oğlan bir hamle çekişdiler. İki talusınun üstine buğanun köpük turdı. Ne oğlan yener, ne buğa yener. Oğlan fikr eyledi, aydur: Bir tama direk ururlar, ol tama tayak olur, ben bunun alnına niye tayak olurın tururın didi. Oğlan buğanun alnından yumruğın giderdi, yolından savuldı. Buğa ayağ üstine turamadı, düşdi tepesinün üstine yıkıldı. Oğlan pıçağına el urdı, buğanun başını kesdi. Oğuz bigleri gelüp oğlan üstine yığnak oldılar, tahsin didiler. Dedem Korkut gelsün bu oğlana ad kosun, bilesinçe alup babasına varsun, babasından oğlana biglik istesün, taht alıvirsün didiler. Çağırdılar Dedem Korkut gelür oldı. Oğlanı alup babasına vardı. Dede Korkut oğlanun babasına soylamış, görelüm hanum ne soylamış: Aydur: Hey Dirse Han biglik virgil bu oğlana Taht virgil erdemlüdür Boynı uzun bidevi at virgil bu oğlana Biner olsun hünerlüdür Ağayıldan tümen koyun virgil bu oğlana Şişlik olsun erdemlüdür Kaytabandan kızıl deve virgil bu oğlana Yüklet olsun hünerlüdür Altun başlu ban iv virgil bu oğlana Kölge olsun erdemlüdür Çigni kuşlu cübbe ton virgil bu oğlana Geyer olsun hünerlüdür Bayındır Hanun ağ meydanında bu oğlan cenk itmişdür, bir buğa öldürmiş senün oğlun, adı Buğaç olsun, adını ben virdüm yaşını Allah virsün didi. Dirse Han oğlana biglik virdi, taht virdi. Oğlan tahta çıkdı, babasınun kırk yigidin anmaz oldı. Ol kırk yigit hased eylediler, birbirine söylediler: Gelün oğlanı babasına kovlayalum, ola kim öldüre, gine bizüm `izzetümüz hörmetümüz anun babası yanında hoş ola artuk ola didiler. Vardı bu kırk yigidin yigirmisi bir yana yigirmisi dahı bir yana oldı. Evvel yigirmisi vardı, Dirse Hana bu haberi getürdi, aydur: Görür misin Dirse Han neler oldı, yarımasun yarçımasun, senün oğlun kür kopdı erçel kopdı, kırk yigidin boyına aldı, kalın Oğuzun üstine yorıyış itdi, ne yirde gözel kopdı ise çeküp aldı, ağ sakallu kocanun ağzın sögdi, ağ pürçeklü karınun südin tartdı, akan turı sulardan haber kiçe, arkurı yatan Ala Tağdan teber aşa, hanlar hanı Bayındıra haber vara, Dirse Hanun oğlı böyle bid`at işlemiş diyeler, gezdügünden öldügün yig ola, Bayındır Han seni çağıra, sana katı kazab eyleye, böyle oğul senün nene gerek, böyle oğul olmakdan olmamak yigdür, öldürsene didiler. Dirse Han varun getürün öldüreyim didi. Böyle digeç hanum ol nâmerdlerün yigirmisi dahı çıka geldi ve bir kov anlar dahı getürdiler. Aydur: Kalkubanı Dirse Han senün oğlun yirinden örü turdı, göksi gözel kaba tağa ava çıkdı, sen var iken av avladı kuş kuşladı anasınun yanına alup geldi, al şarabun itisinden aldı içdi, anası ile şohbet eyledi, atasına kasd eyledi, senün oğlun kür kopdı erçel kopdı, arkurı yatan Ala Tağdan haber kiçe, hanlar hanı Bayındıra haber vara, Dirse Hanun oğlı böyle bid`at eylemiş diyeler, seni çağırdalar, Bayındır Hanun katında sana kazab ola, böyle oğul nene gerek, öldürsene didiler. Dirse Han aydur: Varun getürün öldüreyim, böyle oğul mana gerekmez didi. Dirse Hanun nökerleri aydur: Biz senün oğlunı niçe getürelüm, senün oğlun bizüm sözümüz almaz, bizüm sözümüz ile gelmez, kalkubanı yiründen örü turgıl, yigitlerün ohşagıl boyuna algıl, oğluna uğragıl, yanuna alup ava çıkgıl, kuş uçurup av avlayup oğlunı ohlayup öldüre görgil, eger böyle öldürmez isen bir dürlü dahı öldürimezsin bellü bilgil didiler. Soylama Salkum salkum tan yilleri esdüginde Sakallu bozaç turgay sayradukda Bidevi atlar issini görüp okradukda Sakalı uzun tat eri banladukda Aklu karalu seçilen çağda Kalın Oğuzun gelini kızı bezenen çağda Göksi gözel kaba tağlara gün degende Big yigitler cılasunlar birbirine koyulan çağda alar sabah Dirse Han yirinden örü turdı. Oğlançuğın yanına alup kırk yigidin boyına saldı, ava çıkdı. Av avladılar, kuş kuşladılar. Ol kırk nâmerdün bir kaçı oğlanun yanına geldi, aydur: Baban didi geyikleri kovsun getürsün benüm önümde depelesün, oğlumun at segirdigin kılıç çalışın ok atışın göreyim, sevineyim kıvanayım güveneyim didi didiler. Oğlandur ne bilsün, geyigi kovar idi getürür idi babasınun öninde sinirler idi. Babam at segirdişüme baksun kıvansun, ok atışuma baksun güvensün, kılıç çalışuma baksun sevinsün dir idi. Ol kırk nâmerdler aydurlar: Dirse Han görür misin oğlanı, yazıda yabanda geyigi kovar senün önüne getürür, geyige atar iken ok ile seni urur öldürür, oğlun seni öldürmedin sen oğlunı öldüri görgil didiler. Oğlan geyigi kovar iken babasınun öninden gelüp gider idi. Dirse Han Korkut sinirli katı yayın eline aldı. Üzengüye kalkup katı çekdi, uz atdı, oğlanı iki talusınun arasında urup çakdı, yıkdı. Ok tokındı, alça kanı şorladı koynı toldı, bidevi atınun boynın kuçakladı yire düşdi. Diree Han istedi kim oğlançuğınun üstine gürleyüp düşe idi. Ol kırk nâmerd komadı. Atınun cılavısın döndürdi, ordusına gelür oldı. Dirse Hanun hatunı oğlançuğumun ilk avıdur diyü atdan aygır deveden buğra koyundan koç kırdurdı, kanlu Oğuz biglerin toylayayım didi. Yumurlanup yirinden örü turdı, kırk ince kızı boyına aldı, Dirse Hana karşu vardı. Kapak kaldurdı Dirse Hanun yüzine bakdı. Sağ ilen solına göz gezdürdi, oğlançuğını görmedi. Kara bağrı sarsıldı, düm yüregi oynadı, kara kıyma gözleri kan yaş toldı. Çağırup Dirse Hana soylar, görelüm hanum ne soylar: Berü gelgil başum bahtı ivüm tahtı Han babamun güyegüsi Kadın anamun sevgüsi Atam anam virdügi Göz açuban gördügüm Könül virüp sevdügüm A Dirse Han Kalkubanı yiründen örü turdun Yilisi kara kazılık atun butun bindün Göksi gözel kaba tağa ava çıkdun İki vardun bir gelürsin yavrım kanı Karanu dünde bulduğum oğul kanı Çıksun benüm görür gözüm a Dirse Han yaman segrir Kesilsün oğlan emen süd tamarum yaman sızlar Saru yılan şokmadın ağça tenüm kalkup şişer Yalunuzça oğul görinmez bağrum yanar Kuru kuru çaylara su saldum Kara tonlu dervişlere nezirler virdüm Aç görsem toyurdum, yalınçak görsem tonatdum Depe kibi et yığdum, göl kibi kımız sağurdum Dilek ile bir oğul güç ile buldum Yalunuz oğul haberin a Dirse Han digil mana Karşu yatan Ala Tağdan bir oğul uçurdun ise digil mana Kamın akan yügrük sudan bir oğul akıtdun ise digil mana Aslan ile kaplana bir oğul yidürdün ise digil mana Kara tonlu azgun dinlü kâfirlere bir oğul aldurdun ise digil mana Han babamun katına ben varayım Ağır hazine bol leşker alayın Azgun dinlü kâfire ben varayım Paralanup kazılık atumdan inmeyinçe Yinüm ile alça kanum silmeyinçe Kol bud olup yir üstine düşmeyinçe Yalunuz oğul yollarından dönmeyeyim Yalunuz oğul haberin a Dirse Han digil mana Kara başum kurban olsun bu gün sana didi, zârılık eyledi ağladı. Böyle digeç Dirse Han hatunına cevab virmedi, ol kırk nâmerd karşu geldi, aydur: Oğlun sağdur esendür, avdadur, bu gün yarın kanda ise gelür, korkma kayurma, big serhoşdur cevab viremez didiler. Dirse Hanun hatunı kayıtdı girü döndi. Katlanımadı, kırk, ince kızı boyına aldı, bidevi ata binüp oğlançuğın isteyü gitdi. Kışda yazda karı buzı erinmeyen Kazılık Tağına geldi çıkdı. Alçakdan yüce yirlere çapup çıkdı. Baksa görse bir derenün içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Bidevi atın ökçeledi, ol tarafa yorıdı. Meger sultanum, oğlan ol arada yıkılmış idi. Karga kuzgun kan görüp oğlanun üstine konmak ister idi. Oğlanun iki kelbçügezi var idi, kargayı kuzgunı kovar idi kondurmaz idi. Oğlan anda yıkıldukda boz atlu Hızır oğlana hazır oldı, üç katla yarasın eli ile şığadı, sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yokdur tağ çiçegi anan südi ile senün yarana melhemdür didi, gayıb oldı. Oğlanun anası oğlanun üstine çapup çıka geldi. Baksa görse oğlançuğı alça kana bulaşmış yatur. Çağıruban oğlançuğına soylar, görelüm hanum ne soylar: Aydur: Kara kıyma gözlerün uyhu almış açgıl ahı On igiçe sünüçügün ören olmış yığşur ahı Tanrı viren tatlu canun seyranda imiş anıt ahı Öz gevdende canun var ise oğul haber mana Kara başum kurban olsun oğul sana Akar senün sularun Kazılık Tağı Akar iken akmaz olsun Biter senün otlarun Kazılık Tağı Biter iken bitmez olsun Kaçar senün geyiklerün Kazılık Tağı Kaçar iken kaçmaz olsun taşa dönsün Ne bileyin oğul arslandan mı oldı Yohsa kaplandan mı oldı ne bileyin oğul Bu kazalar sana nireden geldi Ol gevdende canun var ise oğul haber mana Kara başum kurban olsun oğul sana Ağız dilden bir kaç kelime haber mana didi. Böyle digeç oğlanun kulağına ses tokındı. Baş kaldurdı, yalabıdak gözin açdı anasınun yüzine bakdı. Soylamış, görelüm hanım ne soylamış: Aydur: Berü gelgil ak südin emdügüm kadunum ana Ağ pürçeklü izzetlü canum ana Akarlıda şularına kargamagıl Kazılık Tağınun günahı yokdur Biterlide otlarına kargamagıl Kazılık Tağınun suçı yokdur Kaçar geyiklerine kargamagıl Kazılık Tağınun günahı yokdur Arslan ile kaplanına kargamagıl Kazılık Tağınun şuçı yokdur Kargar isen babama karga Bu şuç bu günah babamdandur Didi. Oğlan yine aydur: Ana ağlamagıl, mana bu yaradan ölüm yokdur korkmagıl, boz atlu Hızır mana geldi, üç kerre yaramı sığadı, bu yaradan sana ölüm yokdur tağ çiçegi anan südi sana merhemdür didi. Böyle digeç kırk ince kız yayıldılar, tağ çiçegi divşürdiler. OğIanun anası emçegin bir sıkdı südi gelmedi, iki sıkdı südi gelmedi, üçincide kendüye zarb eyledi, katı toldı, sıkdı süd ile kan karışuk geldi. Tağ çiçegi ile südi oğlanun yarasına urdılar. Oğlanı ata bindürdiler, alubanı ordusına gitdiler. Oğlanı hekimlere ısmarlayup Dirse Handan sakladılar. At ayağı külük ozan dili çevük olur. Hanum, oğlanun kırk günde yarası onaldı, sapa sağ oldı. Oğlan ata biner kılıç kuşanur oldı, av avlar kuş kuşlar oldı. Dirse Hanun haberi yok, oğlançuğın öldi bilür. Ol kırk nâmerdler bunı tuydılar, ne eyleyelüm diyü tanışdılar. Dirse Han eger oğlançuğın görür ise arturmaz bizi hep kırar didiler. Gelün Dirse Hanı tutalum, ağ ellerin ardına bağlayalum, kıl sicim ağ boynına takalum, alubanı kâfir illerine yönelelüm diyü Dirse Hanı tutdılar. Ağ ellerin ardına bağladılar, kıl sicim boynına takdılar, ağ etinden kan çıkınça dögdiler. Dirse Han yayan bunlar atlu yorıdılar, alubanı kanlu kâfir illerine yöneldiler. Dirse Han tutsak oldı gider. Dirse Hanun tutsak olduğından Oğuz biglerinün haberi yok. Meğer sultanum, Dirse Hanun hatunı bunı tuymış. Oğlançuğına karşu varup soylamış, görelüm hanum ne soylamış, aydur: Görür misin ay oğul neler oldı, sarp kayalar oynanmadı yir obrıldı, ilde yağı yoğ iken senün babanun üstine yağı geldi, ol kırk nâmerd babanun yoldaşları babanı tutdılar, ağ ellerin ardına bağladılar, kıl sicim ağ boynına takdılar, kendüler atlu babanı yayak yorıtdılar, alubanı kanlu kâfir illerine yöneldiler, hanum oğul kalkubanu yiründen örü turgıl, kırk yigidin boyuna algıl, babanı ol kırk nâmerdden kurtargıl, yorı oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıymagıl didi. Oğlan anasınun sözin şımadı. Buğaç Big yirinden örü turdı, kara polat öz kılıcın biline kuşandı, ağ tozluça katı yayını eline aldı, altun cıdasın kolına aldı, bidevi atını tutdurdı butun bindi, kırk yigidin boyına aldı, babasınun ardınça yortup gitdi. Ol nâmerdler dahı bir yirde konmışlar idi, al şarabun itisinden içerler idi. Buğaç Han çapup yetdi. Ol kırk nâmerd dahı bunı gördiler. Ayıtdılar: Gelün varalum şol yigidi tutup getürelüm, ikisini bir yirde kâfire yetürelüm didiler. Dirse Han aydur: Kırk yoldaşum aman, Tanrınun birligine yokdur güman, menüm elümi şişün, kolça kopuzum elüme virün, ol yigidi döndüreyim, gerek beni öldürün gerek dirgürün, koyu virün didi. Elini şişdiler, Kolça kopuzın eline virdiler. Dirse Han oğlançuğı idügin bilmedi, karşu geldi. Soylar, görelüm hanum ne soylar: Aydur: Boynı uzun bidevi atlar gider ise menüm gider Senün de içinde binidün var ise yigit digil mana Savaşmadın urışmadın ah vireyim döngil girü Ağayıldan tümen koyun gider ise menüm gider Senün de içinde şişligün var ise digil mana Savaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü Kaytabandan kızıl deve gider ise menüm gider Senün de içinde yükletün var ise digil mana Şavaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü Altun başlu ban ivler gider ise benüm gider Senün de içinde odan var ise yigit digil mana Savaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü Ağ yüzlü ala gözlü gelinler gider ise benüm gider Senün de içinde nişanlun var ise yigit digil mana Savaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü Ağ sakallu kocalar gider ise menüm gider Senün de içinde ağ sakallu baban var ise yigit digil mana Savaşmadın urışmadın kurtarayım döngil girü Menüm içün geldün ise oğlançuğum öldürmişem Yigit sana yazuğı yok döngil girü didi. Oğlan burada babasına şoylamış, görelüm hanum ne soylamış: Boynı uzun bidevi atlar senün gider Menüm de içinde binidüm var Komağum yok kırk nâmerde Kaytabanda kızıl deve senün gider Menüm de içinde yükletüm var Komağum yok kırk nâmerde Ağayılda tümen koyun senün gider Menüm de içinde şişligüm var Komağum yok kırk nâmerde Ağ yüzlü ala gözlü gelin senün gider ise Menüm dahı içinde nişanlum var Komağum yok kırk nâmerde Altun başlu ban ivler senün gider ise Menüm de içinde odam var Komağum yok kırk nâmerde Ağ şakallu kocalar senün gider ise Menüm dahı içinde bir aklı şaşmış biligi yitmiş koca babam var Komağum yok kırk nâmerde didi. Kırk yigidine dülbend saldı, el eyledi. Kırk yigit bidevi atın oynatdı, oğlanun üzerine yığnak oldı. Oğlan kırk yigidin boyına aldı, at depdi, cenk ve savaş itdi. Kiminün boynın urdı, kimini tutsak eyledi. Babasını kurtardı, kayıtdı girü döndi. Dirse Han burada oğlançuğı sağ idügin bildi. Hanlar hanı Han Bayındır oğlana biglik virdi, taht virdi. Dedem Korkut boy boyladı soy soyladı, bu Oğuz-nâmeyi düzdi koşdı böyle didi. Anlar dahı bu dünyaya geldi kiçdi Karvan kibi kondı köçdi Anları dahı ecel aldı yir gizledi Fâni dünya yine kaldı Gelimlü gidimlü dünya Son uçı ölümlü dünya Kara ölüm geldüginde kiçit virsün. Sağlığ ile sağınçın devletün Hak artursun. Ol ögdügüm yüce Tanrı dost olubanı meded irsün. Yöm vireyin hanum: Yirlü kara tağlarun yıkılmasun. Kölgelüçe kaba ağacun kesilmesün, kamın akan görklü suyun kurumasun, kanatlarun uçları kırılmasun, Çapar iken ağ boz atun büdrimesün, çalışanda kara polat öz kılıcun gedilmesün, dürtişür iken ala gönderün ufanmasun, ağ pürçeklü anan yiri behişt olsun, ağ sakallu baban yiri uçmağ olsun, Hak yanduran çırağun yana tursun, kâdir Tanrı seni nâmerde muhtac eylemesün hanum hey. * * * Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDE KORKUT HİKÂYELERİ-2] Salur Kazan'ın Evinin Yağmalandığı Destan'ı Beyan Eder Hanum Hey Yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Alnı beyaz aygırına Dündar bindi. Kazan Bey'in kardeşi Kara Göne bindi. Beyaz büyük cins atım çektirdi. Bayındır Han'ın düşmanı yenen Şîr Şemseddin bindi. Parasarın Bayburt Hisarı' ndan fırlayıp uçan Beyrek boz aygırına bindi. Yağız al atlı Kazan'a keşiş diyen Bey Yigene doru aygırına bindi. Saymağa kalksam tükense olmaz, kudretli Oğuz beyleri bindi, Ala Dağa alaca asker ava çıktı. Kafirin casusu casusladı, vardı kafirler azgını Şökli Melik'e haber verdi. Yedi bin kaftanının ardı yırtmaçlı, yarısından kara saçlı, pis dinli, din düşmanı alaca atlı kafir bindi, dört nala hücum etti, gece yarısında Kazan Bey'in yurduna geldi. Altın otağlarını kafirler yıktılar. Kaza benzer kızı gelini feryat ettirdiler. Tavla tavla koç atlarına bindiler. Katar katar kızıl develerini yedekte çektiler. Ağır hazinesini, bol akçesini yağmaladılar. Kırk ince belli kız ile boyu uzun Burla Hatun esir gitti. Kazan beyin ihtiyarcık olmuş anası kara deve boynunda asılı gitti. Han Kazan'ın oğlu Uruz Bey üç yüz yiğit ile eli bağlı, boynu bağlı gitti. Eylik Koca Oğlu Son Kulmaş, Kazan Bey' in evi üzerine şehit oldu. Kazanın bu işlerden haberi yok. Kafir der: Beyler, Kazanan tavla tavla koç atlarına binmişiz, altın akçasını yağmalamışız, kırk yiğit ile oğlu Uruz'u esir etmişiz, katar katar develerini yedekte çekmişiz, kırk ince belli kız ile Kazan'ın helallisini tutmuşuz, bu darbeleri biz Kazan'a vurmuşuz dedi. Kafirin biri der: Kazan Bey'de bir Öcümüz kaldı. Şökli Melik der: Bre asilzade ne öcümüz kaldı? Kafir der: Kazanın Kapulu Derbendinde on bin koyunu vardır, şu koyunları da getirsek Kazan'a büyük darbe vurmuş olurduk dedi. Şökli Melik der: Altı yüz kafir varsın, koyunu getirsin dedi. Altı yüz kafir atlandı, koyunun üzerine dört nala gitti. Gece yatarken Karacık Çoban kara kaygılı rüya gördü. Rüyasından sıçradı ayağa kalktı. Kıyan Gücü, Demir Gücü bu iki kardeşi yanına aldı. Ağılın kapışını berkitti. Üç yerde tepe gibi taş yığdı. Alaca kollu sapanını eline aldı. Ansızın Karacık çobanın üzerine altı yüz kafir yüklendi. Kafir der: Karanlık akşam olunca kaygılı çoban Kar ile yağmur yağınca çakmaklı çoban Sütü peyniri bol kaymaklı çoban Kazan Bey'in penceresi altın otağlarını biz yıkmışız, tavla tavla koç atlarına biz binmişiz, katar katar kızıl devesini biz yedekte çekmişiz, ihtiyarcık anasını biz getirmişiz, ağır hazine bol akçasını biz yağmalamışız. kaza benzer kızı gelini biz esir etmişiz, kırk yiğidi ile Kozan'ın oğlunu biz getirmişiz, kırk ince belli kız ile Kazan'ın helallisini biz getirmişiz, bre çoban uzağından yakınından beri gel, baş indirip bağır, bas, biz kafire selam ver, öldürmeyelim, Şökli Melik'e seni iletelim, sana beylik verelim. Çoban der: Lakırdı söyleme bre itim kafir İtim ile bir yalakta bulaşığımı içen azgın kafir Altındaki alaca atını ne översin Alaca başlı keçim kadar gelmez bana Başındaki tulganı ne översin bre kafir Baçımdaki börküm kadar gelmez bana Altmış tutam mızrağım ne översin murdar kafir Kızılcık değeneğim kadar gelmez bana Kılıcım ne översin bre kafir Eğri başlı çomağım kadar gelmez bana Okluğunda doksan okunu ne översin bre kafir Alaca kollu sapanım kadar gelmez bana Uzağından yakınından beri gel Yiğitlerin darbesini gör öyle geç dedi. Derhal kafirler at teptiler, ok serptiler. Yiğitler ejderhası Karacık Çoban sapanının oyasına taş koydu attı. Birini alınca ikisini üçünü yıktı, ikisini atınca üçünü dördünü yıktı. Kafirlerin gözüne korku düştü. Karacık Çoban kafirin üç yüzünü sapan taşı ile yere serdi. İki kardeşi okla vuruldu, şehit oldu. Çobanın taşı tükendi, koyun demez keçi demez, sapanının ayasına koyar atar, kafiri yıkar. Kafirin gözü korktu. Dünya alem kafirin basma karanlık oldu, der: Murada, maksuda ermesin, bu çoban bizim hepimizi öldürür mü öldürür dediler, ve durmayıp kaçtılar. Çoban şehit olan kardeşlerini Hakka teslim etti, kafirlerin (esinden bir büyük tepe yığdı, çakmak çakıp ateş yaktı ve keçesinden isli kül yapıp yarasına bastı, yolun kenarına geçip oturdu, ağladı sızladı. Der : Salur Kazan, Bey Kazan, ölü müsün diri misin, bu işlerden haberin yok mudur dedi. Meğer hanım o gece kudretli Oğuz'un devleti. Bayındır Han'ın güveyisi. Ulaş oğlu Solur Kazan kara kaygılı rüya gördü. Sıçradı ayağa kalktı, der: Biliyor musun kardeşim Kara Göne, rüyamda ne göründü, kara kaygılı rüya gördüm, yumruğumda çırpınan benim şahin kuşumu ölüyor gördüm, gökten yıldırım ak otağımın üzerine çakıyor gördüm, kapkara duman yurdumun üzerine dökülüyor gördüm, kuduz kurtlar evimi dişleyip yırtıyor gördüm, kargı gibi kara saçımı uzanıyor gördüm, uzanarak gözümü örtüyor gördüm, bileğimden on parmağımı kanda gördüm, ne vakit ki bu rüyayı gördüm, ondan beri aklımı fikrimi toplayamıyorum, hanım kardeş benim bu rüyamı yor bana dedi. Kara Göne der: Kara bulut dediğin senin devletindir, kar ile yağmur dediğin senin askerindir, sac kaygıdır, kan karadır, geri kalanını yoramam, Allah yorsun dedi. Böyle söyleyince Kazan der: Benim avımı bozma, askerimi dağıtma, ben bugün yağız al atı ökçelerim, üç günlük yolu bir günde alırım, öğle olmadan yurdumun üstüne varırım, eğer sağdır esendir, akşam olmadan gene ben bana gelirim, yurdum sağ esen değilse başınızın çaresine bakın, ben artık gittim dedi. Yağız al atım mahmuzladı Kazan Bey yola gitti. Gele gele yurdunun üzerine geldi. Gördü ki uçanlardan kuzgun kalmış, fazı dolaşmış yurtta kalmış. Kazan Bey burada yurt ile haberleşmiş, görelim hanım ne haberleşmiş: Kazan der: Kavım kabile benim ortak yurdum Yaban eşeği ile yabani geyiğe komşu yurdum Seni düşman nereden dolamış güzel yurdum Ak otağlar dikilince yurdu kalmış İhtiyarcık anam oturunca yeri kalmış Oğlum Uruz ok alınca hedef kalmış Oğuz beyleri at sürünce meydan kalmış Kara mutfak dikilince ocak kalmış Bu halleri gördüğünde Kazan'ın kara süzme gözleri kan yaş doldu, kan damarları kaynadı, kara bağrı sarsıldı. Yağız al atım ökçeledi, kafirin geçtiği yola düştü gitti. Kazan'ın önüne bir su geldi. Kazan der: Su Hak yüzünü görmüştür, ben bu su ile haberleşeyim dedi. Görelim hanım nice haberleşti: Kazan der: Çağıl çağıl kayalardan çıkan su Ağaç gemileri oynatan su Basan ile Hüseyin’in hasreti su Bağ ve bostanın ziyneti su Ayişe ile Fdtıma'nın bakışı su Koç atların gelip içtiği su Kızıl develerin gelip geçtiği su Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana Kara başım kurban olsun suyum sana dedi. Su nasıl haber versin. Sudan geçti, bu sefer bir kurda rastladı. Kurt yüzü mübarektir, kurt ile bir haberleşeyim dedi. Görelim hanım ne haberleşti: Kazan der: Karanlık akşam olunca günü doğan Kar ile yağmur yağınca er gibi duran Kara koç atlar gördüğünde kişnettiren Kızıl deve gördüğünde bağrıştıran Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan Arkasını vurup berk ağılın ardım söken Karma öğeçin semizim alıp tutan Kanlı kuyruk yüzüp çap çap yutan Avazı kalın köpeklere kavga salan Çakmaklıca çobanları geceleyin koşturan Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana Kara basımın sağlığında iyilikler edeyim köpek dedi. Kurt nasıl haber versin. Kurttan da geçti. Karoca Çoban'ın kora köpeği Kazan'ın karşısına geldi. Kazan, kara köpek ile haberleşti, görelim hanım ne haberleşti: Der: Karanlık akşam olunca vaf vaf üren Acı ayran dökülünce çap çap içen Gece gelen hırsızları korkutan Korkutarak şamatasıyla ürküten Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana Kara basımın sağlığında iyilikler edeyim köpek sana dedi. Köpek nasıl haber versin. Köpek Kazan'ın atının ayağına çap çap düşer, sin sin sinler. Kazan bir sopa ile köpeği vurdu, köpek çekildi geldiği yola gitti. Kazan köpeği takip ederek Karaca Çoban'ın üzerine geldi. Çoban'ı gördüğünde haberleşti, görelim hanım ne haberleşti: Kazan der: Karanlık ahsam olunca kaygılı çoban Kar ile yağmur yağınca çakmaklı çoban Ünümü anla sözümü dinle Ak otağım surdan geçmiş gördün mü söyle bana Kara başım kurban olsun çoban sana dedi. Çoban der: Ölmüş muydun yitmiş miydin a Kazan Nerde geziyordun neredeydin a Kazan Dün değil evvelki gün evin burçtan geçti. İhtiyarcık anan kara deve boynunda asılı geçti. Kırk ince belli kızı île helalim boyu uzun Burla Hatun ağlayarak şurdan geçti. Kırk yiğit île oğlun Uruz başı açık yalın oyak kafirlerin yarımca esir gitti. Tavla tavla koç atlarına kafir binmiş. Katar katar develerim kafir yedekte çekmiş Altın akçe, bol hazineni kafir almış. Çoban böyle deyince Kazan oh etti, aklı basından gitti, dünya alem gözüne karanlık oldu. Der: Ağzın kurusun çoban, dilin çürüsün çoban, Kadir senin alnına bela yazsın çoban dedi. Kazan Bey böyle söyleyince çoban der: Ne kızıyorsun bana ağam Kazan Yoksa göğsünde yok mudur iman Altı yüz kafir de benim üzerime geldi, iki kardeşim şehit oldu. üç yüz kafir öldürdüm gaza ettim, semiz koyun zayıf toklu senin kapından kafirlere vermedim, üç yerden yaralandım, kara başım bunaldı, yalnız kaldım, suçum bu mudur dedi. Çoban der. Yağız al atım ver bana Altmış tutam mızrağım ver bana Ap alaca kalkanım ver bana Kara çelik öz kılıcım ver bana Okluğunda seksen okunu ver bana Ak kirişli sert yayını ver bana Kafire ben yarayım Yeniden doğanım öldüreyim Yenim ile alnımın kanım ben şileyim Ölürsem senin uğruna ben öleyim Allah Teala kor ise evini ben kurtarayım dedi. Çoban böyle diyince Kazan'a kahır geldi, tuttu yürüyü verdi. Çoban da Kazan'ın ardından yetişti. Kazan döndü baktı, oğul çoban nereye gidiyorsun dedi Çoban der: Ağam Kazan sen evini almağa gidiyorsan. ben de kardeşimin kanım almağa gidiyorum dedi. Böyle söyleyince Kazan dar: Oğul çoban karnım açtır, bir şeyin var mıdır yemeğe dedi. Çoban der: Evet ağam Kazan, geceden bir kuzu pişirmişimdir, gel bu ağaç dibinde inelim yiyelim dedi. İndiler, çoban dağarcığı çıkardı, yediler. Kazan fikreyledi, der: Eğer çoban ile varacak olursam kudretli Oğuz beyleri benim başıma kakınç kakarlar, çoban beraber olmasa Kazan kafiri yenemezdi derler dedi. Kazan'a gayret geldi. Çobanı bir ağaca sara sara muhkem bağladı, kalktı yürüyü verdi. Çobana der: Bre çoban karnın acıkmamışken, gözün kararmamışken bu ağacı koparmağa bak, yoksa seni burda kurtlar kuşlar yer dedi. Karaca Çoban zorladı, koca ağacı yeri île yurdu ile kopardı, arkasına aldı. Kazan'ın ardına düştü. Kazan baktı gördü çoban ağacı arkasına almış geliyor. Kazan der. Bre çoban bu ağaç ne ağaçtır? Çoban der: Ağam Kazan bu ağaç o ağaçtır ki sen kafiri tepelersin, karnın acıkır, ben sancı bu ağaç ile yemek pişiririm dedi. Kazana bu söz hoş geldi. Atından indi, çobanın ellerim çözdü, alnından bir öptü. Der: Allah benim evimi kurtaracak olursa seni tavlacı başı eyleyeyim dedi. İkisi yola girdi. Beri yanda Şökli Melik kafirlerle şen şadıman yiyip içip duruyordu. Der: Beyler biliyor musunuz Kazan'a nasıl gadreylemek gerek, boyu uzun Burla Hatun'unu getirip kadeh sundurmak gerek dedi. Boyu uzun Burla Hatun bunu işitti, yüreği ile canına ateşler düştü. Kırk ince belli kızın içine girdi, öğüt verdi. Der : Hanginizi yapışırlarsa Kazan'ın hatunu hanginizdir diye, kırk yerden ses veresiniz, dedi. Şökli Melik'ten adam geldi, Kazan Bey'in hatunu hangisidir dedi. Kırk yerden ses geldi, hangisidir bilmediler. Kafire haber verdiler, birine yapıştık, kırk yerden ses geldi, bilmedik hangisidir dediler. Kafir de: Bre varın Kazan'ın oğlu Uruz'u çekin çengele asın, kıyma kıyma ak etinden çekin, kara kavurma pişirip kırk bey kızma iletin. kim ki yedi o değil, kim ki yemedi odur, alın galin kadeh sunsun dedi. Boyu uzun Burla Hatun oğlunun yomacına geldi, çağırıp oğluna söyler, görelim hanım ne söyler: Der: Oğul oğul ay oğul Biliyor musun neler oldu Söyleştiler fısıl fısıl Kafirin fiilini duydum Penceresi altın otağımın kabzası oğul Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul Oğul oğul ay oğul Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul On ay diyince dünyaya getirdiğim oğul Dolaması altın beşikte belediğim oğul kafirler ters konuşmuşlar: Kazan oğlu Uruz'u hapisten çıkarım, boğazımdan urgan ile asın, iki küreğinden çengele takın, kıyma kıyma ak etinden çekin, kora kavurma edip kırk bey kızına iletin, kim ki yedi o değil, kim ki yemedi o Kazan'm hatunudur, çekin döşeğimize getirelim, kadeh sunduralım demişler. Senin etinden oğul yiyeyim mi, yoksa pis dinli kafirin döşeğine gireyim mi, baban Kazan'm namusunu lekeleteyim mi, nice deyim oğul bey dedi. Uruz der: Ağzın kurusun ana, dilin çürüsün ana, ana hakkı Tanrı hakkı olmamış olsaydı kalkarak yerimden doğrulaydım, yakan ite boğazından tutaydım, kaba ökçem altına ataydım, ak yüzünü kara yere tepeydim, ağzın île burnundan kan fışkırtaydım, can tatlılığını sana göstereydim, bu nasıl sözdür, sakın kadın ana benim üzerime gelmeyesin, benim için ağlamayasın, bırak beni kadın ana çengele vursunlar, bırak elimden çeksinler kara kavurma etsinler kırk bey kızının önüne iletsinler, onlar bir yediğinde sen iki ye, seni kafirler bilmesinler duymasınlar. takı pis dinli kafirin döşeğine varmayasın, kadehim sunmayasın, babam Kazan'ın namusunu lekelemeyesin. sakın dedi. Oğlan böyle diyince boncuk boncuk gözünün yaşı revan oldu. Boyu uzun, beli ince Burla Hatun boynu ile kulağım tuttu düştü, güz elması gibi al yanağını çekti yırttı, karat gibi kara saçını yoldu, oğul oğul diyerek feryat figan etti ağladı. Uruz der: Kadın ana karşıma geçip ne böğürüyorsun Ne bağırıyorsun ne ağlıyorsun Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun Geçmiş benim günümü ne andırıyorsun Hey ana arap atlar olan yerde Bir tayı olmaz mı olur Kızıl develer olan yerde Bir deve yavrusu olmaz mı olur Akça koyunlar olan yerde Bir kuzucağı olmaz mı olur Sen sağ ol kadın ana babam sağ olsun Bir benim gibi oğul bulunmaz mı olur dedi. Böyle diyince anasının kararı kalmadı, yürüyü verdi, kırk ince belli kızın içine girdi. Kafirler Uruz'u alıp kesim için çengelin dibine getirdiler. Uruz der: Bre kafir aman Tanrının birliğine yoktur güman bırakın beni, bu ağaç ile söyleşeyim dedi. Çağırıp ağaca söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Ağaç ağaç der isem sana üzülme ağaç Mekke ile Medine'nin kapışı ağaç Musa Kelimin asası ağaç Büyük büyük suların köprüsü ağaç Kara kara denizlerin gemisi ağaç Erlerin şahı Ali'nin Düldülünün eyeri ağaç Zülfikarın kını ile kabzası ağaç Şah Hasan ile Hüseyin'in beşiği ağaç Eğer erdir eğer avrattır korkuşu ağaç Başına doğru bakar olsam başsız ağaç Dibine doğru bakar olsam dipsiz ağaç Beni sana asarlar çekme ağaç Çekecek olursan yiğitliğim seni tutsun ağaç Bizim elde olmalıydın ağaç Kara hindu kullanma.. buyuraydım Seni para para doğrayalardı ağaç Sonra dedi: Tavla lavla bağlanırken atıma yazık Kardeş diye beslerken arkadaşıma yazık Yumruğumda çırpınırken şahin kuşuma yazık Yetişmesi ile tutarken tazıma yazık Beyliğe doymadan kendime yazık Yiğitlikten usanmadan canıma yazık dedi, tane tane göz yaşı dokur) ağladı, yanık ciğerciğini dağladı. Bu sırada sultanım, Salur Kazan ile Karoca Çoban dört nota yetişti. Çobanın üç yaşında dana derisinden sapanının ayası idi, üç keçi tüyünden sapanının kolları idi, bir keçi tüyünden çatlayıcı idi. Her atınca on iki batman taş atardı. Attığı taş yere düşmezdi. yere dahi düşse toz gibi savrulurdu, ocak gibi oyulurdu. Üç yıla kadar taşı düştüğü yerin otu bitmezdi. Semiz koyun zayıf toklu bayırda kalsa, kurt gelip yemezdi sapanının korkusundan. Öyle olunca sultanım, Karaca Çoban sapan çatlattı, dünya alem kafirin gözüne karanlık oldu. Kazan der: Karacık Çoban anamı kafirden dileyeyim, at ayağı altında kalmasın dedi. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Kazan kafire çağırıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Bre Şökli Melik Penceresi altın otağlarımı getirmişsin Sana gölge olsun Ağır hazinemi bol akçemi getirmişsin Sana harçlık olsun Kırk ince belli kız ile Burla Hatun'u getirmişsin Sana esir olsun Kırk yiğit ile oğlum Uruz’u getirmişsin Kulun olsun Tavla tavla koç atlarımı getirmişsin Sana binek olsun Katar katar develerimi getirmişsin Sana yük taşıyıcı olsun İhtiyarcık anamı getirmişsin Bre kafir anamı ver bana Savaşmadan vuruşmadan çekileyim Geri döneyim gideyim belli bil dedi. Kafir der: Bre Kazan Penceresi altın otağım getirmişiz Bizimdir Kırk ince belli kız ile Boyu uzun Burla Hatun'u getirmişiz Bizimdir Kırk yiğit ile oğlun Uruz'u getirmişiz Bizimdir Tavla tavla koç atlarını Katar katar develerini getirmişiz Bizimdir İhtiyarcık ananı getirmişiz Bizimdir Şano vermeyiz, Yayhan Keşiş oğluna veririz, Yayhan Keşiş oğlundan oğlu doğar, biz onu sana hasım koruz dediler. Çoban hiddetlendi, dudakları kabardı. Çoban der: Bre dini yok akılsız kafir Aklı yok derneksiz kafir Karşı yatan karlı kara dağlar ihtiyarlamışlar otu bitmez Kanlı kanlı ırmakları ihtiyarlamıştır suyu gelmez Yiğit yiğit atlar ihtiyarlamıştır tay vermez Kızıl kızıl develer ihtiyarla maçtır yavru vermez Bre kafir Kazanan anası ihtiyarlamıştır oğul vermez dölünü olmaktan sefan var ise Şökli Melik, kora gözlü kızın var ise, getir Kazan'a ver, bre kafir senin kızından oğlu doğsun. siz onu Kazan Beğe hasım koyasınız dedi. Bu sırada kudretli Oğuz beyleri yetişti. Hanım görelim kimler yetişti. Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüşü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, bıyığını ensesinde yedi yerde düğümleyen, yiğitler ejderhası, Kazan Beyin kardeşi Kara Göne dört nata yetişti. Çal kılıcım kardeş Kazan, yetiştim dedi. Bunun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendindeki demir kapıyı tepip alan, altmış tutam alaca mızrağının uçunda er böğürten, Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi. Bunun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Hemid île Merdin kalesini tepip yıkan, demir yaylı Kapçak Melik'e kan kusturan, gelerek Kazan'ın kızını erlik ile alan, Oğuz'un ak sakallı ihtiyarlarının görünce o yiğidi takdir ettiği, al ipekli şalvarlı, atı deniz ördeği püsküllü, Kara Göne oğlu Kara Budak dört nala yetişti. Çal kılıcını, ağam Kazan, yetiştim dedi. Bunun ardınca görelim hanım kimler yetişti : Destursuzca Bayındır Han'ın düşmanını bastıran, altmış bin kafire kan kusturan, ak boz atinin yelesi üstünde kar durduran. Gaflet Koca oğlu Şir Şemseddin dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim, dedi. Bunun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarından fırlayıp uçan, ap alaca gerdeğine karşı gelen, yedi kızın ümidi, kudretli Oğuz'un imrenileni, Kazan Beyin inançlısı, boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. Çal kılıcım ağam Kazan, yetiştim, dedi. Bunun ardında hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir alından yıkıcı. Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim, dedi. Bunun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Altmış ögeç derisinden kürk eylese topuklarım örtmeyen, altı ögeç derisinden külah etse kulaklarını örtmeyen, kolu budu irice, uzun baldırları ince, Kazan Beyin dayısı, at ağızlı Aruz Koca dört nala yetişti. Cal kılıcını beyim Kazan, yetiştim, dedi. Bunun ardınca görelim kimler yetişti: Giderek Peygamberin yüzünü gören, gelerek Oğuz'da sahabesi olan, hiddeti tutunca bıyıklarından kan çıkan, bıyığı kanlı Büğdüz Emen dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim, dedi. Bunun ardınca görelim kimler yetişti: Kafirleri it ardına bırakıp horlayan, yurttan çıkıp Aygır Gözler suyundan at yüzdüren, elli yedi kalenin kilidini alan, Ak Melik Çeşme kızına nikah eden, Sofi Sandal Melik'e kan kusturan, kırk cübbe bürünüp otuz yedi kale beyinin dilber kızlarını çalıp bir bir boynunu kucaklayan, yüzünden dudağından öpen, Eylik Koca oğlu Alp Eren, dört nala yetişti. Cal kılıcını ağam Kazan yetiştim, dedi. Sayılmakla Oğuz beyleri tükense olmaz, hep yetiştiler. Arı sudan abdest aldılar, ak alınlarını yere kodular, iki rekat namaz kıldılar Adı güzel Muhammed'e salavat getirdiler, derhal kafire at saldılar, kılıç çaldılar. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün ciğerinde olaner yiğitler belirdi. O gün namertler sapa yer gözetti. O gün bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Başlar kesildi top gibi. Yiğit yiğit atlar koştu, nalı düştü. Alaca alaca mızraklar saplandı. Kara çelik öz kılıçlar çalındı, ağzı düştü. Üç kanatlı kayın oklar atıldı, temreni düştü. Kıyametin bir günü o gün oldu. Bey hizmetkarından, hizmetkar beyinden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Deli Dündar sağdan tepti. İç Oğuz beyleri Ne Kazan merkeze tepti. Şökli Melik'e havale oldu. Şökli Melik'i böğürderek attan yere düşürdü, derhal kara basını tutup kesti, parçalayarak olca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik'e Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar karşı geldi, sağ yanını kılıçladı, yere düşürdü. Sol tarafta Buğacık Melik'e Kara Göne oğlu Deli Budak karşı geldi, altı dilimli gürz ile tepesine şiddetle tutup vurdu, dünya alem gözüne karanlık oldu, at boynunu kucakladı, yere düştü. Kazan Bey'in kardeşi kafirin tuğu ile sancağını kılıçladı yere düşürdü. Derelerde tepelerde kafire kırgın girdi, leşine kuzgun üşüştü. On iki bin kafir kılıçtan geçti. Beş yüz Oğuz yiğitleri şehit oldu. Kaçanım Kazan Bey kovalamadı, aman diyenini öldürmedi. Kudretli Oğuz beyleri ganimet aldı. Kazan Bey ordusunu, çoluğunu çocuğunu, hazinesini aldı geri döndü. Altın tahtında yine evini dikti. Karacık Çobanı tavlacı başı eyledi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk tane kul, kırk cariye oğlu Uruz'un basma azat eyledi. Kahraman koç yiğitlere çok ülke verdi, şalvar, cübbe, çuha verdi. Dedem Korkut gelerek destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi. Hanı dediğim bey erenler Dünya benim diyenler Ecel aldı yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Ahir son ucu ölümlü dünya Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik Öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın hanım hey!... [DEDE KORKUT HİKÂYELERİ-3] Kam Püre'nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üstüne ak otağını diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri Bayındır Han’ın sohbetine toplanmıştı. Pay Püre Bey de Bayındır Han'ın sohbetine gelmişti. Bayındır Han'ın karşısında Kara Göne oğlu Kara Budak yaya dayanıp durmuştu. Sağ yanında Kazan oğlu Uruz durmuştu. Sol yanında Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek durmuştu. Pay Püre Bey bunları gördüğünde ah eyledi, basından aklı gitti, mendilini aldı, böğüre böğüre ağladı. Böyle edince, kudretli Oğuz'un arkası, Bayındır Han'ın güveyisi Solur Kazan kaba dizinin üzerine çöktü, gözünü dikerek Pay Püre Bey'in yüzüne baktı, der: Pay Püre Bey ne ağlayıp bağırıyorsun? Pay Püre der Han Kazan nasıl ağlamayayım, nasıl bağırmayayım, oğulda nasibim yok, kardeşte kaderim yok. Allah Teala bana beddua etmiştir, beyler tacım tahtım için ağlarım, bir gün olacak düşeceğim öleceğim, yerimde yurdumda kimse kalmayacak dedi. Kazan der: Maksudun bu mudur? Pay Püre Bey der: Evet budur, benim de oğlum olsa, Han Bayındır'ın karşısına geçse dursa, hizmet eylese, ben de baksam sevinsem, kıvansam, güvensem dedi. Böyle diyince kudretli Oğuz Beyleri yüzlerim göğe tuttular, el kaldırıp dua eylediler, Allah Teala sana bir oğul versin dediler. O zamanda beylerin hayır duası hayır dua, bedduası beddua idi, duaları kabul olunurdu. Pay *****en Bey de yerineleri kalktı, der: Beyler benim de hakkıma bir dua eyleyin, Allah Teala bana da bir kız versin dedi. Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua eylediler. Allah Teala sana da bir kız versin dediler. Pay *****en Bey der: Beyler Allah Teala bana bir kız verecek olursa, siz şahit olun, benim kızım Pay Püre Bey'in oğluna beşik kertme yavuklu olsun dedi. Bunun üzerine bir kaç zaman geçti. Allah Teala Pay Püre Bey'e bir oğul, Pay *****en Bey'e bir kız verdi. Kudretli Oğuz beyleri bunu işittiler, şad olup sevindiler. Pay Püre Bey bezirganlarınım yanına çağırdı, buyruk etti : Bre bezirganlar. Allah Teala bana bir oğul verdi. Rum eline benim oğlum için güzel armağanlar getirin, benim oğlum büyüyünceye kadar dedi. Bezirganlar da gece gündüz yola girdiler. İstanbul'a geldiler. Fevkalade, nadide, güzel armağanlar aldılar. Pay Püre'nin oğlu için bir deniz tayı boz aygır aldılar, bir ok kirişli sert yay aldılar, bir de altı kanatlı gürz aldılar. Yol hazırlığını yaptılar. Pay Püre'nin oğlu beş yasma girdi, beş yaşından on yaşına girdi, on yaşından on beş yaşına girdi. Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli bir güzel iyi yiğit oldu. O zamanda bir oğlan baş kesmese kan dökmese ad koymazlardı. Pay Püre Bey'in oğlu atlandı, ava çıktı. Av avlarken babasının tavlasının üzerine geldi. Tavlacı başı karşıladı, indirdi misafir etti. Yiyip içip oturuyorlardı. Beri yandan da bezirganlar gelerek Kara derbent ağzına konmuşlardı. Murada maksuda erişmesin, Evnük Kalesi'nin kafirleri bunları casusladı. Bezirganlar yatarken ansızın beş yüz kafir saldırdılar, vurdular, yağmaladılar. Bezirganın büyüğü tutuldu, küçüğü kaçarak Oğuz'a geldi. Baktı gördü Oğuz'un hududunda bir alaca gölgelik dikilmiş, bir bey oğlu güzel yiğit kırk yiğit ile, sağında ve solunda, oturuyorlar. Oğuz'un bir güzel yiğidi ancak, yürüyeyim medet diyeyim dedi. Bezirganlar der: Yiğit yiğit bey yiğit, sen benim ünümü anla sözümü dinle, on altı yıldır ki Oğuz içinden gitmiştik. fevkalade kafir malını Oğuz beylerine getiriyorduk. Pasının Kara Derbent ağzına göğüs vermiş idik. Evnük Kalesi'nin beş yüz kafiri üzerimize saldırdı. kardeşim esir oldu, malımızı rızkımızı yağmaladılar, geri döndüler, kara başımı kaldırdım sana geldim, kara basının sadakası yiğit medet bana dedi. Bu defa oğlan şarap içerken içmez oldu. Altın kadehi elinden yere çaldı, der: Ne diyorsam yetiştirin, giyimim ile benim koç atımı getirin hey, beni seven yiğitler binsinler dedi. Bezirgan da önlerine düştü, kılavuz oldu. Kafir de inerek bir yerde akçe bölüşmekteydi. Bu sırada yiğitler meydanının arslanı, pehlivanların kaplanı boz oğlan yetişti. Bir iki demedi, kafirlere kılıç vurdu, baş kaldıran kafirleri öldürdü, gaza eyledi, bezirganların malını kurtardı. Bezirganlar der: Bey yiğit bize sen erlik işledin, gel şimdi beğendiğin maldan al dediler. Yiğidin gözü bir deniz tayı boz aygırı tuttu, bir de altı kanatlı gürzü, bir de ak kirişli yayı tuttu. Bu üçünü beğendi. Der: Bre bezirganlar bu aygırı ve sonra bu yayı ve bu gürzü bana verin dedi. Böyle diyince bezirgan lar bozuldu. Yiğit der: Bre bezirganlar çok mu istedim dedi. Bezirganlar dediler: Niye çok olsun, amma bizim bir beyimizin oğlu vardır, bu üç şeyi ona armağan ******ürmemiz gerek idi dediler. Oğlan der: Bre beyinizin oğlu kimdir? Dediler. Pay Püre' nin oğlu vardır, adına Bamsı derler dediler. Pay Püre'nin oğlu olduğunu bilemediler. Yiğit parmağını ısırdı. Der: Burda minnetle olmaktansa, orda babamın yanında minnetsiz almak daha iyidir dedi. Atını kamçıladı yola girdi. Bezirganlar ardından baka kaldılar, vallah güzel yiğit, faziletli yiğit dediler. Boz oğlan babasının evine geldi. Babasına haber verildi bezirganlar geldi diye. Babası sevindi, çadır otağ, alaca gölgelik diktirdi, ipek halıcıklar serdi, geçti oturdu. Oğlunu sağ yanına aldı. Oğlan bezirganlar hususundan bir söz söylemedi, kafirleri öldürdüğünden bahsetmedi. Birdenbire bezirganlar geldiler. Baş indirip selam verdiler. Gördüler ki o yiğit ki baş kesmiştir, kan dökmüştür. Pay Püre Bey'in sağında oturuyor. Bezirganlar yürüdüler yiğidin elini öptüler. Bunlar böyle edince Pay Püre Bey'in hiddeti tuttu, bezirganlara der: Bre kavat oğlu kavatlar, baba dururken oğul elini mi öperler? Dediler: Hanım, bu yiğit senin oğlun mudur? Evet benim oğlumdur dedi. Dediler: şimdi incinme hanım önce onun elini öptüğümüze, eğer senin oğlun olmasaydı bizim malımız Gürcistan'da gitmişti, hepimiz esir olmuştuk dediler. Pay Püre Bey der: Bre, benim oğlum baş mı kesti, kan mı döktü? Evet baş kesti, kan döktü, adam devirdi dediler. Bre, bu oğlana ad koyacak kadar var mıdır dedi. Evet sultanım, fazladır dediler. Pay Püre Bey kudretli Oğuz beylerini çağırdı misafir etti. Dedem Korkut geldi, oğlana ad koydu. Der: Ünümü anla sözümü dinle Pay Püre Bey Allah Teala sana bir oğul vermiş tutu versin Ak sancak kaldırınca müslümanlar arkası olsun Karşı yatan kara karlı dağlardan aşar olsa Allah Teala senin oğluna aşıt versin Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin Kalabalık kafire girince Allah Teala senin oğluna fırsat versin Sen oğlunu Bamsam diye okşarsın Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun Adım ben verdim yaşını Allah versin dedi. Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua kıldılar, bu ad bu yiğide kutlu olsun dediler. Beyler hep ava bindi. Boz aygırını çektirdi Beyrek bindi. Ala dağa alaca asker ava çıktı. Birdenbire Oğuz'un üzerine bir sürü geyik geldi. Bamsı Beyrek birini, kovalayıp gitti. Kovalaya kovalaya bir yere geldi, ne gördü? Sultanım gördü : Yeşil çayırın üzerine bir kırmızı otağ dikilmiş, Yarap bu otağ kimin ola dedi. Haberi yok ki alacağı ela gözlü kızın otağı olsa gerek. Bu otağın üzerine varmağa haya etti. Dedi: Ne olursa olsun, hele ben avımı alayım dedi. Otağın önünde erişi verdi, geyiği arka ayağından vurdu. Baktı gördü —bu otağ Banı Çiçek otağı imiş ki Beyreğin beşik kertme nişanlısı, adaklısı idi— Banı Çiçek otağdan bakıyordu. Bre dadılar, bu kavat oğlu kavat bize erlik mi gösteriyor dedi, varın bundan pay isteyin, görün ne der dedi. Kısırca Yenge derler bir hatun var idi, ileri vardı pay istedi: Hey bey yiğit, bize de bu geyikten pay ver dedi. Beyrek der: Bre dadı, ben avcı değilim, bey oğlu beyim, hepsi size dedi. aman sormak ayıp olmasın bu otağ kimindir dedi. Kısırca Yenge der: Bey yiğidim, bu otağ Pay *****en Bey kızı Banu Çiçeğindir dedi. Bunun üzerine hanım. Beyreğin kanı kaynadı, edepte usul usul geri döndü. Kızlar geyiği kaldırdılar, güzeller şahı Banı Çiçeğin Önüne getirdiler. Baktı gördü ki bir sultan semiz yabani geyiktir. Banı Çiçek der: Bre kızlar, bu yiğit ne yiğittir? Kızlar der: Vallah sultanım, bu yiğit yüzü örtülü güzel yiğittir, bey oğlu bey imiş dediler. Banu Çiçek der: Hey hey dadılar, babam bana ben seni yüzü örtülü Beyreğe vermişim derdi, olmaya ki bu ola, bre çağırın haberleşeyim dedi. Çağırdılar Beyrek geldi. Banu Çiçek yaşmaktandı, haber sordu, der: Yiğit, gelişin nerden? Beyrek der: İç Oğuz'dan. İç Oğuz'da kimin nesisin dedi. Pay Püre oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim dedi. Kız der: Peki ya ne yapmaya geldin yiğit dedi. Beyrek der: Pay *****en Beyin bir kızı varmış, onu görmeğe geldim dedi. Kız der: O öyle insan değildir ki sana görünsün dedi, amma ben Banu Çiçeğin dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin ve hem seninle güreşelim, beni yenersen onu da yenersin dedi. Beyrek der: Pekala şimdi atlanın. ikisi atlandılar, meydana çıktılar. At teptiler. Seyreğin atı kızın atını geçti. Ok attılar. Beyrek kızın okunu geride bıraktı. Kız der: Bre yiğit benim atımı kimsenin geçtiği yok, okumu kimsenin geride bıraktığı yok, şimdi gel seninle güreş tutalım dedi. Hemen Beyrek attan indi. Kavuştular, iki pehlivan olup birbirine sarmaştılar. Beyrek kaldırır kızı yere vurmak ister, kız kaldırır Beyreği vurmak ister. Beyrek bunaldı, der: Bu kıza yenilecek olursam, kudretli Oğuz içinde başıma kakınç, yüzüme dokunç ederler dedi. Gayrete geldi, kavradı kızı sarmaya aldı, memesinden tuttu. Kız kocundu. Bu sefer Beyrek kızın ince beline girdi, sarma taktı, arkası üzerine yere yıktı. Kız der: Yiğit Pay *****en'in kızı Banu Çiçek benim dedi. Beyrek üç öptü bir dişledi, düğün kutlu olsun han kızı diye parmağından altın yüzüğü çıkardı kızın parmağına geçirdi. Aramızda bu nişan olsun han kızı dedi. Kız der: Mademki böyle oldu, hemen şimdi ileri atılmak gerek bey oğlu dedi. Beyrek de ne olacak hanım, baş üzerine dedi. Beyrek kızdan ayrılıp evlerine geldi. Ak sakallı babası karşı geldi, der: Oğul fevkalade olarak bugün Oğuz'da ne gördün? Der: Ne göreyim, oğlu olan evlendirmiş. kızı olan kocaya vermiş. Babası der: Oğul yoksa seni evlendirmek mi gerek. Evet ya ak sakallı aziz baba, evlendirmek gerek dedi.. Babası der: Oğuz'da kimin kızını alıvereyim dedi. Beyrek der: Baba bana bir kız alı ver ki ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmeli ben hasmıma varmadan o bana baş getirmeli, böyle kız alı ver baba bana dedi. Babası Pay Püre Han der: Oğul sen kız istemiyorsun, kendine bir hempa istiyormuşsun, oğul galiba senin istediğin kız Pay *****en Bey kızı Banu Çiçek'tir dedi. Beyrek der: Evet ya, evet ak sakallı aziz baba benim de istediğim odur dedi. Babası der: Ay oğul Banu Çiçeğin bir deli kardeşi vardır, adına Deli Karçar derler, kız isteyeni öldürür. Beyrek der: Peki ya nidelim? Pay Püre Bey der: Oğul kudretli Oğuz beylerim evimize çağıralım, nasıl uygun görürlerse ona göre işedelim dedi. Kudretli Oğuz beylerini hep çağırdılar, evlerine getirdiler. Ağır misafirlik eylediler. Kudretli Oğuz beyleri dediler: Bu kızı istemeğe kim vara bilir? Uygun gördüler ki Dede Korkut varsın dediler. Dede Korkut der: Dostlar, madem ki beni gönderiyorsunuz, biliyorsunuz ki Deli Karçar kız kardeşini isteyeni öldürür, bari Bayındır Han'ın tavlasından iki güzel koşucu at getirin, bir keçi başlı geçer aygırı, bir toklu başlı doru aygırı, ansızın kaçma kovalama olursa birisine bineyim, birisini yedekte çekeyim dedi. Dede Korkut'un sözü haklı görüldü. Vardılar Bayındır Han'ın tavlasından o iki atı getirdiler. Dede Korkut birine bindi, birini yedekte çekti, dostlar sizi Hakka ısmarladım dedi gitti. Meğer sultanım, Deli Karçar da ak çadırını, ak otağını kara yerin üzerine kurdurmuştu, arkadaşları ile nişan talimi yapıp oturuyordu. Dedem Korkut öteden beriye geldi. Baş indirdi, bağır bastı; ağız dilden güzel selam verdi. Deli Karçar ağzını köpüklendirdi. Dede Korkut' un yüzüne baktı, der: Aleykesselam ey ameli azmış fiili dönmüş, kadir Allah ak alnına bela yazmış!. Ayaklıların buraya geldiği yok, ağızlıların bu suyumdan içtiği yok, sana noldu amelin mi azdı fiilin mi döndü, ecelin mi geldi, buralarda neylersin dedi. Dede Korkut der: Karsı yatan kara dağım aşmağa gelmişim Akıntılı güzel suyunu geçmeğe gelmişim Geniş eteğine dar koltuğuna sığınmağa gelmişim Tanrı’ nın buyruğu ile Peygamberin kavli ile aydan arı, güneşden güzel kız kardeşin Banu Çiçeği Bamsı Beyreğe istemeğe gelmişim dedi. Dede Korkut böyIe söyleyince Deli Karçar der: Bre ne diyorsam yetiştirin, kara aygırı silah ve teçhizatla getirin dedi. Kara aygırı silah ve teçhizatla getirdiler. Deli Karçar'ı bindirdiler.. Dede Korkut kösteği üzdü durmadan kaçtı. Deli Karçar ardına düştü. Toklu başlı doru aygır yoruldu, Dede Korkut keçi başlı geçer aygıra sıçradı bindi. Dedeyi kovalaya kovalaya Deli Karçar on tepe yer aşırdı. Dede Korkud'un ardından Deli Karçar erişti. Dede şaşkına döndü, Tanrı'ya sığındı, ismiazam duasını okudu. Deli Karçar kılıcını eline aldı, yukarısından öfke ile hamle kıldı. Deli Bey diledi ki Dedeyi tepeden aşağı çalsın. Dede Korkut dedi : Çalarsan elin kurusun dedi. Hak Teala'nın emri ile Deli Karçar'ın eli yukarıda asılı kaldı. Zira Dede Korkut keramet sahibi idi, dileği kabul olundu. Deli Karçar der: Medet aman’el’aman Tanrının birliğine yoktur güman Sen benim elimi iyileştiri ver, Tanrı’nın buyruğu ile, Peygamberin kavli ile kız kardeşimi Beyreğe vereyim dedi. Üç kerre ağzından ikrar eyledi, günahına tövbe eyledi. Dede Korkut dua eyledi. Delinin eli Hak emri ile sapa sağlam oldu. Döndü der: Dede, kız kardeşimin yoluna ben ne istersem verir misin? Dede der: Verelim dedi, görelim ne istersin. Deli Karçar der: Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de koyun görmemiş koç getirin, bin de kuyruksuz kulaksız köpek getirin, bin de pire getirin bana dedi. Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz pekala verdim, amma getirmeyecek olursan bu sefer öldürmedim, o vakit öldürürüm dedi. Dede döndü Pay Püre Bey'in evlerine geldi. Pay Püre Bey der: Dede, oğlan mısın kız mısın? Dede oğlanım dedi. Peki ya nasıl kurtuldun Deli Karçar'ın elinden dedi. Dede der: Allah'ın inayeti, erenlerin himmeti oldu, kızı aldım dedi. Beyreğe ve anasına ve kız kardeşlerine müjdeci geldi, sevindiler, şad oldular. Pay Püre Bey der: Deli ne kadar mal istedi? Dede der: Murada maksuda ermesin, Deli Karçar öyle mal istedi ki hiç bitmez dedi. Pay Püre Bey der: Hele ne istedi? Dede der: Bin aygır istemiştir ki kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de erkek deve istedi ki dişi deve görmemiş olsun, bin de koç istemiştir koyun görmemiş olsun, bin de kuyruksuz kulaksız köpek istedi, bin de ufacık karacık pireler istedi. Bu şeyleri getirecek olursanız kız kardeşimi veririm, getirmeyecek olursan gözüme görünmeyesin, yoksa seni öldürürüm dedi. Pay Püre Bey der: Dede ben üçünü bulursam ikisini sen bulur musun dedi. Dede Korkut evet hanım, bulayım dedi. Pay Püre Bey dedi: Şimdi Dede. köpek ile pireyi sen bul dedi. Sonra, kendisi tavla tavla atlarına vardı bin aygır seçti, develerine vardı bin erkek deve seçti, koyunlarına vardı bin koç seçti. Dede Korkut da bin kuyruksuz kulaksız köpek ile bin de pire buldu. Alıp bunları Deli Karçar'a gitti. Deli Karçar işitti karşı geldi, göreyim dediğimi getirdiler mi dedi. Aygırları görünce beğendi, develeri gördüğünde beğendi, koçları beğendi, köpekleri görünce kah kah güldü. Der: Dede yani hani benim pirelerim? Dede Korkut, hay oğul Karçar insan için tıpkı sığır sineği gibi tehlikelidir, o bir müthiş canavardır, hep bir yerde toplamışımdır, gel gidelim, semizini al zayıfım bırak dedi. Aldı Deli Karçar'ı bir pireli yere getirdi. Deîi Karçar'ı çırıl çıplak eyledi, ağıla soktu. Pireler Deli Karçar'a üşüştüler. Gördü başa çıkamıyor, der: Medet Dede, kerem eyle Allah aşkına kapıyı aç çıkayım dedi. Dede Korkut: Oğul Karçar ne gürültü patırtı ediyorsun, getirdim, bu ısmarladığın şeydir, noldun böyle bunaldın, semizini al zayıfını bırak dedi. Deli Karçar der: Hay Dede Sultan, Tanrı bunun semizini de alsın zayıfını da alsın, derhal beni kapıdan dışarı çıkar, medet dedi. Dede kapıyı açtı. Deli Karçar çıktı. Dede gördü ki Delinin canına geçmiş, başının derdine düşmüş, gövdesi pireden görünmez, yüzü gözü belirmez. Dedenin ayağına kapandı. Allah aşkına beni kurtar dedi. Dede Korkut, var oğul kendini suya at dedi. Deli Karçar koşarak vardı suya atladı. Piredir suya aktı gitti. Geldi elbisesini giydi, evine gitti. Ağır düğün hazırlığını yaptı. Oğuz zamanında bir yiğit ki evlense ok atardı, oku nereye düşse orada gelin odası dikerdi. Beyrek Han da okunu attı, dibine gelin odasını dikti. Adaklısından gelin hediyesi olarak bir kırmızı kaftan geldi. Beyrek giydi. Arkadaşlarına bu iş hoş gelmedi, müteessir oldular. Beyrek der: Niye müteessir oldunuz dedi. Dediler: Nasıl müteessir olmayalım. sen kızıl kaftan giyiyorsun, biz ak kaftan giyiyoruz dediler. Beyrek der: Bu kadar şeyden ötürü niye müteessir oluyorsunuz, bugün ben giydim, yarın naibim giysin, kırk güne kadar sıra ile giyiniz, ondan sonra bir dervişe verelim dedi. Kırk yiğit ile yiyip içip oturuyorlardı. Murada maksuda ermesin, kafirin casusu bunları casusladı,varıp Bayburd Hisarının beyine haber verdi. Der: Ne oturuyorsun sultanım, Pay *****en Bey o sana vereceği kızı Beyreğe verdi, bu gece gelin odasına giriyor dedi. Murada maksuda ermesin, o mel'un, yedi yüz kafir ile dört nala hücum etti. Beyrek apalaca gelin odası içinde yiyip icip habersiz oturuyordu. Gece uykusunda kafir otağa saldırdı. Naibi kılıcını sıyırdı eline aldı, benim başım Beyreğin başına Kurban olsun dedi. Naip paralandı, şehit oldu. Derin olsa batırır kalabalık korkutur, at işler er övünür, yayan erin ümidi olmaz. Otuz dokuz yiğit ile Beyrek esir gitti. Tan ağardı, güneş doğdu. Beyreğin babası anası baktı gördü ki, gerdek görünmez olmuş. Ah ettiler, akılları başlarından gitti. Gördüler ki uçanlardan kuzgun kalmış, tazı dolaşmış yurtta kalmış, gelin odası paralanmış, naip şehit olmuş. Beyreğin babası kaba sarığı kaldırıp yere çaldı, çekti yakaşını yırttı, oğul oğul diyerek böğürdü feryat figan etti. Ak bürçekli anası boncuk boncuk ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnak ak yüzüne çaldı, al yanağını yırttı, kargı gibi kara saçını yoldu, ağlayarak sızlayarak evine geldi. Pay Püre Bey'in penceresi altın otağına feryat figan girdi. Kızı gelini kah kah gülmez oldu. kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar kara elbiseler giydiler, vay beyim kardeş, muradına maksuduna ermeyen yalnız kardeş diyip ağlaştılar böğrüştüler. Beyreğin yavuklusuna haber oldu, Banu Çiçek karalar giydi ak kaftanını çıkardı, güz elması gibi al yanağım çekti yırttı, Vay al duvağımın sahibi Vay alnımın başımın umudu Vay şah yiğidim vay şahbaz yiğidim Doyuncaya kadar yüzüne bakmadığım hanım Nereye gittin beni yalnız koyup canım yiğit Göz açıp da gördüğüm Gönül ile sevdiğim Bir yastıkta baş koyduğum Yolunda öldüğüm kurban olduğum Vay Kazan Bey'in inançlısı Vay kudretli Oğuzun imrenileni Han Beyrek diyip zarı zarı ağladı. Bunu işitip Kıyan Selçük oğlu Deli Dündar ak çıkardı kara giydi. Beyreğin yar ve yoldaşları akı çıkarıp karalar giydiler. Kudretli Oğuz beyleri Beyrek için büyük yas tuttular, ümit kestiler. Bunun üzerine on altı yıl geçti, Beyreğin ölüsünü dirisini bilmediler. Bir gün kızın kardeşi Deli Karçar Bayındır Hanın divanına geldi, dizini çöktü, der: Devletli hanım ömrü uzun olsun. Beyrek sağ olsa on altı yıldan beri gelirdi, bir yiğit olsa dirisi haberini getirse, sırmalı elbise, cübbe, altın akçe verirdim, ölüşü haberini getierene kız kardeşimi verirdim dedi. Böyle diyince, murada maksuda ermesin. Yalancı oğlu Yaltacuk der: Sultanım ben varayım, ölüsü dirisi haberim getireyim dedi. Meğer Beyrek buna bir gömlek bağışlamışta giymezdi, saklardı. Vardı, gömleği kana mana batırdı, Bayındır Han'ın önüne getirip bıraktı. Bayındır Han der; Bre bu ne gömlektir? Beyreği Kara Derbentte öldürmüşler, işte delili sultanım dedi. Gömleği görünce beyler hüngür hüngür ağlaştılar, feryat figana girdiler. Bayındır Han der: Bre niye ağlıyorsunuz, biz bunu tanımayız, adaklısına ******ürün görsün, o iyi bilir, zira o dikmiştir, yine o tanır dedi. Vardılar, gömleği Banu Çiçeğe ilettiler. Gördü tanıdı, odur dedi, çekti yakasını yırtı, acı tırnak ak yüzüne aldı çaldı, güz elması gibi al yanağını yırttı, Vay göz açıp gördüğüm Gönül verip sevdiğim Vay al duvağımın sahibi Vay alnımın başımın umudu Han Beyrek diye ağladı. Babasına anasına haber oldu, apalaca yurduna feryat figan girdi, ak çıkardılar, kara giydiler. Kudretli Oğuz Beyleri Beyrek'ten ümit kestiler. Yalancı oğlu Yaltacuk küçük düğününü yaptı büyük düğününe mühlet koydu. Beyreğin babası Pay Püre Bey de bezirganlarını çağırdı yanına getirdi, der: Bre bezirganlar varın, iklim iklim arayın. Beyreğin ölüsü dirisi haberini getirirsiniz belki der. Bezirganlar hazırlık gördüler. Gece gündüz demeyip yürüdüler. Birdenbire Parasarın Bayburt Hisarına geldiler. Meğer o gün kafirlerin mukaddes günleri idi. Her biri yemekte içmekte idi. Beyreği de getirip kopuz çaldırıyorlardı. Beyrek yüce çardaktan baktı bezirganları gördü. Bunları gördüğünde haberleşti, görelim hanım ne haberleşti: Der: Düz engin havadar yerden gelen kervancı Bey babamın kadın anamın hediyesi kervancı Ayağı uzun koç ata binen kervancı Ünümü anla sözümü dinle kemancı Ulaş oğlu Salur Kazan'ı sorar olsam sağ mı kervancı Kudretli Oğuz içinde Kıyan Selçük oğlu Deli Dündarı sorar Olsam sağ mı kervancı Kara Göne oğlu Kara Budağı sorar olsam sağ mı kervancı Ak sakallı babamı Ak bürçekli anamı sorar olsam sağ mı kervancı Göz açıp da gördüğüm Gönül ile sevdiğim Pay *****en kızı Banu Çiçek evde mi kervancı Yoksa kimseye vardı mı kervancı Söyle bana Kara başım kurban olsun kervancı sana dedi. Bezirganlar der: Sağ mısın esen misin canım Bamsı On altı yılın hasreti hanım Bamsı Kudretli Oğuz içinde Kazan Beyi sorar olsan sağdır Bamsı Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar'ı sorar olsan sağdır Bamsı. Kara Göne oğlu Budağı sorar olsan sağdır Bamsı O beyler ak çıkardı kara giydi senin için Bamsı Ak sakallı babanı Ak bürçekli ananı sorar olsan sağdır Bamsı Ak çıkarıp kara giydiler senin için Bamsı Yedi kız kardeşini yedi yol ayırımında ağlar gördüm Bamsı Güz elması gibi al yanaklarını yırtar gördüm Bamsı Vardı gelmez kardeş diye feryad eder gördüm Bamsı Göz açıp da gördüğün Gönül verip sevdiğin Pay *****en kızı Banu Çiçek Küçük düğününü yaptı büyük düğününe mühlet koydu Yalancı oğlu Yaltacuğa varır gördüm Han Beyrek Parasarın Bayburt Hisarından uçmağa bak Ap alaca gerdeğine gelmeğe bak Gelmez olsan Pay *****en kızı Banu Çiçeği aldırdın belli bil dedi. Beyrek kalktı, ağlaya ağlaya kırk yiğidin yanına geldi. Kaba sarığı kaldırdı yere çaldı, der: Hey benim kırk arkadaşım, biliyor musunuz neler oldu? Yalancı oğlu Yaltacuk benim ölüm haberini iletmiş, penceresi altın otağına babamın figan girmiş, kaza benzer kızı gelini ak çıkarmış kara giymiş, göz açıp da gördüğüm, gönül verip sevdiğim Banu Çiçek Yalancı oğlu Yaltacuğa varır olmuş. Böyle diyince kırk yiğidi kaba sarıklarını kaldırdılar yere çaldılar, böğüre böğüre ağlaştılar, feryat figan kıldılar. Meğer kafir beyinin bir bekar kızı var idi. Her gün Seyreği görmeğe getirdi. O gün yine görmeğe geldi. Baktı gördü Beyrek müteessir olmuş. Kız der: Niçin müteessirsin hanım yiğit? Geldikçe seni şen görürdüm, gülerdin oynardın, şimdi noldun dedi. Beyrek der: Nasıl müteessir olmayayım? On altı yıldır ki babanın esiriyim, babaya anaya, akrabaya kardeşe hasretim ve hem bir kara gözlü yavuklum var idi. Yalancı oğlu Yaltacuk derler bir kişi var idi. Varmış yalan söylemiş, beni öldü demiş, ona varır olmuş dedi. Böyle söyleyince kız —Beyreğe aşık olmuştu— der: Eğer seni hisardan aşağı urgan ile sallandıracak olursam, babana anana sağlık ile varacak olursan beni burada gelip helallığa alır mısın dedi. Beyrek and içti: Kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, yer gibi kertmeyim, toprak gibi savrulayım. sağlık ile varacak olursam Oğuz'a gelip seni helallığa olmazsam dedi. Kız da urgan getirip Beyreği hisardan aşağı sallandırdı. Beyrek aşağı baktı kendisini yeryüzünde gördü. Allah'a şükreyledi, yola düştü. Giderek kafirin at sürüsüne geldi. Bir at bulursam tutayım bineyim dedi. Baktı gördü kendisinin deniz tayı boz aygırı burada otlayıp duruyor. Boz aygır da Beyreği görüp tanıdı, iki ayağının üzerine kalktı kişnedi. Beyrek de övmüş, görelim hanım nasıl övmüş: Der : Açık açık meydana benzer senin alıncığın İki gece ışık saçan tasa benzer senin gözceğizin İbrişime benzer senin yeleciğin İki çift kardeşe benzer senin kulacığın Eri muradına yetiştirir senin arkacığın At demem sana kardeş derim kardeşimden daha iyi Başıma iş geldi arkadaş derim arkadaşımdan daha iyi dedi. At başını yukarı tuttu, bir kulağını kaldırdı Beyreye karşı geldi. Beyrek atın göğsünü kucakladı, iki gözünü öptü. Sıçradı bindi, hisarın kapısına geldi. Otuz dokuz arkadaşım emanet etti, görelim hanım nasıl emanet etti: Beyrek der: Bre pis dinli kafir Benim ağzıma söğüp duruyordun tahammül edemedim Kara domuz etinden yahni yedirdin tahammül edemedim Tanrı bana yol verdi gider oldum bre kafir Otuz dokuz yiğidimin emaneti bre kafir Birini eksik bulsam yerine on öldüreyim Onunu eksik bulsam yerine yüzünü Öldüreyim bre kafir Otuz dokuz yiğidimin emaneti bre kafir dedi. sonra tuttu yürüyü verdi. Kırk kişi kafirler atlandılar, ardına düştüler. Kovalayıp gittiler yetişemediler döndüler. Beyrek Oğuz'a geldi. Baktı gördü bir ozan gidiyor. Der: Bre ozan nereye gidiyorsun? Ozan der: Bey yiğit düğüne gidiyorum. Beyrek der: Düğün kimin? Yalancı oğlu Yaltacuğun dedi. Bre kimin nesini alıyor dedi. Ozan der: Han Beyreğin adaklısını alıyor dedi. Beyrek der: Bre ozan kopuzunu bana ver atımı sana vereyim, sakla, geleyim değerini getireyim alayım dedi. Ozan der: Avazım kısılmadan, sesim kalınlaşmadan bir attır elime geçti, ******üreyim saklayayım dedi. Ozan kopuzu Beyreğe verdi. Beyrek kopuzu aldı, babasının yurduna yakın geldi. Baktı gördü ki bir kaç çobanlar yolun kenarını almışlar ağlıyorlar, hem durmayıp taş yığıyorlar. Beyrek der: Bre çobanlar, bir kişi yolda taş bulsa yabana atar, siz bu yolda bu taşı niçin yığıyorsunuz? Çobanlar der: Bre sen seni bilirsin, bizim halimizden haberin yok dediler. Bre ne haliniz vardır? Çobanlar der: Beyimizin bir oğlu var idi, on altı yıldır ki ölüsü dirisi haberini kimse bilmez. Yalancı oğlu Yaltacuk derler, ölüsü haberini getirdi, adaklısını ona verir oldular, gelir burdan geçer, vuralım onu, ona varmasın, eşine dengine varsın dediler. Beyrek der: Bre yüzünüz ak olsun, ağanızın ekmeği size helal olsun dedi. Oradan babasının yurduna geldi. Meğer evlerinin önünde bir büyük ağaç var idi. Dibinde bir güzel pınar var idi. Beyrek baktı gördü kim küçük kız kardeşi pınardan su almağa geliyor, kardeş Beyrek diye ağlıyor feryat ediyor, toyun düğünün kara oldu diye ağlıyor. Beyreğe müthiş ayrılık acısı çöktü, dayanmadı. boncuk boncuk gözünün yaşı akıp gitti. Çağırarak burada söyler, görelim hanım ne söyler: Beyrek der: Bre kız ne ağlıyorsun ne bağırıyorsun ağabey diye Yandı bağrım yakıldı içim Senin ağabeyin yok mu olmuştur Yüreğine kaynar yağlar mı dökülmüştür Kara bağrın mı sarsılmıştır Ağabey diye ne ağlıyorsun ne bağırıyorsun Yandı bağrım yakıldı içim Karşı yatan kara dağı sorar olsam yaylak kimin Soğuk soğuk sularını sorar olsam içme kimin Tavla tavla koç atları sorar olsam binek kimin Katar katar develeri sorar olsam yük taşıyıcı kimin Ağıllarda akça koyunu sorar olsam şölen kimin Karalı mavili otağı sorar olsam gölge kimin Ağız dilden kız işi haber bana Kara başım kurban olsun bugün sana dedi. Kız der: Çalma ozan söyleme ozan Yaslı ben kızın nesine gerek Karşı yatan kara dağı sorar olsan Ağabeyim Beyreğin yaylası idi Ağabeyim Beyrek gideli yaylayanım yok Soğuk soğuk sularını sorar olsan Ağabeyim Beyreğin içmesi idi Ağabeyim Beyrek gideli içenim yok Tavla tavla koç atları sorar olsan Ağabeyim Beyreğin bineği idi Ağabeyim Beyrek gideli binenim yok Katar katar develeri sorar olsan Ağabeyim Beyreğin yük taşıyıcısı idi Ağabeyim Beyrek gideli yükleyenim yok Ağıllarda akça koyunu sorar olsan Ağabeyim Beyreğin şöleniydi Ağabeyim Beyrek gideli şölenim yok Karalı mavili otağı sorar olsan Ağabeyim Beyreğindir Ağabeyim Beyrek gideli göçenim yok Yine kız der. Bre ozan Karşı yatan kara dağdan geldiğinde geçtiğinde Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı Taşkın taşkın suları aşıp geldiğinde geçtiğinde Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı Ağır adlı şehirlerden geldiğinde geçtiğinde Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı Bre ozan gördün ise söyle bana Kara başım kurban olsun ozan sana dedi. Kız gene der: Karşı yatan kara dağım yıkılmıştır Ozan senin haberin yok Gölgeli koca ağacım kesilmiştir Ozan senin haberin yok Dünyalıkta bir kardeşim alınmıştır Ozan senin haberin yok Çalma ozan söyleme ozan Yaslı ben kızın nesine gerek ozan Önünde düğün var düğüne varıp öt dedi. Seyrek bundan geçti, büyük kız kardeşlerinin yanına geldi. Baktı gördü kız kardeşleri karalı mavili oturuyorlar. Çağırıp Beyrek söyler, görelim hanım ne söyler: Der: Sabah sabah yerinden kalkan kızlar Ak otağı bırakıp kara otağa giren kızlar Ak çıkarıp kara giyen kızlar Bağır gibi katılaşan yoğurttan ne var Kara saç altında kül ekmeğinden ne var Deri yaygıda ekmekten ne var Üç gündür yoldan geldim doyuran beni Üç güne varmasın Allah sevindirsin sizi dedi. Kızlar vardılar yemek getirdiler, Beyreğin karnını doyurdular. Beyrek der: Ağabeyinizin başı ve gözü sadakası eski kaftanınız var ise giyeyim düğüne varayım, düğünde elime kaftan verirler, tekrar kaftanınızı geri vereyim dedi. Vardılar, Beyreğin kaftanı var imiş, buna verdiler. Aldı giydi, boyu boyura, beli beline, kolu koluna yakıştı. Büyük kız kardeşi bunu Beyreğe benzetti, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Kara sürme gözlerin fersizleşmese Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDE KORKUT HİKÂYELERİ-4] Kazan Bey Oğlu Uruz Bey'in Esir Olduğu Destan'ı Beyan Eder Hanım Hey Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gökyüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kafir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı. Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır, otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu. Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz'u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz'a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler: Der: Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan Sağına baktın kah kah güldün Soluna baktın çok sevindin Karşına baktın beni gördün ağladın Sebep nedir söyle bana Kara başım kurban olsun babam sana dedi. Söylemez olursan Kalkarak yerimden ben doğrulurum Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım Kan Akbaza iline ben giderim Altın haça elimi ben basarım Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim Kara gözlü kafir kızını ben alırım Daha senin yüzüne ben gelmem Ağladığına sebep ne söyle bana Kara başım kurban olsun ağam sana dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler: Kazan der: Beri gel tayım oğul Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır Karşıma doğru baktığımda seni gördüm On altı yaşına geldin Bir gün ola düşeyim Öleyim sen kalasın Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: A bey baba Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kafir hudut boyuna çıkardın, kılıç çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyin dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: A beyler Uruz güzel söyledi, şeker yedi. beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kafir hudut boyuna, Cızığlara, Ağlağana, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lazım olur a beyler dedi. Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk ela gözlü yiğidim Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Bir kaç gün beyler, ile yedi içti. Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi'nden kafirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar dedi. On altı bin kara elbiseli kafir ata bindi. Kazanan üzerine dört nala yetişti. Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: geyik tozudur, kimi der: düşman tozudur. Kazan der: Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır dedi. Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı. on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kafir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi. der: Beri gel ağam Kazan Deniz gibi kararıp gelen nedir Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir Ağız dilden beş kelime haber bana Kara başım kurban olsun babam sana dedi. Kazan der: Beri gel arslanım oğul Kara deniz gibi çalkanıp gelen Kafirin askeridir Güneş gibi ışıldayıp gelen Kafirin başında miğferidir Yıldız gibi parlayıp gelen Kafirin mızrağıdır Azgın dinli düşman kafirdir oğul dedi. Oğlan der: Düşman diye neye derler? Kazan der: Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür dedi. Uruz der: Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı? Kazan der: Oğul bin kafir öldürsen kimse senden kan davalamaz. amma azgın dinli kafirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Uruz der: Beri gel ağam Kazan Kalkıp da yerimden Büyük cins atımı saklardım bugün için Günü geldi Akmeydanda koşturayım senin için Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için Günü geldi Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için Günü geldi Pis dinli kafir başını kestireyim senin için Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için Günü geldi Yen yakalar diktireyim senin için Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için Günü geldi Kaba topuz altında deldireyim senin için Kırk yiğidimi saklardım bugün için Günü geldi Kafir başını kestireyim senin için Aslan adımı saklardım bugün için Günü geldi Yaka tutup kafir ile uğraşayım senin için Ağız dilden bir kaç kelime haber bana Kara başım kurban olsun ağam sana dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Kazan der: Oğul oğul ay oğul Benim ünümü anla sözümü dinle O kafirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur Hay demeden başlar kesen celladı olur İnsan etini yahni kılan aşçısı olur Sen varacak kafir değil Kalkarak yerimden ben doğrulayım Yağız al atın beline ben bineyim Gelen kafir benimdir ben varayım Kara çelik öz kılıcımı çalayım Azgın dinli kafirdir başlarını keseyim Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren Kara başına düşünce lazım olur dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Der: A bey baba işitiyorum Amma Arafatta erkek kuzu kurban için Baba oğul kazanır ad için Oğul da kılıç kuşanır baba gayreti için Benim de başım kurban olsun senin için dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Kazan der: Oğul oğul ay oğul Düşmana girip baş kesmedin Adam öldürüp kan dökmedin Ela gözlü kırk yiğidi beraberine al Göğsü güzel koca dağlar başına çık Benim savaştığımı benim dövüştüğümü Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu. Kazan Bey gördü ki kafir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekat namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yada getirdi, kara dinli kafire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der: Beri gelin kırk arkadaşım Size kurban olsun benim başım Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kafirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğit terim ne duruyorsunuz, kafirin bir ucuna ot tepelim dedi. Kara koç atım oynattı Uruz, kafirin sağma ot tepti. Sağlı sollu kafiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kafirin kanadım bastı dağıttı. Azgın dinli kafir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse. Oğlanın büyük cins atım kovaladılar. At yıkıldı. Kafirler Uruz'un üzerine üşüştü. Uruz'un kırk yiğidi attan indi, alaca kafkan bağım kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz'un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz'un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Kır urganı ak boynuna taktılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler. Uruz esir oldu. Kazan'ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir dedi. Beyler der: Oğlan kuş yürekli olur, kaçıp anasına gitmiştir dediler. Kazan karardı, döndü der: Beyler Tanrı bize bir hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayrımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın dedi. Ve yağız ol atını ökçeledi yola girdi. Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burio Hatun Kazan'ın geldiğin! işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan'a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz'u görmedi. Kora bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan'a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Beri gel Salur beyi Solur güzelliği Basımın bahtı evimin tahtı Han babamın güveyisi Kadın anamın sevgisi Babamın anamın verdiği Göz açıp da gördüğüm Gönül verip sevdiğim Bey yiğidim Kazan Kalkarak yerinden doğruldun Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın Boynu uzun büyük geyiğin! tutup yıktın Semiz etini yüklettin geri döndün İki vardır bir gelirsin yavrum hani Karanlık gecede bulduğum oğlum hani Bir beyim görünmez bağrım yanar Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu. Tali Sazın aslanına yedirdin mi Yoksa kara dinli kafire uğrattın mı Ak ellerim kollarından bağlattın mı Kafirin önünce yürüttün mü Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı Kara gözden acı yaşım döktürdün mü Kadın ana bey baba diye bağırttın mı dedi. Gene söylemiş: Der: Oğul oğul ay oğul Mürüvvetim oğul Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul Karanlıklı gözlerimin aydını oğul Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der: Kargı mızrak oynatanlar vardı Altın mızrak oynatana yarap noldu Kara koç ata binenler vardı geldi Büyük cins atlı bir oğula yarap noldu Hizmetkar geldi naip geldi Yalnız bir oğula yarap noldu Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana dedi. Bir daha söylemiş: Kuru kuru çaylara su akıttım Kara elbiseli devrişlere adak verdim Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım Umanına bekleyenine yemek yedirdim Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım Dilek ile bir oğulu zorla buldum Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana dedi. Bir daha söylemiş: Karşı yatan kara dağdan Bir oğul uçurdunsa söyle bana Kazma ile yıktırayım Taşkın akan koşan sudan Bir oğul uçurdunsa söyle bana Damarlarım ukalayım Azgın dinli kafirlere Bir oğul tutturdunsa söyle bana Han babamın yanına ben varayım Ağır asker bol hazine alayım Paralanıp cins atımdan inmeyince Yenim ile alaca kanımı silmeyince Kol but olup yer yüzüne düşmeyince Yalnız oğul haberini almayınca Kafir yollarından dönmeyeyim dedi. Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı Çemberime alca kanımı dökeyim mi Ağır feryat senin yurduna salayım mı Oğul oğul diyerek bağırayım mı Develerden kızıl deve burdan geçti Yavruları burdan bağırıp beraber geçti Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı Kara koç atlardan cins at burdan geçti Taycığı kişneyip beraber geçti Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi Ağıllardan akça koyun burdan geçti Kuzucağı meleşip beraber geçti Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi Oğul oğul diye bağırayım mı dedi. Bir daha söylemiş: Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum Kudretli Oğuz içine gireyim diyordum Ela gözlü gelin alayım diyordum Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum Yürüyüp oğulu ulu gelin odasına geçireyim diyordum Murat ile maksuda erdireyim diyordum Murada erdirmedin beni Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor Neyledin söyle bana Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana dedi. Anası oğlanın böyle diyince Kazan'ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri kan yaş doldu. Der: Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım. korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ben Kazan'a mühlet ver, yerde ise oğulu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim dedi. Han kızı der: Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin dedi. Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin dedi. O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun ela gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın aklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kafire esirdir. Ağladı, Kara dağımın yükseği oğul Kanlı suyumun taşkını oğul İhtiyarlık vaktimde aldırdığım yalnız oğul dedi bağırdı : Kafirin izini izledi. Kanlı Kara Derbentte kafir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdî, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı. Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atım oynattı. Kafir, Kazan'ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: Bre kafir ne haldir? Kafir der: Baban geldi, tutalım diyoruz. Oğlan der: Aman bre kafir aman Tanrının birliğine yoktur güman Kafirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş: Uruz der; Beri gel a bey baba Nereden bildin benim esir olduğumu Ak ellerimin ardına bağlandığını Kıl sicimin ak boynuma takıldığını Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü Sen gelmeden baba, kafirler konuştular Yağız al atlı Kazanı tutun Pazusundan ak ellerini bağlayın Birdenbire güzel basını kesin Alca kanım yer yüzüne dökün Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün Ocağını söndürün diye söyleştiler Hanım baba korkarım Koştururken yağız al atını kaydırasın Savaştığın vakit kendini tutturasın Birdenbire güzel başını kestirenin Ak bürçekli anam oğul derken Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın Çekilerek baba geri dön Altın otağına sürüp var İhtiyarcık olmuş anama ümit ol Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma Oğul için baba ölmek ayıp olur Yaradan hakkı için baba Geriye dön eve var İhtiyarcık anam karşı gelse Benî sana sorsa Baba doğru haber ver Gördüm senin oğlun esir de Pazusundan ak elleri bağlı de Kara kıldan sicim boynuna takılı de Kara domuz damında yatıyor de Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de Benim anam benim için kaygılanmasın Bir ay baksın Bir ayda varmazsam iki ay baksın iki ayda varmazsam üç ay baksın Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin El kızı helallime izin versin Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin Anam benim için mavi giyip kara sarınsın Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun Benim başım senin yoluna kurban olsun Geri dön baba dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar Kara koç atlar esen olsa tay doğurur Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir Bey erenler esen olsa oğlu doğar Sen esen ol anam esen olsun Benden daha iyi Kadir size oğul versin Ak sütünü anam bana helal eylesin Savaşma çekilip dön baba geri dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Oğul oğul ay oğul Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul Güçlü belimin kuvveti canım oğul Karanlıklı gözlerimin aydını oğul Şafak vakti yerimden kalktığım senin için Yağız al atımı yormuşum senin için Ak giyimime kir eklendi senin için Benim başım kurban olsun canım oğul senin için Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi Gümbür gümbür davullar dövülmedi Ağır ulu divanım toplanmadı Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi İhtiyarcık anan kan yaş döktü Ak sakallı baban dertli oldu Dönerek buradan oğul eve varsam Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi Benim namusum nereye varır oğul Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi Kazan gene der: Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa Otu bitmez el yaylamaz Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz Develer ihtiyarlasa yavru vermez Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz Baban yaşlı anan yaşlı Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez Verse dahi senin yerini tutamaz Asumanlı gökte kara bulut olup Kafirin üzerine gürleyeyim Ak yıldırım olup şakıyayım Kafiri kamış gibi ateş olup yandırayım Dokuzunu bir yerine saydırayım Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım Yaradan Allahtan medet dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnım yere kodu, namaz kıldı. Ağladı. kadir Tanrı'dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü. Muhammed'e salavat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kafire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. Kafiri bastırayım dedi, bastıramadı. Bir saatte kafire üç kerre at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi? Meğer hanım boyu uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. Başımın tacı Kazan gelmedi diye izini izledi gitti. Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helallisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der: Kara aygırın gemini bana çek yiğit Dikkat edip yüzüme bak yiğit Altındaki kara aygın bana ver yiğit Elindeki sivri mızrağını Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit Bu günümde ümit ol bana Kale ülke vereyim sana dedi. Hatun der: Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun Kalkarak yerinden doğrulan Kazan Kara gözlü atın beline binen Kazan Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan Gölgeli koca ağacımı kesen Kazan Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan Yalnızca oğlum Uruza kıyan Kazan At üstünde beklemeyip koşturan Kazan Senin belin ölmüş Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş Han kızı helallini tanımayan gözün ölmüş Bunalmışsın sana nolmuş Çal kılıcını yetiştim Kazan dedi. Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti: Kara dere ağzında Kadir veren, kora boğa derisinden beşiğinin örtüşü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan'ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Demirkapı Derbendindeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre alından yıkan, Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar dört nala yetişti. Çöl kılıcım ağam Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayındır Han'ın düşmanını bastıran, altmış bin kafire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şir Şemseddin dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasar'ın Bayburt Hisarı'ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey'in inançlısı, boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. Çal kılıcını hanım Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü, eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi. Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dündar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düğer yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca dokuz ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan'ın beyleri hep yetişti, başına toplandı. Arı sudan abdest aldılar, iki rekat namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed'e salavat getirdiler. Teklifsizce kafire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün namertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu boş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkardan. hizmetkar beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dündar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti. Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik'e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik'e Dündar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik'e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kafirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kafir kaçtı. Derelerde kafire kırgın girdi. On beş bin kafir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu. Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi. elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz'dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı. Akça Kale Sürmeliye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, azat eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi. Şimdi hani dediğim bey erenler Dünya benim diyenler Ecel aldı yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Ahir son ucu ölümlü dünya Dua edeyim hanım : Yerli kora dağın yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın centilmesin. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Ahir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed'e bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-5] Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey Meğer hanım, Oğuz'da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der iki, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim Ruma, Şama gitsin, ün salsın der idi. Meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. O obada bir iyi güzel yiğit hasta düşmüştü. Allah'ın emriyle o yiğit öldü. Kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. O yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu. Ansızın Deli Dumrul dört nala yetişti. Der: Bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. Dediler: Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler. Deli Dumrul der: Bre yiğidinizi kim öldürdü? Dediler: Vallah bey yiğit, Allah Teala'dan buyruk oldu, al kanatlı Azrail o yiğidin canını aldı. Deli Dumrul der: Bre, Azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir Allah, birliğin varlığın hakkı için Azrail'i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. Çekildi döndü Deli Dumrul evine geldi. Hak Teala'ya Dumrul'un sözü hoş gelmedi. Bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim ulu dergahımda gezsin benlik eylesin dedi. Azrail’e buyruk eyledi kim ya Azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat al dedi. Deli Dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın Azrail çıka geldi. Azrail'i ne çavuş gördü ne kapıcı. Deli Dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya alem Deli Dumrul'un gözüne karanlık oldu. Çağırıp Deli Dumrul söyler, görelim hanım ne söyler: Der: Bre ne heybetli ihtiyarım Kapıcılar seni görmedi Çavuşlar seni duymadı Benim görür gözlerim görmez oldu Tutar benim ellerim tutmaz oldu Titredi benim canım cuşa geldi Altın kadehim elimden vere düştü Ağzımın içi buz gibi Kemiklerim tuz gibi oldu Bre sakalcığı akça ihtiyar Gözceğizi fersiz ihtiyar Bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana Kazam belam dokunur bugün sana dedi. Böyle diyince Azrail'in hiddeti tuttu, der: Bre deli kavat Gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun Gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım Sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun Ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım Sakalımın ağarmasının manası budur dedi. Bre deli kavat övünüyordun: Al kanatlı Azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi. Deli Dumrul der: Bre, al kanatlı Azrail sen misin dedi. Evet benim dedi. Bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. Evet, ben alıyorum dedi. Bre Azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. Ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi. Kara kılıcını sıyırdı eline aldı. Azrail’e çalmağa hamle kıldı. Azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. İnsan oğlunun ejderhası Deli Dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. Der: Yiğitlerim Azrail'in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi. Kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü. Deli Dumrul’u kaldırdı yere vurdu. Kara başı bunaldı, darda kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı. Der: Bre Azrail aman Tanrının birliğine yoktur güman Ben seni böyle bilmezdim Hırsız gibi can aldığını duymazdım Tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur O dağlarımızda bağlarımız olur O bağların kara salkımlı üzümü olur O üzümü sıkarlar al şarabı olur O şaraptan içen sarhoş olur Şaraplıydım duymadım Ne söyledim bilmedim Beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım Canımı alma Azrail medet dedi. Azrail der: Bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. Allah Teala'ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum dedi. Deli Dumrul der: Peki ya can veren can alan Allah Teala mıdır? Evet odur dedi. Döndü Azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben Allah Teala ile haberleşeyim dedi. Deli Dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Güzel Tanrı Nice cahiller seni gökte arar yerde ister Sen bizzat müminlerin gönlündesin Daim duran cebbar Tanrı Baki kalan settar Tanrı Benim canımı alacaksan sen al Azrail'e almağa bırakma dedi. Allah Teala’ya Deli Dumrul’un burada sözü hoş geldi. Azrail’e nida eyledi ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya Azrail, Deli Dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der. Azrail der: Bre Deli Dumrul Allah Teala' nın emri böyle oldu ki Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi. Deli Dumrul der: Ben nasıl can bulayım, yalnız, bir ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi. Deli Dumrul sürdü babasının yanına geldi. Babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Ak sakallı aziz izzetli canım baba Biliyor musun neler oldu Küfür söz söyledim Hak Tealaya hoş gelmedi Gök üzerinde al kanatlı Azdaile emreyledi Uçup geldi Benim akça göğsümü bastırıp kondu Hırıldatıp tatlı canımı alır oldu Baba senden can dilerim verir misin Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın Babası der: Oğul oğul ay oğul Canımın parçası oğul Doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul Penceresi altın otağımın kabzası oğul Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul Karşı yatan kara dağım gerek ise Söyle gelsin Azrailin yaylası olsun Soğuk soğuk pınarlarım gerek ise Ona içme olsun Tavla tavla koç atlarım gerek ise Ona binek olsun Katar katar develerim gerek ise Ona yük taşıyıcı olsun Ağıllarda akça koyunum gerek ise Kara mutfak altında onun şöleni olsun Altın gümüş para gerek ise Ona harçlık olsun Dünya tatlı can aziz Canımı kıyamam belli bil Benden aziz benden sevgili anandır Oğul anana var dedi. Deli Dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi. Der: Ana biliyor musun neler oldu Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi Benim akça göğsümü bastırıp kondu Hırıldatıp canımı alır oldu Babamdan can diledim ana vermedi Senden can dilerim ana Canını bana verir misin Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın Acı tırnak ak yüzüne çalar mısın Kargı gibi kara saçını yolar mısın ana dedi. Anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Anası der: Oğul oğul ay oğul Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul On ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul Dolma beşiklerle belediğim oğul Dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul Akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul Pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul Altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul Yaman yere varmışsın varamam Dünya tatlı can aziz Canımı kıyamam belli bil dedi, anası da canını vermedi. Böyle diyince Azrail geldi Deli Dumrul'un canını almağa. Deli Dumrul der: Bre Azrail aman Tanrının birliğine yoktur güman Azrail der: Bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. Deli Dumrul der: Hasretlim vardır, buluşayım dedi. Azrail der: Bre deli hasretlin kimdir? Der: El kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi. Sürdü helallisinin yanına geldi, der: Biliyor musun neler oldu Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi. Benim beyaz göğsümü bastırıp kondu Benim tatlı canımı alır oldu Babama ver dedim can vermedi Anama vardım can vermedi Dünya şirin can tatlı dediler Şimdi Yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun Soğuk soğuk sularım sana içme olsun Tavla tavla -koç -atlarım 'sana binek olsun Penceresi altın otağım sana gölge olsun Katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun Ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun Gözün kimi tutarsa Gönlün kimi severse Sen ona var İki oğlancığı öksüz koyma dedi. Kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Ne diyorsun ne söylüyorsun Göz açıp da gördüğüm Gönül verip sevdiğim Koç yiğidim şah yiğidim Tatlı damak verip öpüştüğüm Bir yastıkta baş koyup emiştiğim Karşı yatan kara dağları Senden sonra ben neylerim Yaylar olsam benim mezarım olsun Soğuk soğuk sularını İçer olsam benim kanım olsun Altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun Tavla tavla koç atını Biner olsam benim tabutum olsun Senden sonra bir yiğidi Sevip varsam beraber yatsam Alaca yılan olup beni soksun Senin o namert anan baban Bir canda ne var ki sana kıyamamışlar Arş şahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun Yer şahit olsun gök şahit olsun Kadir Tanrı şahit olsun Benim canım senin canına kurban olsun dedi, razı oldu. Azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. Allah Teala'ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış: Der: Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Güzel Tanrı Çok cahiller seni gökte arar yerde ister Sen bizzat müminlerin gönlündesin Daim duran cebbar Tanrı Ulu yollar üzerine İmaretler yapayım senin için Aç görsem donatayım senin için Alırsan ikimizin canını beraber al Bırakırsan ikimizin canını beraber bırak Keremi çok kadir Tanrı dedi. Hak Teala'ya Deli Dumrul'un sözü hoş geldi. Azrail’e emreyledi: Deli Dumrul'un babasının anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. Azrail de babasının anasının derhal canını aldı. Deli Dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü. Dedem Korkut gelip destan söyledi deyiş dedi. Bu destan Deli Dumrul'un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi. Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed'e bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-6] Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey Oğuz zamanında Kanglı Koca derlerdi bir gürbüz er var idi. Yetişmiş bir yiğit oğlu var idi, adına Kan Turalı derlerdi. Kanglı Koca der: Dostlar, babam öldü ben kaldım, yerim yurdunu tuttum, yarınki gün ben Öleceğim oğlum kalacak, bundan daha iyisi yoktur ki gözüm görürken oğul gel seni evlendireyim dedi. Oğlan der: Baba mademki beni evlendireyim diyorsun, bana layık kız nasıl olur? Kan Turalı der: Baba ben yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kafir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı dedi. Kanglı Koca der: Oğul sen kız istemezmişsin, bir yiğit bahadır istermişsin, onun arkasında yiyesin içesin hoş geçesin. Der: Evet canım baba öyle isterim, ya varasın bir cici bici türkmen kızını alasın, birdenbire kayayım üzerine düşeyim, karnı yırtılsın dedi. Kanglı Koca der: Oğul kız görmek senden, mal rızk vermek benden dedi. Böyle diyince yiğitler ejderhası Kan Turalı yerinden kalktı. Kırk yiğidini yanına aldı. İç Oğuz'u gördü, kız bulamadı. Çekildi geri döndü, evlerine geldi. Babası der: Oğul kız buldun mu? Kan Turalı der: Yıkılsın Oğuz elleri, bana yarar kız bulamadım baba dedi. Babası der: Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz. Kan Turalı der: Ya nasıl varır baba dedi. Kanglı Koca der: Oğul sabah varıp öğlen gelmek olmaz, öğlen varıp akşam gelmek olmaz, oğul sen mala dört elle sarıl, yığ, ben sana kız aramağa gideyim dedi. Kanglı Koca sevine kıvana kalktı. Ak sakallı çok yaşlı ihtiyarları yanına aldı. Iç Oğuz'a girdi, kız bulamadı. Dolandı Dış Oğuz'a girdi, bulamadı. Dolandı Tırabuzan'a geldi. Meğer Tırabuzan tekfürünün bir fevkalade güzel dilber kızı var idi. Sağına soluna iki çift yay çekerdi. Attığı ok yere düşmezdi. O kızın üç canavar kalınlığı kaftanlığı var idi. Kim o üç canavarı bastırsa yense öldürse kızımı ona veririm diye vad eylemişti. Bastıramasa başını keserdi. Böylelikle otuz iki kafir beyinin oğlunun başı burç bedeninde kesilip asılmıştı. O üç canavarın biri kükremiş aslan idi, biri kara boğa idi, biri de kara erkek deve idi. Bunların her birisi bir ejderha idi. Bu otuz iki baş ki burçta asılmıştı, kükremiş aslan ile kara erkek devenin yüzünü görmemişlerdi, ancak boğa boynuzunda helak olmuşlardı. Kanglı Koca bu başları ve bu canavarları gördü, başında olan bit ayağına toplandı.Der. Varayım oğluma doğru haber vereyim, hüneri var isa gelsin alsın, yoksa evdeki kıza razı olsun dedi. At ayağı çabuk ozan dili çevik olur. Kanglı Koca giderek geldi Oğuz'a çıktı. Kan Turalı'ya haber oldu, baban geldi dediler. Kırk yiğit ile babasına karşı vardı. Elini öptü. der: Canım baba bana yarar kız buldun mu? Der: Buldum oğul hünerin var ise dedi. Kan Turalı der: Altın akçe mi ister, katır deve mi ister? Babası der: Oğul hüner gerek hüner dedi. Kan Turalı der: Baba yelesi kara cins atıma eyer vurayım, kanlı kafir eline akın edeyim, baş keseyim, kan dökeyim, kafire kan kusturayım, kul hizmetçi getireyim, hüner göstereyim. Kanlı Koca der: Hay canım oğul hüner dediğim o değil. O kız için üç canavar beslemişler. Kim ki o üç canavarı bastırır, o kızı ona verirler. Bastırıp öldürmese onun başını keserler burca asarlar. Kan Turalı der: Baba bu sözü sen bana dememeliydin, mademki dedin, elbette varmalıyım, başıma kakınç, yüzüme dokunç olmasın, kadın ana bey baba esen kalın dedi. Kanglı Koca der: Gördün mü ben bana nettim, oğlana korkunç haberler vereyim, belki gitmez döner dedi. Kanglı Koca burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Oğul senin varacağın yerin Dolamaç dolamaç yolları olur Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur Alaca yılan sökemez onun ormanı olur Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur Göz Kakarak gönül alan onun güzeli olur Hay demeden baş getiren celladı olur Sırtında kalkan oynar yayası olur Yaman yerlere yeltendin geri dön Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma dedi. Kan Turalı kızdı, der: Ne söylüyorsun ne diyorsun canım baba Bu kadar işten korkan yiğit mi olur Alp ere korku vermek ayıp olur Dolamaç dolamaç yollarını Kadir kor ise geceleyin at sürüp geçeyim Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim Alaca yılan sökemez ormanını Çakmak çakıp ateşe vereyim Gök ile boy ölçüşen kalelerini Kadir kor ise yapayım yıkayım Göz kakarak gönül alan güzelinin boynunu öpeyim Sırtında kalkan oynar yayasının Kadir kor ise başını keseyim Ya varayım ya varmayayım Ya geleyim ya gelmeyeyim Ya kara erkek devenin göğsü altında kalayım Ya boğanın boynuzuna ilişeyim Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim Ya varayım ya varmayayım Ya geleyim ya gelmeyeyim Yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın dedi. Gördüler ki namus için durmuyor, dediler: Oğul uğurun açık olsun, sağ esen varıp gelesin dediler. Babasının anasının ellerini öptü. Kırk yiğidini yanına aldı. Yedi gün yedi gece at koşturdular. Kafirin hudut boyuna eriştiler, çadır diktiler. Koşucu atını koşturup Kan Turalı gürzünü göğe atıyor, inip yere düşmeden kavrıyor, tutuyor, Hey kırk eşim kırk arkadaşım Yüğrük olsa yarışsam Hak Teala inayet eylese Üç canavarı öldürsem Güzeller sultanı sarı elbiseli Selcen Hatunu alsam Babamın anamın evine dönsem Hey kırk eşim kırk arkadaşım Kırkınıza kurban olsun benim başım diye söylüyordu. Bunlar bu sözde iken meğer hanım teküre haber vardı. Oğuz'dan Kan Turalı derler bir yiğit var imiş, kızını istemeğe geliyor dediler. Kafirler yedi ağaç yer karşı geldiler, neye geldiniz yiğit beyler dediler. Karşılıklı vermeğe almağa geldik dediler. İzzet hürmet eylediler. Ak çadır diktiler, alaca halı düşediler, ak koyun kestiler, yedi yıllık al şarap içirdiler. Alıp bunları teküre getirdiler. Tekür taht üzerinde oturmuştu. Yüz kafir gizlice giyimini giyinmişti. Yedi kat meydanı dolandı geldi. Meğer kız meydanda bir köşk yaptırmıştı. Bütün yanında olan kızlar al giymişlerde kendisi sarı giymişti, yukarıdan temaşa ediyordu. Kan Turalı geldi, kara şaykalı teküre selam verdi. Tekür selam aldı. Alaca halı döşediler. oturdu. Tekür der: Yiğit nereden geliyorsun? Kan Turalı yerinden kalkı verdi, sallana sallana yürüdü, ak alnını açtı, ak bileklerini sıvadı, dedi ki: Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile Kızını almağa gelmişim dedi. Tekür der: Bu yiğidin sözü hızlı, eğer elinde hüneri var ise. Tekür der: Bu yiğidi anadan doğma soyundurun. Soyundurdular. Kan Turalı altınlı ince keten bezini beline sardı. Kan Turalı'yı alıp meydana getirdiler. Kan Turalı cemal ve kemal sahibi idi. Oğuzda dört yiğit yüz örtüsü ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara Çöğür ve oğlu Kırk Kınak ve boz aygırlı Beyrek. Kan Turalı yüz örtüsünü sıyırdı açtı. Kız köşkten bakıyordu, eli ayağı gevşedi, kedisi miyavladı, avsıl olmuş dana gibi ağzının suyu aktı. Yanındaki kızlara der: Hak Teala babamın gönlüne merhamet lütfetse de başlık kesip beni o yiğide verse, bunun gibi yiğit yazık olur ki canavarlar elinde helak olsun dedi. Bu sırada demir zincirle boğayı getirdiler. Boğa dizini çöktü, boynuzu ile mermer taşı yuğurdu peynir gibi ditti. Kafirler der: Şimdi yiğidi atar, yıkar, yere serer, delik deşik eder. yıkılsın Oğuz etleri, kırk yiğit bir bey oğlu ile bir kızdan Ötürü ölmek ne oluyor dediler. Bunu işitince kırk yiğit ağlaştılar. Kan Turalı sağına baktı kırk yiğidini ağlar gördü, soluna baktı öyle gördü Der: Hey kırk eşim kırk arkadaşım, niye ağlıyorsunuz, kolca kopuzumu getirin övün beni dedi. Burada kırk yiğit Kan Turalı'yı övmüşler, görelim hanım nasıl övmüşler: Der: Sultanım Kan Turalı Kalkarak yerinden doğrulmadın mi Yelesi kara cins atına binmedin mi Arku Beli Ala Dağı Anlayarak kuşlayarak aşmadın mı Babanın ak otağının eşiğinde Hizmetçiler inek sağar görmedin mi Boğa boğa dedikleri Kara inek buzağısı değil midir Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı olur San elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar Kime baksa aşk ile ateşe yakar Kan Turalı sarı elbiseli kız a$kına bir hu dedi. Bre boğanızı koyu verin gelsin dedi. Boğanın zincirini aldılar, salı verdiler. Boynuzu elmas mızrak gibi. Kan Turalı'nın üzerine hücum etti. Kan Turalı adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, boğanın olnına öyle bir yumruk vurdu ki boğayı kıçı üzerine çökertti. Alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. Çok uğraştılar. Ne boğa yener, ne Kan Turzalı yener. Küt küt boğa solumağa başladı. Ağzı köpüklendi. Kan Turalı der: Bu dünyayı erenler akıl ile bulmuşlardır, bunun önünden sıçrayayım, ne hünerim var ise ardından göstereyim dedi. Adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, boğanın önünden savuldu. Boğa boynuzu üzerine dikildi. Kuyruğundan üç kere kaJdırıp yere attı. Kemikleri hurdahaş oldu. Bastı boğazladı. Bıçak çıkatıp derişini' yüzdü. Etini meydanda bırakarak derisini Tekür'ün önüne getirip der: Yarın sabah kızını bana veresin dedi. Tekür der: Bre kızı verin. şehirden sürün, çıksın gitsin dedi. Tekür'ün kardeşi oğlu var idi, der: Canavarların sultanı aslandır, onunla da oyun göstersin, kızı ondan sonra verelim dedi. Vardılar aslanı çıkardılar, meydana getirdiler. Aslan haykırdı, meydanda ne kadar at var ise kan kaşandı. Yiğitleri der: Boğadan kurtuldu, aslandan nasıl kurtulsun dediler, ağlaştılar. Kan Turalı yiğitlerini ağlar gördü, der: Bre alca kopuzumu ele alın beni övün, sarı elbiseli kız aşkına bir aslandan döneyim mi dedi. Arkadaşları burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Sultanım Kan Turalı Akça sazlar içinde san deriler görüp taylar basan Avın damarını delerek kanım emen Kara çelik öz kılıçtan dönmeyen Ak kirişli katı yaydan korkmayan Ak tüylü delici oktan çekinmeyen Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran Alaca köpek yavrusuna kendisini dalatır mı Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı dediler. San elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar Kime baksa aşk ile ateşe yakar San elbiseli kız aşkınaa bir hu dedi. Kan Turalı, bre katır aslanını koyu ver gelsin dedi. Kara çelik öz kılıcım yok ki kapıştığı zaman iki biçeydim, sana sığındım cömertler cömerdi gani Tanrı, medet dedi. Aslanı koyu verdiler, sürdü geldi. Kan Turalı bir çoban keçesini eline doladı, aslanın pençesine sunu verdi. Adı güzel Muhammed’e salavat getirdi, aslanın alnını gözetip öyle bir yumruk vurdu ki, yumruk çenesine dokundu ufattı. Ensesinden tuttu belini yüzdü, sonra kaldırıp yere vurdu, hurdahaş oldu. Tekür'ün önüne geldi, dedi: Dost, kızını bana ver dedi. Tekür der: Kızı getirin verin, bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi, ister dursun ister gitsin dedi. Yine kardeşi oğlu der: Canavarların başı devedir, onunla da oyununu oynasın dedi, ondan sonra kızı verelim dedi. Tanrıdan inayet olunca beyin paşanın himmeti Kan Turalı'nın oldu. Tekür devenin ağzını yedi yerden bağlayın dedi. Hasut kafirler bağladılar, yularını sıyırıp salı verdiler. Kan Turalı fırlar devenin koltuğundan girer, fırlar çıkar. Sarhoş yiğit hem iki canavarla savaşmıştı, kaydı düştü. Altı cellat ensesine geldiler, yalın kılıç tuttular. Burada arkadaşlar söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin Kanlı kafir eline geceleyin girdin Kara- boğa geldiğinde hurdahaş eyledin Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün Kara erkek deve geldiğinde niye geçtin^ Kara kara dağlardan haber aşar Kanlı kanlı sulardan haber geçer Kudretli Oğuz eline haber varır Kanglı Koca oğlu .Kan Turalı netmiş derler Kara boğa geldiğinde kıpırdatmamış Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş Kara erkek deve geldiğinde niye geçmiş derler Büyük küçük kalmaz söz eder Yaşlı kadın erkek dedikodu eder Ak sakallı baban dertli olur İhtiyarcık olmuş anan kan yaş döker Hanım kalkarak yerinden doğrulmazsan Altı cellat ensende yalın kılıç tutar Birdenbire güzel basını keser Aşağıdan yukarı bakmaz mısın Karşına alaca kaz geldi şahinini atmaz mısın Sarı elbiseli Selcen Hatun işaret eder görmez misin Seni deve burnundan perişan olur dediler bilmez misin Son elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar Kime baksa aşk ile ateşe yakar Sarı elbiseli kız aşkına bir hu dedi. Kan Turalı ayağa kalktı. Der: Bre ben bu devenin burnuna yapışınca o kız sözü île yapıştı derler, yarın Oğuz eline haber varır, deve elinde kalmıştı kız kurtardı derler, bre kolca kopuzumu çalın övün beni, yaradan kadir Tanrı'ya sığındım, bir erkek deveden döneyim mi, inşallah bunun da başını keseyim, dedi. Yiğitleri Kan Turalı'yı övüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Kapkayalar basında yuva tutan Kadir ulu Tannya yakın uçan Mancınığı ağır taştan vızıldayıp müthiş inen Arı gölün ördeğini şakıyıp alan Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen Karıncığı aç olsa kalkıp uçan Cümle kuşlar sultanı kartal kuşu Kanadıyle saksağana kendisini bağırtır mı Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı dediler. Son elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar Kime baksa aşk ile ateşe yakar San elbiseli kız aşkına bir hu dedi. Kan Turalı adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, deveye bir tekme vurdu. Deve bağırdı. Bir daha vurdu, deve ayağı üzerinde duramadı yıkıldı. Basıp iki yerden boğazladı. Arkasından iki kayış çıkardı, tekürün önüne bıraktı, der: Akıncıların okluğunun bağı, üzengisinin kayışı kopar, dikmek için lazım olur dedi. Tekür der: Vallah bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi dedi. Kırk yerde otağ diktirdi. Kırk yerde kızıl alaca gelin odası diktirdi. Kan Turalı ile kızı getirip gelin odasına koydular. Ozan geldi coşturucu havalar çaldı. Oğuz yiğidinin yüreği kabardı. Kılıcım çıkardı yere çaldı, kertti, dedi ki: Yer gibi kertileyim, toprak gibi savrulayım, kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, oğlum doğmasın, doğarsa on güne varmasın, bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden bu gelin odasına girersem dedi. Evini çözdü, devesini bağırttı, kara koç atını kişnetti, geceyi gündüze kattı, göçtü. Yedi gün yedi gece at koşturdu. Oğuz'un hudut boyuna çıktı, çadır dikti. Kan Turalı der: Hey kırk eşim kırk arkadaşım Kurban olsun size benim başım Hak Teala yol verdi vardım, o üç canavarı öldürdüm, sarı elbiseli Selcen Hatun'u aldım geldim, haber eyleyin babam bana karşı gelsin dedi. Kan Turalı baktı gördü bu konduğu yerde kuğu kuşları, turnalar, sülünler, keklikler uçuyorlar. Soğuk soğuk sular, çayırlar, çimenler.. Selcen Hatun bu yeri güzel gördü, beğendi. İndiler, yeme içme ile meşgul oldular. Yediler içtiler. O zamanda Oğuz yiğitlerine ne kaza gelse uykudan gelirdi. Kan Turalı'nın uykusu geldi, uyudu. Uyurken kız der: Benim aşıklarım çoktur, ansızın dört nala gelmesin, tutup yiğidimi öldürmesinler, akça yüzlü ben gelini tutup babamın anamın evine iletmesinler dedi. Kan Turalı'nın atının giyimini sessizce tuttu giydirdi. Kendisi de giyimini sessizce tuttu giyindi. Mızrağını eline aldı, bir yüksek yere çıktı, bekledi. Meğer hanım Tekür pişman oldu. Üç canavar öldürdüğü için bir kızcağızımı aldı gitti dedi. Gizlice kara elbiseli, mavi demirli altı yüz kafir seçti. Gece gündüz at koşturdular. Ansızın yetiştiler. Kız hazır idi. Baktı gördü dört nala yetiştiler, atını oynattı, Kan Turalı'nın üzerine geldi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Gafil olma kara basını kaldır yiğit Ela süzme güzel gözünü aç yiğit Pazularından ak ellerin bağlanmadan Ak alnın kara yere tepilmeden Birdenbire güzel başın kesilmeden Alca kanın yer yüzüne dökülmeden Hasım yetişti düşman erişti Ne yatıyorsun kalk yiğit Kapkayalar oynamadan yer oyuldu Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı Kaynaşarak uğrayarak dağdan indi Tertiplenip üzerine düşman geldi Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun Ne oldu sana diye seslendi. Kan Turalı sıçradı uyandı, ayağa kalktı. der: Ne söylüyorsun güzelim dedi. Der. Yiğidim, üzerine düşman geldi, uyandırmak benden, savaşıp hüner göstermek senden dedi. Kan Turalı gözünü açtı, göz kapaklarını kaldırdı. Gördü gelen at üzerinde, giyimini giyinmiş, mızrağı elinde. Yeri öptü, der: Amenna ve saddakna, maksudumuz Hak Teala katında hasıl oldu diyip arı sudan abdest aldı. Ak atına bindi, adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, kara elbiseli kafire at sürdü, karşı vardı. Selcen Hatun at oynattı Kan Turalı'nın önüne geçti. Kan Turalı der: Güzelim nereye gidiyorsun dedi. Der: Bey yiğit baş esen olsa börk bulunmaz mı olur, bu gelen kafir çok kafirdir, savasalım, dövüşelim, Ölenimiz olsun, sağ kalanımız otağa gelsin dedi. Burada Selcen Hatun at sürdü. Hasmım bastırdı. Kaçanını kovalamadı, aman diyeni öldürmedi, öyle sandı ki düşman bastırıldı. Kılıcının kabzası kan içinde otağa geldi. Kan Turalı'yı bulamadı. O sırada Kan Turalı'nın babası anası çıka geldi. Gördüler ki bu gelen kişinin kılıcının kabzası kanlı, oğlu görünmez. Haber sordular, görelim nasıl sordular: Anası der: Anam kişi kızım kişi Sabah erken yerinden kalkı verdin Oğulu tutturdun mu Birdenbire güzel başını kestirdin mi Kadın ana bey baba diye bağırttın mı Sen geliyorsun bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor Ağız dilden bir kaç kelime haber bana Kara başım kurban olsun gelin sana dedi. Kız bildi ki kaynanası kayın babasıdır. Kamçı île işaret kılıp: Otağa inin, nerede iner karışır toz var ise ve nerede karga kuzgun oynuyorsa orada arayalım dedi. Atına mahmuz vurdu, bir yüksek yere çıktı, gözetledi. Gördü ki bir derenin içinde toz kah toplanıyor kah dağılıyor. Üzerine geldi. Gördü ki Kan Turalı'nın atını aklamışlar, gözünün kapağını aklamışlar, yüzüne kan bürümüş, durmadan kanını siliyor, kafirler üşüşüyor, kılıcını yalın eyliyor kafiri önüne katıp kovalıyor. Selcen Hatun bunu böyle gördü, içine ateş düştü. Bir bölük kaza şahin girmiş gibi kafire at sürdü. Bir uçundan kırıp kafiri öbür ucuna çıktı. Kan Turalı baktı gördü ki bir kimse düşmanı önüne katmış kovalıyor. Selcen olduğunu bilmedi, kızdı. Burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin Yelesi kara cins atına binen yiğit ne yiğitsin Birdenbire başlar kesen Destursuzca benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin Destursuzca düşmana girmek bizim elde ayıp olur Bre yürü Doğan kuş olarak ucayım mı Sakalınla boğazından futayım mı Ansızın senin başını ben keseyim mi Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi Kara başını terkiye asayım mı Bre belası gelmiş yiğit ne yiğitsin Çekilip dön dedi Selcen Hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Hey yiğidim bey yiğidim Develer yavrusundan döner mi olur Kara koçta cins atlar Taycığını teper mi olur Ağıllarda akça koyun Kuzucağını süser mi olur Alp yiğitler bey yiğitler Sevgilisine kıyar mı olur Yiğidim bey yiğidim Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana dedi. Kan Turalı bildi ki bu düşmanı basıp dağıtan Selcen Hatundur. Bir tarafına da kendisi girdi. Kılıç çekip yürüdü, kafir basını kesti. Hasım bastırıldı, düşman kırıldı. Selcen Hatun Kan Turalı'yı at arkasına aldı çıktı. Giderken Kan Turalı'nın fikrine bu geldi ki: Kalkıp ey Selcen Hatun doğrulduğunda Yelesi kara cins atına bindiğinde Babamın ak otağının eşiğine indiğinde Oğuzun ela gözlü kızı gelini destan anlattığında Herkes sözünü söylediğinde Sen orada durasın övünesin Kan Turalı perişan oldu At arkasına aldım çaktım diyesin Gözüm döndü gönlüm gitti Öldürürüm seni dedi. Selcen Hatun durumun ne olduğunu bilip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Der: Bey yiğit Övunürse erkek övüncün aslandır Övünmekle kadın erkek olmaz Alacak yorgan içinde seninle sarmaşmadım Tatlı damak tutarak emişmedim Al duvağımın altından söyleşmedim Tez sevdin tez usandın kavat oğlu kavat Kadir Allah bilir ben sana Munisim yarim kıyma bana dedi. Kan Turalı der: Yok, elbette öldürmem gerektir dedi. Kız hiddetlendi, der: Bre kavat oğlu kavata ben aşağı kulpa yapışıyorum, sen yukarı kulpa yapışıyorsun, bre kavat oğlu, okunla mı, kılıcınla mı, gel beri konusalım dedi. Atını tepti, bir yüksek yere çıktı. Okluğundan doksan okunu yere döktü. İki okun temrenini çıkardı. Birini yaya taktı, birini eline aldı. Temrenli ok île atmağa kıyamadı. Der: Yiğit at okunu. Kan Turalı der: Kızların yolu evveldir, önce sen at dedi. Kız bir oku Kan Turalı'ya attı. Şöyle ki başında olan bit ayağına indi. İleri gelip Selcen Hatun'u kucaklayıp barışmışlar, emişmişler. Kan Turalı burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Işıl ışıl ışıldayan ince elbiselim Yere basmayıp yürüyen servi boylum Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım Çift badem sığmayan dar ağızlım Ressamların çizdiği kara kaçtım Kurumsu kırk tutam kara saçlım Aslan soyu sultan kızı Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam Ben seni deniyordum dedi. Selcen Hatun da burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Kalkarak yerimde n doğrulurdum Yelesi kara cins atıma binerdim Babamın ak otağından çıkardım Arku Bedi Ala Dağı avlardım Alaca geyik yabani geyik kovalardım Çekince bir ok ile vururdum Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım dedi. Irağından yakınından geliştiler. gizli yaka tutarak koklaştılar, tatlı damak vererek emiştiler, ak boz atlara binerek koşuştular, bey babasının yanına eriştiler. Babası oğlancığını gördü Allah'a şükürler eyledi. Oğlu ile, gelini ile Kanglı Koca Oğuz'a girdi. Yeşil, alaca, güzel çimene çadır dikti. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Düğün etti. Kudretli Oğuz beylerini ağırladı. Altınlıca gölgeliğini dikip Kan Turalı gelin odasına girip muradına maksuduna erişti. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi. Şimdi hani dediğim bey erenler Dünya benim diyenler Ecel aldı yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Son ucu ölümlü dünya Ecel geldiğinde on imandan ayırmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa'ya bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-7] Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine ak otağını dikmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri sohbete toplanmıştı. Yeme içme idi. Kazılık Koca derlerdi bir kişi var idi. Bayındır Han'ın veziri idi. Şarabın keskini başına çıktı. Kaba dizi üzerine çöktü. Bayındır Han'dan akın diledi. Bayındır Han izin verdi. Nereye istersen git dedi. Kazılık Koca iş görmüş, işe yarar odamdı. İşe yarar yaşlılarını yanına topladı, teçhizat ve levazımı île yola girdi. Çok dağlar, dere tepe geçti. Günlerden bir gün Düzmürd Kalesi'ne geldi. Karadeniz kenarında idi. Ona erişip kondular. O kalenin bir tekürü var idi. Adına Arşın oğlu Direk Tekür derlerdi. O kafirin altmış arşın boyu var idi. Altmış batman gürz vururdu, çok kuvvetli yay çekerdi. Kazılık Koca kaleye yetişir yetişmez cenge başladı. Sonra o tekür kaleden dışarı çıktı, meydana girdi, er diledi. Kazılık Koca onu görür görmez yel gibi yetişti, tutkal gibi yapıştı. Kafirin ensesine bir kılıç vurdu, zerre kadar kestiremedi. Sıra kafire geldi. O altmış batman gürz ile Kazılık Koca'ya tepeden aşağı tutup çaldı. Yalan dünya başına dar oldu düdük gibi kan fışkırdı. Kazılık Koca'yı yakolayıp tutup kaleye koydular. Yiğitleri durmayıp kaçtılar. Kazılık Koca tam on altı yıl kalede esir oldu. Sonra Emen derlerdi bir kişi altı kerre varıp kaleyi alamadı. Meğer hanım, Kazılık Koca esir olduğu vakit bir oğlancığı var idi. Bir yaşında idi. On beş yaşına girdi, yiğit oldu. Babasını öldü biliyordu. Yasak eylemişlerdi, esir olduğunu oğlandan saklıyorlardı. O oğlanın adına Yigenek derlerdi. Günlerden bir gün Yigenek oturup beyler ile sohbet ederken, Kara Göne oğlu Budak ile uyuşamadı. Birbirine söz atıştılar. Budak der: Burada boş laf edip ne yapıyorsun, mademki er diliyorsun, varıp babanı kurtarsana, on altı yıldır esirdir dedi. Yigenek bu haberi işitince yüreği oynadı, kara bağrı sarsıldı. Kalktı. Bayındır Han'ın huzuruna vardı, yere yüz koydu, der: Sabah erken sapa yerde dikilince ak otağa Atlas ile yapılınca mavi gölgelikli Tavla tavla çekilince yiğit atlı Çağınp yardım isteyince bol çavuşla Çalkandığında yağ dökülen bol nimetli Darda kalmış yiğidin arkası Zavallının biçarenin ümidi Türkistanın direği Yırtıcı kuşun yavrusu Amıt suyunun aslanı Karacuğun kaplanı Devletli han medet Bana asker ver, beni babamın esir olduğu kaleye gönder dedi. Bayındır Han buyurdu, yirmi dört sancak beyi gelsin dedi. Önce Demirpakı Derbendinde bey olan, kargı mızrak ucunda er böğürten, hasıma yetiştiğinde kimsin diye sormayan Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar seninle beraber varsın dedi. Aygır Gözler Suyu'ndan at yüzdüren, elli yedi kalenin kilidini alan Eylik Koca oğlu Dülek Evren beraber varsın dedi. Çift burçtan kayın oku durmadan geçen Yağrıncı oğlu Kalmış seninle beraber varsın. Üç kerre düşman görmese kan ağlayan Toğsun oğlu Rüstem beraber varsın dedi. Ejderhalar ağzından adam alan Deli Evren beraber varsın. Yer yüzünün bir uçundan bir ucuna yetişeyim diyen Soğan Sarı beraber varsın. Sayılmakla Oğuz erenleri tükense olmaz. Bayındır Han yirmi dört kahraman sancak beyini Yigeneğe arkadaşlığa verdi. Beyler toplanıp hazırlıklarını yaptılar. Meğer o gece Yigenek rüya gördü. Rüyasını arkadaşlarına söyledi, görelim hanım ne söyledi: Der: Beyler birdenbire kara başım, gözüm uykuda iken rüya gördü. Ela gözümü açıp dünya gördüm. Ak boz atlar koşturan alplar gördüm. Ak miğferli alpları yanıma aldım. Ak sakallı Dede Korkut'tan öğüt aldım. Ataca yatan kara dağları aştım. İleri yatan Karadeniz'e girdim. Gemi yapıp gömleğimi çıkardım yelken kurdum. İleri yatan denizi deldim geçtim. Öteki kara dağın bir yanında alnı başı parlayan bir er gördüm. Kalkıp yerimden doğruldum. Kargı dilli öz mızrağımı kaptım. Karşılayıp o ere vardım. Karşısından o eri mızraklayacağım zaman denedim. Göz ucu île o ere baktım. Dayırn Emen imiş onu bildim. Döndüm o ere selam verdim. Oğuz ellerinden kimsin dedim. Gözkapaklarını kaldırıp yüzüme baktı. Oğul Yıgenek nereye gidiyorsun dedî, söyledi. Ben dedim: Düzmürd kalesine gidiyorum, babam orada esir imiş dedim. Burada dayım bana söyledi: Der: Yetiştiğinde yel yetişmezdi yedi vurgunum Yedi bayırın kurduna benzerdi yiğitlerim Yedi kimiyle kurulurdu benim yayım Kayın dalı tüylerinden som altınlı benim okum Yel esti yağmur yağdı yükü koptu Yedi defa vardım o kaleyi alamadım geri döndüm Benden daha er çıkmayasın Yigeneğim dön dedi. Yigenek rüyasında dayısına söylemiş: Der: Kalkıp yerinden doğrulduğunda Ela gözlü bey yiğitleri yanına almadın Adı belli beylerle sen at koşturmadın Beş akçeli süvarileri arkadaş ettin Onun için o kaleyi sen alamadın demiş. Yigenek yine der: Kese kese yemeğe yahni güzel Kesme gününde kumandan hızlı güzel Daim geldiğince dursa devlet güzel Bildiğini unutmasa akıl güzel Hasmından dönmese kaçmasa erlik güzel dedi. Bu rüyayı Yigenek arkadaşlarına hikaye eyledi. Meğer dayısı Emen orada yakın idi. Cümle beylerle arkadaş olup gittiler. Düzmürd Kalesine yetişince etrafını çevirip gittiler kondular. Kafirler bunları görünce Arşın oğlu Direk Tekür'e haber verdiler. O mel'un da kaleden dışarı çıkıp bunların karşısına geçti, er diledi. Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar yerinden kalkı verdi, altmış tutam sivri mızrağını koltuğa kısıp o kafiri karşısından mızraklayayım dedi, mızraklayamadı. Kafir Tekür yakalayıp zorladı, mızrağını çekti elinden aldı. O altmış batman gürz ile Dündar'ı tepeden aşağı tutup çaldı. Geniş dünya başına dar oldu. Cins atını çevirdi, çekilip döndü. Ondan sonra Dönebilmez Dülek Evren altı kanatlı çomağı ile at tepip gelip yukarıdan aşağı kafire şiddetle vurdu, yenemedi. Tekür yakalayıp elinden çomağını aldı, ona da gürz ile vurdu. O da cins atını çevirdi döndü. Hanım, yirmi dört sancak beyi Tekür'ün elinde perişan oldu. Sonra Kazılık Koca oğlu Yigenek, taze yiğitcik yaradan Allah'a sığındı, ölümsüz mabudu övdü, der: Yücelerden yücesin Kimse bilmez nicesin Aziz Tanrı Sen anadan doğmadın Sen babadan olmadın Kimsenin rızkını yemedin Kimseye güç etmedin Bütün yerlerde birsin Sen daim ve baki olan Allahsın Ademe sen taç giydirdin Şeytana lanet kıldın Bir suçtan ötürü huzurundan sürdün Nemrud göğe ok attı Karnı yarık balığı karşı tuttun Ululuğuna haddin yok Senin boyun kaddin yok Veya cism ile ceddin yok Vurduğunu ulutmayan Ulu Tanrı Bastığını belirtmeyen belli Tanrı Kaldırdığını göğe yetiştiren güzel Tanrı Kızdığını kahreden kahhar Tanrı Birliğine sığındım Rabbim kadir Tanrı Medet senden Kara elbiseli kafire at tepiyorum İşimi sen yoluna koy dedi. Hemen at sürdü. Yel gibi yetişti, tutkal gibi yapıştı. Kafirin omuzuna bir kılıç vurdu. Giyimini kuşamını doğradı, altı parmak derinliğinde yara açtı. Kara kanı fışkırdı, kara kalçası, çizmesi dolu kan oldu. Kara başı bunaldı darda kaldı. Hemen döndü kaleye kaçtı. Yigenek ardından yetişti. Kale kapısına girmişken kara çelik öz kılıcı ile ensesine öyle çaldı ki başı top gibi yere düştü. Ondan sonra Yigenek atını döndürdü. askerin yanma geldi. Esir olan Kazılık Koca'yı bırakı vermişler, çıkıp geldi. Hay bey yiğitler kafiri kim öldürdü diyerek söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Develerin dişisini gebe koydum Erkek midir dişi midir onu bilsem Kara elimin koyununu gebe koydum Koç mudur koyun mudur onu bilsem Ela gözlü güzel helalimi hamile koydum Erkek midir kız mıdır onu bilsem Bre bey yiğitler haber bana Yaradanın aşkına dedi. Yigenek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Develerin dişisini gebe koydun erkek oldu Kara elde koyununu gebe koydun koç oldu Ela gözlü güzel helalin! hamile koydun aslan oldu dedi. Yigenek babası île görüştü. Ondan sonra gerikalan beyler görüştü. Sonra hep birden beyler kaleye yürüyüş ettiler, yağmaladılar. Babası ile Yigenek gizli yaka tutarak koklaştılar, iki hasret birbiriyle buluştular, ıssız yerin kurdu gibi uluştular. Tanrı'ya şükürler kıldılar. Kalenin kilisesini yıkıp yerine mescit yaptılar. Aziz Tanrı adına hutbe okuttular. Kuşun alaca kanım, kumaşın arısını, kızın güzelini, dokuz katlı içlenmiş süslü elbise, cübbe Bayındır Han'a hisse çıkardılar. Geri kalanını gazilere bağışladılar. Döndüler, evlerine geldiler. Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi. Bu Oğuzname Yigeneğin olsun dedi. Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Ahir sonu an imandan ayırmasın. Ak olnında beş kelime dua kıldık kabul olsun. Günahınız adı güzel Muhammed Mustafa'nın yüzü suyuna bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-8] Basat'ın Tepegöz'ü Öldürdüğü Destan'ı Beyan Eder Hanım Hey Meğer hanım bir gün Oğuz otururken üstüne düşman geldi. Gece içinde ürktü göçtü. Kaçıp giderken Aruz Koca'nın oğlancığı düşmüş. Bir aslan bulup ******ürmüş, beslemiş. Oğuz yine zamanla gelip yurduna kondu. Oğuz Han’ın at çobanı gelip haber getirdi, der: Hanım sazdan bir aslan çıkıyor, at vuruyor, sallana sallana yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor. Aruz der: Hanım, ürktüğümüz zaman düşen benim oğlancığımdır belki dedi. Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldırıp oğlanı tuttular. Aruz oğlanı alıp evine getirdi. Şenlik yaptılar, yeme içme oldu. Amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. Tekrar tutup getirdiler. Dedem Korkut geldi, der: Oğlanım sen insansın, hayvanla arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur dedi. Büyük kardeşinin adı Kıyan Selçuk'tur, senin adın Başat olsun, adını ben verdim, yaşını Allah versin dedi. Oğuz bir gün yaylaya göçtü. Aruz'un bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı Çoban derlerdî. Oğuz'un önünce bundan evvel kimse göçmezdi. Uzun Pınar denmekle meşhur bir pınar var idi. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyun ürktü. Çoban erkeçe kızdı, ileri vardı. Gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar, uçuyorlar. Çoban, keçesini üzerine attı, peri kızının birini tuttu. Tamah edip derhal temasta bulundu. Koyun ürkmeğe başladı. Çoban koyunun önüne koştu. Peri kızı kanat vurup uçtu, der: Çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al dedi. Amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çobanın içine korku düştü. Amma, kızın derdinden, benzi sarardı. Zamanla Oğuz yine yaylaya göçtü. Çoban gene bu pınara geldi. Gene koyun ürktü. Çoban ileri vardı. Gördü ki bir kütle yatıyor, parıl parıl parlıyor. Peri kızı geldi, der: Çoban emanetini gel al, amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çoban bu kütleyi görünce dehşete düştü. Geri döndü, sapan taşına tuttu. Vurdukça büyüdü. Çoban kütleyi bıraktı kaçtı. Koyun ardına düştü. Meğer o sırada Bayındır Han beylerle gezinti için ata binmişlerdi. Bu pınarın üzerine geldiler. Gördüler ki bir alamet şey yatıyor, başı kıçı belirsiz. Etrafına toplandılar. İndi bir yiğit bunu tepti. Teptikçe büyüdü. Bir kaç yiğit daha indiler teptiler. Teptiklerince büyüdü. Aruz Koca da inip tekmeledi. Mahmuzu dokundu, bu kütle yarıldı. İçinden bir oğlan çıktı, gövdesi adam, tepesinde bir gözü var. Aruz aldı bu oğlanı eteğine sardı. Der: Hanım bunu bana verin, oğlum Başat ile besleyeyim dedi. Bayındır Han senin olsun dedi. Aruz Tepegözü aldı evine getirdi. Buyurdu, bir dadı geldi. Memesini ağzına verdi. Bîr emdi, olanca sütünü aldı. İki emdi kanını aldı, üç emdi canını aldı. Bir kaç dadı getirdiler, helak etti. Gördüler olmuyor, sütle besleyelim dediler. Günde bir kazan süt yetmiyordu. Beslediler büyüdü, gezer oldu, oğlancıklar ile oynar oldu. Oğlancıkların kiminin burnunu, kiminin kulağını yemeğe başladı. Hasılı, halkın bunun yüzünden çok canı yandı, aciz kaldılar. Aruza şikayet edip ağlaştılar. Aruz Tepegözü dövdü, sövdü, men etti, o dinlemedi. Nihayet evinden kovdu. Tepegözsün peri anası gelip oğlunun parmağına bir yüzük geçirdi, oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin dedi. Tepegöz Oğuz’dan çıktı, bir yüce dağ vardı. Yol kesti, adam aldı, büyük harami oldu. Üzerine bir kaç adam gönderdiler, ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi, mızrak sapladılar işlemedi. Çoban çoluk kalmadı hep yedi. Oğuz'dan dahi adam yemeğe başladı. Oğuz toplanıp üzerine vardı. Tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı, atıp elli altmış adam helak eyledi. Alplar başı Kazan'a darbe vurdu. dünya basma dar oldu. Kazan'ın kardeşi Karo Göne Tepegöz'ün elinde perişan oldu. Düzen oğlu Alp Rüstem şehit oldu. Uşun Koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. Zayıf canından iki kardeşi Tepegöz'ün elinde helak oldu. Demir giyimli Mamak elinde helak oldu. Bıyığı kanlı Bügdüz Emen, elinde perişan oldu. Ak sakallı Aruz Koca'ya kan kusturdu. Oğlu Kıyan Selçuk'un ödü patladı. Oğuz Tepegöz'e kar etmedi, ürktü kaçtı. Tepegöz çevirip önünü kesti. Oğuz'u bırakmadı, geri yerine kondurdu. Velhasıl Oğuz yedi kerre ürktü, Tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine getirdi. Oğuz Tepegöz'ün elinde tam perişan oldu. Vardılar Dede Korkut'u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim dediler. Dedem Korkut'u Tepegöz'e gönderdiler. Geldi selam verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam île beş yüz koyun verelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekala öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim dedi. Dede Korkut döndü, Oğuz'a geldi. Der: Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Tepegöz'e verin yemeğini pişirsin dedi ve hem günde iki adam ile beş yüz koyun istedi dedi. Bunlar da razı oldu. Dört oğlu olan birini verdi, üçü kaldı Üç olan birini verip ikisi kaldı. Kapak Kan derler bir adam var idi. İki oğlu var idi. Bir oğlunu verip biri kalmıştı. Tekrar sıra dönüp dolaşıp ona gelmişti. Anası feryat edip ağladı, figan etti. Meğer hanım, Aruz oğlu Basat gazaya gitmişti, o sırada geldi. Yaşlı kadıncağız der: Basat şimdi akından geldi, varayım, belki bana bir esir verir, oğlancığımı kurtarırım dedi. Basat altınlı gölgeliğini dikip otururken gördüler ki bir hatun kişi geliyor. Geldi içeri Basat'a girdi selam verdi, ağladı, der: Avucuna sığmayan karaçalı oğlu İri teke boynuzundan katı yaylı İç Oğuzda Dış Oğuzda adı belli Aruz oğlu hanım Başat bana medet dedi. Basat der: Ne istiyorsun? Yaşlı kadıncağız der: Yalancı dünya yüzünde bir er ortaya çıktı, otlağında Oğuz elini kondurmadı, kara çelik öz kılıçlar kesilecek kılını kesmedi, kargı mızrak oynatanlar saplayamadı, kayın oku atanlar kar etmedi, alplar başı Kazan'a bir darbe vurdu, kardeşi Kara Cöne elinde perişan oldu, bıyığı kanlı Bügdüz Emen elinde perişan oldu, ak sakallı baban Aruz'a kan kusturdu, meydan üzerinde kardeşin Kıyan Selçuk ödü patladı can verdi, kudretli Oğuz beylerinin de kimisini perişan edip kimisini şehit eyledi, yedi defa Oğuz'u yerinden sürdü, haraç dedi kesti, günde iki adam beş yüz koyun istedi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı ona hizmetkar verdiler, dört oğlu olan birini verdi, üçü olan birini verdi, ikisi olan birini verdi, iki oğlancığım var idi, birini verdim biri kaldı, döndü sıra tekrar bana geldi, onu da istiyorlar, hanım bana medet dedi. Basanın karanlıklı gözleri yaşla doldu. Kardeşi için söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Der: Kenar yerde dikilmiş otağlarını O zalim yıktırdı demek kardeş Koşucu olan atlarını tavlasından O zalim seçtirdi demek kardeş Cins cins develerini katarından O zalim ayırdı demek kardeş Şöleninde kestiğin koyununu O zalim kesti demek kardeş Güvencimle getirdiğim gelinciğini O zalim senden ayırdı demek kardeş Ak sakallı babamı oğul diye ağlattın demek kardeş Akçe yüzlü anamı sızlattın demek kardeş Karşı yatan kara dağımın yükseği kardeş Akıntılı güzel suyumun taşkını kardeş Güçlü belimin kuvveti kardeş Karanlıklı gözlerimin aydını kardeş Kardeşimden ayrıldım diye çok ağladı, feryat figan kıldı. O hatun kişiye bir esir verdi, var oğlunu kurtar dedi. Hatun aldı, oğlunun yerine verdi. Hem oğlun geldi diye Aruz'a müjdeledi. Aruz sevindi, kudretli Oğuz beyleri ile Basata karşı geldi. Basat babasının elini öptü, ağlaştılar bağrıştılar. Anasının evine geldi. Anası karşı geldi, oğlancığını bağrına bastı. Basat anasının elini öptü, görüştüler ağlaştılar. Oğuz beyleri toplandı. Yemeler içmeler oldu. Basat der: Beyler kardeş uğruna Tepegöz île buluşacağım, ne buyurursunuz dedi. Kazan Bey burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş: Kara ejderha oldu Tepegöz Gök yüzünde çevirdim yenemedim Basat Kara kaplan oldu Tepegöz Kara kara dağlarda çevirdim yenemedim Basat Kükremiş aslan oldu Tepegöz Kalın sazlarda çevirdim yenemedim Basat Er olsan bey olsan da bre Ben Kazan gibi olmayasın Basat dedi. Ak sakallı babam ağlatma Ak bürçekli ananı sızlatma Basat der: Elbette varırım. Kazan der: Sen bilirsin. Babası ağladı, der: Oğul ocağımı sahipsiz koyma, kerem eyle, varma dedi. Baaat der: Yok ak sakallı aziz baba varırım dedi, dinlemedi. Okluğundan bir tutam ok çıkardı beline soktu, kılıcını omzundan çaprazlama kuşandı, yayını koluna taktı, eteklerini kıvırdı, babasının anasının elini öptü, helalleşti, hoşça kalın dedi. Tepegözün bulunduğu Salahana Koyasına geldi. Gördü Tepegöz güneşe karşı yatıyor. Çekti belinden bir oç çıkardı. Tepegöz'ün sırtına bir ok vurdu. Ok geçmedi, parçalandı. Bir daha attı. O da parça parça oldu. Tepegöz ihtiyarlara dedi: Bu yerin sineği bizi usandırdı dedi. Basat bir daha attı. O da parçalandı. Bir parçası Tepegöz'ün önüne düştü. Tepegöz sıçradı baktı. Basat'ı gördü, elini eline çırptı, kah kah güldü; Koca'lara dedi ki: "Oğuz'dan yine bize bir turfanda kuzu geldi!" dedi. Basat'ı önüne kattı, tuttu. Boğazından salındırdı, yatağına getirdi; çizmesinin konçusuna soktu, dedi ki; "Bre Koca'lar, ikindi vakti bunu bana çevirin de yiyeyim," dedi. Yine uyudu. Basat'ın hançeri vardı, onun çizmesini yardı, içinden çıktı; dedi ki: "Bre Koca'lar bunun ölümü nedendir?" Dediler ki: "Bilmeyiz, ama gözünden başka yerde et yoktur," dediler. Basat, Tepegöz'ün baş ucuna geldi, göz kapağını kaldırdı, baktı, gördü ki gözü ettir; dedi ki: "Bre Koca'lar, şişi ocağa koyun, kızsın," dedi. Şişi ocağa bıraktılar kızdı. Basat şişi eline aldı, adı güzel Muhammed'in adını andı, şişi Tepegöz'ün gözüne öyle bastı ki, Tepegöz'ün gözü söndü, kör oldu. Öyle bir çığlık attı, haykırdı ki dağ ve taş yankılandı. Basat sıçradı, koyunların içine, mağaraya düştü. Tepegöz bildi ki Basat mağaradadır; mağaranın kapısına geçip, bir ayağını bir yanına, ötekini de bir yanına koydu; dedi ki: "Bre koyun başları, bir bir gelip geçin." Koyunlar bir bir gelip geçti. Her birinin başlarını sıvazladı; "Toklucuklar... sakar koç, gel, geç." dedi. Bir koç yerinden kalktı, gerinip tos attı. Basat hemen koçu boğazladı, derisini yüzdü, kuyruğuyla başını deriden ayırmadı; içine girdi. Basat, Tepegöz'ün önüne geldi. Tepegöz de bildi ki Basat deri içindedir; dedi ki: "Ay sakar koç, benim neremden yaralanacağımı bildin. Şöyle çalayım seni mağara duvarına ki, kuyruğun mağarayı yağlasın," dedi. Basat koçun başını Tepegöz'ün eline verdi. Tepegöz boynuzdan sıkıca tuttu; kaldırınca, boynuz deriyle elinde kaldı. Basat, Tepegöz'ün kalçaları arasından sıçrayıp çıktı. Tepegöz boynuzu ******ürüp yere çaldı; dedi ki: "Oğlan, kurtuldun mu?" Basat dedi ki: "Tanrım kurtardı!" Tepegöz dedi ki: "Bre oğlan, al şu parmağımdaki yüzüğü parmağına tak, sana ok ve kılıç işlemesin." Basat aldı yüzüğü, parmağına geçirdi. Tepegöz dedi ki: "Oğlan, yüzüğü alıp takındın mı?" Basat dedi ki: "Takındım." Tepegöz Basat'ın üzerine bıraktı, hançerle çaldı, kesti; sıçradı geniş yerde durdu. Gördü ki, yüzük yine Tepegöz'ün ayağı altında yatıyor; Tepegöz, dedi ki: "Kurtuldun mu?" Basat dedi ki: "Tanrım kurtardı." Tepegöz dedi ki: "Oğlan, şu künbedi gördün mü?" Basat dedi ki: "Gördüm." Tepegöz dedi ki: "Benim hazinem var, o Koca'lar almasınlar, var mühürle..." Basat künbedin içine girdi; gördü ki altın paralar yığılmış. Paralara bakarken, kendisini unuttu. Tepegöz, künbedin kapısını tuttu, dedi ki: "Künbede girdin mi?" Basat dedi ki: "Girdim." Tepegöz dedi ki: "Şöyle vurayım ki sen de yapıyla birlikte darmadağın olasın!" Basat'ın diline bu geldi ki "Lâ ilahe illallâh, Muhammeden resûlullah." hemen yapının duvarları yarıldı, yedi yerden kapı açıldı. Birinden dışarı çıktı. Tepegöz künbede elini soktu, öyle kaçtı ki künbet altüst oldu. Tepegöz der: Oğlan kurtuldun mu? Basat der: Tanrım kurtardı dedi. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş, şu mağarayı gördün mü? Basat der: Gördüm. Der: Orda iki kılıç var, biri kınlı biri kınsız, o kınsız keser benim başımı, var getir, benim başımı kes dedi. Basat mağara kapısına vardı. Gördü bir kınsız kılıç durmaz iner çıkar. Basat der: Ben buna hemen tedbirsizce yapışmayayım deyip kendi kılıcını çıkardı tuttu, iki parçaya böldü. Vardı bir ağaç getirdi kılıca tuttu, onu da iki parça eyledi. Sonra yayını eline aldı, ok ile o kılıcın asıldığı zinciri vurdu. Kılıç yere düştü gömüldü. Kendi kılıcını kınına soktu. Sapından o kılıcı sımsıkı tuttu. Geldi, der: Bre Tepegöz nicesin dedi. Tepegöz der: Bre oğlan daha ölmedin mi? Basat der: Tanrım kurtardı. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş dedi. Çağırıp Tepegöz söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Gözüm gözüm yalnız gözüm Sen yalnız göz ile Ben Oğuzu kırıp geçirmiştim Ela gözden ayırdın yiğit beni Tatlı candan ayırsın Kadir seni Öyle ki ben çekerim göz acısını Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını dedi. Tepegöz gene der: Memleketten doğum yerinden yiğit yerin neresidir Karanlık gece içinde yolu kaybetsen ümidin nedir Büyük sancak tutan hanınız kim Savaş günü önden at tepen alpınız kim Ak sakallı babanın adı nedir Alp erenin erden adını saklaması ayıp olur Adın nedir yiğit söyle bana dedi. Basat Tepegözce söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Memleketten doğum yerinden yerim güney Karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim Allah Büyük sancak tutan hanımız Bayındır Han Savaş günü önden at tepen alpımız Ulaş oğlu Salur Kazan Babamın adını sorar olsan koca ağaç Anamın adını dersen kükremiş aslan Benim adımı sorarsan Aruz oğlu Basattır dedi. Tepegöz der: Şimdi kardeşiz, kıyma bana dedi. Basat der: Bre kavat ak sakallı babamı ağlatmışsın İhtiyarcık ak bürçekli anamı sızlatmışsın Kardeşim Kıyanı öldürmüşsün Akça yüzlü yengemi dul eylemişsin Ela gözlü bebeklerini öksüz koymuşsun Bırakır mıyım seni Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince Tepeli börklü başını kesmeyince Alca kanını yer yüzüne dökmeyince Kardeşim Kayanın kanını almayınca Bırakmam dedi. Tepegöz de burada söylemiş, der: Kalkıp yerimden doğrulayım derdim Kudretli Oğuz beyleriyle ahdimi bozayım derdim Yeniden doğanını öldüreyim derdim Bir defa adam etine doyayım derdim Kudretli Oğuz beyleri üzerime toplanıp gelsin derdim Kaçıp Salahana Kayasına gireyim derdim Ağır mancınığı taşla atayım derdim İnip taş başıma düşerek öleyim derdim Ela gözden ayırdın yiğit beni Tatlı candan ayırsın Kadir seni dedi. Tepegöz bir daha söylemiş der: Ak sakallı yaşlıları çok ağlatmışım Ak sakalının bedduası tutmuş olacak gözüm seni Ak bürçekli ihtiyarcıkları çok ağlatmışım Gözünün yaşı tutmuş olacak gözüm seni Bıyıcığı kararmış yiğitcikleri çok yemişim Yiğitlikleri tutmuş olacak gözüm seni Elceğizi kınalı kızcağızları çok yemişim Bedduaları tutmuş olacak gözüm seni Öyle ki çekerim ben göz acısını Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını Gözüm gözüm ey gözüm yalnız gözüm dedi. Basat kızıp yerinden kalkıverdi. Erkek deve gibi Tepegöz'ü dizi üzerine çökertti. Tepegöz'ün kendi kılıcı ile boynunu vurdu. Deldi, yay kirişini taktı. Sürüye sürüye mağara kapısına geldi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Oğuz'a müjdeci gönderdi. Ak boz atlara binerek koşturdular. Kudretli Oğuz ellerine haber geldi. At ağızlı Aruz Koca evine dört nala geldi, anasına Basat'ın sevinç haberini verdi,müjde, oğlun Tepegöz'ü tepeledi dedi. Kudretli Oğuz beyleri yetiştiler. Salahana Kayasına geldiler. Tepegöz'ün başını ortaya getirdiler. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi Hem Basat'a dua verdi: Kara dağa seslendiğinde cevap versin Kanlı kanlı sulardan geçit versin dedi. Erlikle kardeşinin kanını aldın, kudretli Oğuz beylerini yükten kurtardın, kadir Allah yüzünü ak etsin Basat dedi. Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa'ya bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-9] Begil Oğlu Emren'in Destanı'nı Beyan Eder Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Ak otağını kara yerin üzerine diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri toplanmıştı. Dokuz Tümen Gürcistan'ın haracı geldi. Bir at, bir kılıç, bir çomak getirdiler. Bayındır Han çok müteessir oldu. Dedem Korkut geldi neşeli havalar çaldı, hanım niye müteessir oluyorsun dedi. Der: Nasıl müteessir olmayayım, her yıl altın akçe gelirdi, yiğide beye verirdik, hatırları hoş olurdu, şimdi bunu kime verelim ki hatırı hoş olsun dedi. Dede Korkut der: Hanım bunun üçünü de bir yiğide verelim dedi. Oğuz iline karakol olsun dedi. Han Bayındır kime verelim dedi. Sağına soluna baktı, kimse razı olmadı. Begil derlerdi bir yiğit var idi, ona baktı, der: Sen ne dersin? Begil razı oldu. Kalktı yeri öptü Dedem Korkut himmet kılıcını beline bağladı, çomağı omzuna koydu, yayı koluna geçirdi. Koç aygırı çektirdi bu da bindi. Hasımını akrabasını ayırdı, evini çözdü, Oğuz'dan göç eyledi. Berdeye, Genceye varıp vatan tuttu. Dokuz Tümen Gürcistan ağzına varıp kondu, karakolluk eyledi. Yabancı, kafir gelse başını Oğuz'a armağan gönderirdi. Yılda bir kerre Bayındır Han'ın divanına varırdı. Yine Bayındır Han'dan adam geldi acele gelesin diyerek. Sonra Begil geldi, peşkeşini çekti. Bayındır Han'ın elini öptü. Han da Begil’i misafir etti, güzel at, güzel kaftan, bol harçlık verdi. Üç gün de Begil’i av şikar etiyle misafir edelim beyler dedi. Av ilan ettiler. Vakfa ki av hazırlığı oldu, kimi atını över, kimi kılıcını, kimi çekip ok atmasını över. Salur Kazan ne atını övdü, ne kendisini övdü, amma Begil’in hünerini söyledi. Üç yüz altmış altı alp ava binse, kanlı geyik üzerine yürüyüş olsa, Begil ne yay kurardı, ne ok atardı, hemen yayı bileğinden çıkarırdı boğanın yabani geyiğin boynuna atardı, çekip durdururdu. Zayıf ise kulağını delerdi avda belli olsun diye, amma semiz olsa boğazlardı. Eğer beyler geyik avlasa, kulağı delik olsa, Begil sevincidir diye Begil'e gönderirlerdi. Kazan Bey der: Bu hüner atın mıdır, erin midir? Hanım, erindir dediler. Han der: Yok, at işlemese er övünmez, hüner atındır dedi. Bu söz Begil'e hoş gelmedi. Begil der: Alplar içinde bizi kuskunumuzdan balçığa batırdın dedi. Bayındır Han'ın bahşişini önüne döktü, hana küstü, divandan çıktı. Atını çektiler, ela gözlü yiğitlerini alıp evine geldi. Oğlancıkları karşı geldi, okşamadı. Ak yüzlü hatunu île konuşmadı. Hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Altın tahtımın sahibi beyim yiğit Göz açıp da gördüğüm Gönül verim sevdiğim Kalkıp yerinden doğrulu verdin Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştın Akıntılı güzel sudan geceleyin geçtin Ak alınlı Bayındır Hanın divanına geceleyin vardın Ela gözlü beyler ile yedin içtin Kavimli kavmi ile atıştı mı Garip başın kavgada kaldı mı Hani hanım altında güzel atın yok Üstünde altın miğfer cübbesi yok Ela gözlü beylerini! okşamazsın Akça yüzlü güzelinle söyleşmezsin Nedir halin dedi. Begil söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Kalkıp yerimden doğrulu verdim Yelesi kara cins atıma sıçrayıp bindim Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştım Ak alınlı Bayındırın divanına dört nala vardım Ela gözlü beyler ile yedim içtim Kavimliyi kavmi ile iyi gördüm Hanımın nazarı bizden dönmüş gördüm Eli günü terk ederek Dokuz Tümen Gürcistana gidelim Oğuza asi oldum belli bilin dedi. Hatun der: Yiğidim bey yiğidim, padişahlar Tanrı’nın gölgesidir, padişahına asi olanın işi rast gelmez, arı gönülde pas olsa şarap acar, sen gideli hanım çapraz yatan alaca dağların avlanmamıştır, ava bin gönlün açıtsın dedi. Begil baktı hatun kişinin aklı, sözü iyidir. Cins atını çektirip sıçradı bindi, ava gitti. Av avlayarak gezerken önünden bir pareli geyik çıktı. Begil buna at sürdü. Boğanın ardından erişti, yay kirişini boynuna attı. Boğanın canı acımıştı, kendisini bir yüksek yerden attı. Begil atın gemini yenemedi, beraber uçtu. Sağ oyluğu kayaya dokundu kırıldı. Begil kalktı, ağladı, der: Büyük oğlum, büyük kardeşim yok. Hemen okluğundan gez çıkarıp atının eyerinin arkasındaki kayışları çekti kopardı. Kaftanının altından ayağını sımsıkı sardı. Var kuvvetiyle atının yelesine düştü. Avcılardan ayrı, tülbendi boğazına geçti, yurdunun ucuna geldi. Oğlancığı Emren Yiğit babasına karşı geldi. Gördü benzi sararmış, tülbendi boğazına geçmiş. Arkadaşlarını sorup oğlan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Kalkıp yerinden doğrulu verdin Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin Çapraz yatan ala dağlar eteğine ava vardın Kara elbiseli kafirlere rastladın mı Ela gözlü yiğitlerini kırdırdın mı Ağız dilden bir kaç kelime haber bana Kara başım kurban olsun babam sana dedi. Begil oğluna söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Dedi: Oğul oğul ay oğul Kalkıp yerinden doğrulu verdim Kara dağlar önüne ava bindim Kara elbiseli kafirlere rastlamadım Ela gözlü yiğitlerimi kırdırmadım Sağdır esendir yiğitlerim oğul kaygılanma Üç gündür keyfim yok oğul At üzerinden beni tut döşeğime çıkar dedi. Aslan yavrusu yine aslandır, babasını at üzerinden kavradı tuttu, yatağına çıkardı. Cübbesini üzerine bürüdü, kapısını örttü. Beri yandan yiğit beyler gördüler ki av bozulmuş, her biri evli evine geldi. Begil beş gün oldu divana çıkmadı. Ayağının kırıldığını kimseye söylemedi. Bir gece yatağında acı acı inledi, ah etti. Hatunu dedi: Bey yiğidim, kalabalık düşman gelse dönmezdin, butuna alaca ok saplansa inlemezdin, insan koynunda yatan helallisine sırrını söylemez mi olur, nedir halin dedi Begil der: Güzelim attan düştüm, ayağım kırıldı dedi. Kadın elini eline çaldı hizmetçiye söyledi. Hizmetçi çıkıp kapıcıya söyledi. Otuz iki dişten çıkan bütün yurda yayıldı, Begil attan düşmüş ayağı kırılmış diye. Meğer kafirin casusu var idi. Bu haberi işitip vardı Tekür'e haber verdi. Tekür der: Kalkarak yerinizden doğrulun, yattığı yerde Bey Begil'i tutun, ak ellerini pazusundan bağlayın, ansızın güzel basını kesin, alca kanını yer yüzüne dokun, etini gününü yağmalayın, kızını gelinini esir edin dedi. Meğer Begil'in de orada casusu hazırdı. Begil'e haber gönderdi, der: Başınızın çaresine bakın, üzerinize düşman geliyor dedi. Begil yukarı baktı, gök ırak yer katı dedi. Oğlancığını yanına getirip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Oğul oğul ay oğul Karanlıklı gözlerimin aydını oğul Güçlü belimin kuvveti oğul Gör Ahir neler oldu Neler koptu benim başıma dedi. Kalkıp oğul yerimden doğrulu verdim Boynu kırılsın al aygıra sıçrayıp bindim Av avlayıp kuş kuşlayıp gezer iken Bunaldı sürçtü beni yere çaldı Sağ oyluğum kırıldı Benim kara başıma neler geldi Kara kara dağlardan haber aşmış Kanlı kanlı sulardan haber geçmiş Demir Kapı Derbendinden haber varmış Alaca atlı Şökli Melik müthiş pusu kurmuş Pususundan kara dağlara duman düşmüş Yattığı yerde Bey Begili futun demiş Pazusundan ak ellerini bağlayın demiş Kan alaca yurdunu yağmalayın demiş Akça yüzlü kızını gelinini esir edin demiş Kalkıp oğul yerinden doğrulu ver Yelesi kara cins atına sıçrayıp bin Çapraz yatan Ala Dağı geceleyin aş Ak alınlı Bayındır Hanın divanına geceleyin var Ağız dilden Bayındıra selam ver Beyler beyi olan Kazanın elini öp Ak sakallı babam darda de Elbette ve elbette Kazan Bey bana yetişsin dedi de Gelmez isen memleket bozulup harap olur Kızım gelinim esir gitti belli bil dedi. Burada oğlan babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Baba ne söylüyorsun ne diyorsun Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun Kalkıp yerimden doğrulmam yok Yelesi kara cins atıma binmem yok Arku Beli Ala Dağı anlayarak aşmam yok Ak alınlı Bayındırın divanına varmam yok Kazan kimdir benim onun elini öpmem yok Altındaki al aygırı bana ver Kan terletip koşturayım senin için Yapışı sağlam demir giyimini bana ver Yen yakalar diktireyim senin için Kara çelik öz kılıcını bana ver Birdenbire başlar keseyim senin için Kargı dalı mızrağını bana ver Göğsünden er mızraklıyayım senin için Ak tüylü delici okunu bana ver Erden ere geçireyim senin için Ela gözlü üç yüz yiğidini bana ver arkadaşlığa Muhammed dini yoluna savaşayım senin çin dedi. Begil der: Öleyim ağzın için oğul, belki de benim geçmiş günümü andırtmazsın dedi. Bre giyimimi getirin oğlum giysin, al aygırımı getirin oğlum binsin, memleket ürkmeden oğlum meydana varsın girsin dedi. Oğlanı donattılar. Babası ile anası ile geldi görüştü, ellerini öptü. Üç yüz yiğidi yanına aldı, meydana vardı. Al aygır ne zaman düşman kokusunu alsa ayağını yere döverdi, tozu göğe çıkardı. Kafirler der: Bu at Begil'indir, biz kaçarız. Tekür der: Bre iyi bakın, bu gelen Begil ise sizden önce ben kaçarım dedi. Gözcü gözetledi, gördü ki at Begil'in Begil üzerinde değil, amma bir kuş kadar oğlandır. Gelip teküre haber verdi, der: At, giyim kuşam ve miğfer Begil’in, Begil içinde değil dedi. Tekür der: Yüz adam seçilin, tarraka çatlasın oğlanı korkutun, oğlan kuş yürekli olur, meydanı bırakır kaçar dedi. Yüz kafir seçilip oğlanın üzerine gelmiş, oğlana kafir söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Oğlan oğlan ey oğlan Haramzade oğlan Altında al aygırı zayıf oğlan Kara çelik öz kılıcı çentik oğlan Elindeki mızrağı kırık oğlan Ak kirişli yayı kısa oğlan Okluğunda doksan oku seyrek oğlan Yanındaki arkadaşları çıplak oğlan Karanlıklı gözleri fersiz oğlan Şökli Melik şana müthiş pusu kurdu Meydandaki şu oğlanı tutun Pazusundan ak ellerini bağlayın Birdenbire güzel başını kesin Alca kanını yer yüzüne dökün dedi Ak sakallı baban var ise ağlatma Ak bürçekli anan var ise sızlatma Yalnız yiğit alp olmaz Yavşan dibi berk olmaz Belası gelmiş kavat oğlu kavat Çekilip dön buradan dedi. Oğlan da burada söylemiş, görelim ne söylemiş: Der: Herze merze söyleme bre itir kafir Altımda al aygırımı ne beğenmezsin Seni gördü oynar Üstümdeki demir giyimim omuzumu kısar Kara çelik öz kılıcım kınını doğrar Kargı dalı mızrağımı ne beğenmezsin Göğsünü delip göğe fırlar Akça kirişli katı yayım zarı zarı inler Oklukta okum yatağını deler Yanımda yiğitlerim savaş üüer Alp ere korku vermek ayıp otur Beri gel bre kafir savaşalım dedi. Kafir der: Oğuz'un arsızı Türkmen'in delisine benzer, bak hele şuna dedi. Tekür der: Varın sorun oğlan Begil'in nesidir dedi, Kafir gelip oğlana söylemiş, görelim nasıl söylemiş : Der: Altındaki al aygırı biliriz Begilindir Begil hani Kara çelik öz kılıcın Begilindir Begil hani Üstündeki demir giyimin Begilindir Begil hani Yanındaki yiğitler Begilindir Begil hani Eğer Begil burda imişse Geceye kadar cenk edeydik Akça kirişli katı yaylar çekişeydik Ak tüylü delici oklar atışaydık Sen Begilin nesisin oğlan söyle bize dedi. Begil oğlu burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Bre kafir sen beni bilmez misin Ak alınlı Bayındır Han'ın beyler beyisi Solur Kazan, kardeşi Kara Göne, Dönebilmez Dülek Evrren, Düzen oğlu Alp Rüstem, boz atlı Beyrek, Bey Begil’in evinde içiyorlardı, senden casus geldi adındaki al aygıra Begil beni bindirdi, kara çelik öz kılıcını kuvvet verdi, kargı dalı mızrağını himmet verdi, yanındaki üç yüz yiğidini bana arkadaşlığa verdi, ben Begil’n oğluyum bre kafir, beri gel dövüşelim dedi. Kafir Tekür der: Dayan bre kavat oğlu, ben sana varayım dedi. Altı kanatlı gürzünü ele aldı, oğlanı üzerine sürdü. Oğlan kalkanını gürze karşı tuttu. Yukarıdan aşağı kafir oğlana müthiş vurdu. Kalkanını ufattı, miğferini ezdi, göz kapaklarını sıyırdı, oğlanı yenemedi. Gürz ite dövüştüler, kara çelik öz kılıçla çekiştiler, sere serpe meydanda kılıçlaştılar, omuzları doğrandı, kılıçları utandı, birbirini yenemediler Kargı daha mızraklarla kırıştılar, meydanda boğa gibi süsüştüler, göğüsleri delindi, mızrakları kırıldı, birbirini yenemedler. At üzerinden ikisi kapıştılar, çekiştiler. Kafirin gücü ziyade, oğlan perişan oldu. Allah Teala’ya yalvarıp söylemiş, görelim nasıl söylemiş: Der: Yücelerden yücesin yüce Tanrı Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı Sen Ademe taç giydirdin Şeytana lanet kıldın Bir suçtan ötürü dergahtan sürdün İbrahimi tutturdun Hanım deriye sardın Kaldırıp ötece attırdın Ateşi gülistan kıldın Birliğine sığındım Aziz Allah hocam bana medet dedi. Kafir der: Oğlan yenildinse Tanrı'na mı yalvarıyorsun, senin bir Tanrın var ise benim yetmiş iki puthanem var dedi. Oğlan der: Ya asi mel'un, sen putlarına yalvarıyorsan ben alemleri yoktan var eden Allah'ıma sığındım dedi. Hak Teala Cebrail’e buyurdu ki: Ya Cebrail, var, şu kuluma kırk er kadar kuvvet verdim dedi. Oğlan kafiri kaldırdı yere vurdu. Burnundan kanı düdük gibi fışkırdı. Sıçrayıp şahin gibi kafirin boğazını eline aldı. Kafir der: Yiğit aman, sizin dine ne derler, dinine girdim dedi. Parmak kaldırıp, şehadet getirip müslüman oldu. Geri kalan kafirler bilip, meydanı bırakıp kaçtı. Akıncılar kafirin elini gününü vurup kızını gelinini esir ettiler. Oğlan babasına müjdeci gönderdi. hasmımı yendim dedi. Ak sakallı babası karşı geldi. Oğlunun boynunu kucakladı. Dönüp evlerine geldiler. Karşı yatan kara dağdan oğlana yaylak verdi. Kara koçu koşucu attan tavla verdi. Akça yüzlü oğluna akça koyun şölenlik verdi. Ela gözlü oğluna al duvaklı gelin aldı. Ak alınlı Bayındır Han'a hisse çıkardı. Oğlunu aldı Bayındır Han'ın divanına vardı. El öptü. Padişah Kazan oğlu Uruz'un sağ yanında ona yer gösterdi. Cübbe, çuha, sırmalı elbise giydirdi. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, bu Oğuznameyi düzdü koştu, Begil oğlu Emre'nin olsun dedi. Gaziler başına ne geldiğini söyledi. Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-10] Uşun Koca Oğlu Seğrek Destanı'nı Beyan Eder Oğuz zamanında Uşun Koca derler bir kişi var idi, ömründe iki oğlu var idi. Büyük oğlunun adı Eğrek idi. Cesur, deli, güzel yiğit idi. Bayındır Han'ın sohbetine ne zaman istese getirdi. Beyler beyi olan Kazan'ın divanında buna hiç kapı baca yoklu. Beyleri çiğneyip Kazan'ın önünde otururdu. Kimseye iltifat eylemezdi. Meğer hanım gene bir gün beyleri çiğneyip oturunca. Ters Uzamış derlerdi Oğuz'da bir yiğit var idi, der: Bre Usun Koca oğlu bu oturan beyler her biri oturduğu yeri kılıcı ile, ekmeği ile almıştır, bre sen baş mı kestin kan mı döktün, aç mı doyurdun, çıplak mı donattın dedi. Eğrek der: Bre Ters Uzamış baş kesip kan dökmek hüner midir dedi. Der: Evet hünerdir ya! Ters Uzamış'ın sözü Eğrek'e tesir etti. Kalktı Kazan Bey'den akın diledi. Akın verdi. İlan etti, akıncı toplandı. Üç yüz mızraklı yiğit bunun yanına cem oldu. Meyhanede beş gün yeme içme oldu. Ondan sonra Şirögüven kenarından Gökçe Deniz'e kadar olan memleketleri yağmaladı. Sayısız ganimet alındı. Yolu Alınca Kalesine uğramıştı. Kara Tekür orada bir koru yaptırmıştı. Uçanlardan kaz, tavuk, yürüyenlerden geyik, tavşan bu avluya doldurup Oğuz yiğitlerine bunu tuzak yapmıştı. Usun Koca oğlunun yolu bu koruya uğradı. Korunun kapısını ufattılar. Yabanî geyik, kaz, tavuk kestiler, yediler içtiler. Atlarının eyerlerini aldılar, giyimlerini çıkardılar. Meğer Kara Tekür'ün casusu var idi, bunları gördü, gelip der: Bre Oğuz'dan bir bölük atlı geldi, korunun kapısını ufattılar, atlarının eyerlerini alıp giyimlerini çıkardılar, bre ne duruyorsunuz dedi. Altı yüz kara elbiseli kafir bunların üzerine saldırdılar. Yiğitleri öldürdüler. Eğreği tuttular. Alınca Kalesinde zindana attılar. Kara kara dağlardan haber aştı, kanlı kanlı sulardan haber geçti, kudretli Oğuz ellerine haber vardı. Usun Koca'nın ak otağı önünde feryat koptu. Kaza benzer kızı gelini ak çıkarıp kara giydi. Usun Koca oğul oğul diye akça yüzlü anası ile ağlaştılar sızlaştılar. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Meğer hanım, Usun Koca'nın küçük oğlu Seğrek iyi, cesur, alp, deli yiğit oldu. Bir gün yolu bir düğün derneğe uğradı. Kondular, yemek içmek ettiler. Seğrek sarhoş oldu. Dışarı ayak yoluna çıktı. Gördü ki öksüz oğlan bir çocukla kavga ediyor. Bre noldunuz diye bir tokat birine, bir tokat birine vurdu. Eski dutun biti, öksüz oğlanın dili acı olur. Biri der: Bre bizim öksüzlüğümüz yetmez mi, bize niye vuruyorsun, hünerin var ise kardeşin Alınca Kalesi'nde esirdir, var onu kurtar dedi. Seğrek dedi: Bre kardeşimin adı nedir? Dedi: Eğrek'tir. şimdi Egreğe Seğrek yakışır, kardeşim sağ imiş kaygılanmam, kardeşsiz Oğuz'da durmam, karanlıklı gözümün aydını kardeş diye ağladı. İçeri sohbete girdi müsaade istedi, beyler hoşça kalın dedi. Atını çektiler bindi. Koşturdu anasının evine geldi. Alından indi anasının ağzını aradı. Seğrek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Kalkıp ana yerimden doğruldum Yelesi kara cins atıma sıçrayıp bindim Çapraz yatan Ala Dağ eteğine vardım Kudretli Oğuz ellerinde düğün dernek varmış oraya vardım Yemek içmek arasında Ak boz atlı bir haberci geldi Çok zamanmış Eğrek derler bir yiğit esirmiş Kadir Tanrı yol vermiş çıkıp gelmiş Büyük Küçük kalmadı o yiğide karşı gitti Ana ben de varayım mı ne dersin dedi. Anası burada söylemiş görelim hanım ne söylemiş : Der: Ağzın için öleyim oğul Dilin için öleyim oğul Karşı yatan kara dağın Yıkılmıştı yüceldi ahir Akıntılı güzel suyun Çekilmişti çağladı ahir Koca ağaçta dal budağın Kurumuştu filizlenip yeşerdi ahir Kudretli Oğuz beyleri izine varsa sen var O yiğide yetiştiğinde Ak boz atın üzerindin yere in El bağlayıp o yiğide selam ver Elini öpüp boynunu kucakla Kara dağımın yükseği kardeş de Ne duruyorsun oğul hoştur dedi. Oğlan anasına söylemiş, görelim ne söylemiş: Der: Ana ağzın kurusun Ana dilin çürüsün Benim de kardeşim varmış kaygılansam olmaz Kardeşsiz Oğuzda dursam olmaz Ana hakkı Tanrı hakkı olmasaydı Kara çelik öz kılıcımı çekeydim Birdenbire güzel başını keseydim Alca kanını yer yüzüne dökeydim Ana zalim ana dedi. Babası der: Yanlış haberdir oğul, kaçan giden senin ağabeyin değil, başkasıdır, ak sakallı ben babanı ağlatma, ihtiyarcık olmuş ananı sızlatma dedi. Oğlan burada söylemiş : Der: Üç yüz altmış altı alp ava binse Kanlı geyik üzerine kavga kopsa Kardeşli yiğitler kalkar kopar olur Kardeşsiz zavallı yiğit ensesine yumruk dokunsa Ağlayarak dört yanına bakar olur Ela gözden acı yaşını döker olur Ela gözlü oğlunuzu görünceye kadar Bey baba hatun ana esen kalın dedi. Baba ana yanlış haberdir, gitme oğul dediler. Oğlan der: Beni yolumdan ayırmayın, ağabeyimin tutulduğu kaleye varmayınca, ağabeyimin ölüsünü dirisini bilmeyince, öldü ise kanını almayınca Oğuz eline gelmem yok dedi. Baba ana ağlaşıp Kazan'a adam gönderdiler. Oğlan kardeşini andı gider, bize ne öğüt verirsin dediler. Kazan der: Ayağına at kösteğini vurun dedi. Yavuklusu vardı, acele düğün dernek ettiler. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdiler. Oğlanı gelin odasına koydular. Kız île ikisi bir döşeğe çıktılar. Oğlan kılıcını çıkardı kız ile kendi arasına koydu. Kız der: Kılıcını gider yiğit, murat ver murat al, sarılalım dedi. Oğlan der: Bre kavat kızı, ben kılıcıma doğranayım, okuma sancılayım, oğlum doğmasın, doğarsa on yaşına varmasın, ağabeyimin yüzünü görmeyince, ölmüş ise kanını almayınca bu gelin odasına girersem dedi. Ayağa kalktı. Tavladan bir koç at çıkardı eyerledi. Giyimini giydi. Diz bağı, kol bağı bağladı. Der: Kız sen beni bir yıl bekle, bir yılda gelmezsem iki yıl bekle, iki yılda gelmezsem üç yıl bekle, gelmezsem o vakit benim öldüğümü bilesin, aygır atımı boğazlayıp aşımı ver, gözün kimi tutarsa, gönlün kimi severse ona var dedi. Kız burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Yiğidim ben seni bir yıl bekleyeyim Bir yılda gelmezsen iki yıl bekleyeyim İki yılda gelmezsen üç dört yıl bekleyeyim Dört yılda gelmezsen beş yıl altı yıl bekleyeyim Altı yol ayrımına çadır dikeyim Gelenden gidenden haber sorayım Hayır haber getirene at elbise vereyim Kaftanlar giydireyim Şer haber getirenin başını keseyim Erkek sineği üzerime kondurmayayım Murat ver murat al öyle git yiğidim dedi. Oğlan der: kavat kızı ağabeyimin başına and içmişim, dönmem yok dedi. Kız der: Ayağı uğursuz gelin diyeceklerine hayasız gelin desinler, kayın babama, kayınanama söyleyeyim dedi. Söylemiş : Babamdan daha iyi kayın baba Anamdan daha iyi kayın ana Develerinin erkeği ürktü gider Deveciler önünü kesti döndüremez Kara koç aygırın ürktü gider At çobanları önünü kesti döndüremez Ağıllarının koçları ürktü gider Çoban önünü kesti döndüremez Ela gözlü oğlun kardeşini andı gider Akça yüzlü gelinin döndüremez Size malum olsun dedi. Baba ana ah ettiler. Yerlerinden kalktılar oğul gitme diyerek, gördüler çare olmadı. Elbette o ağabeyimin tutulduğu kaleye varmayınca edemem dedi. Babası anası sür oğul, uğurun açık olsun, sağ esen varıp gelesin geleceğin var ise dediler. Babasının anasının elini öptü, kara koç atına sıçrayıp bindi. Geceyi gündüze kattı, at sürdü. Üç gün geceli gündüzlü at koşturdu. Dereşam'ın kenarından geçti. O kardeşinin tutulduğu koruya geldi. Gördü kî at çobanı kafirler kısrak güdüyorlar. Kılıç çekip altı kafir tepeledi. Davul çalıp kısrakları ürküttü getirip o koruya soktu. Geceyi gündüze katmış, üç gün geceli gündüzlü at koşturmuş yiğit, karanlıklı gözlerini uyku bürümüş yiğit atının yularını bileğine bağladı, yattı uyudu. Meğer kafirin casusu var idi. Gelip Tekür'e der: Oğuz'dan bir deli yiğit geldi, at çobanlarını öldürdü, kısrakları ürküttü getirip koruya soktu. Tekür der: Silahlı altmış adam seçin, varsınlar, tutup getirsinler dedi. Altmış silahlı adam seçtiler. Vardılar ansızın altmış demir giyimli kafir oğlanın üzerine geldiler. Giyim hışırtısından, at kıpırdamasından. Meğer yiğit aygır binerdi. Hanım at kulağı tetikte olur, çökerek oğlanı uyandırdı. Oğlan gördü ki bir alay atlı geliyor. Sıçradı Adı güzel Muhammed'e salavat getirdi. Atına bindi, kara elbiseli kafire kılıç vurdu, bastı kaleye tıktı. Yine uykusunu yenemeyip yerine varıp yattı uyudu. Gene atının yularını bileğine geçirdi. Kafirler, sağ olanları, kaçarak Tekür'e' geldiler. Tekür der: Tu yüz kerre : AJtmış kişi bir oğlanı tutamadınız dedi. Bu sefer yüz kafir oğlanın üzerine geldiler. Aygır yine oğlanı uyandırdı. Gördü kafirler saf bağlamış geliyorlar. Oğlan kalktı atına bindi. Adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, kafire kılıç çaldı, bastı kaleye tıktı. Atını döndürdü, gene konaklama yerine geldi. Uykusunu yenemedi, tekrar yattı uyudu. Atının yularını yine bileğine geçirdi. Bu sefer at oğlanın bileğinden boşandı kaçtı, Kafirler yine Tekür'e geldiler. Tekür der: Bu defa üç yüz varın dedi. Kafirler der: Varmayız, kökümüzü keser, hepîmizi öldürür dediler. Tekür der: Ya nasıl eylemek gerek, varın o esir yiğidi çıkarın getirin, tekmeleyenin karnını boynuzlayan yırtar, at verin giyini verin dedi. Geldiler Egreğe dediler: Yiğit sana Tekür himmet eyledi, surda bir deli yiğit yolcunun yola gidenin, çobanın çoluğun ekmeğini alıyor, tut o deliyi oldur, seni bırakı verelim var git dediler. Pekala dedi. Egreği zindandan çıkardılar. Saçını sakalını tıraş ettiler. Bir at, bir kılıç verdiler. Üç yüz kafiri ona arkadaşlığa verdiler. Oğlanın üzerine geldiler. Üç yüz kafir açıkta durdular. Eğrek der: Gelin varalım dedi, tutalım. Kafirler der: Tekür'den buyruk sana oldu, sen var dediler. Eğrek der: İşte uyuyor, gelin varalım dedi. Kafirler der: Ay ne uyumak, koltuğunun altından bakar, kalkar bize geniş ovayı dar gösterir dediler. Der: Şimdi ben varayım, elini ayağını bağlayayım, sonra siz gelirsiniz dedi. Sıçradı kafirler arasından çıktı. At şurup bu yiğidin üzerine geldi. Atından indi, yularını bir daha iliştirdi. Baktı gördü ki ayın on dördüne benzer bir güzel ela gözlü genç yiğit boncuk boncuk terlemiş uyuyor, gelenden gidenden haberi yok. Dolandı başı ucuna geldi. Gördü ki belinde kopuzu var. Çıkarıp eline aldı söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Kalkıp yerinden doğrulan yiğit Yelesi kara cins atına sıçrayıp binen Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşan Akıntılı güzel suyu delip geçen Gurbete gelen yatar mı olur Benim gibi pazusundan ak ellerini bağlatarak Domuz damında yatar mı olur Ak sakallı babasını ak bürçekli anasını Ağlatarak sızlatır mı olur Niye yatırıyorsun yiğit Gafil olma güzel başını kaldır yiğit Ela gözünü aç yiğit Kadirin verdiği tatlı canını uyku bürümüş yiğit Pazusundan kollarını bağlatma Ak sakallı babanı ihtiyarcık ananı ağlatma Ne yiğitsin kudretli Oğuz dinden gelen yiğit Yaradan hakkı için kalkı ver Dört yanını kafir sardı belli bil dedi. Oğlan sıçradı kalktı. Kılıcının sapına yapıştı ki bunu vursun. Gördü ki elinde kopuz var. Der: Bre kafir Dedem Korkut kopuzu hürmetine çalmadım dedî, eğer elinde kopuz olmasaydı ağabeyimin başı için seni iki parça kılardım dedi. Çekti kopuzu elinden aldı. Oğlan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Sabah erken yerimden kalktığım kardeş için Ak boz atlar yormuşum kardeş için Kalenizde esir var mıdır kafir söyle bana Kara başım kurban olsun kafir sana dedi. Büyük kardeşi Eğrek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Ağzın için öleyim kardeş Dilin için öleyim kardeş Memleketini doğum yerini sorar olsam neresidir Karanlık gece içinde, yolu kaybetsen ümidin nedir Büyük sancak tutan hanınız kim Kavga günü önden at tepen alpınız kim Yiğit senin baban kim Alp erin erden adım saklaması ayıp olur Adın nedir yiğit dedi. Bir daha söylemiş, der: Develerimi güdünce devecim misin Kara koçumu güdünce at çobanım mısın Ağıllarımı güdünce çobanım mısın Kulağımda çınlayan naibim misin Beşikte koyup gittiğim kardeşçiğim misin Yiğit söyle bana Kara başım kurban olsun bugün sana dedi. Seğrek burada büyük kardeşine söyledi, der: Karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim Büyük sancak tutan hanımız Bayındır Han Savaş günü önden at tepen alpımız Salur Kazan Babamın adını sorarsan Uşun Koca Benim adımı sorar olsan ŞEğrek Kardeşim var imiş adı Eğrek dedi. Bir daha söyledi, der: Develerini güdünce devecinim Kara koçunu güdünce at çobanınım Beşikte koyup gittiğin kardeşinim dedi. Büyük kardeşi Eğrek burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş: Der: Ağzın için öleyim kardeş Dilin için öleyim kardeş Er mi oldun yiğit mi oldun kardeş Gurbete kardeşini aramağa sen mi geldin kardeş dedi. İki kardeş kucaklaşa kucaklaşa görüştüler. Eğrek küçük kardeşinin boynunu öptü. Seğrek de ağabeyisinin elini öptü. Karşı yakadan kafirler bakışıyorlar. Derler: Güreştiler galiba, belki bizimki yener dediler. Gördüler ki kucaklaştılar, görüştüler, cins atlara biniştiler. Kara elbiseli kafire at sürdüler, kılıç yürüttüler. Kafiri bastılar öldürdüler, kaleye döktüler. Gelip yine o koruya girdiler kısrakları dışarı çıkardılar. Davul çalıp kısrakları önlerine kattılar. Dereşam suyunu at tepip geçtiler. Geceyi gündüze kattılar, Oğuz'un hudut boyuna yetiştiler. Kanlı kafir elinden kardeşçiğini çekip aldı. Ak sakallı babasına müjdeci gönderde babam bana karşı gelsin dedi. Uşun Koca'ya haberci geldi. Müjde, gözün aydın, oğulların ikisi beraber sağ esen geldi dediler. Koca işitip şad oldu. Gümbür gümbür davullar çalındı. Altın tunç borular öttürüldü. O gün alaca büyük otağlar dikildi. Artan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kesildi. Koca Bey oğullarına karşı geldi. Attan indi, oğlanları ile kucaklaşa kucaklaşa görüştü. İyi misiniz, esen misiniz oğullar dedi. Gölgeliği altınlıca odasına geldiler. Eğlence, yemek içmek oldu. Büyük oğlana da güzel gelin getirdi. İki kardeş birbirine sağdıç oldular. Gelin odalarına koşturup indiler, murada maksuda eriştiler. Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi. Evvel ahir uzun yaşın ucu ölüm. Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı Muhammet Mustafa'nın yüzü suyuna bağışlasın. Amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDE KORKUT HİKAYELERİ-11] Salur Kazan Esir Olup Oğlu Uruzun Çıkardığı Destanı MEĞER Hanım Tırabuzan tekürü beyler beyi olan Han Kazan'a bir şahin göndermişti. Bir gece yiyip içip otururken şahinci başına der: Bre yarın sabah şahinleri al, tenhaca ava binelim dedi. Erkenden bindiler, av yerine vardılar. Gördüler bir sürü kaz oturuyor. Kazan şahini bıraktı. Alamadı81 şahin havalandı. Gözetlediler, şahin Toman'ın Kalesine indi. Kazan gayet müteessir oldu. Şahinin ardına düştü. Dere tepe aştı, kafir eline geldi. Giderken Kazan'ın karanlık gözünü uyku bürüdü. Beyler dediler: Hanım dönelim. Kazan der: Biraz daha ileri varalım dedi. Baktı bir kale gördü. Der: Beyler gelin yatalım dedi. Kazan'ı küçücük ölüm tuttu, uyudu. Meğer hanım, Oğuz beyleri yedi gün uyurdu. Onun için küçücük ölüm derlerdi. Meğer o gün Toman'ın Kalesinin tekürü ava binmişti. Casus geldi, der: Bre bölük atlı geldi, içinde beyleri yattı uyudu. Tekür adam gönderdi, kim olduğunu anlayın dedi. Gelenler bildi ki bunlar Oğuz erenlerindendir. Gelip teküre haber verdiler. Tekür de hemen askerini topladı, bunların üzerine geldi. Kazan'ın beyleri baktılar gördüler ki düşman geliyor. Dediler: Kazan'ı bırakır gidersek evinde bizi kovarlar. en iyisi budur ki burda ölelim dediler. Kafiri karşıladılar, cenk ettiler. Kazan'ın üzerine yirmi beş beyini şehit ettiler. Kazan'ın üzerine düştüler, uyuduğu yerde tuttular, elini ayağını sımsıkı bağladılar, bir arabaya yüklettiler, arabaya muhkem urganla sardılar. Arabayı çektiler, yürüyü verdiler. Giderken araba gıcırtısından Kazan uyandı. Gerindi bu elindeki urganları hep kopardı. Arabanın üzerine oturdu, elini eline çaldı, kah kah güldü. Kafirler derler: Ne gülüyorsun? Kazan der: Bre kafirler, bu arabayı beşiğim sandım, sizi yamrı yumru dadım dayam sandım dedi. Neyse, Kazan'ı getirdiler, Toman'ın Kalesinde bir kuyuya bıraktılar. Kuyunun ağzına bir değirmen taşı koydular. Yemeğini suyunu değirmen taşının deliğinden veriyorlardı. Bir gün tekürün karısı der: Varayım Kazan'ı göreyim, nasıl bir insandır ki bunca adamlara darbe vuruyormuş dedi. Hatun gelip zindancıya kapıyı açtırdı. Seslendi, der: Kazan Bey nedir halin, dirliğin yer altında mı hoştur, yoksa yer üstünde mi hoştur, hem şimdi ne yiyorsun, ne içiyorsun ve neye biniyorsun dedi. Kazan der: Ölülerine yemek verdiğin vakit ellerinden alıyorum, hem ölülerinizin yorgasına82 biniyorum, yaşlılarını yedekte çekiyorum dedi. Tekür'ün karısı der: Dinin için Kazan Bey, yedi yaşında bir kızcağızım ölmüştür, kerem eyle ona binme dedi. Kazan der: Ölülerinizde ondan yorga yoktur, hep ona biniyorum dedi. Kadın der: Vay, senin elinden ne yer yüzünde dirimiz ve ne yer altında ölümüz kurtulurmuş dedi. Geldi Tekür'e der: Kerem eyle o tatarı kuyudan çıkar, kızcağızın belini koparıyor yer altında kızcağızıma biniyormuş, diğer ölülerimizi topluyormuş, hem ölülerimiz için verdiğimiz yemeği ellerinden çekip alıp yiyormuş, onun elinden ne ölümüz ne dirimiz kurtulurmuş, dinini aşkına o eri kuyudan çıkar dedi. Tekür beylerini topladı, der: Gelin Kazan'ı kuyudan çıkarın, bizi övsün Oğuz'u yersin, ondan sonra şart eylesin bizim memleketimize düşmanlığa gelmesin dedi. Vardılar Kazan'ı kuyudan çıkarıp getirdiler. Dediler : And iç ki bizim memleketimize düşmanlığa gelmeyesin, hem bizi öv Oğuz'u yer, seni bırakı verelim var git dediler. Kazan der: Vallah billah doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyeyim dedi. Dediler : Vallah Kazan iyi and içti dediler. Şimdi Kazan Bey, hadi bizi öv dediler. Kazan der: Ben yer yüzünde adam övmem, bir adam getirin bineyim, sizi öveyim dedi. Vardılar bir er kafir getirdiler. Bir eyer, bir gem dedi, getirdiler. Kafirin arkasına eyer koydu, ağzına gem vurdu, eyer kayışını çekti. Sıçradı arkasına bindi. Ökçesini ökçesine vurdu, kaburgasını karnına yapıştırdı. Gemini çekti, ağzım ayırdı. Kafiri öldürdü, çöktü üzerine oturdu. Der: Bre kafirler kopuzumu getirin, sizi öveyim dedi. Vardılar kopuzu getirdiler. Eline alıp burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Bin bin erden düşman gördümse övünüm dedim Yirmi bin er düşman gördümse koklamadım Otuz bin er düşman gördümse ona saydım Kırk bin er düşman gördümse gözümü kısıp baktım Elli bin er gördümse el vermedim Altmış bin er gördümse söyleşmedim Seksen bin er gördümse ürpermedim Doksan bin düşman gördümse donanmadım Yüz bin er gördümse yüzümü dönmedim Yüzü dönmez kılıcımı elime aldım Muhammedin dini aşkına kılıç vurdum Ak meydanda yumru başı top gibi kestim O zaman bile erim beyim diye övünmedim Övünen erenleri hoş görmedim Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni Kara kılıcını çal boynuma kes başımı Kılıcından sapacağım yok Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok dedi. Bir deyiş daha söylemiş, der Yüksek yüksek kara dağdan taş yuvarlansa Kaba ökçemi oyluğumu karşı tutan Kazan er idim Firavun şişler yükleyip yerden, çıksa Kaba ökçem ile perçin kılan Kazan er idim Koca koca beyler oğlu kavga kılsa Kamçı vurup dindiren Kazan er idim Yüce dağları duman tutsa Kapkara sis deli kopsa Kara koç atımın kulağı görünmez olsa Gayrı eren kılavuzsuz yol şaşırsa Kılavuzsuz yol başaran Kazan er idim Yedi başlı ejderhaya yetişip vardım Heybetinden sol gözüm yaşardı Hey gözüm namert gözüm kalleş gözüm Bir yılandan ne var ki korktun dedim O zaman bile erim beyim diye övünmedim Övünen erenleri hoş görmedim Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni Çal kılıcını kes başımı Kılıcından sapacağım yok Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok Oğuz erenleri dururken seni övmem yok dedi. Kazan burada bir daha söylemiş: Arkaç Kırda çalkanır umman denizinde Sarp yerlerde yapılmış kafir şehri Sağa sola çırpıntı vurur yüzgeçleri Su dibinde döner bahrileri86 Tanrı benim diye su dibinde çığrışır asileri Önünü koyup tersini okur kızı gelini Altın aşık oynar Sancıdanın beyleri Altı defa Oğuz vardı alamadı O kaleye altı tane erle ben Kazan vardım Altı güne koymadım onu aldım Kilisesini yıkıp yerine mescit yaptım ezan okuttum Kızını gelinini ak göğsümde oynattım Beylerini kul ettim O zaman bile erim beyim diye övünmedim Övünen erenleri hoş görmedim Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni Kılıcından sapacağım yok Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok dedi. Kazan yine söylemiş, der: Arkaç Kırda döndürdüğüm bre kafir senin baban Şakağına imrendiğim senin kızın gelinin Akça Kale Sürmelide at oynattım At ile Karun eline baskın yaptım Ak Hisar Kalesinin burcunu yıktım Ak akçe getirdiler puldur dedim Kızıl altın getirdiler bakırdır dedim Ela gözlü kızını gelinini getirdiler aldanmadım Kilisesini yıktım mescit yaptım Altını gümüşü yağmalattım O zaman bile erim beyim diye övünmedim Övünenleri hoş görmedim Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok Seni övmem yok dedi. Kazan Bey burada bir daha söylemiş, der: Ak kayanın kaplanının erkeğinde bir köküm var Ortaç Kırda sizin geyiklerinizi durdurmaya Ak sazın aslanında bir köküm var Kaz alaca kısrağını durdurmaya Azman kurt yavrusunun erkeğinde bir köküm var Akça yünlü on bin koyununu gezdirmeye Ak sungur88 kuşunun erkeğinde bir köküm var Alaca ördek kara kazını uçurmaya Kudretli Oğuz elinde bir oğlum var Uruz adlı Bir kardeşim var Kara Göne adlı Yeniden doğanını diriltmeyeler Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni Kılıcından sapacağım yok Kendi aslımı yermem yok dedi. Bir daha söylemiş, der: İt gibi güv güv eden çerkes hırslı Küçücük domuz şölenli Bir torba saman döşekli Yarım ker***** yastıklı Yontma ağaç Tanrılı Köpeğim kafir Oğuzu görür iken seni övmem yok Bundan sonra öldürürsen bre kafir öldür beni Öldürmezsen Kadir korsa öldüreyim kafir seni dedi. Kafiler der: Bu bizi övmedi, gelin bunu öldürelim dediler. Kafir beyleri toplandılar geldiler. Yine dediler: Bunun oğlu var, kardeşi var, bunu öldürmek olmaz dediler. Getirdiler domuz damına hapse attılar. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Kazan'ın ölüsünü dirisini kimse bilmedi. Meğer hanım Kazan’ ın bir oğlancığı var idi. Büyüdü yiğitcik oldu. Bir gün ata binip divana gelirken bir kişi der: Sen Han Kazan'ın oğlu değil misin dedi. Uruz kızdı, der: Bre kavat benim babam Bayındır Han değil midir? Dedi. Yok, o ananın babasıdır, senin dedendir. Uruz, bre ya benim babam ölü müdür diri midir dedi. Dedi: Diridir, Toman'ın Kalesinde esirdir dedi. Böyle deyince oğlan ağladı, melül oldu. Atını çevirdi geri döndü. Anasına geldi. Burada anasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş: Der: Bre ana ben Han oğlu değilmişim Han Kazan oğlu imişim Bre kavat kızı bunu bana niçin söylemiyordun Ana hakkı Tanrı hakkı olmamış olsaydı Kara, çelik öz kılıcımı çekeydim Birdenbire güzel başını keseydim Alca kanını yer yüzüne dökeydim dedi. Anası ağladı. Der: Oğul baban sağdır, amma söylemeğe korkardım, kafire varırsın, kendini vurursun helak olursun, onun için sana söylemiyordum canım oğul dedi. Amma amcana adam gönder, gelsin, görelim ne der dedi. Adam gönderdi amcasını çağırdı. Geldi. Uruz der: Ben babamın esir olduğu kaleye gidiyorum. Birlikte istişare ettiler. Bütün beylere haber oldu. Uruz babasına gidiyor, silah ve teçhizatla gelin dediler. Asker toplandı geldi. Alp Uruz çadırlarını açtırdı, cephanesini yükledi. Kara Göne asker başı oldu. Boru çaldırıp göçtüler, yola girdiler. Yol üzerinde kafirin kilisesi var idi. Keşişler beklerdi. Gayet sarp kilise idi. Attan inip tacir elbisesi giydiler. Bezirgan suretinde katır, deve çektiler geldiler. Kafirler gördüler gelenler tacire benzemez, kaçtılar kaleye girdiler, kapılarını sımsıkı kapadılar. Burca çıkıp kimlersiniz dediler. Bunlar cevap verdi: Bezirganlarız dediler. Kafirler yalan söylüyorsunuz diyerek taşa tuttular. Uruz attan indi, der: Hey babamın altın gadehinden şarap içen, beni seven attan insin, bunun kapısına birer gürz vuralım dedi. On altı yiğit sıçrayıp attan indiler. Kalkan tuttular, gürzlerini omuzlarına attılar, kapıya geldiler. Birer gürz vurup kapıyı ufattılar, içeri girdiler. Buldukları kafiri öldürdüler. Ağız açtırmadılar. Malını yağmaladılar. Askerin üzerine geldiler kondular. Meğer bir sığırtmaçları var idi. Gördü ki kaleyi aldılar, kaçtı teküre vardı, kilisenin alındığını haber verdi. Ne oturuyorsunuz, üzerinize düşman geldi, başınızın çaresine bakın dedi. Tekür beylerini topladı, bunlarla nasıl uyuşalım dedi. Beyler dediler: Bunun uyuşması odur ki Kazan'ı çıkaralım, onlarla başbaşa bırakalım. Bu sözü uygun gördüler. Vardılar Kazan'ı çıkarıp tekürün önüne getirdiler. Tekür der: Kazan Bey üzerimize düşman geldi, bu düşmanı üzerimizden ayırırsan seni bırakı verelim dediler. Hem haraca itaatkar olalım, sen de and iç ki bu bizim memlekete düşmanlığa gelmeyesin dediler. Kazan der: Vallah billah doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyelim dedi. Kafirler Kazan iyi and içti diye sevindiler. Tekür askerini toplayıp meydana geldi, çadır diktirdi. Kafir askeri Kazan'ın etrafına toplandı. Kazan'a giyim getirdiler. Kılıç ve mızrak ve çomak ve sair cenk aletini giydirip donattılar. Bu sırada Oğuz erenleri alay alay geldi. Gümbür gümbür davullar çalındı. Kazan gördü ki askerin önünce bir ak boz atlı, ak sancaklı, üzeri sağlam demir giyimli, Oğuz'un önünce geldi, çadırını diktirdi, saf bağladı durdu. Onun ardınca Kara Göne geldi, saf bağladı durdu. Hemen burada Kazan atı meydana sürdü, hasım, diledi. Boz atlı Beyrek at tepti meydana girdi. Kazan burada söylemiş, görelim ne söylemiş: Der: Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin Yapısı sağlam demir giyimini giyen yiğit ne yiğitsin Adın nedir yiğit söyle bana dedi. Beyrek burada söylemiş, der: Bre kafir sen beni bilmez misin Parasarın Bayburt Hisarından fırlayıp uçan Adaklısını başkaları alırken çekip alan Pay Püre Han oğlu Bamsı Beyrek bana derler Gel beri bre kafir dövüşelim dedi. Kazan burada bir daha söylemiş. Der: Bre yiğit, önünce bu askerin bir ak sancaklı alay çıktı, çadırını başkalarından önce dikti, ak boz ata binen o yiğit ne yiğittir, kimin nesidir, yiğit başın için söyle bana. Beyrek der: Bre kafir kimin nesi olacak, beyimiz Kazan'ın oğludur dedi. Kazan gönlünden der: Elhamdülillah benim oğlancığım büyük er olmuş dedi. Beyrek bre kafir daha ne kadar onu bunu soracaksın bana dedi, Kazan'ın üzerine at sürdü. Altı kanatlı gürzünü eline alıp Kazana vurdu. Kazan kendisini tanıtmadı. Kavradı, Beyreği bileğinden tuttu, çekti çomağını elinden aldı, Beyreğin ensesisine bir çomak vurdu. Beyrek atın boynunu kucakladı, çekilip döndü. Kazan der: Ya Beyrek, var beyine söyle gelsin dedi. Bunu gördü. Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren meydana girdi. Kazan burada söylemiş, der: Şafak vakti yerinden kalkan yiğit ne yiğitsin Büyük cins atını oynatarak gelen yiğit ne yiğitsin Erin erden adını saklaması ayıp olur Adın nedir yiğit söyle bana dedi. Dülek Evren der: Bre kafir benim adımı bilmez misin Kendi kendisine hor bakan memleketten çıkan Elli yedi kalenin kilidini alan Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren bana derler dedi. Mızrağını eline alıp at sürdü. Kazan'a saplayayım dedi, saplayamadı, öteye geçti. Kazan at tepti, mızrağını çekip elinden aldı, tepesine vurdu, parça parça oldu utandı. O da çekilip döndü. Kazan yine er diledi. Düzen oğlu Alp Rüstem at tepti meydana girdi. Kazan burada gene söyledi, der : Kalkıp yerinden doğrulu veren Cins atına sıçrayıp binen Ne yiğitsin Adın nedir söyle bana dedi. Alp Rüstem der : Kalkıp yerinden doğrulu veren İki kardeş bebeğini öldürüp zelil gezen Düzen oğlu Alp Rüstem bana derler dedi. O da Kazan'a at sürdü. Yeneyim dedi. yenemedi. Kazan Bey buna da bir darbe vurdu. Der: Bre kavat, var beyine söyle gelsin dedi. O da döndü. Kazan tekrar er diledi. Uruz'un gemini amcası Kara Göne tutmuştu. Çekti ansızın elinden aldı. kılıcı sıyırdı babasının üzerine at sürdü. Davrandırmadı, omuzuna kılıç indirdi. Giyimini kesti, omzuna dört parmak kadar yara açtı. Alca kanı şırıldadı koynuna indi. Uruz gene döndü ki bir daha çalsın. Kazan burada seslenip oğluna söyler, görelim hanım ne söyler: Der: Kara dağımın yükseği oğul Karanlıklı gözlerimin aydını oğul Alpım Uruz aslanım Uruz Ak sakallı babana kıyma oğul dedi. Uruz'un şefkat damarları kaynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Attan yere indi. babasının elini öptü. Kazan da attan atladı yere indi. Oğlunun boynunu öptü. Beyler Kazan ile oğlunun üzerine at sürdüler, etraflarını çevirdiler. Hepsi attan inip Kazan'ın elini öptüler. Yürüyerek kafire at sürdüler, kılıç vurdular. Derelerde tepelerde kafire kırgın girdi. Kaleyi aldılar. Kilisesini yıkıp mescit yaptılar. Kanlı kafirin elinden babasını çekip aldı. Kudretli Oğuz eline gelip çıktı. Akça yüzlü anasına müjdeci geldi. Kaza benzer kızı gelini Kazan'a karşı gelip elini öptüler, ayağına kapandılar, Kazan güzel çimene çadır otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece toy düğün edip yeme içme oldu. Dedem Korkut geldi kopuz çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi. Hani övdüğümüz bey erenler Dünya benim diyenler Ecel aldı yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Son ucu ölümlü dünya Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin amin diyenler Allah'ın yüzünü görsün. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa hürmetine bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 13, 2008 Author Share Posted July 13, 2008 [DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-12] Dış Oğuz'un İç Oğuz'a Âsi Olup Beyrek'in Öldüğü Destan'ı Beyan Eder Üç Ok, Boz Ok bir araya gelse Kazan evini yağmalatırdı. Kazan tekrar evini yağmalattı. Amma Dış Oğuz beraber bulunmadı. Sadece İç Oğuz yağmaladı. Ne zaman Kazan evini yağmalatsa helallisinin elini tutar, dışarı çıkardı, ondan sonra yağma ederlerdi. Dış Oğuz beylerinden Aruz, Emen ve diğer beyler bunu işittiler, dediler ki bak bak, şimdiye kadar Kazan'ın evini beraber yağma ederdik, şimdi niçin beraber olmayalım dediler. Söz birliği ile bütün Dış Oğuz beyleri Kazan'a gelmediler, düşmanlık eylediler. Kılbaş derler bir kişi var idi. Kazan der: Bre Kılbaş bu Dış Oğuz beyleri daima beraber gelirlerdi, şimdi niçin gelmediler dedi Kılbaş der: Bilmez misin niçin gelmediler. Evini yağmalattığın zaman Dış Oğuz beraber bulunmadı, sebep odur dedi. Kazan der: Düşmanlık beslediler Öyle mi dedi. Kılbaş der: Hanım ben varayım, onların dostluğunu düşmanlığını öğreneyim dedi. Kazan der: Sen bilirsin, var dedi. Kılbaş bir kaç adamla ata binip Kazan'ın dayısı Aruz'un evine geldi. Aruz da altın gölgeliğini dikmişti, oğlanlarıyla oturmuştu. Kılbaş gelip Aruz'a selam verdi. Der: Kazan darda kaldı, mutlaka dayım Aruz bana gelsin dedi. kara başım bunaldı, üzerime düşman geldi, develerimi bağırttılar, kara koçta cins atlarımı kişnettiler, kaza benzer kızımız gelinimiz darda kaldı, benim kara başıma gör neler geldi, dayım Aruz gelsin dedi. Aruz der: Bre Kılbaş o vakit ki Üç Ok, Boz Ok bir araya gelse o vakit Kazan evini yağmalatırdı, suçumuz neydi ki yağmada beraber olmadık dedi. Daima Kazan'ın başına sıkıntılar gelsin, dayısı Aruz'u daim ana dursun, biz Kazan'a düşmanız belli bilsin dedi. Kılbaş burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Der: Bre kavat Kalkıp Kazan Han yerinden doğrulu verdi Ala Dağda çadırını otağını dikti Üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı Yemek içmek arasında beyler seni andı Üstümüze düşman falan gelmedi Ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim Kazana düşman imişsin bildim dedi. Kalkıp hoşça kol diyip gitti. Aruz müteessir oldu. Dış Oğuz beylerine adam gönderdi: Emen gelsin. Alp Rüstem gelsin, Dönebilmez Dülek Evren gelsin, geri kalan beyler hep gelsin dedi. Dış Oğuz beyleri hep toplandı. Alaca büyük otağlarını düzlüğe dikti. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Dış Oğuz beylerini ağırlayıp ziyafet verdi. Der: Beyler ben sizi niye çağırdım biliyor musunuz? Dediler: Bilmiyoruz. Aruz der: Kazan bize Kırbaş' ı göndermiş, elim günüm yağmalandı, kara başım bunaldı, dayım Aruz bana gelsin demiş. Emen der: Ya sen ne cevap verdin? Aruz der ki: Kılbaş'a dedim ki ne zaman ki Kazan evini yağmalatırdı. Dış Oğuz beyleri beraber yağmalardı beyler gelir Kazan'ı selamlar giderdi, şimdi suçumuz ne oldu ki beraber bulunmadık, bre kavat biz Kazan'a düşmanız dedim. Emen der: İyi demişsin. Aruz der: Beyler ya siz ne dersiniz Beyler der: Ne diyelim, mademki sen Kazan'a düşman oldun, biz de düşmanız dediler. Aruz ortaya Kur'an getirdi, hep beyler el basıp and içtiler, senin dostuna dost ve düşmanına düşmanız dediler. Aruz bütün beylere kaftan verdi. Döndü der: Beyler Beyrek bizden kız almıştır, güveyimizdir, amma Kazan'ın inançlısıdır, gelsin bizi Kazan ile banştırsın, diyelim getirelim, bize itaatkar olursa ne ala, olmazsa ben sakalını tutayım siz kılıç üşüştürün parçalayın, aradan Beyreği kaldıralım, ondan sonra Kazan ile işimiz hayır ola dedi. Beyreğe mektup gönderdiler. Beyrek odasında yiğitleri ile yiyip içiyordu. Aruzdan adam geldi, selam verdi. Beyrek selam aldı. Dedi: Hanım, Aruz size selam ediyor, kerem etsin Beyrek gelsin bizi Kazan ile barıştırsın diyor. Beyrek pekala dedi. Atını çektiler, bindi. Kırk yiğitle Aruz'un evine geldi. Dış Oğuz beyleri otururken girip selam verdi. Beyreğe Aruz der: Biliyor musun seni niye çağırdık? Beyrek der: Niye çağırdınız? Aruz der: Hep şu oturan beyler Kazan'a asi olduk, and içtik. Kur'an getirdiler, sen de and iç dediler. Kazan’a ben asi olmam diye and içti, söyledi: Der : Ben Kazanın nimetini çok yemişim Bilmez isem gözüme dursun Kara koçta cins atına çok binmişim Bilmez isem bana tabut olsun Güzel kaftanlarını çok giymişim Bilmez isem kefenim olsun Alaca büyük otağına çok girmişim Bilmez isem bana zindan olsun Ben Kazandan dönmem belli bil dedi. Aruz öfkelendi, kavrayıp Beyreğin sakalını tuttu. Beyler Seyreğe kıyamadı. Beyrek Aruz’un öfkelendiğini burada bildi. Söylemiş: Der: Aruz bana bu işi edeceğini bilseydim Kara koçta cins atıma binerdim Yapısı sağlam demir giyimimi giyerdim Kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım Alın başa sağlam miğferimi geçirirdim Kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım Ela gözlü beyleri yanıma katardım Kavat ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim Aldatarak er tutmak karı işidir Karından mı öğrendin sen bu işi kavat dedi. Aruz der: Bre herze merze söyleme, kanına susama, gel and iç dedi. Beyrek der: Vallah ben Kazan uğruna başımı koymuşum, Kazan'dan dönmem, ister yüz parça eyle dedi. Aruz gene öfkelendi. Beyreğin sakalını sımsıkı tuttu. Beylere baktı, gördü kimse gelmiyor. Aruz kara çelik öz kılıcını çekip Beyreğin sağ oyluğunu kesti. Kara kana bulandı Beyreğin başı bunaldı. Beyler hep dağıldı, herkes atlı atına bindi. Beyreği de bindirdiler, ardına adam bindirip kucakladılar. Kaçtılar. Beyreği otağına yetiştirdiler. Cübbesini üzerine Örttüler. Beyrek burada söyledi: Der: Yiğitlerim yerinizden halkın Ak boz atımın kuyruğunu kesin Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın Akıntılı güzel suyu delip geçin Kazanın divanına koşup varın, Ak çıkarıp kara giyin Sen sağ ol Beyrek öldü diyin Söyleyiniz: Namer Aruz dayından adam geldi. Seyreği istemiş, o da varmış, hep Dış Oğuz beyleri toplanmış, bilmedik, yeme içme arasında Kur'an getirdiler, Kazan'a biz asi olduk and içtik, gel sen de and iç dediler, içmedi ben Kazan'dan dönmem dedi, namert dayın hiddetlendi, beyreği kılıçladı, kara kana bulandı darda kaldı, yarın kıyamet gününde benim elim Kazan Han'ın yakasında olsun benim kanımı Aruz'a koyarsa dedi. Bir daha söylemiş. Der: Yiğitlerim Aruz oğlu Başat gelmeden Elim günüm yağmalanmadan Develerde develerimi bağırtmadan Kara koçta cins atımı kışnetmeden Akça koyunlarım meleşmeden Akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan Akça yüzlü güzelimi Aruz oğlu Başat gelip almadan Elimi günümü yağmalamadan Kazan bana yetişsin Benim kanımı Aruza koymasın Akça yüzlü sevgilimi oğluna alı versin Ahiret hakkını helal etsin Beyrek padişahlar padişahı hakka vasıl oldu Belli bilsin dedi. Beyreğin babasına anasına haber oldu. Ak evinin eşiğinde feryat koptu. Kaza benzer kızı gelini ak çıkardı kara giydi. Ak boz otının kuyruğunu kestiler. Kırk elli yiğit kara giyip mavi sorındılar. Kazan Bey'e geldiler. Sarıklarını yere vurdulor, Beyrek diye çok ağladılar. Kazon'ın elini öptüler, sen sağ ol. Beyrek öldü dediler. Namert dayın hile yapmış, çağırarak bizi aldılar, vardık. Dış Oğuz beyleri size asi olmuşlar, bilmedik. Kur'an getirdiler, biz Kazan’a asi olduk, sen de bize itaat et dediler, and içtiler. Beyrek ekmeğini çiğnemedi, onlara itaat etmedi, dayın namert Aruz öfkelendi. Beyreği oturduğu yerde kılıçladı, bir oyluğunu düşürdü, sen sağ ol hanım, Beyrek Hakka vasıl oldu, benim kanımı Aruz'a koymasın dedi. dediler. Kazan bu haberi işitti, mendilini eline alıp hüngür hüngür ağladı, divanda feryat figan kıldı. Hep orada olan beyler ağlaştılar. Kazan vardı odasına girdi, yedi gün divana çıkmadı, ağladı oturdu. Beyler toplandı divana geldi. Kazan’ın kardeşi Kara Göne der: Kılbaş var söyle ağam Kazan gelsin çıksın, bir yiğit senin yüzünden aramızdan eksildi, hem vasiyet eylemiş, benim kanımı koymayasın, alasın demiş, varalım düşmanı haklayalım de, dedi Kılbaş der: Sen kardeşisin, sen var dedi. Velhasıl ikisi beraber vardılar. Kazan'ın odasına girdiler. Selam verdiler, sen sağ ol hanım dediler. Bir yiğit aramızdan eksildi, senin yolunda baş verdi, hayatının kanını alalım size ısmarlamış, benim kanımı alsın demiş ağlamakla bir şey mi olur, kalkıp gel yukarı dediler. Kazan der: Uygundur, acele cephaneyi yükletsinler beyler hep binsinler dedi. Bütün beyler bindi. Kozan'ın yağız al atını çektiler, bindi. Boru çalındı, davul vuruldu. Gece gündüz demediler, koşturma oldu. Aruz'a ve bütün Dış Oğuz beylerine haber oldu, işte Kazan geldi dediler. Onlar da asker toplayıp boru çaldırıp Kazan'a karşı geldiler. Üç Ok, Boz Ok karşılaştılar. Aruz der; Benim İç Oğuz'dan hasmım Kazan olsun Emen der: Benim hasmım Ters Uzamış olsun. Alp Rüstem der: Benim hasmım Ense Koca oğlu Okçu olsun dedi. Her biri bir hasım gözetti. Alaylar bağlandı, ordular dizildi, borular çalındı, davullar dövüldü. Aruz Koca meydana at tepti. Kazan’a seslenip bre kavat sen benim hasmımsın, sen gel beri dedi. Kazan kalkan tuttu, mızrağını eline aldı, başının üzerinde çevirdi. Der: Bre kavat namertlikle er öldürmek nasıl olur. ben sana göstereyim dedi. Aruz Kazan'ın üzerine at sürdü. Kazan'ı kılıcladı, zerre kadar kestirmedi öteye geçti. Sıra Kazan'a geldi. Altmış tutam alaca mızrağını koltuğa kıstı. Aruz'a bir mızrak vurdu. Göğsünden şimşek gibi öteye geçti. At üzerinden yere yıktı. Kardeşi Kara Göne'ye işaret etti. başını kes dedi. Kara Göne attan indi, Aruz'un başını kesti. Dış Oğuz beyleri bunu görüp hep attan indiler, Kazan'ın ayağına kapandılar, suçlarının affını dilediler, elini öptüler. Kazan suçlarını bağışladı. Seyreğin kanını dayısından aldı. Aruz'un evini talan ettirdi, elini gününü yağmalattı. Yiğit beyler ganimet aldı. Kazan yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır diktirdi, otağını kurdu. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı. gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi. Hani dediğim bey erenler Dünya benim diyenler Ecel aldı yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Son ucu ölümlü dünya Akibet, uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık. Dua edeyim hanım : ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürcekli ananın yeri cennet olsun. Kadir Mevla seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı Muhammed Mustafa'ya bağışlasın hanım hey!... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted July 20, 2008 Author Share Posted July 20, 2008 KÖROĞLU DESTANI Benden selam olsun Bolu Bey'ine Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır Ok gıcırtısından kalkan sesinden Dağlar seda verip seslenmelidir Köroğlu düşer mi yine şanından Ayırır çoğunu er meydanından Kır at köpüğünden düşman kanından Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır Köroğlu, ünlü bir halk hikayesi, daha doğrusu bir halk romanıdır. En az dört yüzyıldan, beri sanat susuzluğunu gidermekte, kahramanlık duygularını beslemektedir. Yiğit ve mert bir kahraman tipi olan Köroğlu, her Türk gencinin ruhunda onun gibi karakterli olma ülküsünü, besledi. Halk şiirinin koçaklamalarında hep onun örnek alındığı görülür. Köroğlu, bir kanun kaçağı, devlete karşı gelmiş bir dağ adamıdır.Yollar keser, kervanlar vurur. Babasının gözlerine mil çektiren zalim Bolu Beyi'nin ordularını bozar, dağıtır. Sık sık Bolu'yu basar, şehrin altını üstüne getirir. Bu yaptıkları, örnek alınacak davranışlar değildir elbet. Ama, Köroğlu'nu haklı gösterecek yönleri vardır. Bir defa haksızlığa, zulme karşı ayaklanmıştır. Bu arada kendisi hiç bir zaman haksızlığa sapmamıştır. Onun, hikayesinin en yaygın olduğu yüzyıllar, Osmanlı Devleti de büyük iç ve dış sarsıntılar geçirmektedir. Ortalıkta, bundan yararlanan derebeyi tipleri türemiştir. Vilayetlerde valiler halkı ezmekte, çifte vergiler almakta, zulmün her çeşidini yapmaktadır. Namuslu valiler haklı ya da haksız, devlete karşı büyük ayaklanmalar düzenlemekte, bu arada üzerlerine gönderilen ordular karşısında halk ezilmekte, canından bezmektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Osmanlı tarihinde Celali diye anılan ve yurdun her yanını sarmış, küçük büyük eşkıyalar türemiştir. Arada ne oluyorsa yine halka, köylüye olmaktadır. İşte, bu son derece korkulu ve tehlikeli ortam için de, gerçek olmasa bile, ona avuntu veren bir hayali kahraman çıkıyor. Bu, Köroğlu'dur. O'nun sevimli, şövalye varlığında halk kendini buluyor onda avuntuya kavuşuyor. İşte, bu ruhsal yaratı nedeniyle halk onu seviyor. Yalnız bu kadar da değil. Ayrıca, sanat isteklerini de onda buluyor halk. Gerçekten, Köroğlu'nun sanatı gerek konu olarak, gerek işleniş bakımından kusursuzdur. Konuda olaylar çok ustalıkla birbirine bağlanır, düğümlenir, heyecan artar; sonuç beklenmedik biçimde ortaya çıkar.Usta sanatçıların anlatma başarısıyla orta zaman şövalye tipinin en mükemmeli oluşur. Yer yer ve sık sık araya türküler girer. Böylece, dinleyicinin müzik istekleri de karşılanmış olur. Türküler, kalıp ve ruh bakımından pek başarılıdır. Bunlar, asıl konuyla yakından ilgili olmakla beraber, Köroğlu'nun mert karakterini de yansıtır. Yerine göre çok içli, lirik şiirlere de rastlarız. İşte, gerek konu, gerek estetik yönün bu kadar güçlü oluşu nedeniyle, Köroğlu hikayesi her çevrede büyük ilgi toplamış büyük ve ölmez bir eser olarak edebiyatımızda yerini almıştır. Bu bakımdan edebiyat tarihçilerinin uzun süreden beri üzerinde çalıştıkları bir konu olmuştur Köroğlu. KÖROĞLU HİKAYESİ Bolu beyi, at meraklısı bir beydir. Atçılıkta usta olan seyisi Yusuf'u, güzel ve cins at aramak üzere başka yerlere gönderir. Yusuf günlerce gezdikten sonra, obanın birinde istediği gibi bir tay bulur. Bu tayı doğuran kısrak, Fırat kıyısında otlarken, ırmaktan çıkan bir aygır kısrağa aşmış, tay ondan olmuştur. Irmak ve göllerin dibinde yaşayan aygırlardan olan taylar çok makbuldür, iyi cins at olur. Yusuf, tayı sahiplerinden satın alır. Yavrunun şimdilik gösterişi yoktur. Hatta, çirkindir bile. Ama ileride mükemmel bir küheylan olacaktır. Yusuf bunu biliyor. Sevinerek geri döner. Bey, bu çirkin ve sevimsiz tayı görünce çok kızar, kendisiyle alay edildiğini sanır. Yusuf'un gözlerine mil çektirir. Tayı da ona verir, yanından kovar. Kör Yusuf köyüne döner. Olanı biteni oğluna anlatır. Bolu Beyi'nden öç alacağını söyler. Baba Qğul, başlarlar tayı terbiye etmeye. Yıllar geçer. Tay artık mükemmel bir küheylan olmuştur. Rüzgar gibi koşmakta, ceylan gibi sıçramakta, türlü savaş oyunu bilmektedir. Bu arada Kör Yusuf'un oğlu Ruşen Ali de büyümüş, güçlü kuvvetli bir delikanlı olmuştur .O da her türlü şövalyelik oyunlarım öğrenmiş pir babayiğittir. Bir gece Yusuf, düşünde Hızır'ı ******ür. Hızır ona yapacağı işi söyler. Hızır'ın önerisiyle baba oğul yola çıkarlar. Bingöl dağlarından gelecek üç sihirli köpüğü Aras ırmağında beklerler. Bu üç sihirli köpükle Yusuf' un hem gözleri açılacak, hem intikam almak için gereken kuvvet ve gençliği elde edecektir. Bunu bilen oğlu Ruşen Ali, köpükler gelince, babasına haber vermeden, kendisi içer. Yusuf, durumu öğrenince üzülür, ama bir yandan, da sevinir. Kendi yerine oğlu, öcünü alacak bir bahadır olacaktır. Bu sihirli köpüklerden biri körün oğluna sonsuz yaşama gücü, biri yiğitlik, öteki de şairlik bağışlamıştır. Bir süre sonra Yusuf, oğluna öç almasını vasiyet ederek ölür. Körün oğlu Ruşen Ali dağa çıkar. Gelen geçeni soyar. Ünü yayılmaya başlar. Kendisi gibi kanun kaçakları yanında toplanmaya başlarlar. Artık adı Köroğlu olmuştur. Bolu şehrinin karşısında, Çamlıbel'de, bir kale yaptırır. Küçük bir ordusu vardır. Çamlıbel'de geçen kervanlardan baç alır. Vermeyen kervanları soyar. Üzerine gönderilen orduları bozguna uğratır. Bir gün, güzelliğini duyduğu Üsküdar Kasapbaşı'sının oğlu Ayvaz'ı kaçırır, Çamlıbel'e getirir, evlat edinir. Başka bir gün, Bolu Beyi'nin bacısı Döne Hanım'ı kaçırır, evlenirler. Aradan yıllar geçer, Bolu'yu basar, yakar, yıkar. Bolu Beyi'nden babasının öcünü alır. Bolu Beyi de Köroğlu'na karşı düzenler kurar. Bir defasında Köroğlu'nu, başka bir seferde de Ayvaz'ı yakalatır. Zindana atar. Ama, Köroğlu ve adamları her zaman hile ve cenkle kurtulurlar. Köroğlu, ara sıra Gürcistan, Çin gibi uzak ülkelere de seferler açar. Yeni yeni serüvenlere atılır, büyük vurgunlar yapar. Bu arada küçük, fakat heyecanı birçok olay da geçer. Sonunda delikli demir (tüfek) ortaya çıkınca eski bahadırlık geleneği bozulur, dünyanın tadı kalmaz. Ve bir gün Köroğlu, beylerine dağılmalarını söyleyerek Kırklara karışır, kaybolur. Daha önceden Kır At da sır olmuştur. O Kır At ki, nice yıllar, olağanüstü bir güçle Köroğlu'na hizmet etmiştir. Başka bir söylentiye göre, bir Yahudi bezirganın getirdiği tüfekle oynayan beyler, birbirlerini öldürürler. Köroğlu, buna üzülerek kayıplara karışır. Yine bir başka söylentiye göre de, Köroğlu dağda rastladığı çobanda tüfeği görür. Sorar, ne olduğunu. Aldığı karşılığa inanmaz. Denemek için kendine çevirir, tetiğe dokunur. Ve yaralanarak ölür. Sonra beyleri de dağılırlar. Yaşlı bir çınar gibi devrilen Köroğlu'nun hikayesi sona erer. KÖROĞLU'NUN KİMLİĞİ On altıncı yüzyıllın sonlarına doğru, Kafkas'lardan Rumeli'ye kadar, ünü bütün Osmanlı ülkesine yayılan Köroğlu, bir edebiyat tarihçisine göre hem eşkıya, hem de hece vezniyle şiirler söyleyen bir halk ozanı. Osmanlı toplumunu inceleyen bir bilim adamına göre sadece bir ''Celali''. Ben Köroğlu'ndan kalanları yalnız kalanları değil, bugün yaşayıp gidenleri de halkımızdan, hikayeci halk ozanlarımızdan öğrendim. Halkımız, hikayeci halk ozanlarımız gibi yaşadım Köroğlu'nu. Bu nedenlerle de Köroğlu olayına yaklaşımım, bir edebiyat tarihçisi ya da bir bilim adamının yaklaşımından farklı oldu. Türkü metinlerinden, anlatılan hikayelerden ve bu türkülü hikayeleri dinleyen halkın davranışlarından edindiğim izlenim şu: Halkımıza göre Köroğlu, zalime başkaldıran, yaşlılara zayıflara dokunmamayı, tamahkar zenginlerle uğraşmayı, dertlilerin derdine bakmayı öğütleyen yiğit bir kişi. Bir destan kahramanı. Kavuşturan kurtaran esirgeyen Kırat motifi ile, kökleri çok daha gerilere giden bazı efsanelerle, ''Celali Köroğlu Ruşen'' ve ''Celali Kiziroğlu Mustafa Bey'' gibi bazı gerçeklerin, daha da Allah bilir nelerin, ne özlemlerin karışarak oluşturduğu bir destan. Bütün destanlarda olduğu gibi de, her şey olumlu ya da olumsuz yönde abartmalı. Halk bu Köroğlu türkülerini, Köroğlu hikayelerini dinlerken yürekleniyor. Bir kurtarıcı bulmuşçasına rahatlıyor. Düğünlerde derneklerde Köroğlu havaları, marşların gördüğü işi görüyor. Köroğlu'nun kimliğinden de, kişiliğinden de ben bu toplum olayını anlıyorum. Asıl Köroğlu gerçeği bu bence. Yunus Beyin ya da seyis Yusuf'un oğlu Ruşen Ali'nin bireysel kişiliği de, bireysel kimliği de beni ilgilendirmiyor. Halk gibi, hikayeci halk ozanları gibi, Köroğlu'na ben de kendimi, kendi özlemlerimi katarak söyledim. Yiğit, duyarlı insan bir Köroğlu düşündüm. Ruhi SU KÖROĞLU Ünlü bir destana konu olmuş bir halk kahramanıdır. Bu isimde XVI. yüzyılda yaşamış bir halk şairi de vardır. Ama tarihî kişiliği bilinemeyen, asıl Köroğlu, XVII. yüzyılda Bolu havalisinde yaşamış, sonradan ünü bütün Anadolu'ya yayılmıştır. Babası da Bolu beyi tarafından gözlerine mil çektirilerek cezalandırıldığı için Köroğlu diye tanınmıştır. Zulme karşı ayaklanarak halkın hakkını koruması, onu destansı bir kahraman haline getirir. XVII. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde merkeze bağlı olmayan teşkilâtın iyice meydana çıktığı, buna karşılık, saraya bağlı, sadrâzama bağlı beylerin, valilerin de yer yer başlarına buyruk olarak halka zulmedebildikleri bir devirdir. İşte böyle bir devirde Bolu Beyi Süleyman Bey, kendisine bunca yıl hizmet etmiş seyislerinden birine fena halde kızarak gözlerine mil çekilmesini emretmişti. Bolu Bey'i son derece katı yürekli, zalim bir adamdı. Her ne kadar kendisini sevenler araya girdilerse de dediğinden dönmedi. Buyruğunu vaktinde yerine getirmemiş olan zavallı seyisin gözleri kör edildi ve sıska bir ata bindirilerek kaleden dışarı atıldı. Yaralı seyis at sırtında yolda kalınca sesini çok iyi tanıyan atının kulağına eğildi ve: – Dünya bana zindan oldu, beni köyüme ******ür... dedi. Az gittiler, uz gittiler, dere tepe düz gittiler, sonunda seyisin köyüne vardılar. Uzaktan at sırtında yığılı babacığının geldiğini gören on beş yaşındaki oğlu, ermiş yetmiş bir insan gibi onun ıstırabını anladı, koşup attan indirdi, anasının yanına getirdi. Seyis olanları “Hal ve keyfiyet böyle böyle” diye bir bir anlattı, oğulcuğundan öcünün alınmasını vasiyet ederek oracıkta ruhunu teslim etti. Köroğlu, on beş yaşında ata bindi. Babasına verilen kır at canlandı, sıskalığı gitti, şahbaz bir hayvan oldu. Köroğlu, atına atladığı gibi dağlara çıktı. Kılıç kuşandı. Babasının intikamını almak üzere ant içti. Yolda rastladığı bir çobanın sazını alarak terkisine asmıştı. Kime rastlasa hayvanını durdurur, sazını eline alır, tıngırdatarak Bolu Beyinin zulmünü anlatırdı. Her yerde aradığı bu zâlim adama günün birinde rastlayacağını biliyordu. Giderek hayvanı rüzgâr kesildi. Nerede bir yolsuzluk olsa köylü Köroğlu'na haber salardı. O da gelir, ortalığı düzene kordu. Bir gün Çamlıbel'de konaklamıştı. Bir kervancının, yolcularından bir genç adamı soyup döverek uçuruma attığını gördü. Bir kılıçta kervancının başını uçurdu. Öteki adamlar kendisine hayır dua ettiler. Uçurumdan çıkardığı genç yolcu ise: “Hayatımı kurtardın, gayri ben senin kulun kölenim” dedi. Köroğlu onun adının Ayvaz olduğunu, kervanın da Bolu, Beyine yük ******ürdüğünü öğrenince Ayvaz'ı yanına aldı. Beraber yola çıktılar. Bir Köroğlu, bir Ayvaz, etrafı kasıp kavuran, fakir köylüyü haraca kesen zâlim Bolu Bey'ini bulmaya çıktılar. Şehre yaklaştıkları sırada bir kale vardı. Sabahın bir vaktinde kale mazgallarından hazin bir şarkı duydular. Bu şarkıyla bir genç kız kendisinin Bolu Beyi'nin kızı olduğunu, babasının sırf kimseyi sevmesin diye kendisini oraya kapadığını göz yaşları içinde anlatıyordu. Köroğlu sazı eline aldı, kıza sabırlı olmasını, dönüşte kendisini kurtaracağını söyledi. Bolu'ya vardıklarında büyük bir alana halk toplanmıştı. Şenlikler yapılıyordu. Köroğlu elbise değiştirerek pehlivanlar arasına katıldı. Bir bir hepsini alt etti. Sonunda Bolu Bey'i huzuruna çağırttı onu ve: –Bre pehlivan, sen kimsin? Seni muhafızlarıma bey yaptım...dedi. Köroğlu da: “İşte ben o gözlerini kör ettirdiğin seyisin oğluyum” diyerek kılıcını çaldığı gibi herkesin dehşet dolu bakışları önünde Bolu beyinin kellesini uçurdu ve halkı bir zâlimden kurtardı. Ondan sonra hemen Ayvaz'ı gönderip kaleden Beyin kızını getirdi. Allah'ın emri, Peygamber'in kavliyle kendine nikâhladı. O tarihten sonra Bolu Bey'i olarak halka adaletle muamele etti. Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted August 19, 2008 Author Share Posted August 19, 2008 Yaratılış Destanı GENEL BİLGİ Yaratılış destanı, dünyanın nasıl yaratıldığını, insan ırklarının nasıl meydana geldiğini ve şeytanın nasıl bir kötülüm unsuru olduğunu, Türklerin düşüncesine göre izah etmektedir. Yaratılış destanı bugün Altay Türklerinde yaşamaktadır. Altay Türkleri Türklerin en geri kalan bölümüdür. X. yüzyıldan sonra Altay dağları bölgelerinde büyük Türk Devletleri kurulmamıştır. Ama bu bölgelerdeki halk, Türk olarak binlerce yıl yaşamış, gelişmiş ve nihayet soylu Türkler batıya gittikten sonra da dağlar ve vadiler arasında kaybolup gitmişlerdir. Bu sebeple eski Türk mitolojisinin en ilksel izlerini, Altay dağları bölgesinde bulmak mümkündür. Fakat zamanla onlara da dışarıdan bir çok tesirler gelmiş ve yeni yeni efsaneler meydana çıkmıştır. Fakat bunlara rağmen Türklerin orijinal düşüncelerini göstermesi bakımından önemlidir. Yaratılış destanında Şaman dini inanışlarından, mühim çizgiler vardır. Şaman dini, başta Türkler ve Moğollar olmak üzere, umumiyetle eski Sibirya kavimleri arasında ortak bir dindir. Bu din a) Gökleri nûr âlemi; Yeryüzü; c) Yer altındaki karanlıklar âlemi olmak üzere üç âlem esâsına dayanır. Gök Âlemi: On yedi kat hâlinde, engin bir nûr alemidir. Burada iyilikler, güzellikler ve iyi ruhlar bulunur. Bu âlemin hâkimi, bütün varlıkların yaratıcısı olan Tengri Kayra Han = Ülgen’dir. Ülgen hemen hemen Tek Tanrı inanışlarını andırır, büyük bir kudret hâlinde tasavvur edilir. Yeryüzü: Yeryüzünde insanlar, başka canlılar ve yir-sup melekleri vardır. Bunlar Tanrı’nın yeryüzüne yolladığı iyilik melekleridir. Yeryüzünde, ayrıca yer altı aleminden gönderilmiş kötü ruhlar ve cinler de vardır. Yer Altı Âlemi: Yedi yâhut on dört tabaka halinde bir karanlıklar âlemidir. Bu âlemin hâkimi “Erlig” isimli bir şeytan veya canavardır. YAPILAN İLMÎ ÇALIŞMALAR Türk tabiî destanlarından Yaratılış, Türeyiş, Göç, Bozkurt, Ergenokon, Oğuz ve Şu destanlarını bir araya getirerek tek ve bütün bir destan hâlinde ilk söylenişlerinden binlerce yıl sonra, bir Türk yazarı tarafından bütünleştirilmiştir. M. Necati Sepetçioğlu, Yaratılış ve Türeyiş adlı yapma Türk destanını yazmıştır. Eser ilk defa 1965 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından Ankara’da 5000 adet bastırılmıştır. Eser aynı yılın içinde İngilizce’ye çevrilerek Kansas Devlet Öğretmen Kolejinde MASTER TEZİ olarak hazırlanmıştır. Eserin 1977 yılında Lehçe çevirisi Varşova’da üst üste iki baskı yapmış ve yirmi bin adedin üstünde satmıştır. Yine bu eserden TANRI KARAHAN’ın DÜNYASI adıyla Polonyalı yazar ve rejisör M.T. Nowakowski’nin uyguladığı monodram Varşova’da STARA PROCHOWNİA Tiyatrosunda sahneye konmuştur. Yaratılış ve Türeyiş’in ikinci baskısı 1969’da 1000 Temel Eser Dizisi’nin 12’nci kitabı olarak on bin adet bastırılmıştır. Ayrıca XIX. Asırda Prof. W. Radioff tarafından şâmânî Altay Türkleri arasında derlenmiştir. METİN DURUMU VE TARİHİ KAYNAKLAR İslamiyetten önceki Türk destanlarının orijinal tam metinleri bulunamamıştır. Çin, Arap, İran, Türk vb. kaynaklardaki dağınık bilgiler destanı geleneğimizin çok eski devirlere giden bir tarihi olduğunu göstermektedir. Ele geçen malzemede naturisme (tabiat kültürü) devresinin izlerini taşıyan “gün, ay, yıldız, gök, dağ, deniz” gibi motiflerin bulunması bunun en canlı delilidir. Resimli Türk Edebiyatı’nda N. Sami Banarlı da bu destandan bahsetmektedir. Türk Edebiyatı Tarihi’nde Nihal Atsız da bu destana yer vermiştir. TARİHİ VE COĞRAFİ DURUM (Zaman Ve Mekan Kavramı) Mekan: Mekan geniş mekandır. Olaylar, başta her tarafı su olan bir mekanda geçmektedir. Daha sonra Tanrı’nın dünyayı yaratmasıyla olaylar bu dünyada geçer. Ayrıca mekan olarak gökyüzü ve yer altı da seçilmiştir. Olayların bir kısmı buralarda geçer. Burada gökyüzü iyiliklerin taraf bulduğu bir mekan, yer altı da ceza çekmek için gönderilen yer olarak karşımıza çıkar. Zaman: Eserde zaman kronoljik olarak verilmiştir. Geniş zaman dilimi kullanılmıştır. Olayların cereyan etme sırası veya dünyanın yaratılışı belirli bir sıraya göre olmuştur. Destandaki olayların gerçek tarihle bağlantısının olduğunu söyleyebiliriz. İslam tarihinde geçen bazı olaylarla benzerlik göstermektedir. Örneğin Er Kişi’nin Doğanay ile Ece’yi kandırıp yasak ağaçtan yedirmesi, şeytanın Hz. Adem ile Hz. Havva’yı kandırması gibidir. Yine aynı şekilde Doğanay ile Ece’nin ceza olarak hemen üzerinden elbiselerinin alınması yine Hz. Adem ile Hz.Havva’nın cezasına benzemektedir. ÖZET Yeryüzü su ile kaplıydı. Sadece Tanrı Kara Han vardı. Tanrı Kara Han yalnızlıktan sıkılıyordu. Bu yalnızlıktan ürperiyordu. Onun ürpermesiyle sular yarıldı ve suyun derinliklerinden bir ses duyuldu. Bu ses Ak Ana’ya aitti. Ak Ana suyun yüzeyine çıktı ve Tanrı Kara Han’a görününce Tanrı Kara Han buna sen kimsin dedi. O da ben Ak Ana’yım sula perisiyim ve senin ve senin kulunum dedi. Tanrı bununla konuştukça can sıkıntısı, yalnızlığı gidiyordu. Ak Ana Tanrı’ya yalnızlıktan sıkılıyorsun “yarat” dedi ve suya gömüldü. Bunun üzerine Tanrı Kara Han Er Kişi’yi yarattı. Bundan sonra Tanrı Kara Han ile Er Kişi birbirlerine yoldaş olmuşlardı. Ancak Er Kişi kendi kafasından niye ben alçakta uçuyorum da Tanrı hep yüksekte uçuyor diye kendi kendine düşünmeye başladı. Er Kişi, suya değip yükseklere uçmak niyetindeydi. Tanrı Kara Han bunu sezdi ve ondan uçma özelliğini aldı. Er Kişi’den bu özellik alınınca suya düştü. Boğulurken Tanrı Kara Han’dan yardım istedi. Tanrı bunu boğmaktan kurtardı. Er Kişi suyun derinliklerinden su yüzüne çıkardı. Uçamıyordu. Tanrı Kara Han’dan üstüne basacağı bir yer istedi. Tanrı suyun derinliklerinden suyun yüzeyine doğru büyük bir kaya çıkardı. Er Kişi buraya oturdu. Er kişi burada düşerim diye korku geçirirken Tanrı ona suya dal ve bir avuç toprak çıkar diye emretti. Er kişi de suya dalıp bir avuç toprak alarak Tanrı Kara Han’a ******ürdü. Tanrı, toprağı suya serpmesini söyledi. Er Kişi toprağı suya serpti ve geniş bir düzlük oluştu. Tanrı tekrar emretti. Er Kişi yine suya daldı. Fakat bu defa kendisine ileride daha güzel bir dünya kurmak için toprağın birazını sakladı. Tanrı bu getirdiği toprağı da suya serpmesini söyledi. Er Kişi elindeki toprağı suya serpince toprak geniş bir kara kütlesi haline geldi. Er Kişi artık ağzındaki toprağı yere dökecekti, fakat nereye gitse Tanrı Kara Han vardı. Bütün o su toprak haline geldi. Bu arada Er Kişi’nin ağzındaki toprak da büyüyordu. Neredeyse Er Kişi boğulacaktı. Tanrı ona acıdı ve kurtulmak istiyorsan tükür dedi. Er Kişi tükürünce önceki dümdüz arazide uçurumlar, bataklıklar, tepeler ve çukurlar oluştu. Er Kişi bunu kendisinin yaptığını zannederek Tanrı’ya karşı üstünlük taslıyordu ki bir baktı kendisin toprağın ve suyun en derin katında karanlıklar ülkesinde buldu. Er Kişi buradayken yukarıda dokuz dallı bir ağaç oluştu. Tanrı Kara Han kuşlara ol dedi ve kuşlar oluşup bu ağaçta ötüşmeye başladı. Bu güzellikler içinde Tanrı dokuz daldan dokuz insan yarattı. Bu insanlardan dördü kadın, beşi erkekti. Tanrı Kara Han, insanları görsün diye Er Kişi’yi karanlıklar ülkesinden kurtarıp buraya getirdi. Er Kişi bu güzelliklerin yarısı isteyince Tanrı bu güzellikleri şu gördüğün insanlar için yarattım dedi. Er Kişi insanların yarısını isteyince Tanrı sana verecek hiçbir şeyim yok diyerek uçup gitti. Tanrı Kara Han Er Kişi’nin insanlara kötülük yapmaması için yılanı ve kurdu yarattı. Er Kişi bir yolunu bulup insanlarla konuşmaya başladı ve Tanrı’nın yasak ettiği meyveleri göstererek bunları niçin yemiyorsunuz deyince insanlar Tanrı yasak etti deyince Tanrı da yalan söyler diyerek onlardan birini kandırabildi. O kandırılan Ece (Eje) idi. Bu kadın Tanrı Kara Han’ın yasak ettiği meyvelerden yedi. Bu esnada Er Kişi yılanın içine girerek onu kandırmıştı. Ece meyveyi ******ürerek kocası Dağanay’a zorla yedirdi. Bunun üzerine Ece ile Doğanay elbisesiz kalınca utandılar ve ağaçların arasına gizlendiler. Tanrı gelip bunlara sorunca Ece suçu yılana attı. Yılan ise hemen içime bir yabancı girdi, ne yaptığımı bilmiyordum dedi. Tanrı, sonra köpeğe sorunca görevi yılana devrettikten sonra uyuyakaldığını söyledi. Bunun üzerine Tanrı bu cennet size göre değil diyerek insanları buradan çıkarıyor. Hepsini kendi haline bırakıyor. Yemelerine, içmelerine karışmıyor. Sonra Ece’ye dönüp sancı çekerek çocuk doğuracaksın ve yüzün pürüzsüz olmasın, izsiz kalmasın diyerek ömür boyu yaşlılığın ve ölümün korkusunu duyacaksın dedi. Tanrı, sonra başını yılana çevirip ondan ayaklarını alarak sürün dedi ve insanlar senin düşmanın olsun, seni nerede görürlerse öldürsünler dedi. Tanrı, sonra köpeğe dönerek insanlar seni sevecek fakat irdeleyecekler, onların güvenilmez bekçisi olacaksın ve onlar seni hor görecekler dedi. Sonra Kara Han Er Kişi’ye dönerek sürekli kötülüğe yöneliyorsun, bu senin kıyamete kadar yönün ve yolun olsun dedi. Sonra Er Kişi Tanrı’dan insanlarını saptıracağına dair konuşmalar yaptı. Fakat tanrı bunu dinlemedi bile. Sonra insanlara, köpeğe ve yılana dönerek hepiniz ölümü tadacaksınız. Öldürdüğüm zaman yine bana geleceksiniz diyerek bugünden sonra kendi dünyanızda kendi emeğinizle yaşayacaksınız dedi. Bundan sonra benim adım “ülger” olacak, Er Kişi’nin ki ise “Erlik” olacak diyerek size Erlik’i musallat ettim. Ben gökler katına çıkacağım sizlere elçim “Gök-Oğul”u göndereceğim dedi ve Erlik’i üç kat yerin dibine ve ayı ve güneşi olmayan bir yere attı. Tanrı bir süre yere inmedi. Gök-oğul ona geldi. Tanrı ona insanların kullanabileceği bazı şeyleri öğretti. Arabayı, yenebilecek otları insanlara bildirmesini söyledi. Bu arada Erlik 60 yıl Tanrı’ya yalvardı. Tanrı ülger bunu acıdı ve ona insanlardan uzak durmasını söyledi. Erlik insanlara geçmişte yaptırdığı kötülüklerden dolayı onların yüzüne bakamayacağını söyleyip kendisine göklerden bir yer yapmasını istedi. Tanrı dileğini kabul etti ve Erlik gökte kendine güzel bir yer yaptı. Herkes buna şaşırmıştı. Meleklerin başı Ulu Kişi buna şaştı ve göğe yükselip Erlik’in yerini dağıtmak istedi. Fakat ona yenildi. Sonra Tanrı Ülger’in huzuruna çıkıp yardım istedi. Tanrı ona bir kargı verdi. Sonra Ulu Kişi bununla Erlik’in yerini paramparça etti. Erlik’in bütün âvânesi (kötü ruhlar) yere döküldü. Erlik Tanrı’dan bir yer isteyince Tanrı onu yedi kat yerin derinliklerine attı. Erlik orada Tanrı’dan izin alarak eline bir çekiç, bir körük, bir de örs aldı. Körük bir kadın, çekiç de bir erkek oldu. Tanrı bunların yüzüne tükürdü ve bunlar birer kuş olup uçtu, gitti. Bunların adına Yalban Kuşları denildi. Tanrı şimdi on yedinci kat gökten kainatı idare etmektedir. Diğer gök katlarından yedinci katta Gün Ata, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır. NOT: Altay Türklerinde bu efsane şu şekilde anlatılıyor. Dünya bir deniz idi, ne gök vardı, ne bir yer. Uçsuz bucaksız, sonsuz, sular içindeydi her yer Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak uçuyor, arıyordu, bir katı yer, bir bucak. Kutsal bir ilham ile nasılsa gönlü doldu. Kayıptan gelen bir ses, ona bir çare buldu. Bu efsanede adı geçen Tanrıları “Bay-Ûlgen” yaratıcı bir Tanrı idi. Kendisi gökle yerin arasında yüce Tanrı’nın bir elçisi olarak bulunuyordu. Bu dünyayı yaratmak için Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilmişti. Yine Alta efsanelerinde, büyük bir okyanusun ve suyun esas olmasına rağmen, onlara göre insanoğlu, sudan yaratılmamıştı: “İnsanın aslı yine topraktı.” Bu olay şöyle anlatılır. Yine günlerden bir gün, Tanrı Ülgen denize, Bakarak duruyordu, şaşırdı birdenbire Bir toprak parçacığı, sularda yüzüyordu, Toprağın üzerinde, bir kil görünüyordu. “Toprak üstündeki şey, dedi, nedir acaba? İnsanoğlu bu olsun, insana olsun baba” Görünmeye başladı, insan gibi bir şekil Birden insan olmuştu toprak üstündeki kil “İnsanoğlu bu olsun, insana olsun baba” Bu ilk insanın ise, adı olmuştu Erlik. Bu efsaneden anlaşılıyor ki Altay yaratılış efsanesinde insanoğlunun aslı, su değil, topraktır. (Türk Mitolojisi, Bahaeddin ÖGEL) KAHRAMANLAR Tanrı Kara Han: Tanrı’dır. İyilikleri ve güzellikleri sever ve bunları emreder. Kötülükleri ve çirkinlikleri yasaklar. Bağışlayıcıdır. Yaratıcıdır. Herşeyi o yaratmıştır. Ak Ana: Sular altında yaşayan, suların perisi bir kadın onun isteğiyle Tanrı Kara Han Er Kişi’yi yaratmıştır. Er Kişi: Kanatlı, uçabilen, Tanrı Kara Han tarafından yaratılmış olmasına rağmen Tanrı’ya ortak olmak isteyen hatta Tanrı’ndan üstün olmak isteyen, sürekli kötülükleri, çirkinlikleri seven, nankör, tanrı tarafından yaratılmış ilk insandır. İslam dinindeki şeytana benzer. Doğanay: Tanrı’nın ağaç dallarından yarattığı ilk insanlardan biridir. Hanımı Ece’ye kanarak Tanrı’nın men ettiği meyvelerden yiyerek cezaya çarptırılmıştır. İslam dinindeki Hz. Adem’e benzer. Ece (Eje): Er kişi tarafından kandırılıp Tanrı’nın yasak ettiği meyvelerden yiyen ilk kişidir. Tanrı tarafından cezalandırılmıştır. Yüzünden pürüz geçmemesi ve sürekli sancı çekmesi gerekiyor cezası gereği. Yılan ve Köpek: Tanrı Kara Han tarafından insanların korunması için yaratılmıştır. Gör evlerini ihmal ettikleri için cezalandırılmışlardır. Gök-Oğul: İnsanlara bir çok şeyi öğreten bir melektir. Tanrı Kara Han’ın elçisidir. Ulu Kişi: Meleklerin başıdır. Tanrı Kara Han’ın en sevgili yoldaşıdır. Er Kişi’nin göklerini paramparça etmiştir. Kötü ruhları öldürmüştür. Ağca dağ, Gün Asan, Alma Ata: Tanrı Kara Han’ın yarattığı meleklerdir. İnsanlara kötülüklerden korumaya çalışmışlardır. İnsanlara güzel şeyler öğretmişlerdir. MOTİFLER Bu destanda hem tarihî hem dinî hem de olağanüstü özellikler vardır. Motif olarak yaratma Tanrı Kara Han’a has bir özelliktir. Er Kişi’ye ait kötülük etme motifi var. Bunu şeytan olarak da alabiliriz. Sürekli kötülüğü emretmektedir. Buna mukabil sürekli iyiliği emreden melekler de vardır. Yasak ağaçtan yeme motifi vardır. Bu da İslam inancındaki Hz. Adem ve Hz. Havva’ya yasaklanan ağaç gibidir. Bu destana, insanların yaratılışından, tarihinden bahsettiği için tarihilik, Er Kişi’ye uçma özelliği verildiği için olağanüstülük, dini motifler taşıdığı için yani Doğanay ile Ece’nin Hz. Adem ile Hz. Havva’ya benzemesi, Er Kişinin şeytana benzemesi hasebiyle dini özellikler taşıdığını söyleyebiliriz. Bu destandan şu sonuçlar çıkarılabilir: 1- Türklere göre kainatı yaratan tek bir kuvvet vardır. Kainat sudan ve topraktan yaratılmıştır. 2- Kadın hayatta mühim bir unsurdur. Tanrı Kara Han yaratma ilhamını bir kadın olan “Ak Ana” vermiştir. 3- Şeytan çok büyük kudretlere malik olmakla beraber esas itibari ile insandır. Hiçbir zaman Tanrı Kara Han’a denk kuvvette değildir. 4- İnsanlar bir ana babadan üremiş değildir. Dokuz ayrı ırk vardır ki ataları ayrı insanlardır. MESAJ Tanrı’nın her şeyi yarattığını ve kainatta her şeyin insan için yar atıldığını, nisanların iyilik ve güzellik yolunda çalışması gerektiği sonucunu çıkarabiliriz. Her şeyin bir sonu olduğunu ve herkes yaptığının karşılığını göreceğini, iyilik yapanların ödüllendirileceğini, kötülük yapanların ise cezalandırılacağının sonucunu çıkarabiliriz. KAYNAKLAR 1- Nihal Atsız, Türk Edebiyatı Tarihi 2- M. Necati Sepetçioğlu, Türk Destanları 3- N. Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı, c.I 4- S. Kemal Karaalioğlu, Türk Edebiyatı Tarihi, c.I 5- Şükrü elçin, Halk Edebiyatına Giriş. 6- Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, c.I 7- M. Necati Sepetçioğlu, Karşılaştırmalı Türk Destanları 8- Z. Veledi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş 9- P. Naili Boratav, Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Archived
This topic is now archived and is closed to further replies.