Jump to content

Destan/hikaye/masal...


mavikiz

Recommended Posts

DEDE KORKUT HİKÂYELERİ

Kitabın asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan” dır. Anlamı Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı’dır. Kitap on iki destansı hikaye ve bir mukaddimeden oluşmuştur.

Hikayeler Kuzeydoğu Anadolu dolaylarındaki Müslüman Oğuzların hayatını anlatır. Fakat destanlar İslamiyet öncesi dönemden de izler taşımaktadır. Bu yüzden destanların oluşmasının daha erken evrelerde olduğu tahmin edilmektedir. Kitapta, Salur Kazan ve Bayındır Han gibi kahramanların, mekanın ve zamanın ortak oluşuyla ve her hikayede Dede Kokut’un ortaya çıkışıyla on iki hikaye birbirine bağlanır. Bugün elimizdeki iki nüshanın Akkoyunlu Devleti’nin çökmeye başladığı dönemlerde yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Nüshalardan biri tamdır ve Almanya Dresten Kitaplığı’nda bulunmaktadır. Altı hikayenin bulunduğu eksik bir nüsha ise Vatikan’dadır.

Nüshalar üzerine ilk incelemeyi Alman Türkiyatçı Fr. Von Diez Tepegöz Destanı’nı Almanca’ya çevirerek yapmıştır. Kilisli Rıfat (1916, eski yazı ile), Orhan Şaik Gökyay (1938) ve Muharrem Ergin (1958) de kitabı yurdumuzda yayınlamışlardır.

Dede Korkut’un Soyu:

Dede Korkut’un soyu hakkında kesin bir bilgi elde edilememekle birlikte, mukaddimede Bayat Boyu’ndan olduğu geçiyor. Ayrıca bazı kaynaklar Kara Hoca’nın oğlu olduğunu söylemektedir. Ebulgazi de Kayı boyundan olduğunu yazmıştır. Karmış Han’ın oğlu demiştir. Bazı rivayetler İshak Peygamberin soyundan olduğunu söyler. Bir başka rivayete göre de Hıristiyan Aziz Kirkor’dur.

Dede Korkut’un Kişiliği:

Dede Korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur.Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir.

Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça kökenli olup elçi manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de “Korkut” kelimesinin bir lakap, bir unvan olduğu görülmektedir. “Dede” kelimesinin ise ecdat manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir. Fakat destanlarda daha çok halk arasında büyük hürmet ve kutsallık kazanmış halk bilgini anlamında kullanılmıştır.

Dede Korkut’un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlardan çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut’un kişiliği iki şekildedir: 1- Kutsal Kişiliği, 2- Bilge Kişiliği. Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut'un çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürüyor fakat bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır

Dede Korkut’un Kutsal Kişiliği:

Destanlarda Dede Korkut kerâmet sahibi biridir. Doğa üstü bir manevi güce sahiptir. Destanlarda şu gibi kerametleri görülmüştür;

1- Gelecekten Haber Verme: “Korkut Ata söyledi: Ahir zamanda hanlık tekrar Kayı’ya geçecek. Kimse ellerinden alamayacak, ahir zaman olup kıyamet kopuncaya kadar.” (Mukaddime)

Destanda geçen örnekte de belirtildiği gibi Dede Korkut gelecekten haberler verirdi. Bu haberleri geçmişte yaşadığı deneyimlere dayanarak söylerdi.

2- Halkın Onun Sözünü Tutması: “ Korkut Ata Oğuz kavminin müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmadan yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi.” (Mukaddime)

Hanlardan çobana kadar herkes onun sözüne güvenirdi, ona danışırlardı.

3- Duasının Allah Katında Kabul Olması: “… Ne derse olurdu. Gaipten haber söylerdi. Hak Taâla onun gönlüne ilham ederdi.” (Mukaddime)

“… Dede Korkut dedi: (Kılıç) Çalarsan elin kurusun dedi. Hak Taâla’nın emri ile Deli Karçar’ın eli yukarıda asılı kaldı. Zira Dede Korkut keramet sahibi idi, dileği kabul olundu.” (Kam Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı)

Birinci örnekte geçen “Ne derse olurdu.” cümlesi hem halkın onun sözünü dinlediği hem de duasının kabul edildiği anlamındadır. İkinci örnekte de duasının kabul olduğu belirtilmiştir.

Dede Korkut’taki bu kerametlerin iki kaynaktan gelmiş olabileceği düşünülmektedir;

1- İslam Tasavvufu

2- Şamanist İnanç

Dede Korkut’un destanlarda İslam tasavvufuna uymayan davranışları bu ihtimali zayıflatıyor. Mutasavvıflardaki kamil insan olma hedefi, çile çekme, dergah… gibi unsurlar Dede Korkut’ta görülmüyor. Ermişlerinkine benzeyen olağan üstü olaylar yaşaması da yazıya geçirilene kadar uğramış olduğu değişiklikler olabilir, çünkü Türklerin İslam'ı henüz kabul ettiği ve değişim içerisinde olduğu 15-16. yy.larda yazıya geçirilmiştir.

Dede Korkut’un kutsal kişiliğinin şamanist yaşantıdan gelmiş olabileceğini kabul edebiliriz. Ozan oluşu şamanistlerin özelliğini hatırlatmaktadır. Ayrıca kerametlerini gizlememesi de kutsal kişiliğinin şaman inancından geldiğini güçlendirmektedir.

Dede Korkut’un Bilge Kişiliği:

Dede Korkut sıradan insanlardan, devlet adamlarına kadar herkesin saydığı ve danıştığı bilgedir, öğüt vericidir. Bilgeliği eğitici, öğretici ve tenkit edicidir. Onun bu kişiliği tarih ve toplum yaşantısından gelmektedir. Geçmiş alplerin başından geçen olayları anlatır ve öğüt verir.

Destanlar:

Kitapta daha önce de belirttiğimiz gibi on iki tane destan vardır. Bu destanların her biri bir boy için söylenilmiştir. Bu destanlarda boyların hanlarının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır.

Hikayelerin dili oldukça sadedir. 15.-16. yy.da yazıya geçirildiği halde arı bir Türkçe’ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. Orhan Şaik Gökyay ve Muharrem Ergin’in Latin harfleri ile yayınladıkları kitaplar ilköğretim öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla manzum ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık 8.000 tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır.

Destanların Genel İç Yapısı:

Destanlar olağan üstü olayların yoğunluğundan sıyrılmış ve günlük, sade olaylar da konu olmuştur. Destan niteliğine tüm Oğuzlar'ı etkilemesiyle ulaşmıştır. Hikayeler basit görünen olaylarla başlamış ama tüm Oğuzlar'ın etkilenmesiyle sonuçlanmıştır.

Hikayelerde dersler verilmiş, halk bilgilendirilmek istenmiştir. Destanlaşmış tarih olayları anlatılmıştır. Oğuzların dini inançları belirtilmiştir, örneğin Alpler kafirlerle savaşa gitmeden evvel arı sudan abdest alıp, iki rekat namaz kıldıkları belirtilmiştir. Halkın iktisadi durumu da anlatılmıştır. Oğuzların daha çok hayvancılıkla geçindiği neredeyse her hikayede görülmektedir. Yalnız, Oğuzlar’da üstünlük zenginlikle, mal mülkle olmaz. Oğuzlar’da üstülük yiğitlikle olur. Erkek gençlerin isim alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekir.

Yiğitlik gösteren delikanlıya Dede Korkut isim verir. Verdiği isimler genellikle delikanlının gösterdiği yiğitlikle alakalıdır. Mesala Boğaç Han’a “Boğaç” ismi boğayı boğduğu için verilmiştir. Oğuzlar işlerini kendileri yapamazsa küçük düşerler. Üstünlüklerini kaybetmemek için yardım kabul etmezler. Kazan Han’ın hikayesinde de böyle olmuş, Kazan Han çobanı, yardımını engellemek için, ağaca bağlamıştır.

Hikayelerde kadın da söz sahibidir. Kadın da hanlık edebilir. Kadın evlenirken güçlü, yiğit birini arar. Gerektiğinde kadın da savaşır fakat kadının savaşması erkeği küçük düşürür.

Destanlarda yoğunlukla ideal Oğuz Alp'inin nasıl olması gerektiği anlatılıyorsa da Alplerin başına gelen olaylardan herkese pay düşüyor. Büyüklüğün ve güçlülüğün erdem ve hünere bağlı olduğu her fırsatta belirtilmiş. Düşmana karşı savaşmak da yiğitliğin, büyüklüğün göstergesidir. Verilen dersler bu kadarla da kalmıyor. Bunların bir kısmı doğrudan devlete ve yöneticilere bir kısmı da millete verilmek istenen derslerdir

1- Devlete Verilen Öğütler: Destanlarda genel bir ilke şeklinde Oğuz birliğini devam ettirme fikri işlenmiştir. Bu birliği devam ettirebilmek için devlete ve devlet adamlarına;

- Ekonomik güce sahip olma,

- Hüner ve erdem sahibi olma,

- Buyruk olmanın gereği anlatılmıştır.

- Destanlarda vurgulanan bu unsurlar sanırız dünya döndüğü sürece devam edecektir.

Ayrıca Alplere de şöyle öğütler veriliyor;

- Ok atmada ve yay çekmede hünerli olmak

- Düşman ile savaşta üstün gelmek

- Ülkesine sahip çıkmak

- Zengin ve eli açık olmak (Aç doyurmak, yoksul donatmak‘ şeklinde geçen halka karşı merhametli ve cömert olmak)

- Soylu olmak ve soyunu küçük düşürmemek.

Halka Verilen Öğütler;

Destanlarda halka Alpler kadar yer verilmese de. hem çoban gibi kahramanlarla hem de örnek Alplerle halka da bir takım dersler verilmiş;

- Devlete sadık olmak

- Misafirperver olmak

- Dedikodu yapmamak

- Dürüst olmak

- Korkak olmamak

- Çocuğunu iyi yetiştirmek

- Üstüne düşen görevi yerine getirmek

- Eşine sadık olmak

- Ana babaya hürmet etmek ...

Bazı öğütler de var ki, pek çoğu atasözleri gibi kalıplaşmıştır;

- Ecel vakti ermeyince can çıkmaz.

- Çıkan can geri gelmez.

- Yığılı malın mülkün olsa da nasibinden fazlasını yiyemezsin.

- Kara eşek başına gem vursan katır olmaz, hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz.

Ve bunlar gibi pek çoğu doğrudan olarak mukaddimede verilmiş. Bir o kadar da hikayelerin mânzum ve secîli kısımlarında mevcuttur.

Destanlarda Yer Alan Eski Türk Gelenekleri

Ad Koyma: Oğuz Türklerinde bir gencin ad alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekiyordu. Bu yiğitliği gösterdikten sonra Dede Korkut'u çağırırlardı. Dede Korkut da dua edip gence yiğitliğiyle alakalı bir isim verirdi; "... Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin."

Toy etme ( Toplantı yapıp karar verme): Oğuzlar mühim konularda karar vermek için toplantı yaparlardı; Kudretli Oğuz beylerini hep çağırdılar evlerine getirdiler. Ağır misafirlik eylediler.

Düğün: Halen devam eden bir geleneğimiz olan düğünlerde ziyafet verilir şenlik yapılırdı.

Kız İsteme: Kız babasından veya abisinden istenirdi. Kız istemeğe büyük ve saygın kişiler giderdi. Dede Korkut Deli Karçar'dan kız kardeşini Bamsı Beyrek'e şöyle istemiştir; "Tanrını buyruğu ile peygamberin kavli ile aydan arı, güneşten güzel kız kardeşin Banu Çiçek'i Bamsı Beyrek'e istmeğe gelmişim."

Başlık Alma: Kız vermeye karşılık kızın ailesi başlık isterlerdi. Kitapta kız kardeşini vermek istemediği için aşırı miktarda başlık isteyen Deli Karçar anlatılmıştır. “Deli Karçar der: Dede, kız kardeşim yoluna ben ne istersem verir misin? Dede der: Verelim dedi, görelim ne istersin? Deli Karçar der: Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de koyun görmemiş koç getirin, bin de pire getirin bana dedi. Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz pek ala veririm.”

Sövüş Etme: Misafir İçin Hayvan Kesme. Oğuzlar bir misafir geldiği zaman onun için bir hayvan kesip ikram ederlerdi.

Düş Yorma: Rüyalarında gördükleri garip durumları Dede Korkut'a yorumlatıp mana çıkarırlardı.

Link to comment
Share on other sites

DEDE KORKUT

Büyük Türk destan bilgesi Dede Korkut'un kişiliği üzerinde bilgilerimiz yetersiz kalıyor. Korkut-Ata adıyla da tanınan Dede Korkut, söylentilere göre Oğuzların Bayat Boyundan Kara Hoca’nın oğludur.

Onun, IX. ve XI. yüzyıllar arasında Türkistan'da Sir-Derya nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde doğduğu, Ürgeç Dede adında bir oğlu olduğu, Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına akıl hocalığı ve danışmanlık ettiği destanlarından anlaşılmaktadır.

Dede Korkut'un Türkler arasında, ağızdan ağıza, dilden dile dolaşan destan niteliğindeki hikâyeleri XV. yüzyılda Akkoyunlu'lar devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla bir kitapta toplanmış, böylelikle sözden yazıya dökülmüştür. Destan derleyicisi, Dede Korkut kitabının önsözünde Dede Korkut hakkında şu bilgileri verir ve onun ağzından şu öğütlerde bulunur:

(Bayat Boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. O kişi, Oğuz'un tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi...)

(Korkut Ata Oğuz Kavminin her müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata'ya danışmayınca yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi...)

(Dede Korkut söylemiş: Lapa lapa karlar yağsa yaza kalmaz, yapağılı yeşil çimen güze kalmaz. Eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz, kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez, er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının korudur...)

(Dede Korkut bir daha söylemiş: Sert yürürken cins bir ata nâmert yiğit binemez, binince binmese daha iyi. Çalıp keser öz kılıcı nâmertler çalınca çalmasa daha iyi... Çala bilen yiğide, ok'la kılıçtan bir çomak daha iyi. Konuğu olmayan kara evler yıkılsa daha iyi... Atın yemediği acı otlar bitmese daha iyi. İnsanın içmediği acı sular sızmasa daha iyi...)

Dede Korkut'un kitabında on iki destan var. Bu destanlar, Türk dilinin en güzel örnekleri olduğu gibi, Türk ruhuna, Türk düşüncesine ışık tutan en açık belgelerdir.

Dede Korkut, Oğuz Türklerini, onların inanışlarını, yaşayışlarını, gelenek ve göreneklerini, yiğitliklerini, sağlam karakteri ve ahlâkını, ruh enginliğini, saf, arı-duru bir Türkçe ile dile getirir. Destanlarındaki şiirlerinde, çalınan kopuzların kıvrak ritmi, yanık havası vardır.

Bamsı Beyrek Destanı'nda Bey Beyrek’in ardından yavuklusu Banu Çiçek şöyle seslenir;

Vay al duvağımın sahibi,

Vay alnımın başımın umudu.

Vay şah yiğidim, şahbaz yiğidim,

Doyuncaya dek yüzüne bakamadığım

Han yiğit...

Göz açıp ta gördüğüm,

Gönül ile sevdiğim,

Bir yastığa baş koyduğum

Yolunda öldüğüm, kurban olduğum

Can yiğit...

Dede Korkut destanlarının kahramanları, iyiliği ve doğruluğu öğütler. Güçsüzlerin, çaresizlerin, her zaman yanındadır. Hile-hurda bilmezler, tok sözlü, sözlerinin eridirler. Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millî dayanışmayı, el ele tutuşmayı telkin eder.

Yüzyıllar boyu, heyecanla okunan bu eserdeki destanlar, Doğu ve Orta Anadolu'da, çeşitli varyantları ile yaşamıştır. Anadolu'nun birçok bölgelerinde, halk arasında söylenen, kuşaktan kuşağa aktarılan hikâye ve destanlarda Dede Korkut'un izleri ve büyük etkileri vardır.

Millî Destanımızın ana kaynağı olan Dede Korkut Kitabı’nın bugün elde, biri Dresden'de, öteki Vatikan'da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır. Bu yazma eserlere dayanarak Dede Korkut Kitabı, memleketimizde birkaç kez basıldığı gibi, birçok yabancı memleketlerde çeşitli dillere de çevrilmiştir.

Link to comment
Share on other sites

Mukaddime (Dede Korkut Hikayeleri'nin Giriş Kısmı)

Bismillâhirrahmânirrahim

MUKADDİME

RESÛL Aleyhisselâm’a yakın zamanda,

Oğuz’un Bozok Kolunun, Bayat Boyu’nda;

“Korkut Ata denilen bir er ortaya çıkmış.

Oğuz Boyunun bilicisi, akıllısıymış.”

Alimmiş Korkut Dede, çıkarmış ne söylese.

Allah ilham edermiş, Dede Korkut söylermiş.

Bir müşkülü olanlar, hepsi ona koşarlar.

“Ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca,

Yapmazlarmış O, buyurmayınca.

Her ne ki, buyurursa kabul ederlermiş,

Sözünü tutarak tamam ederlermiş1.”

Öğütler Korkut Ata, yol gösterir Oğuz’a.

Gelecekten bildirmiş, bir gün şöyle söylemiş:

“Olunca Âhir Zaman, Han çıkacak Kayı’dan.

Kıyâmet’e kadar bu, değişmeyecek sonu...”

***

Başka bir öğüdünde şöyle söylemiş Dede:

Allah Allah demezsen hiçbir işin düzelmez.

Vermezse Ganî Allah, kişi de zenginleşmez.

Ezelden yazılmazsa, kullara kaza gelmez;

Eceli yetmeyince tek canlı bile ölmez.

“Ölen adam dirilmez, çıkan can geri gelmez; ”

Kul bunalıp kalmazsa, Hızır ona yetişmez.

Kişi toplasa, yığsa; dağ kadar malı olsa

Yiyeceği bellidir, nasibi ne kadarsa...

Gürleyerek, taşarak denize aksa sular,

Denizi dolduramaz, belli etmez deryalar.

Allah’ın sevmediği kötü huy, kibirlilik

Gönlünü yüce tutan erde olmaz ikilik.

Sana oğulluk etmez, beslesen eloğlunu;

Büyür bırakıp gider, bulur kendi yolunu.

Külden tepe yapılmaz, güveyi oğul olmaz.

Eşek başına gem vursan, değişip katır olmaz.

Hizmetçi don değişse yine de hatun olmaz.

Lapa lapa kar yağsa, zerresi yaza kalmaz.

Çiçekli yeşil çimen sararır, solar güze.

Eskiyen pamuklardan bez olsa çıkmaz yüze.

İt derisi post olmaz, eski düşman dost olmaz.

“Kara koç atına kıymazsan yol alınmaz.

Kara çelik öz kılıç çalmasa hasım dönmez,”

Er malına kıymazsa, adı bile söylenmez.

Kız anadan görmezse, öğüt alıp bilemez.

Er babadan görmezse, sofra çekip yedirmez.

Devletli oğul olsa, ocağının korudur.”

Oğul devletli olsa, babanın onurudur.

“Oğul neylesin, baba ölüp malı kalmasa.”

Ona maldan fayda yok, başta devlet olmasa!

Devletsizin şerrinden Allah saklasın bizi,

Başımızdan almasın Han’ım hey Han’ım sizi.

***

“Sert yürürken cins ata, namert yiğit binemez.”

Dostlara can adanır, düşmana sır verilmez.

Namert yiğit, cins ata binmese daha iyi.

Keskin kılıcı düşmana çalmasa daha iyi.

Çomak kılıçtan iyi, çalabilen yiğide.

Harap olup yıkılsın, misafirsiz evler de...

Baba adını yaşatmayan hoyrat oğul olmasın,

Doğmuşsa anasından tez ölsün, yaşamasın!

Ocağını tüttüren oğul olsun devletli.

Yalan söz bu dünyadan çıkıp gitsin temelli! ..

“Gerçeklerin üç otuz, on yaşını doldursun.”

Hakk sana ömür versin, devlet devamlı olsun.

***

Yayılan geyik bilir otlakların yerini.

Yaban eşeği anlar çimenin kıymetini.

Yollar eğri olsa da doğru gider develer.

Yedi dere kokusunu ayırt eder tilkiler.

Analar bilir kervanın gece gittiğini,

Bindiği atlar anlar erin yiğitliğini.

Katır bilir ağır yüklerin zahmetini,

Ozanlar sezer erin cimrisini, cömerdini.

Gafil başın ağrısını beyinleri bilir.

Hekim bilmez ağrıyı, sızıyı çeken bilir.

Kolca kopuz olmazsa ozan beyleri gezmez.

Kolca kopuzunu çalanlar, Hanları üzmez.

Çalıp söyleyenler ozan olsun karşınızda,

Azıp gelen kazâyı kaldırsın Rabbı’mız da.

***

Eğer övmek gerekse ALLAH güzel doğrusu,

Sonra Muhammet güzel, peygamberler ulusu.

Sıddık güzel can dostu, sağ yanında namazda

Otuzuncu cüz başı Amme güzel Kur’ân’ da.

Hecesince okunsa Yasin güzel sonra da,

Kâfire kılıç çalan Aliyül Mürtezâ da.

Hasan ile Hüseyin peygamber torunları,

İkisi birden güzel Ali’ nin oğulları.

Yazılıp gökten indi Hakk ilmi güzel Kur’ân,

Onu dizdi, biçti güzel Affanoğlu Osman.

Çukur yerde yapılmış Mekke güzel Hakk evi,

Sağ varsa, esen gelse imanlı hacı iyi.

Hesap gününde Cuma güzel, cumada hutbe;

Hutbeye kulak verip dinler ise ümmet de...

O müezzin minarede ezan okuyunca,

Helâlli güzel yanda diz basıp oturunca.

Şakağından ağarsa saçları, güzel baba.

Boy, cemaat, oymak, aşîret, gardaş ve oba...

Yola girince güzeldir kara erkek deve,

Sevgili kardeş güzel yanında girse eve.

Ev yanında dikilse güzel, gelin odası.

Yüksek yaylalar güzel, güzel çadır obası...

Hiç birine benzemez Âlemlerin Tanrısı,

Hepsinden daha güzel ALLAH’ın dost olması.

Allah size dost olup, Han’ım yardım eylesin;

Oğuz’un Boyları’na O, medet eriştirsin.”

Link to comment
Share on other sites

(Dede Korkut Hikayeleri-1)

DİRSE HAN OĞLI BUĞAÇ HAN BOYINI

BEYAN İDER HANUM HEY

Bir gün Kam Gan oğlı Han Bayındır yirinden turmış idi. Şâmî günlügi yir yüzine dikdürmiş idi. Ala sayvanı gök yüzine aşanmış idi. Bin yirde ipek halıçası döşenmiş idi. Hanlar hanı Han Bayındır yılda bir kerre toy idüp Oğuz biglerin konuklar idi. Gine toy idüp atdan aygır deveden buğra koyundan koç kırdurmış idi. Bir yire ağ otağ bir yire kızıl otağ bir yire kara otağ kurdurmış idi. Kimün ki oğlı kızı yok kara otağa kondurun, kara kiçe altına döşen, kara koyun yahnısından önine getürün, yir ise yisün yimez ise tursun gitsün dimiş idi. Oğlı olanı ağ otağa kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlı kızı olmayanı Allah Ta`âla kargayupdur, biz dahı kargaruz bellü bilsün dimiş idi.

Oğuz bigleri bir bir gelüp yığnak olmağa başladı.

Meğer Dirse Han dirler idi bir bigün oğlı kızı yoğ idi.

Soylamış, görelüm hanum ne soylamış:

Salkum salkum tan yilleri esdüginde

Sakallu bozaç turgay sayradukda

Sakalı uzun tat eri banladukda

Bidevi atlar issini görüp okradukda

Aklu karalu seçilen çağda

Göksi gözel kaba tağlara gün degende

Big yigitler cılasunlar birbirine koyulan çağda

alar sabah Dirse Han kalkubanı yirinden örü turup kırk yigidin boyına alup Bayındır Hanun sohbetine gelür idi.

Bayındır Hanun yigitleri Dirse Hanı karşuladılar. Getürüp kara otağa kondurdılar. Kara kiçe altına döşediler. Kara koyun yahnı­sından önine getürdiler. Bayındır Handan buyuruk böyledür hanum didiler. Dirse Han aydur: Bayındır Han benüm ne eksükligüm gördi, kılıcumdan mı gördi, suframdan mı gördi, benden alçak kişileri ağ otağa kızıl otağa kondurdı, benüm suçum ne oldı kim kara otağa kondurdı didi. Ayıtdılar: Hanum bu gün Bayındır Handan buyruk şöyledür kim oğlı kızı olmayanı Tanrı Ta`âla kargayupdur biz dahı kargaruz dimişdür didiler. Dirse Han yirinden örü turdı, aydur: Kalkubanı yigitlerüm yirünüzden örü turun, bu karayıp bana ya bendendür ya hatundandur didi.

Dirse Han ivine geldi. Çağırup hatunına soylar, görelüm hanum ne soylar:

Soylama

Aydur:

Berü gelgil başum bahtı ivüm tahtı

İvden çıkup yorıyanda selvi boylum

Topuğında sarmaşanda kara saçlum

Kurılu yaya benzer çatma kaşlum

Koşa bâdem sığmayan tar ağızlum

Güz almasına benzer al yanaklum

Kavunum viregüm düvlegüm

Görür misin neler oldı

Kalkubanı Han Bayındır yirinden turmış, bir yire ağ otağ bir yire kızıl otağ bir yire kara otağ dikdürmiş, ı oğulluyı ağ otağa kızluyı kızıl otağa oğlı kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara kiçe altına dögen, kara koyun yahnısından önine getürün, yir ise yisün, yimez ise tursun gitsün, anun kim oğlı kızı olmaya Tanrı Ta`âla anı kargayupdur biz dahı kargaruz dimiş. Ben varıçak gelübeni karşuladılar kara otağa kondurdılar, kara kiçe altuma döşediler, kara koyun yahnısından önüme getürdiler, oğlı kızı olmayanı Tanrı Ta`âla kargayupdur biz dahı kargaruz bellü bilgil didiler. Senden midür benden midür, Tanrı Ta`âla bize bir batman oğul virmez nedendür didi, soyladı:

Soylama

Aydur:

Han kızı yirümden turayım mı

Yakan ile boğazundan tutayın mı

Kaba ökçem altına salayın mı

Kara polat öz kılıcum elüme alayın mı

Öz gevdenden başunı keseyin ıni

Can tatlusın sana bildüreyin mi

Alça kanun yir yüzine dökeyin mi

Han kızı sebebi nedür digil mana

Katı kazab iderem şimdi sana

didi.

Dirse Hanun hatunı soylamış, görelüm ne soylamış, aydur: Hay Dirse Han, bana kazab itme, incinüp acı sözler söyleme, yirün­den örü turgıl, ala çadırun yir yüzine dikdürgil, atdan aygır deveden buğra koyundan koç öldürgil, İç Oğuzun Taş Oğuzun biglerin üstü­ne yığnak itgil, aç görsen toyurgıl, yalıncak görsen tonatgıl, borçluyı borçından kurtargıl, depe kibi et yığ göl kibi kımız sağdur, ulu toy eyle, hâcet dile, ola kim bir ağzı du`âlının alkışı ile Tanrı bize bir bat­man ayal vire didi.

Dirse Han dişi ehlinün sözi ile ulu toy eyledi, hâcet diledi: Atdan aygır deveden buğra koyundan koç kırdurdı. İç Oğuz Taş Oğuz biglerin üstine yığnak itdi. Aç görse toyurdı. Yalın görse tonatdı. Borçluyı borçından kurtardı. Depe kibi et yığdı göl kibi kımız sağ­durdı. El ******ürdiler hâcet dilediler. Bir ağzı du`âlınun alkışı ile Allah Ta`âla bir ayal virdi: Hatunı hâmile oldı, bir niçe müddetden sonra bir oğlan toğurdı. Oğlançuğını dayalara virdi saklatdı. At ayağı

külük ozan dili çevük olur. Eyegülü ulalur kapurgalu böyür. Oğlan on biş yaşına girdi. Oğlanun babası Bayındır Hanun ordusına karış­dı.

Meger hanum, Bayındır Hanun bir buğası var idi, bir dahı buğrası var idi. Ol buğa katı taşa buynuz ursa un kibi ügidür idi. Bir yazın bir güzin buğa ile buğrayı savaşdururlar idi, Bayındır Han kalın Oğuz bigleri ile tamaşaya bakar idi, teferrüc ider idi.

Meger sultanum, gine yazın buğayı saraydan çıkardılar. Üç kigi sağ yanından üç kişi sol yanından demür zencir ile buğayı tut­mışlar idi. Gelüp meydan ortasında koyu virdiler. Meger sultanum, Dirse Hanun oğlançuğı üç dahı ordu uşağı meydanda aşuk oynar­lar idi. Buğayı koyu virdiler, oğlançuklara kaç didiler. Ol üç oğlan kaçdı. Dirse Hanun oğlançuğı kaçmadı, ağ meydanun ortasında bakdı turdı. Buğa dahı oğlana sürdi geldi. Diledi ki oğlanı helâk kıla ­idi. Oğlan yumruğı ile buğanun alnına kıya tutup çaldı, buğa götin götin gitdi. Buğa oğlana sürdi girü geldi. Oğlan yine buğanun alnına yumruğı ile katı urdı. Oğlan bu katla buğanun alnına yumruğını tayadı, sürdi meydanun başına çıkardı. Buğa ile oğlan bir hamle çekişdiler. İki talusınun üstine buğanun köpük turdı. Ne oğlan yener, ne buğa yener. Oğlan fikr eyledi, aydur: Bir tama direk ururlar, ol tama tayak olur, ben bunun alnına niye tayak olurın tururın didi. Oğlan buğanun alnından yumruğın giderdi, yolından savuldı. Buğa ayağ üstine turamadı, düşdi tepesinün üstine yıkıldı. Oğlan pıçağına el urdı, buğanun başını kesdi. Oğuz bigleri gelüp oğlan üstine yığnak oldılar, tahsin didiler. Dedem Korkut gelsün bu oğlana ad kosun, bilesinçe alup babasına varsun, babasından oğlana biglik istesün, taht alıvirsün didiler.

Çağırdılar Dedem Korkut gelür oldı. Oğlanı alup babasına vardı. Dede Korkut oğlanun babasına soylamış, görelüm hanum ne soylamış:

Aydur:

Hey Dirse Han biglik virgil bu oğlana

Taht virgil erdemlüdür

Boynı uzun bidevi at virgil bu oğlana

Biner olsun hünerlüdür

Ağayıldan tümen koyun virgil bu oğlana

Şişlik olsun erdemlüdür

Kaytabandan kızıl deve virgil bu oğlana

Yüklet olsun hünerlüdür

Altun başlu ban iv virgil bu oğlana

Kölge olsun erdemlüdür

Çigni kuşlu cübbe ton virgil bu oğlana

Geyer olsun hünerlüdür

Bayındır Hanun ağ meydanında bu oğlan cenk itmişdür, bir buğa öldürmiş senün oğlun, adı Buğaç olsun, adını ben virdüm yaşını Allah virsün didi. Dirse Han oğlana biglik virdi, taht virdi.

Oğlan tahta çıkdı, babasınun kırk yigidin anmaz oldı. Ol kırk yigit hased eylediler, birbirine söylediler: Gelün oğlanı babasına kovlayalum, ola kim öldüre, gine bizüm `izzetümüz hörmetümüz anun babası yanında hoş ola artuk ola didiler.

Vardı bu kırk yigidin yigirmisi bir yana yigirmisi dahı bir yana oldı. Evvel yigirmisi vardı, Dirse Hana bu haberi getürdi, aydur: Görür misin Dirse Han neler oldı, yarımasun yarçımasun, senün oğlun kür kopdı erçel kopdı, kırk yigidin boyına aldı, kalın Oğuzun üstine yorıyış itdi, ne yirde gözel kopdı ise çeküp aldı, ağ sakallu kocanun ağzın sögdi, ağ pürçeklü karınun südin tartdı, akan turı sulardan haber kiçe, arkurı yatan Ala Tağdan teber aşa, hanlar hanı Bayındıra haber vara, Dirse Hanun oğlı böyle bid`at işlemiş diyeler, gezdügünden öldügün yig ola, Bayındır Han seni çağıra, sana katı kazab eyleye, böyle oğul senün nene gerek, böyle oğul olmakdan olmamak yigdür, öldürsene didiler. Dirse Han varun getürün öldü­reyim didi. Böyle digeç hanum ol nâmerdlerün yigirmisi dahı çıka geldi ve bir kov anlar dahı getürdiler. Aydur: Kalkubanı Dirse Han senün oğlun yirinden örü turdı, göksi gözel kaba tağa ava çıkdı, sen var iken av avladı kuş kuşladı anasınun yanına alup geldi, al şarabun itisinden aldı içdi, anası ile şohbet eyledi, atasına kasd eyledi, senün oğlun kür kopdı erçel kopdı, arkurı yatan Ala Tağdan haber kiçe, hanlar hanı Bayındıra haber vara, Dirse Hanun oğlı böyle bid`at eylemiş diyeler, seni çağırdalar, Bayındır Hanun katında sana kazab ola, böyle oğul nene gerek, öldürsene didiler. Dirse Han aydur: Varun getürün öldüreyim, böyle oğul mana gerekmez didi. Dirse Hanun nökerleri aydur: Biz senün oğlunı niçe getürelüm, senün oğlun bizüm sözümüz almaz, bizüm sözümüz ile gelmez, kalkubanı yiründen örü turgıl, yigitlerün ohşagıl boyuna algıl, oğluna uğragıl, yanuna alup ava çıkgıl, kuş uçurup av avlayup oğlunı ohlayup öldüre görgil, eger böyle öldürmez isen bir dürlü dahı öldürimezsin bellü bilgil didiler.

Soylama

Salkum salkum tan yilleri esdüginde

Sakallu bozaç turgay sayradukda

Bidevi atlar issini görüp okradukda

Sakalı uzun tat eri banladukda

Aklu karalu seçilen çağda

Kalın Oğuzun gelini kızı bezenen çağda

Göksi gözel kaba tağlara gün degende

Big yigitler cılasunlar birbirine koyulan çağda

alar sabah Dirse Han yirinden örü turdı. Oğlançuğın yanına alup kırk yigidin boyına saldı, ava çıkdı.

Av avladılar, kuş kuşladılar. Ol kırk nâmerdün bir kaçı oğlanun yanına geldi, aydur: Baban didi geyikleri kovsun getürsün benüm önümde depelesün, oğlumun at segirdigin kılıç çalışın ok atışın göre­yim, sevineyim kıvanayım güveneyim didi didiler. Oğlandur ne bilsün, geyigi kovar idi getürür idi babasınun öninde sinirler idi. Babam at segirdişüme baksun kıvansun, ok atışuma baksun güvensün, kılıç çalışuma baksun sevinsün dir idi. Ol kırk nâmerdler aydurlar: Dirse Han görür misin oğlanı, yazıda yabanda geyigi kovar senün önüne getürür, geyige atar iken ok ile seni urur öldürür, oğlun seni öldür­medin sen oğlunı öldüri görgil didiler.

Oğlan geyigi kovar iken babasınun öninden gelüp gider idi. Dirse Han Korkut sinirli katı yayın eline aldı. Üzengüye kalkup katı çekdi, uz atdı, oğlanı iki talusınun arasında urup çakdı, yıkdı. Ok tokındı, alça kanı şorladı koynı toldı, bidevi atınun boynın kuçak­ladı yire düşdi. Diree Han istedi kim oğlançuğınun üstine gürleyüp düşe idi. Ol kırk nâmerd komadı. Atınun cılavısın döndürdi, ordusına gelür oldı.

Dirse Hanun hatunı oğlançuğumun ilk avıdur diyü atdan aygır deveden buğra koyundan koç kırdurdı, kanlu Oğuz biglerin toy­layayım didi. Yumurlanup yirinden örü turdı, kırk ince kızı boyına aldı, Dirse Hana karşu vardı. Kapak kaldurdı Dirse Hanun yüzine bakdı. Sağ ilen solına göz gezdürdi, oğlançuğını görmedi. Kara bağrı sarsıldı, düm yüregi oynadı, kara kıyma gözleri kan yaş toldı. Çağırup Dirse Hana soylar, görelüm hanum ne soylar:

Berü gelgil başum bahtı ivüm tahtı

Han babamun güyegüsi

Kadın anamun sevgüsi

Atam anam virdügi

Göz açuban gördügüm

Könül virüp sevdügüm

A Dirse Han

Kalkubanı yiründen örü turdun

Yilisi kara kazılık atun butun bindün

Göksi gözel kaba tağa ava çıkdun

İki vardun bir gelürsin yavrım kanı

Karanu dünde bulduğum oğul kanı

­Çıksun benüm görür gözüm a Dirse Han yaman segrir

Kesilsün oğlan emen süd tamarum yaman sızlar

Saru yılan şokmadın ağça tenüm kalkup şişer

Yalunuzça oğul görinmez bağrum yanar

Kuru kuru çaylara su saldum

Kara tonlu dervişlere nezirler virdüm

Aç görsem toyurdum, yalınçak görsem tonatdum

Depe kibi et yığdum, göl kibi kımız sağurdum

Dilek ile bir oğul güç ile buldum

Yalunuz oğul haberin a Dirse Han digil mana

Karşu yatan Ala Tağdan bir oğul uçurdun ise digil mana

Kamın akan yügrük sudan bir oğul akıtdun ise digil mana

Aslan ile kaplana bir oğul yidürdün ise digil mana

Kara tonlu azgun dinlü kâfirlere bir oğul aldurdun ise digil mana

Han babamun katına ben varayım

Ağır hazine bol leşker alayın

Azgun dinlü kâfire ben varayım

Paralanup kazılık atumdan inmeyinçe

Yinüm ile alça kanum silmeyinçe

Kol bud olup yir üstine düşmeyinçe

Yalunuz oğul yollarından dönmeyeyim

Yalunuz oğul haberin a Dirse Han digil mana

Kara başum kurban olsun bu gün sana

didi, zârılık eyledi ağladı. Böyle digeç Dirse Han hatunına cevab virmedi, ol kırk nâmerd karşu geldi, aydur: Oğlun sağdur esendür, avdadur, bu gün yarın kanda ise gelür, korkma kayurma, big serhoşdur cevab viremez didiler.

Dirse Hanun hatunı kayıtdı girü döndi. Katlanımadı, kırk, ince kızı boyına aldı, bidevi ata binüp oğlançuğın isteyü gitdi. Kışda yazda karı buzı erinmeyen Kazılık Tağına geldi çıkdı. Alçakdan yüce yirlere çapup çıkdı. Baksa görse bir derenün içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Bidevi atın ökçeledi, ol tarafa yorıdı.

Meger sultanum, oğlan ol arada yıkılmış idi. Karga kuzgun kan görüp oğlanun üstine konmak ister idi. Oğlanun iki kelbçügezi var ­idi, kargayı kuzgunı kovar idi kondurmaz idi. Oğlan anda yıkıldukda boz atlu Hızır oğlana hazır oldı, üç katla yarasın eli ile şığadı, sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yokdur tağ çiçegi anan südi ile senün yarana melhemdür didi, gayıb oldı. Oğlanun anası oğlanun üstine çapup çıka geldi. Baksa görse oğlançuğı alça kana bulaşmış yatur. Çağıruban oğlançuğına soylar, görelüm hanum ne soylar:

Aydur:

Kara kıyma gözlerün uyhu almış açgıl ahı

On igiçe sünüçügün ören olmış yığşur ahı

Tanrı viren tatlu canun seyranda imiş anıt ahı

Öz gevdende canun var ise oğul haber mana

Kara başum kurban olsun oğul sana

Akar senün sularun Kazılık Tağı

Akar iken akmaz olsun

Biter senün otlarun Kazılık Tağı

Biter iken bitmez olsun

Kaçar senün geyiklerün Kazılık Tağı

Kaçar iken kaçmaz olsun taşa dönsün

Ne bileyin oğul arslandan mı oldı

Yohsa kaplandan mı oldı ne bileyin oğul

Bu kazalar sana nireden geldi

Ol gevdende canun var ise oğul haber mana

Kara başum kurban olsun oğul sana

Ağız dilden bir kaç kelime haber mana

didi. Böyle digeç oğlanun kulağına ses tokındı. Baş kaldurdı, yalabıdak gözin açdı anasınun yüzine bakdı. Soylamış, görelüm hanım ne soylamış:

Aydur:

Berü gelgil ak südin emdügüm kadunum ana

Ağ pürçeklü izzetlü canum ana

­Akarlıda şularına kargamagıl

Kazılık Tağınun günahı yokdur

Biterlide otlarına kargamagıl

Kazılık Tağınun suçı yokdur

Kaçar geyiklerine kargamagıl

Kazılık Tağınun günahı yokdur

Arslan ile kaplanına kargamagıl

Kazılık Tağınun şuçı yokdur

Kargar isen babama karga

Bu şuç bu günah babamdandur

Didi. Oğlan yine aydur: Ana ağlamagıl, mana bu yaradan ölüm yok­dur korkmagıl, boz atlu Hızır mana geldi, üç kerre yaramı sığadı, bu yaradan sana ölüm yokdur tağ çiçegi anan südi sana merhemdür didi. Böyle digeç kırk ince kız yayıldılar, tağ çiçegi divşürdiler. Oğ­Ianun anası emçegin bir sıkdı südi gelmedi, iki sıkdı südi gelmedi, üçincide kendüye zarb eyledi, katı toldı, sıkdı süd ile kan karışuk geldi. Tağ çiçegi ile südi oğlanun yarasına urdılar. Oğlanı ata bin­dürdiler, alubanı ordusına gitdiler. Oğlanı hekimlere ısmarlayup Dirse Handan sakladılar.

At ayağı külük ozan dili çevük olur. Hanum, oğlanun kırk günde yarası onaldı, sapa sağ oldı. Oğlan ata biner kılıç kuşanur oldı, av avlar kuş kuşlar oldı. Dirse Hanun haberi yok, oğlançuğın öldi bilür.

Ol kırk nâmerdler bunı tuydılar, ne eyleyelüm diyü tanışdılar. Dirse Han eger oğlançuğın görür ise arturmaz bizi hep kırar didiler. Gelün Dirse Hanı tutalum, ağ ellerin ardına bağlayalum, kıl sicim ağ boynına takalum, alubanı kâfir illerine yönelelüm diyü Dirse Hanı tutdılar. Ağ ellerin ardına bağladılar, kıl sicim boynına takdılar, ağ etinden kan çıkınça dögdiler. Dirse Han yayan bunlar atlu yorıdılar, alubanı kanlu kâfir illerine yöneldiler. Dirse Han tutsak oldı gider. Dirse Hanun tutsak olduğından Oğuz biglerinün haberi yok.

Meğer sultanum, Dirse Hanun hatunı bunı tuymış. Oğlançuğına karşu varup soylamış, görelüm hanum ne soylamış, aydur: Görür misin ay oğul neler oldı, sarp kayalar oynanmadı yir obrıldı, ilde yağı yoğ iken senün babanun üstine yağı geldi, ol kırk nâmerd babanun yoldaşları babanı tutdılar, ağ ellerin ardına bağladılar, kıl sicim ağ boynına takdılar, kendüler atlu babanı yayak yorıtdılar, alubanı kanlu kâfir illerine yöneldiler, hanum oğul kalkubanu yiründen örü turgıl, kırk yigidin boyuna algıl, babanı ol kırk nâmerdden kurtargıl, yorı oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıymagıl didi.

Oğlan anasınun sözin şımadı. Buğaç Big yirinden örü turdı, kara polat öz kılıcın biline kuşandı, ağ tozluça katı yayını eline aldı, altun cıdasın kolına aldı, bidevi atını tutdurdı butun bindi, kırk yi­gidin boyına aldı, babasınun ardınça yortup gitdi.

Ol nâmerdler dahı bir yirde konmışlar idi, al şarabun itisinden içerler idi. Buğaç Han çapup yetdi. Ol kırk nâmerd dahı bunı gör­diler. Ayıtdılar: Gelün varalum şol yigidi tutup getürelüm, ikisini bir yirde kâfire yetürelüm didiler. Dirse Han aydur: Kırk yoldaşum aman, Tanrınun birligine yokdur güman, menüm elümi şişün, kolça kopuzum elüme virün, ol yigidi döndüreyim, gerek beni öldürün gerek dirgürün, koyu virün didi. Elini şişdiler, Kolça kopuzın eline virdiler. Dirse Han oğlançuğı idügin bilmedi, karşu geldi. Soylar, görelüm hanum ne soylar:

Aydur:

Boynı uzun bidevi atlar gider ise menüm gider

Senün de içinde binidün var ise yigit digil mana

Savaşmadın urışmadın ah vireyim döngil girü

Ağayıldan tümen koyun gider ise menüm gider

Senün de içinde şişligün var ise digil mana

Savaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü

Kaytabandan kızıl deve gider ise menüm gider

Senün de içinde yükletün var ise digil mana

Şavaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü

Altun başlu ban ivler gider ise benüm gider

Senün de içinde odan var ise yigit digil mana

Savaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü

Ağ yüzlü ala gözlü gelinler gider ise benüm gider

Senün de içinde nişanlun var ise yigit digil mana

Savaşmadın urışmadın alı vireyim döngil girü

Ağ sakallu kocalar gider ise menüm gider

Senün de içinde ağ sakallu baban var ise yigit digil mana

Savaşmadın urışmadın kurtarayım döngil girü

Menüm içün geldün ise oğlançuğum öldürmişem

Yigit sana yazuğı yok döngil girü

didi. Oğlan burada babasına şoylamış, görelüm hanum ne soylamış:

Boynı uzun bidevi atlar senün gider ­

Menüm de içinde binidüm var

Komağum yok kırk nâmerde

Kaytabanda kızıl deve senün gider

Menüm de içinde yükletüm var

Komağum yok kırk nâmerde

Ağayılda tümen koyun senün gider

Menüm de içinde şişligüm var

Komağum yok kırk nâmerde

Ağ yüzlü ala gözlü gelin senün gider ise

Menüm dahı içinde nişanlum var

Komağum yok kırk nâmerde

Altun başlu ban ivler senün gider ise

Menüm de içinde odam var

Komağum yok kırk nâmerde

Ağ şakallu kocalar senün gider ise

Menüm dahı içinde bir aklı şaşmış biligi yitmiş koca babam var

Komağum yok kırk nâmerde

didi. Kırk yigidine dülbend saldı, el eyledi. Kırk yigit bidevi atın oy­natdı, oğlanun üzerine yığnak oldı. Oğlan kırk yigidin boyına aldı, at depdi, cenk ve savaş itdi. Kiminün boynın urdı, kimini tutsak eyledi. Babasını kurtardı, kayıtdı girü döndi. Dirse Han burada oğ­lançuğı sağ idügin bildi. Hanlar hanı Han Bayındır oğlana biglik vir­di, taht virdi. Dedem Korkut boy boyladı soy soyladı, bu Oğuz-nâm­eyi düzdi koşdı böyle didi.

Anlar dahı bu dünyaya geldi kiçdi

Karvan kibi kondı köçdi

Anları dahı ecel aldı yir gizledi

Fâni dünya yine kaldı

Gelimlü gidimlü dünya

Son uçı ölümlü dünya

Kara ölüm geldüginde kiçit virsün. Sağlığ ile sağınçın devletün Hak artursun. Ol ögdügüm yüce Tanrı dost olubanı meded irsün. Yöm vireyin hanum: Yirlü kara tağlarun yıkılmasun. Kölgelüçe kaba ağacun kesilmesün, kamın akan görklü suyun kurumasun, kanatlarun uçları kırılmasun, Çapar iken ağ boz atun büdrimesün, çalışanda kara polat öz kılıcun gedilmesün, dürtişür iken ala gönderün ufanma­sun, ağ pürçeklü anan yiri behişt olsun, ağ sakallu baban yiri uçmağ olsun, Hak yanduran çırağun yana tursun, kâdir Tanrı seni nâmerde muhtac eylemesün hanum hey.

* * *

Link to comment
Share on other sites

[DEDE KORKUT HİKÂYELERİ-2]

Salur Kazan'ın Evinin Yağmalandığı Destan'ı Beyan Eder Hanum Hey

Yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Alnı beyaz aygırına Dündar bindi. Kazan Bey'in kardeşi Kara Göne bindi. Beyaz büyük cins atım çektirdi. Bayındır Han'ın düşmanı yenen Şîr Şemseddin bindi. Parasarın Bayburt Hisarı' ndan fırlayıp uçan Beyrek boz aygırına bindi. Yağız al atlı Kazan'a keşiş diyen Bey Yigene doru aygırına bindi. Saymağa kalksam tükense olmaz, kudretli Oğuz beyleri bindi, Ala Dağa alaca asker ava çıktı.

Kafirin casusu casusladı, vardı kafirler azgını Şökli Melik'e haber verdi. Yedi bin kaftanının ardı yırtmaçlı, yarısından kara saçlı, pis dinli, din düşmanı alaca atlı kafir bindi, dört nala hücum etti, gece yarısında Kazan Bey'in yurduna geldi. Altın otağlarını kafirler yıktılar. Kaza benzer kızı gelini feryat ettirdiler. Tavla tavla koç atlarına bindiler. Katar katar kızıl develerini yedekte çektiler. Ağır hazinesini, bol akçesini yağmaladılar. Kırk ince belli kız ile boyu uzun Burla Hatun esir gitti. Kazan beyin ihtiyarcık olmuş anası kara deve boynunda asılı gitti. Han Kazan'ın oğlu Uruz Bey üç yüz yiğit ile eli bağlı, boynu bağlı gitti. Eylik Koca Oğlu Son Kulmaş, Kazan Bey' in evi üzerine şehit oldu. Kazanın bu işlerden haberi yok. Kafir der: Beyler, Kazanan tavla tavla koç atlarına binmişiz, altın akçasını yağmalamışız, kırk yiğit ile oğlu Uruz'u esir etmişiz, katar katar develerini yedekte çekmişiz, kırk ince belli kız ile Kazan'ın helallisini tutmuşuz, bu darbeleri biz Kazan'a vurmuşuz dedi. Kafirin biri der: Kazan Bey'de bir Öcümüz kaldı. Şökli Melik der: Bre asilzade ne öcümüz kaldı? Kafir der: Kazanın Kapulu Derbendinde on bin koyunu vardır, şu koyunları da getirsek Kazan'a büyük darbe vurmuş olurduk dedi. Şökli Melik der: Altı yüz kafir varsın, koyunu getirsin dedi.

Altı yüz kafir atlandı, koyunun üzerine dört nala gitti.

Gece yatarken Karacık Çoban kara kaygılı rüya gördü. Rüyasından sıçradı ayağa kalktı. Kıyan Gücü, Demir Gücü bu iki kardeşi yanına aldı. Ağılın kapışını berkitti. Üç yerde tepe gibi taş yığdı. Alaca kollu sapanını eline aldı.

Ansızın Karacık çobanın üzerine altı yüz kafir yüklendi.

Kafir der:

Karanlık akşam olunca kaygılı çoban

Kar ile yağmur yağınca çakmaklı çoban

Sütü peyniri bol kaymaklı çoban

Kazan Bey'in penceresi altın otağlarını biz yıkmışız, tavla tavla koç atlarına biz binmişiz, katar katar kızıl devesini biz yedekte çekmişiz, ihtiyarcık anasını biz getirmişiz, ağır hazine bol akçasını biz yağmalamışız. kaza benzer kızı gelini biz esir etmişiz, kırk yiğidi ile Kozan'ın oğlunu biz getirmişiz, kırk ince belli kız ile Kazan'ın helallisini biz getirmişiz, bre çoban uzağından yakınından beri gel, baş indirip bağır, bas, biz kafire selam ver, öldürmeyelim, Şökli Melik'e seni iletelim, sana beylik verelim.

Çoban der:

Lakırdı söyleme bre itim kafir

İtim ile bir yalakta bulaşığımı içen azgın kafir

Altındaki alaca atını ne översin

Alaca başlı keçim kadar gelmez bana

Başındaki tulganı ne översin bre kafir

Baçımdaki börküm kadar gelmez bana

Altmış tutam mızrağım ne översin murdar kafir

Kızılcık değeneğim kadar gelmez bana

Kılıcım ne översin bre kafir

Eğri başlı çomağım kadar gelmez bana

Okluğunda doksan okunu ne översin bre kafir

Alaca kollu sapanım kadar gelmez bana

Uzağından yakınından beri gel

Yiğitlerin darbesini gör öyle geç

dedi. Derhal kafirler at teptiler, ok serptiler. Yiğitler ejderhası Karacık Çoban sapanının oyasına taş koydu attı. Birini alınca ikisini üçünü yıktı, ikisini atınca üçünü dördünü yıktı. Kafirlerin gözüne korku düştü. Karacık Çoban kafirin üç yüzünü sapan taşı ile yere serdi. İki kardeşi okla vuruldu, şehit oldu. Çobanın taşı tükendi, koyun demez keçi demez, sapanının ayasına koyar atar, kafiri yıkar. Kafirin gözü korktu. Dünya alem kafirin basma karanlık oldu, der: Murada, maksuda ermesin, bu çoban bizim hepimizi öldürür mü öldürür dediler, ve durmayıp kaçtılar.

Çoban şehit olan kardeşlerini Hakka teslim etti, kafirlerin (esinden bir büyük tepe yığdı, çakmak çakıp ateş yaktı ve keçesinden isli kül yapıp yarasına bastı, yolun kenarına geçip oturdu, ağladı sızladı. Der : Salur Kazan, Bey Kazan, ölü müsün diri misin, bu işlerden haberin yok mudur dedi.

Meğer hanım o gece kudretli Oğuz'un devleti. Bayındır Han'ın güveyisi. Ulaş oğlu Solur Kazan kara kaygılı rüya gördü. Sıçradı ayağa kalktı, der: Biliyor musun kardeşim Kara Göne, rüyamda ne göründü, kara kaygılı rüya gördüm, yumruğumda çırpınan benim şahin kuşumu ölüyor gördüm, gökten yıldırım ak otağımın üzerine çakıyor gördüm, kapkara duman yurdumun üzerine dökülüyor gördüm, kuduz kurtlar evimi dişleyip yırtıyor gördüm, kargı gibi kara saçımı uzanıyor gördüm, uzanarak gözümü örtüyor gördüm, bileğimden on parmağımı kanda gördüm, ne vakit ki bu rüyayı gördüm, ondan beri aklımı fikrimi toplayamıyorum, hanım kardeş benim bu rüyamı yor bana dedi. Kara Göne der: Kara bulut dediğin senin devletindir, kar ile yağmur dediğin senin askerindir, sac kaygıdır, kan karadır, geri kalanını yoramam, Allah yorsun dedi. Böyle söyleyince Kazan der: Benim avımı bozma, askerimi dağıtma, ben bugün yağız al atı ökçelerim, üç günlük yolu bir günde alırım, öğle olmadan yurdumun üstüne varırım, eğer sağdır esendir, akşam olmadan gene ben bana gelirim, yurdum sağ esen değilse başınızın çaresine bakın, ben artık gittim dedi.

Yağız al atım mahmuzladı Kazan Bey yola gitti. Gele gele yurdunun üzerine geldi. Gördü ki uçanlardan kuzgun kalmış, fazı dolaşmış yurtta kalmış. Kazan Bey burada yurt ile haberleşmiş, görelim hanım ne haberleşmiş:

Kazan der:

Kavım kabile benim ortak yurdum

Yaban eşeği ile yabani geyiğe komşu yurdum

Seni düşman nereden dolamış güzel yurdum

Ak otağlar dikilince yurdu kalmış

İhtiyarcık anam oturunca yeri kalmış

Oğlum Uruz ok alınca hedef kalmış

Oğuz beyleri at sürünce meydan kalmış

Kara mutfak dikilince ocak kalmış

Bu halleri gördüğünde Kazan'ın kara süzme gözleri kan yaş doldu, kan damarları kaynadı, kara bağrı sarsıldı. Yağız al atım ökçeledi, kafirin geçtiği yola düştü gitti.

Kazan'ın önüne bir su geldi. Kazan der: Su Hak yüzünü görmüştür, ben bu su ile haberleşeyim dedi. Görelim hanım nice haberleşti:

Kazan der:

Çağıl çağıl kayalardan çıkan su

Ağaç gemileri oynatan su

Basan ile Hüseyin’in hasreti su

Bağ ve bostanın ziyneti su

Ayişe ile Fdtıma'nın bakışı su

Koç atların gelip içtiği su

Kızıl develerin gelip geçtiği su

Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su

Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana

Kara başım kurban olsun suyum sana

dedi. Su nasıl haber versin. Sudan geçti, bu sefer bir kurda rastladı. Kurt yüzü mübarektir, kurt ile bir haberleşeyim dedi. Görelim

hanım ne haberleşti:

Kazan der:

Karanlık akşam olunca günü doğan

Kar ile yağmur yağınca er gibi duran

Kara koç atlar gördüğünde kişnettiren

Kızıl deve gördüğünde bağrıştıran

Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan

Arkasını vurup berk ağılın ardım söken

Karma öğeçin semizim alıp tutan

Kanlı kuyruk yüzüp çap çap yutan

Avazı kalın köpeklere kavga salan

Çakmaklıca çobanları geceleyin koşturan

Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana

Kara basımın sağlığında iyilikler edeyim köpek

dedi. Kurt nasıl haber versin. Kurttan da geçti. Karoca Çoban'ın kora köpeği Kazan'ın karşısına geldi. Kazan, kara köpek ile haberleşti, görelim hanım ne haberleşti:

Der:

Karanlık akşam olunca vaf vaf üren

Acı ayran dökülünce çap çap içen

Gece gelen hırsızları korkutan

Korkutarak şamatasıyla ürküten

Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana

Kara basımın sağlığında iyilikler edeyim köpek sana

dedi. Köpek nasıl haber versin. Köpek Kazan'ın atının ayağına çap çap düşer, sin sin sinler. Kazan bir sopa ile köpeği vurdu, köpek çekildi geldiği yola gitti. Kazan köpeği takip ederek Karaca Çoban'ın üzerine geldi. Çoban'ı gördüğünde haberleşti, görelim hanım ne haberleşti:

Kazan der:

Karanlık ahsam olunca kaygılı çoban

Kar ile yağmur yağınca çakmaklı çoban

Ünümü anla sözümü dinle

Ak otağım surdan geçmiş gördün mü söyle bana

Kara başım kurban olsun çoban sana

dedi. Çoban der:

Ölmüş muydun yitmiş miydin a Kazan

Nerde geziyordun neredeydin a Kazan

Dün değil evvelki gün evin burçtan geçti. İhtiyarcık anan kara deve boynunda asılı geçti. Kırk ince belli kızı île helalim boyu uzun Burla Hatun ağlayarak şurdan geçti. Kırk yiğit île oğlun Uruz başı açık yalın oyak kafirlerin yarımca esir gitti. Tavla tavla koç atlarına kafir binmiş. Katar katar develerim kafir yedekte çekmiş Altın akçe, bol hazineni kafir almış.

Çoban böyle deyince Kazan oh etti, aklı basından gitti, dünya alem gözüne karanlık oldu. Der: Ağzın kurusun çoban, dilin çürüsün çoban, Kadir senin alnına bela yazsın çoban dedi. Kazan Bey böyle söyleyince çoban der:

Ne kızıyorsun bana ağam Kazan

Yoksa göğsünde yok mudur iman

Altı yüz kafir de benim üzerime geldi, iki kardeşim şehit oldu. üç yüz kafir öldürdüm gaza ettim, semiz koyun zayıf toklu senin

kapından kafirlere vermedim, üç yerden yaralandım, kara başım bunaldı, yalnız kaldım, suçum bu mudur dedi. Çoban der.

Yağız al atım ver bana

Altmış tutam mızrağım ver bana

Ap alaca kalkanım ver bana

Kara çelik öz kılıcım ver bana

Okluğunda seksen okunu ver bana

Ak kirişli sert yayını ver bana

Kafire ben yarayım

Yeniden doğanım öldüreyim

Yenim ile alnımın kanım ben şileyim

Ölürsem senin uğruna ben öleyim

Allah Teala kor ise evini ben kurtarayım

dedi.

Çoban böyle diyince Kazan'a kahır geldi, tuttu yürüyü verdi. Çoban da Kazan'ın ardından yetişti. Kazan döndü baktı, oğul çoban nereye gidiyorsun dedi Çoban der: Ağam Kazan sen evini almağa gidiyorsan. ben de kardeşimin kanım almağa gidiyorum dedi. Böyle söyleyince Kazan dar: Oğul çoban karnım açtır, bir şeyin var mıdır yemeğe dedi. Çoban der: Evet ağam Kazan, geceden bir kuzu pişirmişimdir, gel bu ağaç dibinde inelim yiyelim dedi. İndiler, çoban dağarcığı çıkardı, yediler.

Kazan fikreyledi, der: Eğer çoban ile varacak olursam kudretli Oğuz beyleri benim başıma kakınç kakarlar, çoban beraber olmasa Kazan kafiri yenemezdi derler dedi. Kazan'a gayret geldi. Çobanı bir ağaca sara sara muhkem bağladı, kalktı yürüyü verdi. Çobana der: Bre çoban karnın acıkmamışken, gözün kararmamışken bu ağacı koparmağa bak, yoksa seni burda kurtlar kuşlar yer dedi. Karaca Çoban zorladı, koca ağacı yeri île yurdu ile kopardı, arkasına aldı. Kazan'ın ardına düştü. Kazan baktı gördü çoban ağacı arkasına almış geliyor. Kazan der. Bre çoban bu ağaç ne ağaçtır? Çoban der: Ağam Kazan bu ağaç o ağaçtır ki sen kafiri tepelersin, karnın acıkır, ben sancı bu ağaç ile yemek pişiririm dedi. Kazana bu söz hoş geldi. Atından indi, çobanın ellerim çözdü, alnından bir öptü. Der: Allah benim evimi kurtaracak olursa seni tavlacı başı eyleyeyim dedi. İkisi yola girdi.

Beri yanda Şökli Melik kafirlerle şen şadıman yiyip içip duruyordu. Der: Beyler biliyor musunuz Kazan'a nasıl gadreylemek gerek, boyu uzun Burla Hatun'unu getirip kadeh sundurmak gerek dedi.

Boyu uzun Burla Hatun bunu işitti, yüreği ile canına ateşler düştü. Kırk ince belli kızın içine girdi, öğüt verdi. Der : Hanginizi yapışırlarsa Kazan'ın hatunu hanginizdir diye, kırk yerden ses veresiniz, dedi.

Şökli Melik'ten adam geldi, Kazan Bey'in hatunu hangisidir dedi. Kırk yerden ses geldi, hangisidir bilmediler.

Kafire haber verdiler, birine yapıştık, kırk yerden ses geldi, bilmedik hangisidir dediler. Kafir de: Bre varın Kazan'ın oğlu Uruz'u çekin çengele asın, kıyma kıyma ak etinden çekin, kara kavurma pişirip kırk bey kızma iletin. kim ki yedi o değil, kim ki yemedi odur, alın galin kadeh sunsun dedi. Boyu uzun Burla Hatun oğlunun yomacına geldi, çağırıp oğluna söyler, görelim hanım ne söyler:

Der:

Oğul oğul ay oğul

Biliyor musun neler oldu

Söyleştiler fısıl fısıl

Kafirin fiilini duydum

Penceresi altın otağımın kabzası oğul

Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul

Oğul oğul ay oğul

Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul

On ay diyince dünyaya getirdiğim oğul

Dolaması altın beşikte belediğim oğul

kafirler ters konuşmuşlar: Kazan oğlu Uruz'u hapisten çıkarım, boğazımdan urgan ile asın, iki küreğinden çengele takın, kıyma kıyma ak etinden çekin, kora kavurma edip kırk bey kızına iletin, kim ki yedi o değil, kim ki yemedi o Kazan'm hatunudur, çekin döşeğimize getirelim, kadeh sunduralım demişler. Senin etinden oğul yiyeyim mi, yoksa pis dinli kafirin döşeğine gireyim mi, baban Kazan'm namusunu lekeleteyim mi, nice deyim oğul bey dedi. Uruz der: Ağzın kurusun ana, dilin çürüsün ana, ana hakkı Tanrı hakkı olmamış olsaydı kalkarak yerimden doğrulaydım, yakan ite boğazından tutaydım, kaba ökçem altına ataydım, ak yüzünü kara yere tepeydim, ağzın île burnundan kan fışkırtaydım, can tatlılığını sana göstereydim, bu nasıl sözdür, sakın kadın ana benim üzerime gelmeyesin, benim için ağlamayasın, bırak beni kadın ana çengele vursunlar, bırak elimden çeksinler kara kavurma etsinler kırk bey kızının önüne iletsinler, onlar bir yediğinde sen iki ye, seni kafirler bilmesinler duymasınlar. takı pis dinli kafirin döşeğine varmayasın, kadehim sunmayasın, babam Kazan'ın namusunu lekelemeyesin. sakın dedi. Oğlan böyle diyince boncuk boncuk gözünün yaşı revan oldu. Boyu uzun, beli ince Burla Hatun boynu ile kulağım tuttu düştü, güz elması gibi al yanağını çekti yırttı, karat gibi kara saçını yoldu, oğul oğul diyerek feryat figan etti ağladı. Uruz der:

Kadın ana karşıma geçip ne böğürüyorsun

Ne bağırıyorsun ne ağlıyorsun

Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun

Geçmiş benim günümü ne andırıyorsun

Hey ana arap atlar olan yerde

Bir tayı olmaz mı olur

Kızıl develer olan yerde

Bir deve yavrusu olmaz mı olur

Akça koyunlar olan yerde

Bir kuzucağı olmaz mı olur

Sen sağ ol kadın ana babam sağ olsun

Bir benim gibi oğul bulunmaz mı olur

dedi. Böyle diyince anasının kararı kalmadı, yürüyü verdi, kırk ince belli kızın içine girdi.

Kafirler Uruz'u alıp kesim için çengelin dibine getirdiler.

Uruz der:

Bre kafir aman

Tanrının birliğine yoktur güman

bırakın beni, bu ağaç ile söyleşeyim dedi. Çağırıp ağaca söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Ağaç ağaç der isem sana üzülme ağaç

Mekke ile Medine'nin kapışı ağaç

Musa Kelimin asası ağaç

Büyük büyük suların köprüsü ağaç

Kara kara denizlerin gemisi ağaç

Erlerin şahı Ali'nin Düldülünün eyeri ağaç

Zülfikarın kını ile kabzası ağaç

Şah Hasan ile Hüseyin'in beşiği ağaç

Eğer erdir eğer avrattır korkuşu ağaç

Başına doğru bakar olsam başsız ağaç

Dibine doğru bakar olsam dipsiz ağaç

Beni sana asarlar çekme ağaç

Çekecek olursan yiğitliğim seni tutsun ağaç

Bizim elde olmalıydın ağaç

Kara hindu kullanma.. buyuraydım

Seni para para doğrayalardı ağaç

Sonra dedi:

Tavla lavla bağlanırken atıma yazık

Kardeş diye beslerken arkadaşıma yazık

Yumruğumda çırpınırken şahin kuşuma yazık

Yetişmesi ile tutarken tazıma yazık

Beyliğe doymadan kendime yazık

Yiğitlikten usanmadan canıma yazık

dedi, tane tane göz yaşı dokur) ağladı, yanık ciğerciğini dağladı.

Bu sırada sultanım, Salur Kazan ile Karoca Çoban dört nota yetişti. Çobanın üç yaşında dana derisinden sapanının ayası idi, üç keçi tüyünden sapanının kolları idi, bir keçi tüyünden çatlayıcı idi. Her atınca on iki batman taş atardı. Attığı taş yere düşmezdi. yere dahi düşse toz gibi savrulurdu, ocak gibi oyulurdu. Üç yıla kadar taşı düştüğü yerin otu bitmezdi. Semiz koyun zayıf toklu bayırda kalsa, kurt gelip yemezdi sapanının korkusundan. Öyle olunca sultanım, Karaca Çoban sapan çatlattı, dünya alem kafirin gözüne karanlık oldu. Kazan der: Karacık Çoban anamı kafirden dileyeyim, at ayağı altında kalmasın dedi. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Kazan kafire çağırıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Bre Şökli Melik

Penceresi altın otağlarımı getirmişsin

Sana gölge olsun

Ağır hazinemi bol akçemi getirmişsin

Sana harçlık olsun

Kırk ince belli kız ile Burla Hatun'u getirmişsin

Sana esir olsun

Kırk yiğit ile oğlum Uruz’u getirmişsin

Kulun olsun

Tavla tavla koç atlarımı getirmişsin

Sana binek olsun

Katar katar develerimi getirmişsin

Sana yük taşıyıcı olsun

İhtiyarcık anamı getirmişsin

Bre kafir anamı ver bana

Savaşmadan vuruşmadan çekileyim

Geri döneyim gideyim belli bil

dedi. Kafir der:

Bre Kazan

Penceresi altın otağım getirmişiz

Bizimdir

Kırk ince belli kız ile

Boyu uzun Burla Hatun'u getirmişiz

Bizimdir

Kırk yiğit ile oğlun Uruz'u getirmişiz

Bizimdir

Tavla tavla koç atlarını

Katar katar develerini getirmişiz

Bizimdir

İhtiyarcık ananı getirmişiz

Bizimdir

Şano vermeyiz, Yayhan Keşiş oğluna veririz, Yayhan Keşiş oğlundan oğlu doğar, biz onu sana hasım koruz dediler. Çoban hiddetlendi, dudakları kabardı. Çoban der:

Bre dini yok akılsız kafir

Aklı yok derneksiz kafir

Karşı yatan karlı kara dağlar ihtiyarlamışlar otu bitmez

Kanlı kanlı ırmakları ihtiyarlamıştır suyu gelmez

Yiğit yiğit atlar ihtiyarlamıştır tay vermez

Kızıl kızıl develer ihtiyarla maçtır yavru vermez

Bre kafir Kazanan anası ihtiyarlamıştır oğul vermez

dölünü olmaktan sefan var ise Şökli Melik, kora gözlü kızın var ise, getir Kazan'a ver, bre kafir senin kızından oğlu doğsun. siz onu Kazan Beğe hasım koyasınız dedi.

Bu sırada kudretli Oğuz beyleri yetişti. Hanım görelim kimler yetişti. Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüşü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, bıyığını ensesinde yedi yerde düğümleyen, yiğitler ejderhası, Kazan Beyin kardeşi Kara Göne dört nata yetişti. Çal kılıcım kardeş Kazan, yetiştim dedi.

Bunun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendindeki demir kapıyı tepip alan, altmış tutam alaca mızrağının uçunda er böğürten, Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi.

Bunun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Hemid île Merdin kalesini tepip yıkan, demir yaylı Kapçak Melik'e kan kusturan, gelerek Kazan'ın kızını erlik ile alan, Oğuz'un ak sakallı ihtiyarlarının görünce o yiğidi takdir ettiği, al ipekli şalvarlı, atı deniz ördeği püsküllü, Kara Göne oğlu Kara Budak dört nala yetişti. Çal kılıcını, ağam Kazan, yetiştim dedi.

Bunun ardınca görelim hanım kimler yetişti : Destursuzca Bayındır Han'ın düşmanını bastıran, altmış bin kafire kan kusturan,

ak boz atinin yelesi üstünde kar durduran. Gaflet Koca oğlu Şir Şemseddin dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim, dedi.

Bunun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarından fırlayıp uçan, ap alaca gerdeğine karşı gelen, yedi kızın ümidi, kudretli Oğuz'un imrenileni, Kazan Beyin inançlısı, boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. Çal kılıcım ağam Kazan, yetiştim, dedi.

Bunun ardında hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir alından yıkıcı. Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim, dedi.

Bunun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Altmış ögeç derisinden kürk eylese topuklarım örtmeyen, altı ögeç derisinden külah etse kulaklarını örtmeyen, kolu budu irice, uzun baldırları ince, Kazan Beyin dayısı, at ağızlı Aruz Koca dört nala yetişti. Cal

kılıcını beyim Kazan, yetiştim, dedi.

Bunun ardınca görelim kimler yetişti: Giderek Peygamberin yüzünü gören, gelerek Oğuz'da sahabesi olan, hiddeti tutunca bıyıklarından kan çıkan, bıyığı kanlı Büğdüz Emen dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim, dedi.

Bunun ardınca görelim kimler yetişti: Kafirleri it ardına bırakıp horlayan, yurttan çıkıp Aygır Gözler suyundan at yüzdüren, elli yedi kalenin kilidini alan, Ak Melik Çeşme kızına nikah eden, Sofi Sandal Melik'e kan kusturan, kırk cübbe bürünüp otuz yedi kale beyinin dilber kızlarını çalıp bir bir boynunu kucaklayan, yüzünden dudağından öpen, Eylik Koca oğlu Alp Eren, dört nala yetişti. Cal kılıcını ağam Kazan yetiştim, dedi. Sayılmakla Oğuz beyleri tükense olmaz, hep yetiştiler. Arı sudan abdest aldılar, ak alınlarını yere kodular, iki rekat namaz kıldılar Adı güzel Muhammed'e salavat getirdiler, derhal kafire at saldılar, kılıç çaldılar. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün ciğerinde olaner yiğitler belirdi. O gün namertler sapa yer gözetti. O gün bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Başlar kesildi top gibi. Yiğit yiğit atlar koştu, nalı düştü. Alaca alaca mızraklar saplandı. Kara çelik öz kılıçlar çalındı, ağzı düştü. Üç kanatlı kayın oklar atıldı, temreni düştü. Kıyametin bir günü o gün oldu. Bey hizmetkarından, hizmetkar beyinden ayrıldı.

Dış Oğuz beyleri ile Deli Dündar sağdan tepti. İç Oğuz beyleri Ne Kazan merkeze tepti. Şökli Melik'e havale oldu. Şökli Melik'i böğürderek attan yere düşürdü, derhal kara basını tutup kesti, parçalayarak olca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken

Melik'e Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar karşı geldi, sağ yanını kılıçladı, yere düşürdü. Sol tarafta Buğacık Melik'e Kara Göne oğlu Deli Budak karşı geldi, altı dilimli gürz ile tepesine şiddetle tutup vurdu, dünya alem gözüne karanlık oldu, at boynunu kucakladı, yere düştü. Kazan Bey'in kardeşi kafirin tuğu ile sancağını kılıçladı yere düşürdü. Derelerde tepelerde kafire kırgın girdi, leşine kuzgun üşüştü. On iki bin kafir kılıçtan geçti. Beş yüz Oğuz yiğitleri şehit oldu. Kaçanım Kazan Bey kovalamadı, aman diyenini öldürmedi. Kudretli Oğuz beyleri ganimet aldı.

Kazan Bey ordusunu, çoluğunu çocuğunu, hazinesini aldı geri döndü. Altın tahtında yine evini dikti. Karacık Çobanı tavlacı başı eyledi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk tane kul, kırk cariye oğlu Uruz'un basma azat eyledi. Kahraman koç yiğitlere çok ülke verdi, şalvar, cübbe, çuha verdi. Dedem Korkut gelerek destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi.

Hanı dediğim bey erenler

Dünya benim diyenler

Ecel aldı yer gizledi

Fani dünya kime kaldı

Gelimli gidimli dünya

Ahir son ucu ölümlü dünya

Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik Öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın hanım hey!...

[DEDE KORKUT HİKÂYELERİ-3]

Kam Püre'nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey

Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üstüne ak otağını diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri Bayındır Han’ın sohbetine toplanmıştı. Pay Püre Bey de Bayındır Han'ın sohbetine gelmişti.

Bayındır Han'ın karşısında Kara Göne oğlu Kara Budak yaya dayanıp durmuştu. Sağ yanında Kazan oğlu Uruz durmuştu. Sol yanında Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek durmuştu. Pay Püre Bey bunları gördüğünde ah eyledi, basından aklı gitti, mendilini aldı, böğüre böğüre ağladı.

Böyle edince, kudretli Oğuz'un arkası, Bayındır Han'ın güveyisi Solur Kazan kaba dizinin üzerine çöktü, gözünü dikerek Pay Püre Bey'in yüzüne baktı, der: Pay Püre Bey ne ağlayıp bağırıyorsun? Pay Püre der Han Kazan nasıl ağlamayayım, nasıl bağırmayayım, oğulda nasibim yok, kardeşte kaderim yok. Allah Teala bana beddua etmiştir, beyler tacım tahtım için ağlarım, bir gün olacak düşeceğim öleceğim, yerimde yurdumda kimse kalmayacak dedi. Kazan der: Maksudun bu mudur? Pay Püre Bey der: Evet budur, benim de oğlum olsa, Han Bayındır'ın karşısına geçse dursa, hizmet eylese, ben de baksam sevinsem, kıvansam, güvensem dedi.

Böyle diyince kudretli Oğuz Beyleri yüzlerim göğe tuttular, el kaldırıp dua eylediler, Allah Teala sana bir oğul versin dediler. O zamanda beylerin hayır duası hayır dua, bedduası beddua idi, duaları kabul olunurdu.

Pay *****en Bey de yerineleri kalktı, der: Beyler benim de hakkıma bir dua eyleyin, Allah Teala bana da bir kız versin dedi. Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua eylediler. Allah Teala sana da bir kız versin dediler. Pay *****en Bey der: Beyler Allah Teala bana bir kız verecek olursa, siz şahit olun, benim kızım Pay Püre Bey'in oğluna beşik kertme yavuklu olsun dedi.

Bunun üzerine bir kaç zaman geçti. Allah Teala Pay Püre Bey'e bir oğul, Pay *****en Bey'e bir kız verdi. Kudretli Oğuz beyleri bunu işittiler, şad olup sevindiler. Pay Püre Bey bezirganlarınım yanına çağırdı, buyruk etti : Bre bezirganlar. Allah Teala bana bir

oğul verdi. Rum eline benim oğlum için güzel armağanlar getirin, benim oğlum büyüyünceye kadar dedi.

Bezirganlar da gece gündüz yola girdiler. İstanbul'a geldiler. Fevkalade, nadide, güzel armağanlar aldılar. Pay Püre'nin oğlu için bir deniz tayı boz aygır aldılar, bir ok kirişli sert yay aldılar, bir de altı kanatlı gürz aldılar. Yol hazırlığını yaptılar.

Pay Püre'nin oğlu beş yasma girdi, beş yaşından on yaşına girdi, on yaşından on beş yaşına girdi. Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli bir güzel iyi yiğit oldu. O zamanda bir oğlan baş kesmese kan dökmese ad koymazlardı. Pay Püre Bey'in oğlu atlandı, ava çıktı. Av avlarken babasının tavlasının üzerine geldi. Tavlacı başı karşıladı, indirdi misafir etti. Yiyip içip oturuyorlardı. Beri yandan da bezirganlar gelerek Kara derbent ağzına konmuşlardı. Murada maksuda erişmesin, Evnük Kalesi'nin kafirleri bunları casusladı.

Bezirganlar yatarken ansızın beş yüz kafir saldırdılar, vurdular, yağmaladılar. Bezirganın büyüğü tutuldu, küçüğü kaçarak Oğuz'a geldi.

Baktı gördü Oğuz'un hududunda bir alaca gölgelik dikilmiş, bir bey oğlu güzel yiğit kırk yiğit ile, sağında ve solunda, oturuyorlar. Oğuz'un bir güzel yiğidi ancak, yürüyeyim medet diyeyim dedi.

Bezirganlar der: Yiğit yiğit bey yiğit, sen benim ünümü anla sözümü dinle, on altı yıldır ki Oğuz içinden gitmiştik. fevkalade kafir malını Oğuz beylerine getiriyorduk. Pasının Kara Derbent ağzına göğüs vermiş idik. Evnük Kalesi'nin beş yüz kafiri üzerimize saldırdı. kardeşim esir oldu, malımızı rızkımızı yağmaladılar, geri döndüler, kara başımı kaldırdım sana geldim, kara basının sadakası yiğit medet bana dedi.

Bu defa oğlan şarap içerken içmez oldu. Altın kadehi elinden yere çaldı, der: Ne diyorsam yetiştirin, giyimim ile benim koç atımı getirin hey, beni seven yiğitler binsinler dedi. Bezirgan da önlerine düştü, kılavuz oldu.

Kafir de inerek bir yerde akçe bölüşmekteydi. Bu sırada yiğitler meydanının arslanı, pehlivanların kaplanı boz oğlan yetişti. Bir iki demedi, kafirlere kılıç vurdu, baş kaldıran kafirleri öldürdü, gaza eyledi, bezirganların malını kurtardı.

Bezirganlar der: Bey yiğit bize sen erlik işledin, gel şimdi beğendiğin maldan al dediler. Yiğidin gözü bir deniz tayı boz aygırı tuttu, bir de altı kanatlı gürzü, bir de ak kirişli yayı tuttu. Bu üçünü beğendi. Der: Bre bezirganlar bu aygırı ve sonra bu yayı ve bu gürzü bana verin dedi. Böyle diyince bezirgan lar bozuldu. Yiğit der: Bre bezirganlar çok mu istedim dedi. Bezirganlar dediler: Niye çok olsun, amma bizim bir beyimizin oğlu vardır, bu üç şeyi ona armağan ******ürmemiz gerek idi dediler. Oğlan der: Bre beyinizin oğlu kimdir? Dediler. Pay Püre' nin oğlu vardır, adına Bamsı derler dediler. Pay Püre'nin oğlu olduğunu bilemediler. Yiğit parmağını ısırdı. Der: Burda minnetle olmaktansa, orda babamın yanında minnetsiz almak daha iyidir dedi. Atını kamçıladı yola girdi. Bezirganlar ardından baka kaldılar, vallah güzel yiğit, faziletli yiğit dediler.

Boz oğlan babasının evine geldi. Babasına haber verildi bezirganlar geldi diye. Babası sevindi, çadır otağ, alaca gölgelik diktirdi, ipek halıcıklar serdi, geçti oturdu. Oğlunu sağ yanına aldı. Oğlan bezirganlar hususundan bir söz söylemedi, kafirleri öldürdüğünden bahsetmedi. Birdenbire bezirganlar geldiler. Baş indirip selam verdiler. Gördüler ki o yiğit ki baş kesmiştir, kan dökmüştür. Pay Püre Bey'in sağında oturuyor. Bezirganlar yürüdüler yiğidin elini öptüler. Bunlar böyle edince Pay Püre Bey'in hiddeti tuttu, bezirganlara der: Bre kavat oğlu kavatlar, baba dururken oğul elini mi öperler? Dediler: Hanım, bu yiğit senin oğlun mudur? Evet benim oğlumdur dedi. Dediler: şimdi incinme hanım önce onun elini öptüğümüze, eğer senin oğlun olmasaydı bizim malımız Gürcistan'da gitmişti, hepimiz esir olmuştuk dediler. Pay Püre Bey der: Bre, benim oğlum baş mı kesti, kan mı döktü? Evet baş kesti, kan döktü, adam devirdi dediler. Bre, bu oğlana ad koyacak kadar var mıdır dedi. Evet sultanım, fazladır dediler.

Pay Püre Bey kudretli Oğuz beylerini çağırdı misafir etti. Dedem Korkut geldi, oğlana ad koydu. Der:

Ünümü anla sözümü dinle Pay Püre Bey

Allah Teala sana bir oğul vermiş tutu versin

Ak sancak kaldırınca müslümanlar arkası olsun

Karşı yatan kara karlı dağlardan aşar olsa

Allah Teala senin oğluna aşıt versin

Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin

Kalabalık kafire girince

Allah Teala senin oğluna fırsat versin

Sen oğlunu Bamsam diye okşarsın

Bunun adı boz aygırlı Bamsı Beyrek olsun

Adım ben verdim yaşını Allah versin

dedi. Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua kıldılar, bu ad bu yiğide kutlu olsun dediler. Beyler hep ava bindi. Boz aygırını

çektirdi Beyrek bindi. Ala dağa alaca asker ava çıktı. Birdenbire Oğuz'un üzerine bir sürü geyik geldi. Bamsı Beyrek birini, kovalayıp gitti. Kovalaya kovalaya bir yere geldi, ne gördü? Sultanım gördü : Yeşil çayırın üzerine bir kırmızı otağ dikilmiş, Yarap bu otağ kimin ola dedi. Haberi yok ki alacağı ela gözlü kızın otağı olsa gerek. Bu otağın üzerine varmağa haya etti. Dedi: Ne olursa olsun, hele ben avımı alayım dedi. Otağın önünde erişi verdi, geyiği arka ayağından vurdu. Baktı gördü —bu otağ Banı Çiçek otağı imiş ki Beyreğin beşik kertme nişanlısı, adaklısı idi— Banı Çiçek otağdan bakıyordu. Bre dadılar, bu kavat oğlu kavat bize erlik mi gösteriyor dedi, varın bundan pay isteyin, görün ne der dedi.

Kısırca Yenge derler bir hatun var idi, ileri vardı pay istedi: Hey bey yiğit, bize de bu geyikten pay ver dedi. Beyrek der: Bre dadı, ben avcı değilim, bey oğlu beyim, hepsi size dedi. aman sormak ayıp olmasın bu otağ kimindir dedi. Kısırca Yenge der: Bey yiğidim, bu otağ Pay *****en Bey kızı Banu Çiçeğindir dedi. Bunun üzerine hanım. Beyreğin kanı kaynadı, edepte usul usul geri döndü.

Kızlar geyiği kaldırdılar, güzeller şahı Banı Çiçeğin Önüne getirdiler. Baktı gördü ki bir sultan semiz yabani geyiktir. Banı Çiçek der: Bre kızlar, bu yiğit ne yiğittir? Kızlar der: Vallah sultanım, bu yiğit yüzü örtülü güzel yiğittir, bey oğlu bey imiş dediler. Banu Çiçek der: Hey hey dadılar, babam bana ben seni yüzü örtülü Beyreğe vermişim derdi, olmaya ki bu ola, bre çağırın haberleşeyim dedi.

Çağırdılar Beyrek geldi. Banu Çiçek yaşmaktandı, haber sordu, der: Yiğit, gelişin nerden? Beyrek der: İç Oğuz'dan. İç Oğuz'da kimin nesisin dedi. Pay Püre oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim dedi. Kız der: Peki ya ne yapmaya geldin yiğit dedi. Beyrek der: Pay *****en Beyin bir kızı varmış, onu görmeğe geldim dedi. Kız der: O öyle insan değildir ki sana görünsün dedi, amma ben Banu Çiçeğin dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle ok atalım, beni geçersen onu da geçersin ve hem seninle güreşelim, beni yenersen onu da yenersin dedi. Beyrek der: Pekala şimdi atlanın. ikisi atlandılar, meydana çıktılar. At teptiler. Seyreğin atı kızın atını geçti. Ok attılar. Beyrek kızın okunu geride bıraktı. Kız der: Bre yiğit benim atımı kimsenin geçtiği yok, okumu kimsenin geride bıraktığı yok, şimdi gel seninle güreş tutalım dedi.

Hemen Beyrek attan indi. Kavuştular, iki pehlivan olup birbirine sarmaştılar. Beyrek kaldırır kızı yere vurmak ister, kız kaldırır Beyreği vurmak ister. Beyrek bunaldı, der: Bu kıza yenilecek olursam, kudretli Oğuz içinde başıma kakınç, yüzüme dokunç ederler dedi. Gayrete geldi, kavradı kızı sarmaya aldı, memesinden tuttu. Kız kocundu. Bu sefer Beyrek kızın ince beline girdi, sarma taktı, arkası üzerine yere yıktı. Kız der: Yiğit Pay *****en'in kızı Banu Çiçek benim dedi. Beyrek üç öptü bir dişledi, düğün kutlu olsun han kızı diye parmağından altın yüzüğü çıkardı kızın parmağına geçirdi. Aramızda bu nişan olsun han kızı dedi. Kız der: Mademki böyle oldu, hemen şimdi ileri atılmak gerek bey oğlu dedi. Beyrek de ne olacak hanım, baş üzerine dedi.

Beyrek kızdan ayrılıp evlerine geldi. Ak sakallı babası karşı geldi, der: Oğul fevkalade olarak bugün Oğuz'da ne gördün? Der: Ne göreyim, oğlu olan evlendirmiş. kızı olan kocaya vermiş. Babası der: Oğul yoksa seni evlendirmek mi gerek. Evet ya ak sakallı aziz baba, evlendirmek gerek dedi.. Babası der: Oğuz'da kimin kızını alıvereyim dedi. Beyrek der: Baba bana bir kız alı ver ki ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmeli ben hasmıma varmadan o bana baş getirmeli, böyle kız alı

ver baba bana dedi. Babası Pay Püre Han der: Oğul sen kız istemiyorsun, kendine bir hempa istiyormuşsun, oğul galiba senin istediğin kız Pay *****en Bey kızı Banu Çiçek'tir dedi. Beyrek der: Evet ya, evet ak sakallı aziz baba benim de istediğim odur dedi. Babası der: Ay oğul Banu Çiçeğin bir deli kardeşi vardır, adına Deli Karçar derler, kız isteyeni öldürür. Beyrek der: Peki ya nidelim? Pay Püre Bey der: Oğul kudretli Oğuz beylerim evimize çağıralım, nasıl uygun görürlerse ona göre işedelim dedi.

Kudretli Oğuz beylerini hep çağırdılar, evlerine getirdiler. Ağır misafirlik eylediler. Kudretli Oğuz beyleri dediler: Bu kızı istemeğe kim vara bilir? Uygun gördüler ki Dede Korkut varsın dediler. Dede Korkut der: Dostlar, madem ki beni gönderiyorsunuz, biliyorsunuz ki Deli Karçar kız kardeşini isteyeni öldürür, bari Bayındır Han'ın tavlasından iki güzel koşucu at getirin, bir keçi başlı geçer aygırı, bir toklu başlı doru aygırı, ansızın kaçma kovalama olursa birisine bineyim, birisini yedekte çekeyim dedi. Dede Korkut'un sözü haklı görüldü. Vardılar Bayındır Han'ın tavlasından o iki atı getirdiler. Dede Korkut birine bindi, birini yedekte çekti, dostlar sizi Hakka ısmarladım dedi gitti.

Meğer sultanım, Deli Karçar da ak çadırını, ak otağını kara yerin üzerine kurdurmuştu, arkadaşları ile nişan talimi yapıp oturuyordu. Dedem Korkut öteden beriye geldi. Baş indirdi, bağır bastı; ağız dilden güzel selam verdi. Deli Karçar ağzını köpüklendirdi. Dede Korkut' un yüzüne baktı, der: Aleykesselam ey ameli azmış fiili dönmüş, kadir Allah ak alnına bela yazmış!. Ayaklıların buraya geldiği yok, ağızlıların bu suyumdan içtiği yok, sana noldu amelin mi azdı fiilin mi döndü, ecelin mi geldi, buralarda neylersin dedi. Dede Korkut der:

Karsı yatan kara dağım aşmağa gelmişim

Akıntılı güzel suyunu geçmeğe gelmişim

Geniş eteğine dar koltuğuna sığınmağa gelmişim

Tanrı’ nın buyruğu ile Peygamberin kavli ile aydan arı, güneşden güzel kız kardeşin Banu Çiçeği Bamsı Beyreğe istemeğe gelmişim dedi. Dede Korkut böyIe söyleyince Deli Karçar der: Bre ne diyorsam yetiştirin, kara aygırı silah ve teçhizatla getirin dedi.

Kara aygırı silah ve teçhizatla getirdiler. Deli Karçar'ı bindirdiler.. Dede Korkut kösteği üzdü durmadan kaçtı. Deli Karçar ardına düştü.

Toklu başlı doru aygır yoruldu, Dede Korkut keçi başlı geçer aygıra sıçradı bindi. Dedeyi kovalaya kovalaya Deli Karçar on tepe yer aşırdı. Dede Korkud'un ardından Deli Karçar erişti. Dede şaşkına döndü, Tanrı'ya sığındı, ismiazam duasını okudu. Deli Karçar kılıcını eline aldı, yukarısından öfke ile hamle kıldı. Deli Bey diledi ki Dedeyi tepeden aşağı çalsın. Dede Korkut dedi : Çalarsan elin kurusun dedi. Hak Teala'nın emri ile Deli Karçar'ın eli yukarıda asılı kaldı. Zira Dede Korkut keramet sahibi idi, dileği kabul olundu.

Deli Karçar der:

Medet aman’el’aman

Tanrının birliğine yoktur güman

Sen benim elimi iyileştiri ver, Tanrı’nın buyruğu ile, Peygamberin kavli ile kız kardeşimi Beyreğe vereyim dedi. Üç kerre ağzından ikrar eyledi, günahına tövbe eyledi. Dede Korkut dua eyledi. Delinin eli Hak emri ile sapa sağlam oldu. Döndü der: Dede, kız kardeşimin yoluna ben ne istersem verir misin? Dede der: Verelim dedi, görelim ne istersin. Deli Karçar der: Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de koyun görmemiş koç getirin, bin de kuyruksuz kulaksız köpek getirin, bin de pire getirin bana dedi. Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz pekala verdim, amma getirmeyecek olursan bu sefer öldürmedim, o vakit öldürürüm dedi.

Dede döndü Pay Püre Bey'in evlerine geldi. Pay Püre Bey der: Dede, oğlan mısın kız mısın? Dede oğlanım dedi. Peki ya nasıl kurtuldun Deli Karçar'ın elinden dedi. Dede der: Allah'ın inayeti, erenlerin himmeti oldu, kızı aldım dedi. Beyreğe ve anasına ve kız kardeşlerine müjdeci geldi, sevindiler, şad oldular. Pay Püre Bey der: Deli ne kadar mal istedi? Dede der: Murada maksuda ermesin, Deli Karçar öyle mal istedi ki hiç bitmez dedi. Pay Püre Bey der: Hele ne istedi? Dede der: Bin aygır istemiştir ki kısrakla

çiftleşmemiş olsun, bin de erkek deve istedi ki dişi deve görmemiş olsun, bin de koç istemiştir koyun görmemiş olsun, bin de kuyruksuz kulaksız köpek istedi, bin de ufacık karacık pireler istedi. Bu şeyleri getirecek olursanız kız kardeşimi veririm, getirmeyecek olursan gözüme görünmeyesin, yoksa seni öldürürüm dedi. Pay Püre Bey der: Dede ben üçünü bulursam ikisini sen bulur musun dedi. Dede Korkut evet hanım, bulayım dedi. Pay Püre Bey dedi: Şimdi Dede. köpek ile pireyi sen bul dedi.

Sonra, kendisi tavla tavla atlarına vardı bin aygır seçti, develerine vardı bin erkek deve seçti, koyunlarına vardı bin koç seçti. Dede Korkut da bin kuyruksuz kulaksız köpek ile bin de pire buldu. Alıp bunları Deli Karçar'a gitti.

Deli Karçar işitti karşı geldi, göreyim dediğimi getirdiler mi dedi. Aygırları görünce beğendi, develeri gördüğünde beğendi, koçları beğendi, köpekleri görünce kah kah güldü. Der: Dede yani hani benim pirelerim? Dede Korkut, hay oğul Karçar insan için tıpkı sığır sineği gibi tehlikelidir, o bir müthiş canavardır, hep bir yerde toplamışımdır, gel gidelim, semizini al zayıfım bırak dedi.

Aldı Deli Karçar'ı bir pireli yere getirdi. Deîi Karçar'ı çırıl çıplak eyledi, ağıla soktu. Pireler Deli Karçar'a üşüştüler. Gördü başa çıkamıyor, der: Medet Dede, kerem eyle Allah aşkına kapıyı aç çıkayım dedi. Dede Korkut: Oğul Karçar ne gürültü patırtı ediyorsun, getirdim, bu ısmarladığın şeydir, noldun böyle bunaldın, semizini al zayıfını bırak dedi. Deli Karçar der: Hay Dede Sultan, Tanrı bunun semizini de alsın zayıfını da alsın, derhal beni kapıdan dışarı çıkar, medet dedi.

Dede kapıyı açtı. Deli Karçar çıktı. Dede gördü ki Delinin canına geçmiş, başının derdine düşmüş, gövdesi pireden görünmez, yüzü gözü belirmez. Dedenin ayağına kapandı. Allah aşkına beni kurtar dedi. Dede Korkut, var oğul kendini suya at dedi. Deli Karçar koşarak vardı suya atladı. Piredir suya aktı gitti. Geldi elbisesini giydi, evine gitti. Ağır düğün hazırlığını yaptı.

Oğuz zamanında bir yiğit ki evlense ok atardı, oku nereye düşse orada gelin odası dikerdi. Beyrek Han da okunu attı, dibine gelin odasını dikti.

Adaklısından gelin hediyesi olarak bir kırmızı kaftan geldi. Beyrek giydi. Arkadaşlarına bu iş hoş gelmedi, müteessir oldular. Beyrek der: Niye müteessir oldunuz dedi. Dediler: Nasıl müteessir olmayalım. sen kızıl kaftan giyiyorsun, biz ak kaftan giyiyoruz dediler. Beyrek der: Bu kadar şeyden ötürü niye müteessir oluyorsunuz, bugün ben giydim, yarın naibim giysin, kırk güne kadar sıra ile giyiniz, ondan sonra bir dervişe verelim dedi.

Kırk yiğit ile yiyip içip oturuyorlardı. Murada maksuda ermesin, kafirin casusu bunları casusladı,varıp Bayburd Hisarının beyine haber verdi. Der: Ne oturuyorsun sultanım, Pay *****en Bey o sana vereceği kızı Beyreğe verdi, bu gece gelin odasına giriyor dedi. Murada maksuda ermesin, o mel'un, yedi yüz kafir ile dört nala hücum etti.

Beyrek apalaca gelin odası içinde yiyip icip habersiz oturuyordu. Gece uykusunda kafir otağa saldırdı. Naibi kılıcını sıyırdı eline aldı, benim başım Beyreğin başına Kurban olsun dedi. Naip paralandı, şehit oldu. Derin olsa batırır kalabalık korkutur, at işler er övünür, yayan erin ümidi olmaz. Otuz dokuz yiğit ile Beyrek esir gitti.

Tan ağardı, güneş doğdu. Beyreğin babası anası baktı gördü ki, gerdek görünmez olmuş. Ah ettiler, akılları başlarından gitti. Gördüler ki uçanlardan kuzgun kalmış, tazı dolaşmış yurtta kalmış, gelin odası paralanmış, naip şehit olmuş. Beyreğin babası kaba sarığı kaldırıp yere çaldı, çekti yakaşını yırttı, oğul oğul diyerek böğürdü feryat figan etti. Ak bürçekli anası boncuk boncuk ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnak ak yüzüne çaldı, al yanağını yırttı, kargı gibi kara saçını yoldu, ağlayarak sızlayarak evine geldi. Pay Püre Bey'in penceresi altın otağına feryat figan girdi. Kızı gelini kah kah gülmez oldu. kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar kara elbiseler giydiler, vay beyim kardeş, muradına maksuduna ermeyen yalnız kardeş diyip ağlaştılar böğrüştüler. Beyreğin yavuklusuna haber oldu, Banu Çiçek karalar giydi ak kaftanını çıkardı, güz elması gibi al yanağım çekti yırttı,

Vay al duvağımın sahibi

Vay alnımın başımın umudu

Vay şah yiğidim vay şahbaz yiğidim

Doyuncaya kadar yüzüne bakmadığım hanım

Nereye gittin beni yalnız koyup canım yiğit

Göz açıp da gördüğüm

Gönül ile sevdiğim

Bir yastıkta baş koyduğum

Yolunda öldüğüm kurban olduğum

Vay Kazan Bey'in inançlısı

Vay kudretli Oğuzun imrenileni

Han Beyrek

diyip zarı zarı ağladı.

Bunu işitip Kıyan Selçük oğlu Deli Dündar ak çıkardı kara giydi. Beyreğin yar ve yoldaşları akı çıkarıp karalar giydiler. Kudretli Oğuz beyleri Beyrek için büyük yas tuttular, ümit kestiler.

Bunun üzerine on altı yıl geçti, Beyreğin ölüsünü dirisini bilmediler.

Bir gün kızın kardeşi Deli Karçar Bayındır Hanın divanına geldi, dizini çöktü, der: Devletli hanım ömrü uzun olsun. Beyrek sağ olsa on altı yıldan beri gelirdi, bir yiğit olsa dirisi haberini getirse, sırmalı elbise, cübbe, altın akçe verirdim, ölüşü haberini getierene

kız kardeşimi verirdim dedi. Böyle diyince, murada maksuda ermesin. Yalancı oğlu Yaltacuk der: Sultanım ben varayım, ölüsü dirisi haberim getireyim dedi.

Meğer Beyrek buna bir gömlek bağışlamışta giymezdi, saklardı. Vardı, gömleği kana mana batırdı, Bayındır Han'ın önüne getirip bıraktı. Bayındır Han der; Bre bu ne gömlektir? Beyreği Kara Derbentte öldürmüşler, işte delili sultanım dedi. Gömleği görünce beyler hüngür hüngür ağlaştılar, feryat figana girdiler. Bayındır Han der: Bre niye ağlıyorsunuz, biz bunu tanımayız, adaklısına ******ürün görsün, o iyi bilir, zira o dikmiştir, yine o tanır dedi.

Vardılar, gömleği Banu Çiçeğe ilettiler. Gördü tanıdı, odur dedi, çekti yakasını yırtı, acı tırnak ak yüzüne aldı çaldı, güz elması gibi al yanağını yırttı,

Vay göz açıp gördüğüm

Gönül verip sevdiğim

Vay al duvağımın sahibi

Vay alnımın başımın umudu

Han Beyrek

diye ağladı. Babasına anasına haber oldu, apalaca yurduna feryat figan girdi, ak çıkardılar, kara giydiler. Kudretli Oğuz Beyleri Beyrek'ten ümit kestiler.

Yalancı oğlu Yaltacuk küçük düğününü yaptı büyük düğününe mühlet koydu.

Beyreğin babası Pay Püre Bey de bezirganlarını çağırdı yanına getirdi, der: Bre bezirganlar varın, iklim iklim arayın. Beyreğin ölüsü dirisi haberini getirirsiniz belki der.

Bezirganlar hazırlık gördüler. Gece gündüz demeyip yürüdüler. Birdenbire Parasarın Bayburt Hisarına geldiler. Meğer o gün kafirlerin mukaddes günleri idi. Her biri yemekte içmekte idi. Beyreği de getirip kopuz çaldırıyorlardı. Beyrek yüce çardaktan baktı bezirganları gördü. Bunları gördüğünde haberleşti, görelim hanım ne haberleşti:

Der:

Düz engin havadar yerden gelen kervancı

Bey babamın kadın anamın hediyesi kervancı

Ayağı uzun koç ata binen kervancı

Ünümü anla sözümü dinle kemancı

Ulaş oğlu Salur Kazan'ı sorar olsam sağ mı kervancı

Kudretli Oğuz içinde Kıyan Selçük oğlu Deli Dündarı sorar

Olsam sağ mı kervancı

Kara Göne oğlu Kara Budağı sorar olsam sağ mı kervancı

Ak sakallı babamı

Ak bürçekli anamı sorar olsam sağ mı kervancı

Göz açıp da gördüğüm

Gönül ile sevdiğim

Pay *****en kızı Banu Çiçek evde mi kervancı

Yoksa kimseye vardı mı kervancı

Söyle bana

Kara başım kurban olsun kervancı sana

dedi. Bezirganlar der:

Sağ mısın esen misin canım Bamsı

On altı yılın hasreti hanım Bamsı

Kudretli Oğuz içinde

Kazan Beyi sorar olsan sağdır Bamsı

Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar'ı sorar olsan sağdır Bamsı.

Kara Göne oğlu Budağı sorar olsan sağdır Bamsı

O beyler ak çıkardı kara giydi senin için Bamsı

Ak sakallı babanı

Ak bürçekli ananı sorar olsan sağdır Bamsı

Ak çıkarıp kara giydiler senin için Bamsı

Yedi kız kardeşini yedi yol ayırımında ağlar gördüm Bamsı

Güz elması gibi al yanaklarını yırtar gördüm Bamsı

Vardı gelmez kardeş diye feryad eder gördüm Bamsı

Göz açıp da gördüğün

Gönül verip sevdiğin

Pay *****en kızı Banu Çiçek

Küçük düğününü yaptı büyük düğününe mühlet koydu

Yalancı oğlu Yaltacuğa varır gördüm Han Beyrek

Parasarın Bayburt Hisarından uçmağa bak

Ap alaca gerdeğine gelmeğe bak

Gelmez olsan Pay *****en kızı Banu Çiçeği aldırdın belli bil

dedi. Beyrek kalktı, ağlaya ağlaya kırk yiğidin yanına geldi. Kaba sarığı kaldırdı yere çaldı, der: Hey benim kırk arkadaşım, biliyor

musunuz neler oldu? Yalancı oğlu Yaltacuk benim ölüm haberini iletmiş, penceresi altın otağına babamın figan girmiş, kaza benzer

kızı gelini ak çıkarmış kara giymiş, göz açıp da gördüğüm, gönül verip sevdiğim Banu Çiçek Yalancı oğlu Yaltacuğa varır olmuş.

Böyle diyince kırk yiğidi kaba sarıklarını kaldırdılar yere çaldılar, böğüre böğüre ağlaştılar, feryat figan kıldılar.

Meğer kafir beyinin bir bekar kızı var idi. Her gün Seyreği görmeğe getirdi. O gün yine görmeğe geldi. Baktı gördü Beyrek müteessir olmuş. Kız der: Niçin müteessirsin hanım yiğit? Geldikçe seni şen görürdüm, gülerdin oynardın, şimdi noldun dedi. Beyrek der: Nasıl müteessir olmayayım? On altı yıldır ki babanın esiriyim, babaya anaya, akrabaya kardeşe hasretim ve hem bir kara gözlü yavuklum var idi. Yalancı oğlu Yaltacuk derler bir kişi var idi. Varmış yalan söylemiş, beni öldü demiş, ona varır olmuş dedi. Böyle söyleyince kız —Beyreğe aşık olmuştu— der: Eğer seni hisardan aşağı urgan ile sallandıracak olursam, babana anana sağlık ile varacak olursan beni burada gelip helallığa alır mısın dedi. Beyrek and içti: Kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, yer gibi kertmeyim, toprak gibi savrulayım. sağlık ile varacak olursam Oğuz'a gelip seni helallığa olmazsam dedi.

Kız da urgan getirip Beyreği hisardan aşağı sallandırdı. Beyrek aşağı baktı kendisini yeryüzünde gördü. Allah'a şükreyledi, yola düştü. Giderek kafirin at sürüsüne geldi. Bir at bulursam tutayım bineyim dedi. Baktı gördü kendisinin deniz tayı boz aygırı burada otlayıp duruyor. Boz aygır da Beyreği görüp tanıdı, iki ayağının üzerine kalktı kişnedi. Beyrek de övmüş, görelim hanım nasıl övmüş:

Der :

Açık açık meydana benzer senin alıncığın

İki gece ışık saçan tasa benzer senin gözceğizin

İbrişime benzer senin yeleciğin

İki çift kardeşe benzer senin kulacığın

Eri muradına yetiştirir senin arkacığın

At demem sana kardeş derim kardeşimden daha iyi

Başıma iş geldi arkadaş derim arkadaşımdan daha iyi

dedi. At başını yukarı tuttu, bir kulağını kaldırdı Beyreye karşı geldi. Beyrek atın göğsünü kucakladı, iki gözünü öptü. Sıçradı bindi, hisarın kapısına geldi. Otuz dokuz arkadaşım emanet etti, görelim hanım nasıl emanet etti:

Beyrek der:

Bre pis dinli kafir

Benim ağzıma söğüp duruyordun tahammül edemedim

Kara domuz etinden yahni yedirdin tahammül edemedim

Tanrı bana yol verdi gider oldum bre kafir

Otuz dokuz yiğidimin emaneti bre kafir

Birini eksik bulsam yerine on öldüreyim

Onunu eksik bulsam yerine yüzünü Öldüreyim bre kafir

Otuz dokuz yiğidimin emaneti bre kafir

dedi. sonra tuttu yürüyü verdi. Kırk kişi kafirler atlandılar, ardına düştüler. Kovalayıp gittiler yetişemediler döndüler.

Beyrek Oğuz'a geldi. Baktı gördü bir ozan gidiyor. Der: Bre ozan nereye gidiyorsun? Ozan der: Bey yiğit düğüne gidiyorum. Beyrek der: Düğün kimin? Yalancı oğlu Yaltacuğun dedi. Bre kimin nesini alıyor dedi. Ozan der: Han Beyreğin adaklısını alıyor dedi. Beyrek der: Bre ozan kopuzunu bana ver atımı sana vereyim, sakla, geleyim değerini getireyim alayım dedi. Ozan der: Avazım kısılmadan, sesim kalınlaşmadan bir attır elime geçti, ******üreyim saklayayım dedi. Ozan kopuzu Beyreğe verdi.

Beyrek kopuzu aldı, babasının yurduna yakın geldi. Baktı gördü ki bir kaç çobanlar yolun kenarını almışlar ağlıyorlar, hem durmayıp taş yığıyorlar. Beyrek der: Bre çobanlar, bir kişi yolda taş bulsa yabana atar, siz bu yolda bu taşı niçin yığıyorsunuz? Çobanlar der: Bre sen seni bilirsin, bizim halimizden haberin yok dediler. Bre ne haliniz vardır? Çobanlar der: Beyimizin bir oğlu var idi, on altı yıldır ki ölüsü dirisi haberini kimse bilmez. Yalancı oğlu Yaltacuk derler, ölüsü haberini getirdi, adaklısını ona verir oldular, gelir burdan geçer, vuralım onu, ona varmasın, eşine dengine varsın dediler. Beyrek der: Bre yüzünüz ak olsun, ağanızın ekmeği size helal olsun dedi.

Oradan babasının yurduna geldi. Meğer evlerinin önünde bir büyük ağaç var idi. Dibinde bir güzel pınar var idi. Beyrek baktı gördü kim küçük kız kardeşi pınardan su almağa geliyor, kardeş Beyrek diye ağlıyor feryat ediyor, toyun düğünün kara oldu diye ağlıyor. Beyreğe müthiş ayrılık acısı çöktü, dayanmadı. boncuk boncuk gözünün yaşı akıp gitti. Çağırarak burada söyler, görelim hanım ne söyler:

Beyrek der:

Bre kız ne ağlıyorsun ne bağırıyorsun ağabey diye

Yandı bağrım yakıldı içim

Senin ağabeyin yok mu olmuştur

Yüreğine kaynar yağlar mı dökülmüştür

Kara bağrın mı sarsılmıştır

Ağabey diye ne ağlıyorsun ne bağırıyorsun

Yandı bağrım yakıldı içim

Karşı yatan kara dağı sorar olsam yaylak kimin

Soğuk soğuk sularını sorar olsam içme kimin

Tavla tavla koç atları sorar olsam binek kimin

Katar katar develeri sorar olsam yük taşıyıcı kimin

Ağıllarda akça koyunu sorar olsam şölen kimin

Karalı mavili otağı sorar olsam gölge kimin

Ağız dilden kız işi haber bana

Kara başım kurban olsun bugün sana

dedi. Kız der:

Çalma ozan söyleme ozan

Yaslı ben kızın nesine gerek

Karşı yatan kara dağı sorar olsan

Ağabeyim Beyreğin yaylası idi

Ağabeyim Beyrek gideli yaylayanım yok

Soğuk soğuk sularını sorar olsan

Ağabeyim Beyreğin içmesi idi

Ağabeyim Beyrek gideli içenim yok

Tavla tavla koç atları sorar olsan

Ağabeyim Beyreğin bineği idi

Ağabeyim Beyrek gideli binenim yok

Katar katar develeri sorar olsan

Ağabeyim Beyreğin yük taşıyıcısı idi

Ağabeyim Beyrek gideli yükleyenim yok

Ağıllarda akça koyunu sorar olsan

Ağabeyim Beyreğin şöleniydi

Ağabeyim Beyrek gideli şölenim yok

Karalı mavili otağı sorar olsan

Ağabeyim Beyreğindir

Ağabeyim Beyrek gideli göçenim yok

Yine kız der.

Bre ozan

Karşı yatan kara dağdan geldiğinde geçtiğinde

Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı

Taşkın taşkın suları aşıp geldiğinde geçtiğinde

Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı

Ağır adlı şehirlerden geldiğinde geçtiğinde

Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı

Bre ozan gördün ise söyle bana

Kara başım kurban olsun ozan sana

dedi. Kız gene der:

Karşı yatan kara dağım yıkılmıştır

Ozan senin haberin yok

Gölgeli koca ağacım kesilmiştir

Ozan senin haberin yok

Dünyalıkta bir kardeşim alınmıştır

Ozan senin haberin yok

Çalma ozan söyleme ozan

Yaslı ben kızın nesine gerek ozan

Önünde düğün var düğüne varıp öt

dedi. Seyrek bundan geçti, büyük kız kardeşlerinin yanına geldi. Baktı gördü kız kardeşleri karalı mavili oturuyorlar. Çağırıp Beyrek söyler, görelim hanım ne söyler:

Der:

Sabah sabah yerinden kalkan kızlar

Ak otağı bırakıp kara otağa giren kızlar

Ak çıkarıp kara giyen kızlar

Bağır gibi katılaşan yoğurttan ne var

Kara saç altında kül ekmeğinden ne var

Deri yaygıda ekmekten ne var

Üç gündür yoldan geldim doyuran beni

Üç güne varmasın Allah sevindirsin sizi

dedi. Kızlar vardılar yemek getirdiler, Beyreğin karnını doyurdular. Beyrek der: Ağabeyinizin başı ve gözü sadakası eski kaftanınız var ise giyeyim düğüne varayım, düğünde elime kaftan verirler, tekrar kaftanınızı geri vereyim dedi. Vardılar, Beyreğin kaftanı var imiş, buna verdiler. Aldı giydi, boyu boyura, beli beline, kolu koluna yakıştı. Büyük kız kardeşi bunu Beyreğe benzetti, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Kara sürme gözlerin fersizleşmese

Link to comment
Share on other sites

[DEDE KORKUT HİKÂYELERİ-4]

Kazan Bey Oğlu Uruz Bey'in Esir Olduğu Destan'ı Beyan Eder Hanım Hey

Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gökyüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kafir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı. Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır, otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu.

Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz'u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz'a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

Der:

Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan

Sağına baktın kah kah güldün

Soluna baktın çok sevindin

Karşına baktın beni gördün ağladın

Sebep nedir söyle bana

Kara başım kurban olsun babam sana

dedi.

Söylemez olursan

Kalkarak yerimden ben doğrulurum

Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım

Kan Akbaza iline ben giderim

Altın haça elimi ben basarım

Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim

Kara gözlü kafir kızını ben alırım

Daha senin yüzüne ben gelmem

Ağladığına sebep ne söyle bana

Kara başım kurban olsun ağam sana

dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:

Kazan der:

Beri gel tayım oğul

Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm

Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır

Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm

Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır

Karşıma doğru baktığımda seni gördüm

On altı yaşına geldin

Bir gün ola düşeyim Öleyim sen kalasın

Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin

Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın

yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

A bey baba

Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok

Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok

hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kafir hudut boyuna çıkardın, kılıç

çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyin dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: A beyler Uruz güzel

söyledi, şeker yedi. beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kafir hudut boyuna, Cızığlara, Ağlağana, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lazım olur a beyler dedi.

Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk ela gözlü yiğidim Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Bir kaç gün beyler, ile yedi içti.

Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi'nden kafirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar dedi. On altı bin kara elbiseli kafir ata bindi. Kazanan üzerine dört nala yetişti.

Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: geyik tozudur, kimi der: düşman tozudur. Kazan der: Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır dedi.

Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı. on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kafir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi.

der:

Beri gel ağam Kazan

Deniz gibi kararıp gelen nedir

Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir

Ağız dilden beş kelime haber bana

Kara başım kurban olsun babam sana

dedi. Kazan der:

Beri gel arslanım oğul

Kara deniz gibi çalkanıp gelen

Kafirin askeridir

Güneş gibi ışıldayıp gelen

Kafirin başında miğferidir

Yıldız gibi parlayıp gelen

Kafirin mızrağıdır

Azgın dinli düşman kafirdir oğul

dedi. Oğlan der: Düşman diye neye derler? Kazan der: Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize

yetişse öldürür dedi. Uruz der: Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı? Kazan der: Oğul bin kafir öldürsen kimse senden kan davalamaz. amma azgın dinli kafirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Uruz der:

Beri gel ağam Kazan

Kalkıp da yerimden

Büyük cins atımı saklardım bugün için

Günü geldi

Akmeydanda koşturayım senin için

Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için

Günü geldi

Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için

Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için

Günü geldi

Pis dinli kafir başını kestireyim senin için

Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için

Günü geldi

Yen yakalar diktireyim senin için

Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için

Günü geldi

Kaba topuz altında deldireyim senin için

Kırk yiğidimi saklardım bugün için

Günü geldi

Kafir başını kestireyim senin için

Aslan adımı saklardım bugün için

Günü geldi

Yaka tutup kafir ile uğraşayım senin için

Ağız dilden bir kaç kelime haber bana

Kara başım kurban olsun ağam sana

dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Kazan der:

Oğul oğul ay oğul

Benim ünümü anla sözümü dinle

O kafirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur

Hay demeden başlar kesen celladı olur

İnsan etini yahni kılan aşçısı olur

Sen varacak kafir değil

Kalkarak yerimden ben doğrulayım

Yağız al atın beline ben bineyim

Gelen kafir benimdir ben varayım

Kara çelik öz kılıcımı çalayım

Azgın dinli kafirdir başlarını keseyim

Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim

Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren

Kara başına düşünce lazım olur

dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Der:

A bey baba işitiyorum

Amma Arafatta erkek kuzu kurban için

Baba oğul kazanır ad için

Oğul da kılıç kuşanır baba gayreti için

Benim de başım kurban olsun senin için

dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Kazan der:

Oğul oğul ay oğul

Düşmana girip baş kesmedin

Adam öldürüp kan dökmedin

Ela gözlü kırk yiğidi beraberine al

Göğsü güzel koca dağlar başına çık

Benim savaştığımı benim dövüştüğümü

Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı

Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul

dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba

sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu.

Kazan Bey gördü ki kafir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekat namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yada getirdi, kara dinli kafire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der:

Beri gelin kırk arkadaşım

Size kurban olsun benim başım

Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kafirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğit terim ne duruyorsunuz, kafirin bir ucuna ot tepelim dedi.

Kara koç atım oynattı Uruz, kafirin sağma ot tepti. Sağlı sollu kafiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kafirin kanadım bastı dağıttı. Azgın dinli kafir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse.

Oğlanın büyük cins atım kovaladılar. At yıkıldı. Kafirler Uruz'un üzerine üşüştü. Uruz'un kırk yiğidi attan indi, alaca kafkan bağım kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz'un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz'un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Kır urganı ak boynuna taktılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler.

Uruz esir oldu. Kazan'ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir dedi. Beyler der: Oğlan kuş yürekli olur, kaçıp anasına gitmiştir dediler. Kazan karardı, döndü der: Beyler Tanrı bize bir hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayrımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın dedi. Ve yağız ol atını ökçeledi yola girdi.

Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burio Hatun Kazan'ın geldiğin! işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan'a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz'u görmedi. Kora bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan'a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Beri gel Salur beyi Solur güzelliği

Basımın bahtı evimin tahtı

Han babamın güveyisi

Kadın anamın sevgisi

Babamın anamın verdiği

Göz açıp da gördüğüm

Gönül verip sevdiğim

Bey yiğidim Kazan

Kalkarak yerinden doğruldun

Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin

Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın

Boynu uzun büyük geyiğin! tutup yıktın

Semiz etini yüklettin geri döndün

İki vardır bir gelirsin yavrum hani

Karanlık gecede bulduğum oğlum hani

Bir beyim görünmez bağrım yanar

Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu.

Tali Sazın aslanına yedirdin mi

Yoksa kara dinli kafire uğrattın mı

Ak ellerim kollarından bağlattın mı

Kafirin önünce yürüttün mü

Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı

Kara gözden acı yaşım döktürdün mü

Kadın ana bey baba diye bağırttın mı

dedi. Gene söylemiş:

Der:

Oğul oğul ay oğul

Mürüvvetim oğul

Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul

Karanlıklı gözlerimin aydını oğul

Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor

Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor

Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor

Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor

Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor

Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana

Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der:

Kargı mızrak oynatanlar vardı

Altın mızrak oynatana yarap noldu

Kara koç ata binenler vardı geldi

Büyük cins atlı bir oğula yarap noldu

Hizmetkar geldi naip geldi

Yalnız bir oğula yarap noldu

Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana

Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana

dedi. Bir daha söylemiş:

Kuru kuru çaylara su akıttım

Kara elbiseli devrişlere adak verdim

Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım

Umanına bekleyenine yemek yedirdim

Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım

Dilek ile bir oğulu zorla buldum

Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana

Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

dedi. Bir daha söylemiş:

Karşı yatan kara dağdan

Bir oğul uçurdunsa söyle bana

Kazma ile yıktırayım

Taşkın akan koşan sudan

Bir oğul uçurdunsa söyle bana

Damarlarım ukalayım

Azgın dinli kafirlere

Bir oğul tutturdunsa söyle bana

Han babamın yanına ben varayım

Ağır asker bol hazine alayım

Paralanıp cins atımdan inmeyince

Yenim ile alaca kanımı silmeyince

Kol but olup yer yüzüne düşmeyince

Yalnız oğul haberini almayınca

Kafir yollarından dönmeyeyim

dedi.

Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı

Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı

Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı

Çemberime alca kanımı dökeyim mi

Ağır feryat senin yurduna salayım mı

Oğul oğul diyerek bağırayım mı

Develerden kızıl deve burdan geçti

Yavruları burdan bağırıp beraber geçti

Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı

Kara koç atlardan cins at burdan geçti

Taycığı kişneyip beraber geçti

Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi

Ağıllardan akça koyun burdan geçti

Kuzucağı meleşip beraber geçti

Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi

Oğul oğul diye bağırayım mı

dedi. Bir daha söylemiş:

Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum

Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum

Kudretli Oğuz içine gireyim diyordum

Ela gözlü gelin alayım diyordum

Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum

Yürüyüp oğulu ulu gelin odasına geçireyim diyordum

Murat ile maksuda erdireyim diyordum

Murada erdirmedin beni

Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni

Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor

Neyledin söyle bana

Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana

dedi.

Anası oğlanın böyle diyince Kazan'ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri kan yaş doldu. Der: Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım. korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ben Kazan'a mühlet ver, yerde ise oğulu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim dedi. Han kızı der: Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin dedi.

Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin dedi.

O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun ela gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın aklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kafire esirdir.

Ağladı,

Kara dağımın yükseği oğul

Kanlı suyumun taşkını oğul

İhtiyarlık vaktimde aldırdığım yalnız oğul

dedi bağırdı : Kafirin izini izledi.

Kanlı Kara Derbentte kafir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdî, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı.

Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atım oynattı. Kafir, Kazan'ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: Bre kafir ne haldir? Kafir der: Baban geldi, tutalım diyoruz. Oğlan der:

Aman bre kafir aman

Tanrının birliğine yoktur güman

Kafirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş:

Uruz der;

Beri gel a bey baba

Nereden bildin benim esir olduğumu

Ak ellerimin ardına bağlandığını

Kıl sicimin ak boynuma takıldığını

Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü

Sen gelmeden baba, kafirler konuştular

Yağız al atlı Kazanı tutun

Pazusundan ak ellerini bağlayın

Birdenbire güzel basını kesin

Alca kanım yer yüzüne dökün

Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün

Ocağını söndürün diye söyleştiler

Hanım baba korkarım

Koştururken yağız al atını kaydırasın

Savaştığın vakit kendini tutturasın

Birdenbire güzel başını kestirenin

Ak bürçekli anam oğul derken

Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın

Çekilerek baba geri dön

Altın otağına sürüp var

İhtiyarcık olmuş anama ümit ol

Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma

İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma

Oğul için baba ölmek ayıp olur

Yaradan hakkı için baba

Geriye dön eve var

İhtiyarcık anam karşı gelse

Benî sana sorsa

Baba doğru haber ver

Gördüm senin oğlun esir de

Pazusundan ak elleri bağlı de

Kara kıldan sicim boynuna takılı de

Kara domuz damında yatıyor de

Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de

Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de

Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de

Benim anam benim için kaygılanmasın

Bir ay baksın

Bir ayda varmazsam iki ay baksın

iki ayda varmazsam üç ay baksın

Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin

Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin

El kızı helallime izin versin

Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin

Anam benim için mavi giyip kara sarınsın

Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun

Benim başım senin yoluna kurban olsun

Geri dön baba

dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar

Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar

Kara koç atlar esen olsa tay doğurur

Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir

Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir

Bey erenler esen olsa oğlu doğar

Sen esen ol anam esen olsun

Benden daha iyi Kadir size oğul versin

Ak sütünü anam bana helal eylesin

Savaşma çekilip dön baba geri

dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Oğul oğul ay oğul

Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul

Güçlü belimin kuvveti canım oğul

Karanlıklı gözlerimin aydını oğul

Şafak vakti yerimden kalktığım senin için

Yağız al atımı yormuşum senin için

Ak giyimime kir eklendi senin için

Benim başım kurban olsun canım oğul senin için

Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi

Gümbür gümbür davullar dövülmedi

Ağır ulu divanım toplanmadı

Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi

İhtiyarcık anan kan yaş döktü

Ak sakallı baban dertli oldu

Dönerek buradan oğul eve varsam

Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese

Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi

Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi

Benim namusum nereye varır oğul

Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi

Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim

Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi

Kazan gene der:

Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa

Otu bitmez el yaylamaz

Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz

Develer ihtiyarlasa yavru vermez

Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez

Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz

Baban yaşlı anan yaşlı

Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez

Verse dahi senin yerini tutamaz

Asumanlı gökte kara bulut olup

Kafirin üzerine gürleyeyim

Ak yıldırım olup şakıyayım

Kafiri kamış gibi ateş olup yandırayım

Dokuzunu bir yerine saydırayım

Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım

Yaradan Allahtan medet

dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnım yere kodu, namaz kıldı. Ağladı. kadir Tanrı'dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü.

Muhammed'e salavat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kafire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. Kafiri bastırayım dedi, bastıramadı. Bir saatte kafire üç kerre at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi?

Meğer hanım boyu uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. Başımın tacı Kazan gelmedi diye izini izledi gitti.

Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helallisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der:

Kara aygırın gemini bana çek yiğit

Dikkat edip yüzüme bak yiğit

Altındaki kara aygın bana ver yiğit

Elindeki sivri mızrağını

Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit

Bu günümde ümit ol bana

Kale ülke vereyim sana

dedi. Hatun der:

Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun

Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun

Kalkarak yerinden doğrulan Kazan

Kara gözlü atın beline binen Kazan

Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan

Gölgeli koca ağacımı kesen Kazan

Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan

Yalnızca oğlum Uruza kıyan Kazan

At üstünde beklemeyip koşturan Kazan

Senin belin ölmüş

Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş

Han kızı helallini tanımayan gözün ölmüş

Bunalmışsın sana nolmuş

Çal kılıcını yetiştim Kazan

dedi.

Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti:

Kara dere ağzında Kadir veren, kora boğa derisinden beşiğinin örtüşü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan'ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim dedi.

Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Demirkapı Derbendindeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre alından yıkan, Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar dört nala yetişti. Çöl kılıcım ağam Kazan, yetiştim dedi.

Onun ardınca görelim kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayındır Han'ın düşmanını bastıran, altmış bin kafire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şir Şemseddin dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi.

Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasar'ın Bayburt Hisarı'ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey'in inançlısı, boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. Çal kılıcını hanım Kazan, yetiştim dedi.

Onun ardınca görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü, eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim dedi.

Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dündar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düğer yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca dokuz ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan'ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.

Arı sudan abdest aldılar, iki rekat namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed'e salavat getirdiler. Teklifsizce kafire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün namertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu boş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkardan. hizmetkar beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dündar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti. Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik'e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik'e Dündar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik'e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kafirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kafir kaçtı. Derelerde kafire kırgın girdi. On beş bin kafir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu.

Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi. elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz'dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı.

Akça Kale Sürmeliye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, azat eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi.

Şimdi hani dediğim bey erenler

Dünya benim diyenler

Ecel aldı yer gizledi

Fani dünya kime kaldı

Gelimli gidimli dünya

Ahir son ucu ölümlü dünya

Dua edeyim hanım : Yerli kora dağın yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın centilmesin. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Ahir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed'e bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-5]

Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey

Meğer hanım, Oğuz'da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der iki, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim Ruma, Şama gitsin, ün salsın der idi.

Meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. O obada bir iyi güzel yiğit hasta düşmüştü. Allah'ın emriyle o yiğit öldü. Kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. O yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu.

Ansızın Deli Dumrul dört nala yetişti. Der: Bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. Dediler: Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler. Deli Dumrul der: Bre yiğidinizi kim öldürdü? Dediler: Vallah bey yiğit, Allah Teala'dan buyruk oldu, al kanatlı Azrail o yiğidin canını aldı. Deli Dumrul der: Bre, Azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir Allah, birliğin varlığın hakkı için Azrail'i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. Çekildi döndü Deli Dumrul evine geldi.

Hak Teala'ya Dumrul'un sözü hoş gelmedi. Bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim

ulu dergahımda gezsin benlik eylesin dedi. Azrail’e buyruk eyledi kim ya Azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat al dedi.

Deli Dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın Azrail çıka geldi. Azrail'i ne çavuş gördü ne kapıcı. Deli Dumrul’un görür

gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya alem Deli Dumrul'un gözüne karanlık oldu. Çağırıp Deli Dumrul söyler, görelim hanım ne söyler:

Der:

Bre ne heybetli ihtiyarım

Kapıcılar seni görmedi

Çavuşlar seni duymadı

Benim görür gözlerim görmez oldu

Tutar benim ellerim tutmaz oldu

Titredi benim canım cuşa geldi

Altın kadehim elimden vere düştü

Ağzımın içi buz gibi

Kemiklerim tuz gibi oldu

Bre sakalcığı akça ihtiyar

Gözceğizi fersiz ihtiyar

Bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana

Kazam belam dokunur bugün sana

dedi. Böyle diyince Azrail'in hiddeti tuttu, der:

Bre deli kavat

Gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun

Gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım

Sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun

Ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım

Sakalımın ağarmasının manası budur

dedi. Bre deli kavat övünüyordun: Al kanatlı Azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım

diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi. Deli Dumrul der: Bre, al kanatlı Azrail sen misin dedi. Evet benim dedi. Bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. Evet, ben alıyorum dedi. Bre Azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. Ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi.

Kara kılıcını sıyırdı eline aldı. Azrail’e çalmağa hamle kıldı. Azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. İnsan oğlunun ejderhası Deli Dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. Der: Yiğitlerim Azrail'in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi. Kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü. Deli Dumrul’u kaldırdı yere vurdu. Kara başı bunaldı, darda kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı.

Der:

Bre Azrail aman

Tanrının birliğine yoktur güman

Ben seni böyle bilmezdim

Hırsız gibi can aldığını duymazdım

Tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur

O dağlarımızda bağlarımız olur

O bağların kara salkımlı üzümü olur

O üzümü sıkarlar al şarabı olur

O şaraptan içen sarhoş olur

Şaraplıydım duymadım

Ne söyledim bilmedim

Beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım

Canımı alma Azrail medet

dedi. Azrail der: Bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. Allah Teala'ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum

dedi. Deli Dumrul der: Peki ya can veren can alan Allah Teala mıdır? Evet odur dedi. Döndü Azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben Allah Teala ile haberleşeyim dedi. Deli Dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Yücelerden yücesin

Kimse bilmez nicesin

Güzel Tanrı

Nice cahiller seni gökte arar yerde ister

Sen bizzat müminlerin gönlündesin

Daim duran cebbar Tanrı

Baki kalan settar Tanrı

Benim canımı alacaksan sen al

Azrail'e almağa bırakma

dedi. Allah Teala’ya Deli Dumrul’un burada sözü hoş geldi. Azrail’e nida eyledi ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime

şükür kıldı, ya Azrail, Deli Dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der. Azrail der: Bre Deli Dumrul Allah Teala' nın emri

böyle oldu ki Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi. Deli Dumrul der: Ben nasıl can bulayım, yalnız, bir

ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi.

Deli Dumrul sürdü babasının yanına geldi. Babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Ak sakallı aziz izzetli canım baba

Biliyor musun neler oldu

Küfür söz söyledim

Hak Tealaya hoş gelmedi

Gök üzerinde al kanatlı Azdaile emreyledi

Uçup geldi

Benim akça göğsümü bastırıp kondu

Hırıldatıp tatlı canımı alır oldu

Baba senden can dilerim verir misin

Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın

Babası der:

Oğul oğul ay oğul

Canımın parçası oğul

Doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul

Penceresi altın otağımın kabzası oğul

Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul

Karşı yatan kara dağım gerek ise

Söyle gelsin Azrailin yaylası olsun

Soğuk soğuk pınarlarım gerek ise

Ona içme olsun

Tavla tavla koç atlarım gerek ise

Ona binek olsun

Katar katar develerim gerek ise

Ona yük taşıyıcı olsun

Ağıllarda akça koyunum gerek ise

Kara mutfak altında onun şöleni olsun

Altın gümüş para gerek ise

Ona harçlık olsun

Dünya tatlı can aziz

Canımı kıyamam belli bil

Benden aziz benden sevgili anandır

Oğul anana var

dedi. Deli Dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi.

Der:

Ana biliyor musun neler oldu

Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi

Benim akça göğsümü bastırıp kondu

Hırıldatıp canımı alır oldu

Babamdan can diledim ana vermedi

Senden can dilerim ana

Canını bana verir misin

Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın

Acı tırnak ak yüzüne çalar mısın

Kargı gibi kara saçını yolar mısın ana

dedi. Anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Anası der:

Oğul oğul ay oğul

Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul

On ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul

Dolma beşiklerle belediğim oğul

Dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul

Akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul

Pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul

Altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul

Yaman yere varmışsın varamam

Dünya tatlı can aziz

Canımı kıyamam belli bil

dedi, anası da canını vermedi. Böyle diyince Azrail geldi Deli Dumrul'un canını almağa. Deli Dumrul der:

Bre Azrail aman

Tanrının birliğine yoktur güman

Azrail der: Bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına

vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. Deli Dumrul der: Hasretlim vardır, buluşayım dedi. Azrail der: Bre deli hasretlin

kimdir? Der: El kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi.

Sürdü helallisinin yanına geldi, der:

Biliyor musun neler oldu

Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi.

Benim beyaz göğsümü bastırıp kondu

Benim tatlı canımı alır oldu

Babama ver dedim can vermedi

Anama vardım can vermedi

Dünya şirin can tatlı dediler

Şimdi

Yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun

Soğuk soğuk sularım sana içme olsun

Tavla tavla -koç -atlarım 'sana binek olsun

Penceresi altın otağım sana gölge olsun

Katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun

Ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun

Gözün kimi tutarsa

Gönlün kimi severse

Sen ona var

İki oğlancığı öksüz koyma

dedi. Kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Ne diyorsun ne söylüyorsun

Göz açıp da gördüğüm

Gönül verip sevdiğim

Koç yiğidim şah yiğidim

Tatlı damak verip öpüştüğüm

Bir yastıkta baş koyup emiştiğim

Karşı yatan kara dağları

Senden sonra ben neylerim

Yaylar olsam benim mezarım olsun

Soğuk soğuk sularını

İçer olsam benim kanım olsun

Altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun

Tavla tavla koç atını

Biner olsam benim tabutum olsun

Senden sonra bir yiğidi

Sevip varsam beraber yatsam

Alaca yılan olup beni soksun

Senin o namert anan baban

Bir canda ne var ki sana kıyamamışlar

Arş şahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun

Yer şahit olsun gök şahit olsun

Kadir Tanrı şahit olsun

Benim canım senin canına kurban olsun

dedi, razı oldu.

Azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. Allah Teala'ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış:

Der:

Yücelerden yücesin

Kimse bilmez nicesin

Güzel Tanrı

Çok cahiller seni gökte arar yerde ister

Sen bizzat müminlerin gönlündesin

Daim duran cebbar Tanrı

Ulu yollar üzerine

İmaretler yapayım senin için

Aç görsem donatayım senin için

Alırsan ikimizin canını beraber al

Bırakırsan ikimizin canını beraber bırak

Keremi çok kadir Tanrı

dedi. Hak Teala'ya Deli Dumrul'un sözü hoş geldi. Azrail’e emreyledi: Deli Dumrul'un babasının anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. Azrail de babasının anasının derhal canını aldı. Deli Dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.

Dedem Korkut gelip destan söyledi deyiş dedi. Bu destan Deli Dumrul'un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi.

Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed'e bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-6]

Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey

Oğuz zamanında Kanglı Koca derlerdi bir gürbüz er var idi. Yetişmiş bir yiğit oğlu var idi, adına Kan Turalı derlerdi.

Kanglı Koca der: Dostlar, babam öldü ben kaldım, yerim yurdunu tuttum, yarınki gün ben Öleceğim oğlum kalacak, bundan daha iyisi yoktur ki gözüm görürken oğul gel seni evlendireyim dedi. Oğlan der: Baba mademki beni evlendireyim diyorsun, bana layık kız nasıl olur? Kan Turalı der: Baba ben yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kafir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı dedi. Kanglı Koca der: Oğul sen kız istemezmişsin, bir yiğit bahadır istermişsin, onun arkasında yiyesin içesin hoş geçesin. Der: Evet canım baba öyle isterim, ya varasın bir cici bici türkmen kızını alasın, birdenbire kayayım üzerine düşeyim, karnı yırtılsın dedi. Kanglı Koca der: Oğul kız görmek senden, mal rızk vermek benden dedi.

Böyle diyince yiğitler ejderhası Kan Turalı yerinden kalktı. Kırk yiğidini yanına aldı. İç Oğuz'u gördü, kız bulamadı. Çekildi geri

döndü, evlerine geldi. Babası der: Oğul kız buldun mu? Kan Turalı der: Yıkılsın Oğuz elleri, bana yarar kız bulamadım baba dedi.

Babası der: Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz. Kan Turalı der: Ya nasıl varır baba dedi. Kanglı Koca der: Oğul sabah varıp öğlen gelmek olmaz, öğlen varıp akşam gelmek olmaz, oğul sen mala dört elle sarıl, yığ, ben sana kız aramağa gideyim dedi.

Kanglı Koca sevine kıvana kalktı. Ak sakallı çok yaşlı ihtiyarları yanına aldı. Iç Oğuz'a girdi, kız bulamadı. Dolandı Dış Oğuz'a girdi, bulamadı. Dolandı Tırabuzan'a geldi.

Meğer Tırabuzan tekfürünün bir fevkalade güzel dilber kızı var idi. Sağına soluna iki çift yay çekerdi. Attığı ok yere düşmezdi.

O kızın üç canavar kalınlığı kaftanlığı var idi. Kim o üç canavarı bastırsa yense öldürse kızımı ona veririm diye vad eylemişti.

Bastıramasa başını keserdi. Böylelikle otuz iki kafir beyinin oğlunun başı burç bedeninde kesilip asılmıştı. O üç canavarın biri kükremiş aslan idi, biri kara boğa idi, biri de kara erkek deve idi. Bunların her birisi bir ejderha idi. Bu otuz iki baş ki burçta asılmıştı, kükremiş aslan ile kara erkek devenin yüzünü görmemişlerdi, ancak boğa boynuzunda helak olmuşlardı.

Kanglı Koca bu başları ve bu canavarları gördü, başında olan bit ayağına toplandı.Der. Varayım oğluma doğru haber vereyim, hüneri var isa gelsin alsın, yoksa evdeki kıza razı olsun dedi.

At ayağı çabuk ozan dili çevik olur. Kanglı Koca giderek geldi Oğuz'a çıktı. Kan Turalı'ya haber oldu, baban geldi dediler. Kırk yiğit ile babasına karşı vardı. Elini öptü. der: Canım baba bana yarar kız buldun mu? Der: Buldum oğul hünerin var ise dedi. Kan Turalı der: Altın akçe mi ister, katır deve mi ister? Babası der: Oğul hüner gerek hüner dedi. Kan Turalı der: Baba yelesi kara cins atıma eyer vurayım, kanlı kafir eline akın edeyim, baş keseyim, kan dökeyim, kafire kan kusturayım, kul hizmetçi getireyim, hüner

göstereyim. Kanlı Koca der: Hay canım oğul hüner dediğim o değil. O kız için üç canavar beslemişler. Kim ki o üç canavarı bastırır, o kızı ona verirler. Bastırıp öldürmese onun başını keserler burca asarlar. Kan Turalı der: Baba bu sözü sen bana dememeliydin,

mademki dedin, elbette varmalıyım, başıma kakınç, yüzüme dokunç olmasın, kadın ana bey baba esen kalın dedi. Kanglı Koca der: Gördün mü ben bana nettim, oğlana korkunç haberler vereyim, belki gitmez döner dedi. Kanglı Koca burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Oğul senin varacağın yerin

Dolamaç dolamaç yolları olur

Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur

Alaca yılan sökemez onun ormanı olur

Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur

Göz Kakarak gönül alan onun güzeli olur

Hay demeden baş getiren celladı olur

Sırtında kalkan oynar yayası olur

Yaman yerlere yeltendin geri dön

Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma

dedi. Kan Turalı kızdı, der:

Ne söylüyorsun ne diyorsun canım baba

Bu kadar işten korkan yiğit mi olur

Alp ere korku vermek ayıp olur

Dolamaç dolamaç yollarını

Kadir kor ise geceleyin at sürüp geçeyim

Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim

Alaca yılan sökemez ormanını

Çakmak çakıp ateşe vereyim

Gök ile boy ölçüşen kalelerini

Kadir kor ise yapayım yıkayım

Göz kakarak gönül alan güzelinin boynunu öpeyim

Sırtında kalkan oynar yayasının

Kadir kor ise başını keseyim

Ya varayım ya varmayayım

Ya geleyim ya gelmeyeyim

Ya kara erkek devenin göğsü altında kalayım

Ya boğanın boynuzuna ilişeyim

Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim

Ya varayım ya varmayayım

Ya geleyim ya gelmeyeyim

Yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın

dedi. Gördüler ki namus için durmuyor, dediler: Oğul uğurun açık olsun, sağ esen varıp gelesin dediler. Babasının anasının ellerini öptü.

Kırk yiğidini yanına aldı. Yedi gün yedi gece at koşturdular. Kafirin hudut boyuna eriştiler, çadır diktiler. Koşucu atını koşturup Kan Turalı gürzünü göğe atıyor, inip yere düşmeden kavrıyor, tutuyor,

Hey kırk eşim kırk arkadaşım

Yüğrük olsa yarışsam

Hak Teala inayet eylese

Üç canavarı öldürsem

Güzeller sultanı sarı elbiseli Selcen Hatunu alsam

Babamın anamın evine dönsem

Hey kırk eşim kırk arkadaşım

Kırkınıza kurban olsun benim başım

diye söylüyordu.

Bunlar bu sözde iken meğer hanım teküre haber vardı. Oğuz'dan Kan Turalı derler bir yiğit var imiş, kızını istemeğe geliyor dediler. Kafirler yedi ağaç yer karşı geldiler, neye geldiniz yiğit beyler dediler. Karşılıklı vermeğe almağa geldik dediler. İzzet hürmet eylediler. Ak çadır diktiler, alaca halı düşediler, ak koyun kestiler, yedi yıllık al şarap içirdiler. Alıp bunları teküre getirdiler.

Tekür taht üzerinde oturmuştu. Yüz kafir gizlice giyimini giyinmişti. Yedi kat meydanı dolandı geldi. Meğer kız meydanda bir

köşk yaptırmıştı. Bütün yanında olan kızlar al giymişlerde kendisi sarı giymişti, yukarıdan temaşa ediyordu. Kan Turalı geldi, kara

şaykalı teküre selam verdi. Tekür selam aldı. Alaca halı döşediler. oturdu. Tekür der: Yiğit nereden geliyorsun? Kan Turalı yerinden kalkı verdi, sallana sallana yürüdü, ak alnını açtı, ak bileklerini sıvadı, dedi ki:

Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim

Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim

Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim

Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile

Kızını almağa gelmişim

dedi. Tekür der: Bu yiğidin sözü hızlı, eğer elinde hüneri var ise. Tekür der: Bu yiğidi anadan doğma soyundurun.

Soyundurdular. Kan Turalı altınlı ince keten bezini beline sardı. Kan Turalı'yı alıp meydana getirdiler. Kan Turalı cemal ve kemal sahibi idi. Oğuzda dört yiğit yüz örtüsü ile gezerdi. Biri Kan Turalı, biri Kara Çöğür ve oğlu Kırk Kınak ve boz aygırlı Beyrek. Kan Turalı yüz örtüsünü sıyırdı açtı. Kız köşkten bakıyordu, eli ayağı gevşedi, kedisi miyavladı, avsıl olmuş dana gibi ağzının suyu aktı. Yanındaki kızlara der: Hak Teala babamın gönlüne merhamet lütfetse de başlık kesip beni o yiğide verse, bunun gibi yiğit yazık olur ki canavarlar elinde helak olsun dedi.

Bu sırada demir zincirle boğayı getirdiler. Boğa dizini çöktü, boynuzu ile mermer taşı yuğurdu peynir gibi ditti. Kafirler der: Şimdi yiğidi atar, yıkar, yere serer, delik deşik eder. yıkılsın Oğuz etleri, kırk yiğit bir bey oğlu ile bir kızdan Ötürü ölmek ne oluyor dediler. Bunu işitince kırk yiğit ağlaştılar. Kan Turalı sağına baktı kırk yiğidini ağlar gördü, soluna baktı öyle gördü Der: Hey kırk eşim kırk arkadaşım, niye ağlıyorsunuz, kolca kopuzumu getirin övün beni dedi. Burada kırk yiğit Kan Turalı'yı övmüşler, görelim hanım nasıl övmüşler:

Der:

Sultanım Kan Turalı

Kalkarak yerinden doğrulmadın mi

Yelesi kara cins atına binmedin mi

Arku Beli Ala Dağı

Anlayarak kuşlayarak aşmadın mı

Babanın ak otağının eşiğinde

Hizmetçiler inek sağar görmedin mi

Boğa boğa dedikleri

Kara inek buzağısı değil midir

Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı olur

San elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar

Kime baksa aşk ile ateşe yakar

Kan Turalı sarı elbiseli kız a$kına bir hu

dedi.

Bre boğanızı koyu verin gelsin dedi. Boğanın zincirini aldılar, salı verdiler. Boynuzu elmas mızrak gibi. Kan Turalı'nın üzerine

hücum etti. Kan Turalı adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, boğanın olnına öyle bir yumruk vurdu ki boğayı kıçı üzerine çökertti. Alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. Çok uğraştılar. Ne boğa yener, ne Kan Turzalı yener. Küt küt boğa solumağa başladı. Ağzı köpüklendi. Kan Turalı der: Bu dünyayı erenler akıl ile bulmuşlardır, bunun önünden sıçrayayım, ne hünerim var ise ardından göstereyim dedi. Adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, boğanın önünden savuldu. Boğa boynuzu üzerine dikildi. Kuyruğundan üç kere kaJdırıp yere attı. Kemikleri hurdahaş oldu. Bastı boğazladı. Bıçak çıkatıp derişini' yüzdü. Etini meydanda bırakarak derisini Tekür'ün önüne getirip der: Yarın sabah kızını bana veresin dedi. Tekür der: Bre kızı verin. şehirden sürün, çıksın gitsin dedi. Tekür'ün kardeşi oğlu var idi, der: Canavarların sultanı aslandır, onunla da oyun göstersin, kızı ondan sonra verelim dedi.

Vardılar aslanı çıkardılar, meydana getirdiler. Aslan haykırdı, meydanda ne kadar at var ise kan kaşandı. Yiğitleri der: Boğadan kurtuldu, aslandan nasıl kurtulsun dediler, ağlaştılar. Kan Turalı yiğitlerini ağlar gördü, der: Bre alca kopuzumu ele alın beni övün, sarı elbiseli kız aşkına bir aslandan döneyim mi dedi. Arkadaşları burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Sultanım Kan Turalı

Akça sazlar içinde san deriler görüp taylar basan

Avın damarını delerek kanım emen

Kara çelik öz kılıçtan dönmeyen

Ak kirişli katı yaydan korkmayan

Ak tüylü delici oktan çekinmeyen

Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran

Alaca köpek yavrusuna kendisini dalatır mı

Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı

dediler.

San elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar

Kime baksa aşk ile ateşe yakar

San elbiseli kız aşkınaa bir hu

dedi.

Kan Turalı, bre katır aslanını koyu ver gelsin dedi. Kara çelik öz kılıcım yok ki kapıştığı zaman iki biçeydim, sana sığındım cömertler cömerdi gani Tanrı, medet dedi. Aslanı koyu verdiler, sürdü geldi. Kan Turalı bir çoban keçesini eline doladı, aslanın pençesine sunu verdi. Adı güzel Muhammed’e salavat getirdi, aslanın alnını gözetip öyle bir yumruk vurdu ki, yumruk çenesine dokundu ufattı. Ensesinden tuttu belini yüzdü, sonra kaldırıp yere vurdu, hurdahaş oldu. Tekür'ün önüne geldi, dedi: Dost, kızını bana ver dedi. Tekür der: Kızı getirin verin, bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi, ister dursun ister gitsin dedi. Yine kardeşi oğlu der: Canavarların başı devedir, onunla da oyununu oynasın dedi, ondan sonra kızı verelim dedi.

Tanrıdan inayet olunca beyin paşanın himmeti Kan Turalı'nın oldu. Tekür devenin ağzını yedi yerden bağlayın dedi. Hasut kafirler bağladılar, yularını sıyırıp salı verdiler. Kan Turalı fırlar devenin koltuğundan girer, fırlar çıkar. Sarhoş yiğit hem iki canavarla savaşmıştı, kaydı düştü. Altı cellat ensesine geldiler, yalın kılıç tuttular. Burada arkadaşlar söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin

Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin

Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın

Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın

Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin

Kanlı kafir eline geceleyin girdin

Kara- boğa geldiğinde hurdahaş eyledin

Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün

Kara erkek deve geldiğinde niye geçtin^

Kara kara dağlardan haber aşar

Kanlı kanlı sulardan haber geçer

Kudretli Oğuz eline haber varır

Kanglı Koca oğlu .Kan Turalı netmiş derler

Kara boğa geldiğinde kıpırdatmamış

Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş

Kara erkek deve geldiğinde niye geçmiş derler

Büyük küçük kalmaz söz eder

Yaşlı kadın erkek dedikodu eder

Ak sakallı baban dertli olur

İhtiyarcık olmuş anan kan yaş döker

Hanım kalkarak yerinden doğrulmazsan

Altı cellat ensende yalın kılıç tutar

Birdenbire güzel basını keser

Aşağıdan yukarı bakmaz mısın

Karşına alaca kaz geldi şahinini atmaz mısın

Sarı elbiseli Selcen Hatun işaret eder görmez misin

Seni deve burnundan perişan olur dediler bilmez misin

Son elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar

Kime baksa aşk ile ateşe yakar

Sarı elbiseli kız aşkına bir hu

dedi. Kan Turalı ayağa kalktı. Der: Bre ben bu devenin burnuna yapışınca o kız sözü île yapıştı derler, yarın Oğuz eline haber varır,

deve elinde kalmıştı kız kurtardı derler, bre kolca kopuzumu çalın övün beni, yaradan kadir Tanrı'ya sığındım, bir erkek deveden

döneyim mi, inşallah bunun da başını keseyim, dedi. Yiğitleri Kan Turalı'yı övüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Kapkayalar basında yuva tutan

Kadir ulu Tannya yakın uçan

Mancınığı ağır taştan vızıldayıp müthiş inen

Arı gölün ördeğini şakıyıp alan

Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen

Karıncığı aç olsa kalkıp uçan

Cümle kuşlar sultanı kartal kuşu

Kanadıyle saksağana kendisini bağırtır mı

Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı

dediler.

Son elbiseli Selcen Hatun köşkten bakar

Kime baksa aşk ile ateşe yakar

San elbiseli kız aşkına bir hu

dedi.

Kan Turalı adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, deveye bir tekme vurdu. Deve bağırdı. Bir daha vurdu, deve ayağı üzerinde duramadı yıkıldı. Basıp iki yerden boğazladı. Arkasından iki kayış çıkardı, tekürün önüne bıraktı, der: Akıncıların okluğunun bağı, üzengisinin kayışı kopar, dikmek için lazım olur dedi. Tekür der: Vallah bu yiğidi gözüm gördü gönlüm sevdi dedi.

Kırk yerde otağ diktirdi. Kırk yerde kızıl alaca gelin odası diktirdi. Kan Turalı ile kızı getirip gelin odasına koydular. Ozan geldi coşturucu havalar çaldı. Oğuz yiğidinin yüreği kabardı. Kılıcım çıkardı yere çaldı, kertti, dedi ki: Yer gibi kertileyim, toprak gibi savrulayım, kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, oğlum doğmasın, doğarsa on güne varmasın, bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden bu gelin odasına girersem dedi. Evini çözdü, devesini bağırttı, kara koç atını kişnetti, geceyi gündüze kattı, göçtü.

Yedi gün yedi gece at koşturdu. Oğuz'un hudut boyuna çıktı, çadır dikti. Kan Turalı der:

Hey kırk eşim kırk arkadaşım

Kurban olsun size benim başım

Hak Teala yol verdi vardım, o üç canavarı öldürdüm, sarı elbiseli Selcen Hatun'u aldım geldim, haber eyleyin babam bana karşı gelsin dedi.

Kan Turalı baktı gördü bu konduğu yerde kuğu kuşları, turnalar, sülünler, keklikler uçuyorlar. Soğuk soğuk sular, çayırlar, çimenler.. Selcen Hatun bu yeri güzel gördü, beğendi. İndiler, yeme içme ile meşgul oldular. Yediler içtiler.

O zamanda Oğuz yiğitlerine ne kaza gelse uykudan gelirdi. Kan Turalı'nın uykusu geldi, uyudu. Uyurken kız der: Benim aşıklarım çoktur, ansızın dört nala gelmesin, tutup yiğidimi öldürmesinler, akça yüzlü ben gelini tutup babamın anamın evine iletmesinler dedi. Kan Turalı'nın atının giyimini sessizce tuttu giydirdi. Kendisi de giyimini sessizce tuttu giyindi. Mızrağını eline aldı, bir yüksek yere çıktı, bekledi.

Meğer hanım Tekür pişman oldu. Üç canavar öldürdüğü için bir kızcağızımı aldı gitti dedi. Gizlice kara elbiseli, mavi demirli altı yüz kafir seçti. Gece gündüz at koşturdular. Ansızın yetiştiler.

Kız hazır idi. Baktı gördü dört nala yetiştiler, atını oynattı, Kan Turalı'nın üzerine geldi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Gafil olma kara basını kaldır yiğit

Ela süzme güzel gözünü aç yiğit

Pazularından ak ellerin bağlanmadan

Ak alnın kara yere tepilmeden

Birdenbire güzel başın kesilmeden

Alca kanın yer yüzüne dökülmeden

Hasım yetişti düşman erişti

Ne yatıyorsun kalk yiğit

Kapkayalar oynamadan yer oyuldu

Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı

Kaynaşarak uğrayarak dağdan indi

Tertiplenip üzerine düşman geldi

Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun

Ne oldu sana

diye seslendi. Kan Turalı sıçradı uyandı, ayağa kalktı. der: Ne söylüyorsun güzelim dedi. Der. Yiğidim, üzerine düşman geldi, uyandırmak benden, savaşıp hüner göstermek senden dedi. Kan Turalı gözünü açtı, göz kapaklarını kaldırdı. Gördü gelen at üzerinde, giyimini giyinmiş, mızrağı elinde. Yeri öptü, der: Amenna ve saddakna, maksudumuz Hak Teala katında hasıl oldu diyip arı sudan abdest aldı. Ak atına bindi, adı güzel Muhammed'e salavat getirdi, kara elbiseli kafire at sürdü, karşı vardı. Selcen Hatun at oynattı Kan Turalı'nın önüne geçti. Kan Turalı der: Güzelim nereye gidiyorsun dedi. Der: Bey yiğit baş esen olsa börk bulunmaz mı olur, bu gelen kafir çok kafirdir, savasalım, dövüşelim, Ölenimiz olsun, sağ kalanımız otağa gelsin dedi.

Burada Selcen Hatun at sürdü. Hasmım bastırdı. Kaçanını kovalamadı, aman diyeni öldürmedi, öyle sandı ki düşman bastırıldı. Kılıcının kabzası kan içinde otağa geldi. Kan Turalı'yı bulamadı. O sırada Kan Turalı'nın babası anası çıka geldi. Gördüler ki bu gelen kişinin kılıcının kabzası kanlı, oğlu görünmez. Haber sordular, görelim nasıl sordular:

Anası der:

Anam kişi kızım kişi

Sabah erken yerinden kalkı verdin

Oğulu tutturdun mu

Birdenbire güzel başını kestirdin mi

Kadın ana bey baba diye bağırttın mı

Sen geliyorsun bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor

Ağız dilden bir kaç kelime haber bana

Kara başım kurban olsun gelin sana

dedi. Kız bildi ki kaynanası kayın babasıdır. Kamçı île işaret kılıp: Otağa inin, nerede iner karışır toz var ise ve nerede karga kuzgun

oynuyorsa orada arayalım dedi. Atına mahmuz vurdu, bir yüksek yere çıktı, gözetledi.

Gördü ki bir derenin içinde toz kah toplanıyor kah dağılıyor. Üzerine geldi. Gördü ki Kan Turalı'nın atını aklamışlar, gözünün kapağını aklamışlar, yüzüne kan bürümüş, durmadan kanını siliyor, kafirler üşüşüyor, kılıcını yalın eyliyor kafiri önüne katıp kovalıyor. Selcen Hatun bunu böyle gördü, içine ateş düştü. Bir bölük kaza şahin girmiş gibi kafire at sürdü. Bir uçundan kırıp kafiri öbür ucuna çıktı.

Kan Turalı baktı gördü ki bir kimse düşmanı önüne katmış kovalıyor. Selcen olduğunu bilmedi, kızdı. Burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin

Yelesi kara cins atına binen yiğit ne yiğitsin

Birdenbire başlar kesen

Destursuzca benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin

Destursuzca düşmana girmek bizim elde ayıp olur

Bre yürü

Doğan kuş olarak ucayım mı

Sakalınla boğazından futayım mı

Ansızın senin başını ben keseyim mi

Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi

Kara başını terkiye asayım mı

Bre belası gelmiş yiğit ne yiğitsin

Çekilip dön

dedi Selcen Hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Hey yiğidim bey yiğidim

Develer yavrusundan döner mi olur

Kara koçta cins atlar

Taycığını teper mi olur

Ağıllarda akça koyun

Kuzucağını süser mi olur

Alp yiğitler bey yiğitler

Sevgilisine kıyar mı olur

Yiğidim bey yiğidim

Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana

dedi. Kan Turalı bildi ki bu düşmanı basıp dağıtan Selcen Hatundur. Bir tarafına da kendisi girdi. Kılıç çekip yürüdü, kafir basını kesti. Hasım bastırıldı, düşman kırıldı.

Selcen Hatun Kan Turalı'yı at arkasına aldı çıktı. Giderken Kan Turalı'nın fikrine bu geldi ki:

Kalkıp ey Selcen Hatun doğrulduğunda

Yelesi kara cins atına bindiğinde

Babamın ak otağının eşiğine indiğinde

Oğuzun ela gözlü kızı gelini destan anlattığında

Herkes sözünü söylediğinde

Sen orada durasın övünesin

Kan Turalı perişan oldu

At arkasına aldım çaktım diyesin

Gözüm döndü gönlüm gitti

Öldürürüm seni

dedi. Selcen Hatun durumun ne olduğunu bilip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Der:

Bey yiğit

Övunürse erkek övüncün aslandır

Övünmekle kadın erkek olmaz

Alacak yorgan içinde seninle sarmaşmadım

Tatlı damak tutarak emişmedim

Al duvağımın altından söyleşmedim

Tez sevdin tez usandın kavat oğlu kavat

Kadir Allah bilir ben sana

Munisim yarim kıyma bana

dedi. Kan Turalı der: Yok, elbette öldürmem gerektir dedi. Kız hiddetlendi, der: Bre kavat oğlu kavata ben aşağı kulpa yapışıyorum, sen yukarı kulpa yapışıyorsun, bre kavat oğlu, okunla mı, kılıcınla mı, gel beri konusalım dedi.

Atını tepti, bir yüksek yere çıktı. Okluğundan doksan okunu yere döktü. İki okun temrenini çıkardı. Birini yaya taktı, birini eline

aldı. Temrenli ok île atmağa kıyamadı. Der: Yiğit at okunu. Kan Turalı der: Kızların yolu evveldir, önce sen at dedi. Kız bir oku Kan

Turalı'ya attı. Şöyle ki başında olan bit ayağına indi. İleri gelip Selcen Hatun'u kucaklayıp barışmışlar, emişmişler. Kan Turalı burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Işıl ışıl ışıldayan ince elbiselim

Yere basmayıp yürüyen servi boylum

Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım

Çift badem sığmayan dar ağızlım

Ressamların çizdiği kara kaçtım

Kurumsu kırk tutam kara saçlım

Aslan soyu sultan kızı

Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım

Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam

Ben seni deniyordum

dedi. Selcen Hatun da burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Kalkarak yerimde n doğrulurdum

Yelesi kara cins atıma binerdim

Babamın ak otağından çıkardım

Arku Bedi Ala Dağı avlardım

Alaca geyik yabani geyik kovalardım

Çekince bir ok ile vururdum

Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum

Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım

dedi. Irağından yakınından geliştiler. gizli yaka tutarak koklaştılar, tatlı damak vererek emiştiler, ak boz atlara binerek koşuştular, bey babasının yanına eriştiler.

Babası oğlancığını gördü Allah'a şükürler eyledi. Oğlu ile, gelini ile Kanglı Koca Oğuz'a girdi. Yeşil, alaca, güzel çimene çadır dikti. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Düğün etti. Kudretli Oğuz beylerini ağırladı. Altınlıca gölgeliğini dikip Kan Turalı gelin odasına girip muradına maksuduna erişti.

Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi.

Şimdi hani dediğim bey erenler

Dünya benim diyenler

Ecel aldı yer gizledi

Fani dünya kime kaldı

Gelimli gidimli dünya

Son ucu ölümlü dünya

Ecel geldiğinde on imandan ayırmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa'ya bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-7]

Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı'nı Beyan Eder Hanım Hey

Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine ak otağını dikmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri sohbete toplanmıştı. Yeme içme idi.

Kazılık Koca derlerdi bir kişi var idi. Bayındır Han'ın veziri idi. Şarabın keskini başına çıktı. Kaba dizi üzerine çöktü. Bayındır Han'dan akın diledi. Bayındır Han izin verdi. Nereye istersen git dedi.

Kazılık Koca iş görmüş, işe yarar odamdı. İşe yarar yaşlılarını yanına topladı, teçhizat ve levazımı île yola girdi. Çok dağlar, dere tepe geçti. Günlerden bir gün Düzmürd Kalesi'ne geldi. Karadeniz kenarında idi. Ona erişip kondular.

O kalenin bir tekürü var idi. Adına Arşın oğlu Direk Tekür derlerdi. O kafirin altmış arşın boyu var idi. Altmış batman gürz vururdu, çok kuvvetli yay çekerdi. Kazılık Koca kaleye yetişir yetişmez cenge başladı. Sonra o tekür kaleden dışarı çıktı, meydana girdi, er diledi. Kazılık Koca onu görür görmez yel gibi yetişti, tutkal gibi yapıştı. Kafirin ensesine bir kılıç vurdu, zerre kadar kestiremedi. Sıra kafire geldi. O altmış batman gürz ile Kazılık Koca'ya tepeden aşağı tutup çaldı. Yalan dünya başına dar oldu düdük gibi kan fışkırdı. Kazılık Koca'yı yakolayıp tutup kaleye koydular. Yiğitleri durmayıp kaçtılar. Kazılık Koca tam on altı yıl kalede esir oldu. Sonra Emen derlerdi bir kişi altı kerre varıp kaleyi alamadı.

Meğer hanım, Kazılık Koca esir olduğu vakit bir oğlancığı var idi. Bir yaşında idi. On beş yaşına girdi, yiğit oldu. Babasını öldü biliyordu. Yasak eylemişlerdi, esir olduğunu oğlandan saklıyorlardı. O oğlanın adına Yigenek derlerdi.

Günlerden bir gün Yigenek oturup beyler ile sohbet ederken, Kara Göne oğlu Budak ile uyuşamadı. Birbirine söz atıştılar. Budak der: Burada boş laf edip ne yapıyorsun, mademki er diliyorsun, varıp babanı kurtarsana, on altı yıldır esirdir dedi. Yigenek bu haberi işitince yüreği oynadı, kara bağrı sarsıldı. Kalktı. Bayındır Han'ın huzuruna vardı, yere yüz koydu, der:

Sabah erken sapa yerde dikilince ak otağa

Atlas ile yapılınca mavi gölgelikli

Tavla tavla çekilince yiğit atlı

Çağınp yardım isteyince bol çavuşla

Çalkandığında yağ dökülen bol nimetli

Darda kalmış yiğidin arkası

Zavallının biçarenin ümidi

Türkistanın direği

Yırtıcı kuşun yavrusu

Amıt suyunun aslanı

Karacuğun kaplanı

Devletli han medet

Bana asker ver, beni babamın esir olduğu kaleye gönder dedi.

Bayındır Han buyurdu, yirmi dört sancak beyi gelsin dedi. Önce Demirpakı Derbendinde bey olan, kargı mızrak ucunda er böğürten, hasıma yetiştiğinde kimsin diye sormayan Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar seninle beraber varsın dedi. Aygır Gözler Suyu'ndan at yüzdüren, elli yedi kalenin kilidini alan Eylik Koca oğlu Dülek Evren beraber varsın dedi. Çift burçtan kayın oku durmadan geçen Yağrıncı oğlu Kalmış seninle beraber varsın. Üç kerre düşman görmese kan ağlayan Toğsun oğlu Rüstem beraber varsın dedi. Ejderhalar ağzından adam alan Deli Evren beraber varsın. Yer yüzünün bir uçundan bir ucuna yetişeyim diyen Soğan Sarı beraber varsın. Sayılmakla Oğuz erenleri tükense olmaz. Bayındır Han yirmi dört kahraman sancak beyini Yigeneğe arkadaşlığa verdi. Beyler toplanıp hazırlıklarını yaptılar.

Meğer o gece Yigenek rüya gördü. Rüyasını arkadaşlarına söyledi, görelim hanım ne söyledi:

Der: Beyler birdenbire kara başım, gözüm uykuda iken rüya gördü. Ela gözümü açıp dünya gördüm. Ak boz atlar koşturan alplar gördüm. Ak miğferli alpları yanıma aldım. Ak sakallı Dede Korkut'tan öğüt aldım. Ataca yatan kara dağları aştım. İleri yatan Karadeniz'e girdim. Gemi yapıp gömleğimi çıkardım yelken kurdum. İleri yatan denizi deldim geçtim. Öteki kara dağın bir yanında alnı başı parlayan bir er gördüm. Kalkıp yerimden doğruldum. Kargı dilli öz mızrağımı kaptım. Karşılayıp o ere vardım. Karşısından o eri mızraklayacağım zaman denedim. Göz ucu île o ere baktım. Dayırn Emen imiş onu bildim. Döndüm o ere selam verdim. Oğuz

ellerinden kimsin dedim. Gözkapaklarını kaldırıp yüzüme baktı. Oğul Yıgenek nereye gidiyorsun dedî, söyledi. Ben dedim: Düzmürd kalesine gidiyorum, babam orada esir imiş dedim. Burada dayım bana söyledi:

Der:

Yetiştiğinde yel yetişmezdi yedi vurgunum

Yedi bayırın kurduna benzerdi yiğitlerim

Yedi kimiyle kurulurdu benim yayım

Kayın dalı tüylerinden som altınlı benim okum

Yel esti yağmur yağdı yükü koptu

Yedi defa vardım o kaleyi alamadım geri döndüm

Benden daha er çıkmayasın Yigeneğim dön

dedi. Yigenek rüyasında dayısına söylemiş:

Der:

Kalkıp yerinden doğrulduğunda

Ela gözlü bey yiğitleri yanına almadın

Adı belli beylerle sen at koşturmadın

Beş akçeli süvarileri arkadaş ettin

Onun için o kaleyi sen alamadın

demiş. Yigenek yine der:

Kese kese yemeğe yahni güzel

Kesme gününde kumandan hızlı güzel

Daim geldiğince dursa devlet güzel

Bildiğini unutmasa akıl güzel

Hasmından dönmese kaçmasa erlik güzel

dedi.

Bu rüyayı Yigenek arkadaşlarına hikaye eyledi. Meğer dayısı Emen orada yakın idi. Cümle beylerle arkadaş olup gittiler. Düzmürd Kalesine yetişince etrafını çevirip gittiler kondular.

Kafirler bunları görünce Arşın oğlu Direk Tekür'e haber verdiler. O mel'un da kaleden dışarı çıkıp bunların karşısına geçti, er diledi. Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar yerinden kalkı verdi, altmış tutam sivri mızrağını koltuğa kısıp o kafiri karşısından mızraklayayım dedi, mızraklayamadı. Kafir Tekür yakalayıp zorladı, mızrağını çekti elinden aldı. O altmış batman gürz ile Dündar'ı tepeden aşağı tutup çaldı. Geniş dünya başına dar oldu. Cins atını çevirdi, çekilip döndü. Ondan sonra Dönebilmez Dülek Evren altı kanatlı çomağı ile at tepip gelip yukarıdan aşağı kafire şiddetle vurdu, yenemedi. Tekür yakalayıp elinden çomağını aldı, ona da gürz ile vurdu. O da cins atını çevirdi döndü. Hanım, yirmi dört sancak beyi Tekür'ün elinde perişan oldu. Sonra Kazılık Koca oğlu Yigenek, taze yiğitcik yaradan Allah'a sığındı, ölümsüz mabudu övdü, der:

Yücelerden yücesin

Kimse bilmez nicesin

Aziz Tanrı

Sen anadan doğmadın

Sen babadan olmadın

Kimsenin rızkını yemedin

Kimseye güç etmedin

Bütün yerlerde birsin

Sen daim ve baki olan Allahsın

Ademe sen taç giydirdin

Şeytana lanet kıldın

Bir suçtan ötürü huzurundan sürdün

Nemrud göğe ok attı

Karnı yarık balığı karşı tuttun

Ululuğuna haddin yok

Senin boyun kaddin yok

Veya cism ile ceddin yok

Vurduğunu ulutmayan Ulu Tanrı

Bastığını belirtmeyen belli Tanrı

Kaldırdığını göğe yetiştiren güzel Tanrı

Kızdığını kahreden kahhar Tanrı

Birliğine sığındım Rabbim kadir Tanrı

Medet senden

Kara elbiseli kafire at tepiyorum

İşimi sen yoluna koy

dedi. Hemen at sürdü. Yel gibi yetişti, tutkal gibi yapıştı. Kafirin omuzuna bir kılıç vurdu. Giyimini kuşamını doğradı, altı parmak derinliğinde yara açtı. Kara kanı fışkırdı, kara kalçası, çizmesi dolu kan oldu. Kara başı bunaldı darda kaldı. Hemen döndü kaleye kaçtı. Yigenek ardından yetişti. Kale kapısına girmişken kara çelik öz kılıcı ile ensesine öyle çaldı ki başı top gibi yere düştü. Ondan sonra Yigenek atını döndürdü. askerin yanma geldi.

Esir olan Kazılık Koca'yı bırakı vermişler, çıkıp geldi. Hay bey yiğitler kafiri kim öldürdü diyerek söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Develerin dişisini gebe koydum

Erkek midir dişi midir onu bilsem

Kara elimin koyununu gebe koydum

Koç mudur koyun mudur onu bilsem

Ela gözlü güzel helalimi hamile koydum

Erkek midir kız mıdır onu bilsem

Bre bey yiğitler haber bana Yaradanın aşkına

dedi. Yigenek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Develerin dişisini gebe koydun erkek oldu

Kara elde koyununu gebe koydun koç oldu

Ela gözlü güzel helalin! hamile koydun aslan oldu

dedi. Yigenek babası île görüştü. Ondan sonra gerikalan beyler görüştü. Sonra hep birden beyler kaleye yürüyüş ettiler, yağmaladılar.

Babası ile Yigenek gizli yaka tutarak koklaştılar, iki hasret birbiriyle buluştular, ıssız yerin kurdu gibi uluştular. Tanrı'ya şükürler kıldılar.

Kalenin kilisesini yıkıp yerine mescit yaptılar. Aziz Tanrı adına hutbe okuttular. Kuşun alaca kanım, kumaşın arısını, kızın güzelini, dokuz katlı içlenmiş süslü elbise, cübbe Bayındır Han'a hisse çıkardılar. Geri kalanını gazilere bağışladılar. Döndüler, evlerine geldiler.

Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi. Bu Oğuzname Yigeneğin olsun dedi.

Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Ahir sonu an imandan ayırmasın. Ak olnında beş kelime dua kıldık kabul olsun. Günahınız adı güzel Muhammed Mustafa'nın yüzü suyuna bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-8]

Basat'ın Tepegöz'ü Öldürdüğü Destan'ı Beyan Eder Hanım Hey

Meğer hanım bir gün Oğuz otururken üstüne düşman geldi. Gece içinde ürktü göçtü. Kaçıp giderken Aruz Koca'nın oğlancığı düşmüş. Bir aslan bulup ******ürmüş, beslemiş.

Oğuz yine zamanla gelip yurduna kondu. Oğuz Han’ın at çobanı gelip haber getirdi, der: Hanım sazdan bir aslan çıkıyor, at vuruyor, sallana sallana yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor. Aruz der: Hanım, ürktüğümüz zaman düşen benim oğlancığımdır belki dedi.

Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldırıp oğlanı tuttular. Aruz oğlanı alıp evine getirdi. Şenlik yaptılar, yeme içme oldu.

Amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. Tekrar tutup getirdiler. Dedem Korkut geldi, der: Oğlanım sen insansın, hayvanla arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur dedi. Büyük kardeşinin adı Kıyan Selçuk'tur, senin adın Başat olsun, adını ben verdim, yaşını Allah versin dedi.

Oğuz bir gün yaylaya göçtü. Aruz'un bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı Çoban derlerdî. Oğuz'un önünce bundan evvel kimse göçmezdi. Uzun Pınar denmekle meşhur bir pınar var idi. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyun ürktü. Çoban erkeçe kızdı, ileri vardı. Gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar, uçuyorlar. Çoban, keçesini üzerine attı, peri kızının birini tuttu. Tamah edip derhal temasta bulundu. Koyun ürkmeğe başladı. Çoban koyunun önüne koştu. Peri kızı kanat vurup uçtu, der: Çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al dedi. Amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çobanın içine korku düştü. Amma, kızın derdinden, benzi sarardı.

Zamanla Oğuz yine yaylaya göçtü. Çoban gene bu pınara geldi. Gene koyun ürktü. Çoban ileri vardı. Gördü ki bir kütle yatıyor, parıl parıl parlıyor. Peri kızı geldi, der: Çoban emanetini gel al, amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çoban bu kütleyi görünce dehşete düştü. Geri döndü, sapan taşına tuttu. Vurdukça büyüdü. Çoban kütleyi bıraktı kaçtı. Koyun ardına düştü.

Meğer o sırada Bayındır Han beylerle gezinti için ata binmişlerdi. Bu pınarın üzerine geldiler. Gördüler ki bir alamet şey yatıyor, başı kıçı belirsiz. Etrafına toplandılar. İndi bir yiğit bunu tepti. Teptikçe büyüdü. Bir kaç yiğit daha indiler teptiler. Teptiklerince büyüdü. Aruz Koca da inip tekmeledi. Mahmuzu dokundu, bu kütle yarıldı. İçinden bir oğlan çıktı, gövdesi adam, tepesinde bir gözü var. Aruz aldı bu oğlanı eteğine sardı. Der: Hanım bunu bana verin, oğlum Başat ile besleyeyim dedi. Bayındır Han senin olsun dedi.

Aruz Tepegözü aldı evine getirdi. Buyurdu, bir dadı geldi. Memesini ağzına verdi. Bîr emdi, olanca sütünü aldı. İki emdi kanını aldı, üç emdi canını aldı. Bir kaç dadı getirdiler, helak etti. Gördüler olmuyor, sütle besleyelim dediler. Günde bir kazan süt yetmiyordu.

Beslediler büyüdü, gezer oldu, oğlancıklar ile oynar oldu. Oğlancıkların kiminin burnunu, kiminin kulağını yemeğe başladı. Hasılı, halkın bunun yüzünden çok canı yandı, aciz kaldılar. Aruza şikayet edip ağlaştılar. Aruz Tepegözü dövdü, sövdü, men etti, o dinlemedi. Nihayet evinden kovdu.

Tepegözsün peri anası gelip oğlunun parmağına bir yüzük geçirdi, oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin dedi. Tepegöz Oğuz’dan çıktı, bir yüce dağ vardı. Yol kesti, adam aldı, büyük harami oldu. Üzerine bir kaç adam gönderdiler, ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi, mızrak sapladılar işlemedi. Çoban çoluk kalmadı hep yedi. Oğuz'dan dahi adam yemeğe başladı.

Oğuz toplanıp üzerine vardı. Tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı, atıp elli altmış adam helak eyledi. Alplar başı Kazan'a darbe vurdu. dünya basma dar oldu. Kazan'ın kardeşi Karo Göne Tepegöz'ün elinde perişan oldu. Düzen oğlu Alp Rüstem şehit oldu. Uşun Koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. Zayıf canından iki kardeşi Tepegöz'ün elinde helak oldu. Demir giyimli Mamak elinde helak oldu. Bıyığı kanlı Bügdüz Emen, elinde perişan oldu. Ak sakallı Aruz Koca'ya kan kusturdu. Oğlu Kıyan Selçuk'un ödü patladı. Oğuz Tepegöz'e kar etmedi, ürktü kaçtı. Tepegöz çevirip önünü kesti. Oğuz'u bırakmadı, geri yerine kondurdu. Velhasıl Oğuz yedi kerre ürktü, Tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine getirdi. Oğuz Tepegöz'ün elinde tam perişan oldu.

Vardılar Dede Korkut'u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim dediler.

Dedem Korkut'u Tepegöz'e gönderdiler. Geldi selam verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam île beş yüz koyun verelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekala öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim dedi.

Dede Korkut döndü, Oğuz'a geldi. Der: Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Tepegöz'e verin yemeğini pişirsin dedi ve hem günde iki adam ile beş yüz koyun istedi dedi. Bunlar da razı oldu.

Dört oğlu olan birini verdi, üçü kaldı Üç olan birini verip ikisi kaldı. Kapak Kan derler bir adam var idi. İki oğlu var idi. Bir oğlunu verip biri kalmıştı. Tekrar sıra dönüp dolaşıp ona gelmişti. Anası feryat edip ağladı, figan etti. Meğer hanım, Aruz oğlu Basat gazaya gitmişti, o sırada geldi. Yaşlı kadıncağız der: Basat şimdi akından geldi, varayım, belki bana bir esir verir, oğlancığımı kurtarırım dedi.

Basat altınlı gölgeliğini dikip otururken gördüler ki bir hatun kişi geliyor. Geldi içeri Basat'a girdi selam verdi, ağladı, der:

Avucuna sığmayan karaçalı oğlu

İri teke boynuzundan katı yaylı

İç Oğuzda Dış Oğuzda adı belli

Aruz oğlu hanım Başat bana medet

dedi. Basat der: Ne istiyorsun? Yaşlı kadıncağız der: Yalancı dünya yüzünde bir er ortaya çıktı, otlağında Oğuz elini kondurmadı, kara çelik öz kılıçlar kesilecek kılını kesmedi, kargı mızrak oynatanlar saplayamadı, kayın oku atanlar kar etmedi, alplar başı Kazan'a bir darbe vurdu, kardeşi Kara Cöne elinde perişan oldu, bıyığı kanlı Bügdüz Emen elinde perişan oldu, ak sakallı baban Aruz'a kan kusturdu, meydan üzerinde kardeşin Kıyan Selçuk ödü patladı can verdi, kudretli Oğuz beylerinin de kimisini perişan edip kimisini şehit eyledi, yedi defa Oğuz'u yerinden sürdü, haraç dedi kesti, günde iki adam beş yüz koyun istedi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı ona hizmetkar verdiler, dört oğlu olan birini verdi, üçü olan birini verdi, ikisi olan birini verdi, iki oğlancığım var idi, birini verdim biri kaldı, döndü sıra tekrar bana geldi, onu da istiyorlar, hanım bana medet dedi. Basanın karanlıklı gözleri yaşla doldu. Kardeşi için söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Der:

Kenar yerde dikilmiş otağlarını

O zalim yıktırdı demek kardeş

Koşucu olan atlarını tavlasından

O zalim seçtirdi demek kardeş

Cins cins develerini katarından

O zalim ayırdı demek kardeş

Şöleninde kestiğin koyununu

O zalim kesti demek kardeş

Güvencimle getirdiğim gelinciğini

O zalim senden ayırdı demek kardeş

Ak sakallı babamı oğul diye ağlattın demek kardeş

Akçe yüzlü anamı sızlattın demek kardeş

Karşı yatan kara dağımın yükseği kardeş

Akıntılı güzel suyumun taşkını kardeş

Güçlü belimin kuvveti kardeş

Karanlıklı gözlerimin aydını kardeş

Kardeşimden ayrıldım

diye çok ağladı, feryat figan kıldı.

O hatun kişiye bir esir verdi, var oğlunu kurtar dedi. Hatun aldı, oğlunun yerine verdi. Hem oğlun geldi diye Aruz'a müjdeledi. Aruz sevindi, kudretli Oğuz beyleri ile Basata karşı geldi. Basat babasının elini öptü, ağlaştılar bağrıştılar. Anasının evine geldi. Anası karşı geldi, oğlancığını bağrına bastı. Basat anasının elini öptü, görüştüler ağlaştılar. Oğuz beyleri toplandı. Yemeler içmeler oldu.

Basat der: Beyler kardeş uğruna Tepegöz île buluşacağım, ne buyurursunuz dedi. Kazan Bey burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş:

Kara ejderha oldu Tepegöz

Gök yüzünde çevirdim yenemedim Basat

Kara kaplan oldu Tepegöz

Kara kara dağlarda çevirdim yenemedim Basat

Kükremiş aslan oldu Tepegöz

Kalın sazlarda çevirdim yenemedim Basat

Er olsan bey olsan da bre

Ben Kazan gibi olmayasın Basat

dedi.

Ak sakallı babam ağlatma

Ak bürçekli ananı sızlatma

Basat der: Elbette varırım. Kazan der: Sen bilirsin. Babası ağladı, der: Oğul ocağımı sahipsiz koyma, kerem eyle, varma dedi.

Baaat der: Yok ak sakallı aziz baba varırım dedi, dinlemedi. Okluğundan bir tutam ok çıkardı beline soktu, kılıcını omzundan

çaprazlama kuşandı, yayını koluna taktı, eteklerini kıvırdı, babasının anasının elini öptü, helalleşti, hoşça kalın dedi.

Tepegözün bulunduğu Salahana Koyasına geldi. Gördü Tepegöz güneşe karşı yatıyor. Çekti belinden bir oç çıkardı. Tepegöz'ün sırtına bir ok vurdu. Ok geçmedi, parçalandı. Bir daha attı. O da parça parça oldu. Tepegöz ihtiyarlara dedi: Bu yerin sineği bizi usandırdı dedi. Basat bir daha attı. O da parçalandı. Bir parçası Tepegöz'ün önüne düştü. Tepegöz sıçradı baktı. Basat'ı gördü, elini eline çırptı, kah kah güldü; Koca'lara dedi ki: "Oğuz'dan yine bize bir turfanda kuzu geldi!" dedi. Basat'ı önüne kattı, tuttu. Boğazından salındırdı, yatağına getirdi; çizmesinin konçusuna soktu, dedi ki; "Bre Koca'lar, ikindi vakti bunu bana çevirin de yiyeyim," dedi. Yine uyudu.

Basat'ın hançeri vardı, onun çizmesini yardı, içinden çıktı; dedi ki: "Bre Koca'lar bunun ölümü nedendir?"

Dediler ki: "Bilmeyiz, ama gözünden başka yerde et yoktur," dediler.

Basat, Tepegöz'ün baş ucuna geldi, göz kapağını kaldırdı, baktı, gördü ki gözü ettir; dedi ki: "Bre Koca'lar, şişi ocağa koyun, kızsın," dedi.

Şişi ocağa bıraktılar kızdı. Basat şişi eline aldı, adı güzel Muhammed'in adını andı, şişi Tepegöz'ün gözüne öyle bastı ki, Tepegöz'ün gözü söndü, kör oldu. Öyle bir çığlık attı, haykırdı ki dağ ve taş yankılandı. Basat sıçradı, koyunların içine, mağaraya düştü. Tepegöz bildi ki Basat mağaradadır; mağaranın kapısına geçip, bir ayağını bir yanına, ötekini de bir yanına koydu; dedi ki: "Bre koyun başları, bir bir gelip geçin." Koyunlar bir bir gelip geçti. Her birinin başlarını sıvazladı; "Toklucuklar... sakar koç, gel, geç." dedi. Bir koç yerinden kalktı, gerinip tos attı. Basat hemen koçu boğazladı, derisini yüzdü, kuyruğuyla başını deriden ayırmadı; içine girdi.

Basat, Tepegöz'ün önüne geldi. Tepegöz de bildi ki Basat deri içindedir; dedi ki: "Ay sakar koç, benim neremden yaralanacağımı bildin. Şöyle çalayım seni mağara duvarına ki, kuyruğun mağarayı yağlasın," dedi. Basat koçun başını Tepegöz'ün eline verdi. Tepegöz boynuzdan sıkıca tuttu; kaldırınca, boynuz deriyle elinde kaldı. Basat, Tepegöz'ün kalçaları arasından sıçrayıp çıktı.

Tepegöz boynuzu ******ürüp yere çaldı; dedi ki: "Oğlan, kurtuldun mu?" Basat dedi ki: "Tanrım kurtardı!" Tepegöz dedi ki: "Bre oğlan, al şu parmağımdaki yüzüğü parmağına tak, sana ok ve kılıç işlemesin." Basat aldı yüzüğü, parmağına geçirdi. Tepegöz dedi ki: "Oğlan, yüzüğü alıp takındın mı?" Basat dedi ki: "Takındım."

Tepegöz Basat'ın üzerine bıraktı, hançerle çaldı, kesti; sıçradı geniş yerde durdu. Gördü ki, yüzük yine Tepegöz'ün ayağı altında yatıyor; Tepegöz, dedi ki: "Kurtuldun mu?" Basat dedi ki: "Tanrım kurtardı." Tepegöz dedi ki: "Oğlan, şu künbedi gördün mü?" Basat dedi ki: "Gördüm." Tepegöz dedi ki: "Benim hazinem var, o Koca'lar almasınlar, var mühürle..."

Basat künbedin içine girdi; gördü ki altın paralar yığılmış. Paralara bakarken, kendisini unuttu. Tepegöz, künbedin kapısını tuttu, dedi ki: "Künbede girdin mi?" Basat dedi ki: "Girdim." Tepegöz dedi ki: "Şöyle vurayım ki sen de yapıyla birlikte darmadağın olasın!" Basat'ın diline bu geldi ki "Lâ ilahe illallâh, Muhammeden resûlullah." hemen yapının duvarları yarıldı, yedi yerden kapı açıldı. Birinden dışarı çıktı. Tepegöz künbede elini soktu, öyle kaçtı ki künbet altüst oldu. Tepegöz der: Oğlan kurtuldun mu? Basat der: Tanrım kurtardı dedi. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş, şu mağarayı gördün mü? Basat der: Gördüm. Der: Orda iki kılıç var, biri kınlı biri kınsız, o kınsız keser benim başımı, var getir, benim başımı kes dedi.

Basat mağara kapısına vardı. Gördü bir kınsız kılıç durmaz iner çıkar. Basat der: Ben buna hemen tedbirsizce yapışmayayım

deyip kendi kılıcını çıkardı tuttu, iki parçaya böldü. Vardı bir ağaç getirdi kılıca tuttu, onu da iki parça eyledi. Sonra yayını eline aldı, ok ile o kılıcın asıldığı zinciri vurdu. Kılıç yere düştü gömüldü. Kendi kılıcını kınına soktu. Sapından o kılıcı sımsıkı tuttu. Geldi,

der: Bre Tepegöz nicesin dedi. Tepegöz der: Bre oğlan daha ölmedin mi? Basat der: Tanrım kurtardı. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş dedi. Çağırıp Tepegöz söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Gözüm gözüm yalnız gözüm

Sen yalnız göz ile

Ben Oğuzu kırıp geçirmiştim

Ela gözden ayırdın yiğit beni

Tatlı candan ayırsın Kadir seni

Öyle ki ben çekerim göz acısını

Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını

dedi. Tepegöz gene der:

Memleketten doğum yerinden yiğit yerin neresidir

Karanlık gece içinde yolu kaybetsen ümidin nedir

Büyük sancak tutan hanınız kim

Savaş günü önden at tepen alpınız kim

Ak sakallı babanın adı nedir

Alp erenin erden adını saklaması ayıp olur

Adın nedir yiğit söyle bana

dedi. Basat Tepegözce söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Memleketten doğum yerinden yerim güney

Karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim Allah

Büyük sancak tutan hanımız Bayındır Han

Savaş günü önden at tepen alpımız Ulaş oğlu Salur Kazan

Babamın adını sorar olsan koca ağaç

Anamın adını dersen kükremiş aslan

Benim adımı sorarsan Aruz oğlu Basattır

dedi. Tepegöz der: Şimdi kardeşiz, kıyma bana dedi.

Basat der:

Bre kavat ak sakallı babamı ağlatmışsın

İhtiyarcık ak bürçekli anamı sızlatmışsın

Kardeşim Kıyanı öldürmüşsün

Akça yüzlü yengemi dul eylemişsin

Ela gözlü bebeklerini öksüz koymuşsun

Bırakır mıyım seni

Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince

Tepeli börklü başını kesmeyince

Alca kanını yer yüzüne dökmeyince

Kardeşim Kayanın kanını almayınca

Bırakmam

dedi. Tepegöz de burada söylemiş, der:

Kalkıp yerimden doğrulayım derdim

Kudretli Oğuz beyleriyle ahdimi bozayım derdim

Yeniden doğanını öldüreyim derdim

Bir defa adam etine doyayım derdim

Kudretli Oğuz beyleri üzerime toplanıp gelsin derdim

Kaçıp Salahana Kayasına gireyim derdim

Ağır mancınığı taşla atayım derdim

İnip taş başıma düşerek öleyim derdim

Ela gözden ayırdın yiğit beni

Tatlı candan ayırsın Kadir seni

dedi. Tepegöz bir daha söylemiş der:

Ak sakallı yaşlıları çok ağlatmışım

Ak sakalının bedduası tutmuş olacak gözüm seni

Ak bürçekli ihtiyarcıkları çok ağlatmışım

Gözünün yaşı tutmuş olacak gözüm seni

Bıyıcığı kararmış yiğitcikleri çok yemişim

Yiğitlikleri tutmuş olacak gözüm seni

Elceğizi kınalı kızcağızları çok yemişim

Bedduaları tutmuş olacak gözüm seni

Öyle ki çekerim ben göz acısını

Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını

Gözüm gözüm ey gözüm yalnız gözüm

dedi. Basat kızıp yerinden kalkıverdi. Erkek deve gibi Tepegöz'ü dizi üzerine çökertti. Tepegöz'ün kendi kılıcı ile boynunu vurdu.

Deldi, yay kirişini taktı. Sürüye sürüye mağara kapısına geldi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Oğuz'a müjdeci gönderdi.

Ak boz atlara binerek koşturdular. Kudretli Oğuz ellerine haber geldi. At ağızlı Aruz Koca evine dört nala geldi, anasına Basat'ın sevinç haberini verdi,müjde, oğlun Tepegöz'ü tepeledi dedi.

Kudretli Oğuz beyleri yetiştiler. Salahana Kayasına geldiler. Tepegöz'ün başını ortaya getirdiler. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi Hem Basat'a dua verdi:

Kara dağa seslendiğinde cevap versin Kanlı kanlı sulardan geçit versin dedi. Erlikle kardeşinin kanını aldın, kudretli Oğuz beylerini yükten kurtardın, kadir Allah yüzünü ak etsin Basat dedi.

Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa'ya bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-9]

Begil Oğlu Emren'in Destanı'nı Beyan Eder

Kam Gön oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Ak otağını kara yerin üzerine diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri toplanmıştı.

Dokuz Tümen Gürcistan'ın haracı geldi. Bir at, bir kılıç, bir çomak getirdiler. Bayındır Han çok müteessir oldu. Dedem Korkut

geldi neşeli havalar çaldı, hanım niye müteessir oluyorsun dedi. Der: Nasıl müteessir olmayayım, her yıl altın akçe gelirdi, yiğide

beye verirdik, hatırları hoş olurdu, şimdi bunu kime verelim ki hatırı hoş olsun dedi. Dede Korkut der: Hanım bunun üçünü de bir yiğide verelim dedi. Oğuz iline karakol olsun dedi. Han Bayındır kime verelim dedi. Sağına soluna baktı, kimse razı olmadı. Begil

derlerdi bir yiğit var idi, ona baktı, der: Sen ne dersin? Begil razı oldu. Kalktı yeri öptü Dedem Korkut himmet kılıcını beline bağladı, çomağı omzuna koydu, yayı koluna geçirdi.

Koç aygırı çektirdi bu da bindi. Hasımını akrabasını ayırdı, evini çözdü, Oğuz'dan göç eyledi. Berdeye, Genceye varıp vatan

tuttu. Dokuz Tümen Gürcistan ağzına varıp kondu, karakolluk eyledi. Yabancı, kafir gelse başını Oğuz'a armağan gönderirdi. Yılda bir kerre Bayındır Han'ın divanına varırdı.

Yine Bayındır Han'dan adam geldi acele gelesin diyerek. Sonra Begil geldi, peşkeşini çekti. Bayındır Han'ın elini öptü. Han da Begil’i misafir etti, güzel at, güzel kaftan, bol harçlık verdi. Üç gün de Begil’i av şikar etiyle misafir edelim beyler dedi. Av ilan ettiler.

Vakfa ki av hazırlığı oldu, kimi atını över, kimi kılıcını, kimi çekip ok atmasını över. Salur Kazan ne atını övdü, ne kendisini övdü, amma Begil’in hünerini söyledi.

Üç yüz altmış altı alp ava binse, kanlı geyik üzerine yürüyüş olsa, Begil ne yay kurardı, ne ok atardı, hemen yayı bileğinden

çıkarırdı boğanın yabani geyiğin boynuna atardı, çekip durdururdu. Zayıf ise kulağını delerdi avda belli olsun diye, amma semiz olsa boğazlardı. Eğer beyler geyik avlasa, kulağı delik olsa, Begil sevincidir diye Begil'e gönderirlerdi.

Kazan Bey der: Bu hüner atın mıdır, erin midir? Hanım, erindir dediler. Han der: Yok, at işlemese er övünmez, hüner atındır

dedi. Bu söz Begil'e hoş gelmedi. Begil der: Alplar içinde bizi kuskunumuzdan balçığa batırdın dedi. Bayındır Han'ın bahşişini önüne döktü, hana küstü, divandan çıktı. Atını çektiler, ela gözlü yiğitlerini alıp evine geldi.

Oğlancıkları karşı geldi, okşamadı. Ak yüzlü hatunu île konuşmadı. Hatun burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Altın tahtımın sahibi beyim yiğit

Göz açıp da gördüğüm

Gönül verim sevdiğim

Kalkıp yerinden doğrulu verdin

Ela gözlü yiğitlerini yanına aldın

Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştın

Akıntılı güzel sudan geceleyin geçtin

Ak alınlı Bayındır Hanın divanına geceleyin vardın

Ela gözlü beyler ile yedin içtin

Kavimli kavmi ile atıştı mı

Garip başın kavgada kaldı mı

Hani hanım altında güzel atın yok

Üstünde altın miğfer cübbesi yok

Ela gözlü beylerini! okşamazsın

Akça yüzlü güzelinle söyleşmezsin

Nedir halin

dedi. Begil söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Kalkıp yerimden doğrulu verdim

Yelesi kara cins atıma sıçrayıp bindim

Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştım

Ak alınlı Bayındırın divanına dört nala vardım

Ela gözlü beyler ile yedim içtim

Kavimliyi kavmi ile iyi gördüm

Hanımın nazarı bizden dönmüş gördüm

Eli günü terk ederek Dokuz Tümen Gürcistana gidelim

Oğuza asi oldum belli bilin

dedi. Hatun der: Yiğidim bey yiğidim, padişahlar Tanrı’nın gölgesidir, padişahına asi olanın işi rast gelmez, arı gönülde pas olsa

şarap acar, sen gideli hanım çapraz yatan alaca dağların avlanmamıştır, ava bin gönlün açıtsın dedi. Begil baktı hatun kişinin

aklı, sözü iyidir. Cins atını çektirip sıçradı bindi, ava gitti.

Av avlayarak gezerken önünden bir pareli geyik çıktı. Begil buna at sürdü. Boğanın ardından erişti, yay kirişini boynuna attı. Boğanın canı acımıştı, kendisini bir yüksek yerden attı. Begil atın gemini yenemedi, beraber uçtu. Sağ oyluğu kayaya dokundu kırıldı.

Begil kalktı, ağladı, der: Büyük oğlum, büyük kardeşim yok. Hemen okluğundan gez çıkarıp atının eyerinin arkasındaki kayışları çekti kopardı. Kaftanının altından ayağını sımsıkı sardı. Var kuvvetiyle atının yelesine düştü. Avcılardan ayrı, tülbendi boğazına geçti, yurdunun ucuna geldi.

Oğlancığı Emren Yiğit babasına karşı geldi. Gördü benzi sararmış, tülbendi boğazına geçmiş. Arkadaşlarını sorup oğlan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Kalkıp yerinden doğrulu verdin

Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin

Çapraz yatan ala dağlar eteğine ava vardın

Kara elbiseli kafirlere rastladın mı

Ela gözlü yiğitlerini kırdırdın mı

Ağız dilden bir kaç kelime haber bana

Kara başım kurban olsun babam sana

dedi. Begil oğluna söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Dedi:

Oğul oğul ay oğul

Kalkıp yerinden doğrulu verdim

Kara dağlar önüne ava bindim

Kara elbiseli kafirlere rastlamadım

Ela gözlü yiğitlerimi kırdırmadım

Sağdır esendir yiğitlerim oğul kaygılanma

Üç gündür keyfim yok oğul

At üzerinden beni tut döşeğime çıkar

dedi. Aslan yavrusu yine aslandır, babasını at üzerinden kavradı tuttu, yatağına çıkardı. Cübbesini üzerine bürüdü, kapısını örttü.

Beri yandan yiğit beyler gördüler ki av bozulmuş, her biri evli evine geldi.

Begil beş gün oldu divana çıkmadı. Ayağının kırıldığını kimseye söylemedi.

Bir gece yatağında acı acı inledi, ah etti. Hatunu dedi: Bey yiğidim, kalabalık düşman gelse dönmezdin, butuna alaca ok saplansa inlemezdin, insan koynunda yatan helallisine sırrını söylemez mi olur, nedir halin dedi Begil der: Güzelim attan düştüm, ayağım kırıldı dedi.

Kadın elini eline çaldı hizmetçiye söyledi. Hizmetçi çıkıp kapıcıya söyledi. Otuz iki dişten çıkan bütün yurda yayıldı, Begil attan düşmüş ayağı kırılmış diye. Meğer kafirin casusu var idi. Bu haberi işitip vardı Tekür'e haber verdi. Tekür der: Kalkarak yerinizden doğrulun, yattığı yerde Bey Begil'i tutun, ak ellerini pazusundan bağlayın, ansızın güzel basını kesin, alca kanını yer yüzüne dokun, etini gününü yağmalayın, kızını gelinini esir edin dedi.

Meğer Begil'in de orada casusu hazırdı. Begil'e haber gönderdi, der: Başınızın çaresine bakın, üzerinize düşman geliyor dedi. Begil yukarı baktı, gök ırak yer katı dedi. Oğlancığını yanına getirip söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Oğul oğul ay oğul

Karanlıklı gözlerimin aydını oğul

Güçlü belimin kuvveti oğul

Gör Ahir neler oldu

Neler koptu benim başıma

dedi.

Kalkıp oğul yerimden doğrulu verdim

Boynu kırılsın al aygıra sıçrayıp bindim

Av avlayıp kuş kuşlayıp gezer iken

Bunaldı sürçtü beni yere çaldı

Sağ oyluğum kırıldı

Benim kara başıma neler geldi

Kara kara dağlardan haber aşmış

Kanlı kanlı sulardan haber geçmiş

Demir Kapı Derbendinden haber varmış

Alaca atlı Şökli Melik müthiş pusu kurmuş

Pususundan kara dağlara duman düşmüş

Yattığı yerde Bey Begili futun demiş

Pazusundan ak ellerini bağlayın demiş

Kan alaca yurdunu yağmalayın demiş

Akça yüzlü kızını gelinini esir edin demiş

Kalkıp oğul yerinden doğrulu ver

Yelesi kara cins atına sıçrayıp bin

Çapraz yatan Ala Dağı geceleyin aş

Ak alınlı Bayındır Hanın divanına geceleyin var

Ağız dilden Bayındıra selam ver

Beyler beyi olan Kazanın elini öp

Ak sakallı babam darda de

Elbette ve elbette Kazan Bey bana yetişsin dedi de

Gelmez isen memleket bozulup harap olur

Kızım gelinim esir gitti belli bil

dedi. Burada oğlan babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Baba ne söylüyorsun ne diyorsun

Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun

Kalkıp yerimden doğrulmam yok

Yelesi kara cins atıma binmem yok

Arku Beli Ala Dağı anlayarak aşmam yok

Ak alınlı Bayındırın divanına varmam yok

Kazan kimdir benim onun elini öpmem yok

Altındaki al aygırı bana ver

Kan terletip koşturayım senin için

Yapışı sağlam demir giyimini bana ver

Yen yakalar diktireyim senin için

Kara çelik öz kılıcını bana ver

Birdenbire başlar keseyim senin için

Kargı dalı mızrağını bana ver

Göğsünden er mızraklıyayım senin için

Ak tüylü delici okunu bana ver

Erden ere geçireyim senin için

Ela gözlü üç yüz yiğidini bana ver arkadaşlığa

Muhammed dini yoluna savaşayım senin çin

dedi. Begil der: Öleyim ağzın için oğul, belki de benim geçmiş günümü andırtmazsın dedi. Bre giyimimi getirin oğlum giysin, al

aygırımı getirin oğlum binsin, memleket ürkmeden oğlum meydana varsın girsin dedi.

Oğlanı donattılar. Babası ile anası ile geldi görüştü, ellerini öptü. Üç yüz yiğidi yanına aldı, meydana vardı. Al aygır ne zaman düşman kokusunu alsa ayağını yere döverdi, tozu göğe çıkardı. Kafirler der: Bu at Begil'indir, biz kaçarız. Tekür der: Bre iyi bakın, bu gelen Begil ise sizden önce ben kaçarım dedi. Gözcü gözetledi, gördü ki at Begil'in Begil üzerinde değil, amma bir kuş kadar

oğlandır. Gelip teküre haber verdi, der: At, giyim kuşam ve miğfer Begil’in, Begil içinde değil dedi. Tekür der: Yüz adam seçilin, tarraka çatlasın oğlanı korkutun, oğlan kuş yürekli olur, meydanı bırakır kaçar dedi.

Yüz kafir seçilip oğlanın üzerine gelmiş, oğlana kafir söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Oğlan oğlan ey oğlan

Haramzade oğlan

Altında al aygırı zayıf oğlan

Kara çelik öz kılıcı çentik oğlan

Elindeki mızrağı kırık oğlan

Ak kirişli yayı kısa oğlan

Okluğunda doksan oku seyrek oğlan

Yanındaki arkadaşları çıplak oğlan

Karanlıklı gözleri fersiz oğlan

Şökli Melik şana müthiş pusu kurdu

Meydandaki şu oğlanı tutun

Pazusundan ak ellerini bağlayın

Birdenbire güzel başını kesin

Alca kanını yer yüzüne dökün dedi

Ak sakallı baban var ise ağlatma

Ak bürçekli anan var ise sızlatma

Yalnız yiğit alp olmaz

Yavşan dibi berk olmaz

Belası gelmiş kavat oğlu kavat

Çekilip dön buradan

dedi. Oğlan da burada söylemiş, görelim ne söylemiş:

Der:

Herze merze söyleme bre itir kafir

Altımda al aygırımı ne beğenmezsin

Seni gördü oynar

Üstümdeki demir giyimim omuzumu kısar

Kara çelik öz kılıcım kınını doğrar

Kargı dalı mızrağımı ne beğenmezsin

Göğsünü delip göğe fırlar

Akça kirişli katı yayım zarı zarı inler

Oklukta okum yatağını deler

Yanımda yiğitlerim savaş üüer

Alp ere korku vermek ayıp otur

Beri gel bre kafir savaşalım

dedi. Kafir der: Oğuz'un arsızı Türkmen'in delisine benzer, bak hele şuna dedi.

Tekür der: Varın sorun oğlan Begil'in nesidir dedi, Kafir gelip oğlana söylemiş, görelim nasıl söylemiş :

Der:

Altındaki al aygırı biliriz Begilindir Begil hani

Kara çelik öz kılıcın Begilindir Begil hani

Üstündeki demir giyimin Begilindir Begil hani

Yanındaki yiğitler Begilindir Begil hani

Eğer Begil burda imişse

Geceye kadar cenk edeydik

Akça kirişli katı yaylar çekişeydik

Ak tüylü delici oklar atışaydık

Sen Begilin nesisin oğlan söyle bize

dedi. Begil oğlu burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Bre kafir sen beni bilmez misin

Ak alınlı Bayındır Han'ın beyler beyisi Solur Kazan, kardeşi Kara Göne, Dönebilmez Dülek Evrren, Düzen oğlu Alp Rüstem, boz atlı Beyrek, Bey Begil’in evinde içiyorlardı, senden casus geldi adındaki al aygıra Begil beni bindirdi, kara çelik öz kılıcını kuvvet verdi, kargı dalı mızrağını himmet verdi, yanındaki üç yüz yiğidini bana arkadaşlığa verdi, ben Begil’n oğluyum bre kafir, beri gel dövüşelim dedi. Kafir Tekür der: Dayan bre kavat oğlu, ben sana varayım dedi.

Altı kanatlı gürzünü ele aldı, oğlanı üzerine sürdü. Oğlan kalkanını gürze karşı tuttu. Yukarıdan aşağı kafir oğlana müthiş vurdu. Kalkanını ufattı, miğferini ezdi, göz kapaklarını sıyırdı, oğlanı yenemedi. Gürz ite dövüştüler, kara çelik öz kılıçla çekiştiler, sere serpe meydanda kılıçlaştılar, omuzları doğrandı, kılıçları utandı, birbirini yenemediler Kargı daha mızraklarla kırıştılar, meydanda boğa gibi süsüştüler, göğüsleri delindi, mızrakları kırıldı, birbirini yenemedler. At üzerinden ikisi kapıştılar, çekiştiler. Kafirin gücü ziyade, oğlan perişan oldu. Allah Teala’ya yalvarıp söylemiş, görelim nasıl söylemiş:

Der:

Yücelerden yücesin yüce Tanrı

Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı

Sen Ademe taç giydirdin

Şeytana lanet kıldın

Bir suçtan ötürü dergahtan sürdün

İbrahimi tutturdun

Hanım deriye sardın

Kaldırıp ötece attırdın

Ateşi gülistan kıldın

Birliğine sığındım

Aziz Allah hocam bana medet

dedi. Kafir der: Oğlan yenildinse Tanrı'na mı yalvarıyorsun, senin bir Tanrın var ise benim yetmiş iki puthanem var dedi. Oğlan der:

Ya asi mel'un, sen putlarına yalvarıyorsan ben alemleri yoktan var eden Allah'ıma sığındım dedi.

Hak Teala Cebrail’e buyurdu ki: Ya Cebrail, var, şu kuluma kırk er kadar kuvvet verdim dedi. Oğlan kafiri kaldırdı yere vurdu. Burnundan kanı düdük gibi fışkırdı. Sıçrayıp şahin gibi kafirin boğazını eline aldı. Kafir der: Yiğit aman, sizin dine ne derler, dinine girdim dedi. Parmak kaldırıp, şehadet getirip müslüman oldu. Geri kalan kafirler bilip, meydanı bırakıp kaçtı.

Akıncılar kafirin elini gününü vurup kızını gelinini esir ettiler. Oğlan babasına müjdeci gönderdi. hasmımı yendim dedi.

Ak sakallı babası karşı geldi. Oğlunun boynunu kucakladı. Dönüp evlerine geldiler.

Karşı yatan kara dağdan oğlana yaylak verdi. Kara koçu koşucu attan tavla verdi. Akça yüzlü oğluna akça koyun şölenlik

verdi. Ela gözlü oğluna al duvaklı gelin aldı. Ak alınlı Bayındır Han'a hisse çıkardı.

Oğlunu aldı Bayındır Han'ın divanına vardı. El öptü. Padişah Kazan oğlu Uruz'un sağ yanında ona yer gösterdi. Cübbe, çuha, sırmalı elbise giydirdi. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, bu Oğuznameyi düzdü koştu, Begil oğlu Emre'nin olsun dedi. Gaziler başına ne geldiğini söyledi.

Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Allah'ın verdiği ümidin kesilmesin. Günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-10]

Uşun Koca Oğlu Seğrek Destanı'nı Beyan Eder

Oğuz zamanında Uşun Koca derler bir kişi var idi, ömründe iki oğlu var idi. Büyük oğlunun adı Eğrek idi. Cesur, deli, güzel yiğit idi. Bayındır Han'ın sohbetine ne zaman istese getirdi. Beyler beyi olan Kazan'ın divanında buna hiç kapı baca yoklu. Beyleri çiğneyip Kazan'ın önünde otururdu. Kimseye iltifat eylemezdi.

Meğer hanım gene bir gün beyleri çiğneyip oturunca. Ters Uzamış derlerdi Oğuz'da bir yiğit var idi, der: Bre Usun Koca oğlu bu oturan beyler her biri oturduğu yeri kılıcı ile, ekmeği ile almıştır, bre sen baş mı kestin kan mı döktün, aç mı doyurdun, çıplak mı donattın dedi. Eğrek der: Bre Ters Uzamış baş kesip kan dökmek hüner midir dedi. Der: Evet hünerdir ya! Ters Uzamış'ın sözü Eğrek'e tesir etti. Kalktı Kazan Bey'den akın diledi. Akın verdi. İlan etti, akıncı toplandı. Üç yüz mızraklı yiğit bunun yanına cem oldu.

Meyhanede beş gün yeme içme oldu. Ondan sonra Şirögüven kenarından Gökçe Deniz'e kadar olan memleketleri yağmaladı. Sayısız ganimet alındı.

Yolu Alınca Kalesine uğramıştı. Kara Tekür orada bir koru yaptırmıştı. Uçanlardan kaz, tavuk, yürüyenlerden geyik, tavşan bu avluya doldurup Oğuz yiğitlerine bunu tuzak yapmıştı. Usun Koca oğlunun yolu bu koruya uğradı. Korunun kapısını ufattılar. Yabanî geyik, kaz, tavuk kestiler, yediler içtiler. Atlarının eyerlerini aldılar, giyimlerini çıkardılar.

Meğer Kara Tekür'ün casusu var idi, bunları gördü, gelip der: Bre Oğuz'dan bir bölük atlı geldi, korunun kapısını ufattılar, atlarının eyerlerini alıp giyimlerini çıkardılar, bre ne duruyorsunuz dedi.

Altı yüz kara elbiseli kafir bunların üzerine saldırdılar. Yiğitleri öldürdüler. Eğreği tuttular. Alınca Kalesinde zindana attılar.

Kara kara dağlardan haber aştı, kanlı kanlı sulardan haber geçti, kudretli Oğuz ellerine haber vardı. Usun Koca'nın ak otağı önünde feryat koptu. Kaza benzer kızı gelini ak çıkarıp kara giydi. Usun Koca oğul oğul diye akça yüzlü anası ile ağlaştılar sızlaştılar.

Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Meğer hanım, Usun Koca'nın küçük oğlu Seğrek iyi, cesur, alp, deli yiğit oldu. Bir gün yolu bir düğün derneğe uğradı. Kondular, yemek içmek ettiler.

Seğrek sarhoş oldu. Dışarı ayak yoluna çıktı. Gördü ki öksüz oğlan bir çocukla kavga ediyor. Bre noldunuz diye bir tokat birine, bir tokat birine vurdu. Eski dutun biti, öksüz oğlanın dili acı olur. Biri der: Bre bizim öksüzlüğümüz yetmez mi, bize niye vuruyorsun, hünerin var ise kardeşin Alınca Kalesi'nde esirdir, var onu kurtar dedi. Seğrek dedi: Bre kardeşimin adı nedir? Dedi: Eğrek'tir. şimdi Egreğe Seğrek yakışır, kardeşim sağ imiş kaygılanmam, kardeşsiz Oğuz'da durmam, karanlıklı gözümün aydını kardeş diye ağladı. İçeri sohbete girdi müsaade istedi, beyler hoşça kalın dedi.

Atını çektiler bindi. Koşturdu anasının evine geldi. Alından indi anasının ağzını aradı. Seğrek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Kalkıp ana yerimden doğruldum

Yelesi kara cins atıma sıçrayıp bindim

Çapraz yatan Ala Dağ eteğine vardım

Kudretli Oğuz ellerinde düğün dernek varmış oraya vardım

Yemek içmek arasında

Ak boz atlı bir haberci geldi

Çok zamanmış Eğrek derler bir yiğit esirmiş

Kadir Tanrı yol vermiş çıkıp gelmiş

Büyük Küçük kalmadı o yiğide karşı gitti

Ana ben de varayım mı ne dersin

dedi. Anası burada söylemiş görelim hanım ne söylemiş :

Der:

Ağzın için öleyim oğul

Dilin için öleyim oğul

Karşı yatan kara dağın

Yıkılmıştı yüceldi ahir

Akıntılı güzel suyun

Çekilmişti çağladı ahir

Koca ağaçta dal budağın

Kurumuştu filizlenip yeşerdi ahir

Kudretli Oğuz beyleri izine varsa sen var

O yiğide yetiştiğinde

Ak boz atın üzerindin yere in

El bağlayıp o yiğide selam ver

Elini öpüp boynunu kucakla

Kara dağımın yükseği kardeş de

Ne duruyorsun oğul hoştur

dedi. Oğlan anasına söylemiş, görelim ne söylemiş:

Der:

Ana ağzın kurusun

Ana dilin çürüsün

Benim de kardeşim varmış kaygılansam olmaz

Kardeşsiz Oğuzda dursam olmaz

Ana hakkı Tanrı hakkı olmasaydı

Kara çelik öz kılıcımı çekeydim

Birdenbire güzel başını keseydim

Alca kanını yer yüzüne dökeydim

Ana zalim ana

dedi. Babası der: Yanlış haberdir oğul, kaçan giden senin ağabeyin değil, başkasıdır, ak sakallı ben babanı ağlatma, ihtiyarcık olmuş ananı sızlatma dedi. Oğlan burada söylemiş :

Der:

Üç yüz altmış altı alp ava binse

Kanlı geyik üzerine kavga kopsa

Kardeşli yiğitler kalkar kopar olur

Kardeşsiz zavallı yiğit ensesine yumruk dokunsa

Ağlayarak dört yanına bakar olur

Ela gözden acı yaşını döker olur

Ela gözlü oğlunuzu görünceye kadar

Bey baba hatun ana esen kalın

dedi. Baba ana yanlış haberdir, gitme oğul dediler. Oğlan der: Beni yolumdan ayırmayın, ağabeyimin tutulduğu kaleye varmayınca,

ağabeyimin ölüsünü dirisini bilmeyince, öldü ise kanını almayınca Oğuz eline gelmem yok dedi.

Baba ana ağlaşıp Kazan'a adam gönderdiler. Oğlan kardeşini andı gider, bize ne öğüt verirsin dediler. Kazan der: Ayağına at

kösteğini vurun dedi. Yavuklusu vardı, acele düğün dernek ettiler. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdiler.

Oğlanı gelin odasına koydular. Kız île ikisi bir döşeğe çıktılar. Oğlan kılıcını çıkardı kız ile kendi arasına koydu. Kız der: Kılıcını gider yiğit, murat ver murat al, sarılalım dedi. Oğlan der: Bre kavat kızı, ben kılıcıma doğranayım, okuma sancılayım, oğlum doğmasın, doğarsa on yaşına varmasın, ağabeyimin yüzünü görmeyince, ölmüş ise kanını almayınca bu gelin odasına girersem dedi.

Ayağa kalktı. Tavladan bir koç at çıkardı eyerledi. Giyimini giydi. Diz bağı, kol bağı bağladı. Der: Kız sen beni bir yıl bekle, bir yılda gelmezsem iki yıl bekle, iki yılda gelmezsem üç yıl bekle, gelmezsem o vakit benim öldüğümü bilesin, aygır atımı boğazlayıp aşımı ver, gözün kimi tutarsa, gönlün kimi severse ona var dedi. Kız burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Yiğidim ben seni bir yıl bekleyeyim

Bir yılda gelmezsen iki yıl bekleyeyim

İki yılda gelmezsen üç dört yıl bekleyeyim

Dört yılda gelmezsen beş yıl altı yıl bekleyeyim

Altı yol ayrımına çadır dikeyim

Gelenden gidenden haber sorayım

Hayır haber getirene at elbise vereyim

Kaftanlar giydireyim

Şer haber getirenin başını keseyim

Erkek sineği üzerime kondurmayayım

Murat ver murat al öyle git yiğidim

dedi. Oğlan der: kavat kızı ağabeyimin başına and içmişim, dönmem yok dedi.

Kız der: Ayağı uğursuz gelin diyeceklerine hayasız gelin desinler, kayın babama, kayınanama söyleyeyim dedi. Söylemiş :

Babamdan daha iyi kayın baba

Anamdan daha iyi kayın ana

Develerinin erkeği ürktü gider

Deveciler önünü kesti döndüremez

Kara koç aygırın ürktü gider

At çobanları önünü kesti döndüremez

Ağıllarının koçları ürktü gider

Çoban önünü kesti döndüremez

Ela gözlü oğlun kardeşini andı gider

Akça yüzlü gelinin döndüremez

Size malum olsun

dedi. Baba ana ah ettiler. Yerlerinden kalktılar oğul gitme diyerek, gördüler çare olmadı. Elbette o ağabeyimin tutulduğu kaleye varmayınca edemem dedi. Babası anası sür oğul, uğurun açık olsun, sağ esen varıp gelesin geleceğin var ise dediler. Babasının anasının elini öptü, kara koç atına sıçrayıp bindi.

Geceyi gündüze kattı, at sürdü. Üç gün geceli gündüzlü at koşturdu. Dereşam'ın kenarından geçti. O kardeşinin tutulduğu koruya geldi. Gördü kî at çobanı kafirler kısrak güdüyorlar. Kılıç çekip altı kafir tepeledi. Davul çalıp kısrakları ürküttü getirip o koruya soktu. Geceyi gündüze katmış, üç gün geceli gündüzlü at koşturmuş yiğit, karanlıklı gözlerini uyku bürümüş yiğit atının yularını bileğine bağladı, yattı uyudu.

Meğer kafirin casusu var idi. Gelip Tekür'e der: Oğuz'dan bir deli yiğit geldi, at çobanlarını öldürdü, kısrakları ürküttü getirip koruya soktu. Tekür der: Silahlı altmış adam seçin, varsınlar, tutup getirsinler dedi.

Altmış silahlı adam seçtiler. Vardılar ansızın altmış demir giyimli kafir oğlanın üzerine geldiler. Giyim hışırtısından, at kıpırdamasından. Meğer yiğit aygır binerdi. Hanım at kulağı tetikte olur, çökerek oğlanı uyandırdı. Oğlan gördü ki bir alay atlı geliyor. Sıçradı Adı güzel Muhammed'e salavat getirdi. Atına bindi, kara elbiseli kafire kılıç vurdu, bastı kaleye tıktı. Yine uykusunu

yenemeyip yerine varıp yattı uyudu. Gene atının yularını bileğine geçirdi.

Kafirler, sağ olanları, kaçarak Tekür'e' geldiler. Tekür der: Tu yüz kerre : AJtmış kişi bir oğlanı tutamadınız dedi. Bu sefer yüz kafir oğlanın üzerine geldiler. Aygır yine oğlanı uyandırdı. Gördü kafirler saf bağlamış geliyorlar. Oğlan kalktı atına bindi. Adı güzel

Muhammed'e salavat getirdi, kafire kılıç çaldı, bastı kaleye tıktı. Atını döndürdü, gene konaklama yerine geldi. Uykusunu yenemedi, tekrar yattı uyudu. Atının yularını yine bileğine geçirdi.

Bu sefer at oğlanın bileğinden boşandı kaçtı, Kafirler yine Tekür'e geldiler. Tekür der: Bu defa üç yüz varın dedi. Kafirler der: Varmayız, kökümüzü keser, hepîmizi öldürür dediler. Tekür der: Ya nasıl eylemek gerek, varın o esir yiğidi çıkarın getirin, tekmeleyenin karnını boynuzlayan yırtar, at verin giyini verin dedi.

Geldiler Egreğe dediler: Yiğit sana Tekür himmet eyledi, surda bir deli yiğit yolcunun yola gidenin, çobanın çoluğun

ekmeğini alıyor, tut o deliyi oldur, seni bırakı verelim var git dediler. Pekala dedi.

Egreği zindandan çıkardılar. Saçını sakalını tıraş ettiler. Bir at, bir kılıç verdiler. Üç yüz kafiri ona arkadaşlığa verdiler. Oğlanın üzerine geldiler.

Üç yüz kafir açıkta durdular. Eğrek der: Gelin varalım dedi, tutalım. Kafirler der: Tekür'den buyruk sana oldu, sen var dediler. Eğrek der: İşte uyuyor, gelin varalım dedi. Kafirler der: Ay ne uyumak, koltuğunun altından bakar, kalkar bize geniş ovayı dar gösterir dediler. Der: Şimdi ben varayım, elini ayağını bağlayayım, sonra siz gelirsiniz dedi. Sıçradı kafirler arasından çıktı. At şurup bu yiğidin üzerine geldi. Atından indi, yularını bir daha iliştirdi. Baktı gördü ki ayın on dördüne benzer bir güzel ela gözlü genç yiğit boncuk boncuk terlemiş uyuyor, gelenden gidenden haberi yok. Dolandı başı ucuna geldi. Gördü ki belinde kopuzu var. Çıkarıp eline aldı söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Kalkıp yerinden doğrulan yiğit

Yelesi kara cins atına sıçrayıp binen

Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşan

Akıntılı güzel suyu delip geçen

Gurbete gelen yatar mı olur

Benim gibi pazusundan ak ellerini bağlatarak

Domuz damında yatar mı olur

Ak sakallı babasını ak bürçekli anasını

Ağlatarak sızlatır mı olur

Niye yatırıyorsun yiğit

Gafil olma güzel başını kaldır yiğit

Ela gözünü aç yiğit

Kadirin verdiği tatlı canını uyku bürümüş yiğit

Pazusundan kollarını bağlatma

Ak sakallı babanı ihtiyarcık ananı ağlatma

Ne yiğitsin kudretli Oğuz dinden gelen yiğit

Yaradan hakkı için kalkı ver

Dört yanını kafir sardı belli bil

dedi. Oğlan sıçradı kalktı. Kılıcının sapına yapıştı ki bunu vursun. Gördü ki elinde kopuz var. Der: Bre kafir Dedem Korkut kopuzu hürmetine çalmadım dedî, eğer elinde kopuz olmasaydı ağabeyimin başı için seni iki parça kılardım dedi. Çekti kopuzu elinden aldı. Oğlan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Sabah erken yerimden kalktığım kardeş için

Ak boz atlar yormuşum kardeş için

Kalenizde esir var mıdır kafir söyle bana

Kara başım kurban olsun kafir sana

dedi. Büyük kardeşi Eğrek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Ağzın için öleyim kardeş

Dilin için öleyim kardeş

Memleketini doğum yerini sorar olsam neresidir

Karanlık gece içinde, yolu kaybetsen ümidin nedir

Büyük sancak tutan hanınız kim

Kavga günü önden at tepen alpınız kim

Yiğit senin baban kim

Alp erin erden adım saklaması ayıp olur

Adın nedir yiğit

dedi. Bir daha söylemiş, der:

Develerimi güdünce devecim misin

Kara koçumu güdünce at çobanım mısın

Ağıllarımı güdünce çobanım mısın

Kulağımda çınlayan naibim misin

Beşikte koyup gittiğim kardeşçiğim misin

Yiğit söyle bana

Kara başım kurban olsun bugün sana

dedi. Seğrek burada büyük kardeşine söyledi, der:

Karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim

Büyük sancak tutan hanımız Bayındır Han

Savaş günü önden at tepen alpımız Salur Kazan

Babamın adını sorarsan Uşun Koca

Benim adımı sorar olsan ŞEğrek

Kardeşim var imiş adı Eğrek

dedi. Bir daha söyledi, der:

Develerini güdünce devecinim

Kara koçunu güdünce at çobanınım

Beşikte koyup gittiğin kardeşinim

dedi. Büyük kardeşi Eğrek burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş:

Der:

Ağzın için öleyim kardeş

Dilin için öleyim kardeş

Er mi oldun yiğit mi oldun kardeş

Gurbete kardeşini aramağa sen mi geldin kardeş

dedi. İki kardeş kucaklaşa kucaklaşa görüştüler. Eğrek küçük kardeşinin boynunu öptü. Seğrek de ağabeyisinin elini öptü. Karşı

yakadan kafirler bakışıyorlar. Derler: Güreştiler galiba, belki bizimki yener dediler. Gördüler ki kucaklaştılar, görüştüler, cins atlara biniştiler. Kara elbiseli kafire at sürdüler, kılıç yürüttüler. Kafiri bastılar öldürdüler, kaleye döktüler. Gelip yine o koruya girdiler

kısrakları dışarı çıkardılar. Davul çalıp kısrakları önlerine kattılar. Dereşam suyunu at tepip geçtiler. Geceyi gündüze kattılar, Oğuz'un hudut boyuna yetiştiler.

Kanlı kafir elinden kardeşçiğini çekip aldı. Ak sakallı babasına müjdeci gönderde babam bana karşı gelsin dedi. Uşun Koca'ya haberci geldi. Müjde, gözün aydın, oğulların ikisi beraber sağ esen geldi dediler. Koca işitip şad oldu. Gümbür gümbür davullar çalındı. Altın tunç borular öttürüldü. O gün alaca büyük otağlar dikildi. Artan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kesildi. Koca Bey oğullarına karşı geldi. Attan indi, oğlanları ile kucaklaşa kucaklaşa görüştü. İyi misiniz, esen misiniz oğullar dedi. Gölgeliği altınlıca odasına geldiler. Eğlence, yemek içmek oldu. Büyük oğlana da güzel gelin getirdi. İki kardeş birbirine sağdıç

oldular. Gelin odalarına koşturup indiler, murada maksuda eriştiler. Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyiş dedi.

Evvel ahir uzun yaşın ucu ölüm. Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı Muhammet Mustafa'nın yüzü suyuna bağışlasın. Amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDE KORKUT HİKAYELERİ-11]

Salur Kazan Esir Olup Oğlu Uruzun Çıkardığı Destanı

MEĞER Hanım Tırabuzan tekürü beyler beyi olan Han Kazan'a

bir şahin göndermişti. Bir gece yiyip içip otururken şahinci başına der: Bre yarın sabah şahinleri al, tenhaca ava binelim dedi.

Erkenden bindiler, av yerine vardılar. Gördüler bir sürü kaz oturuyor. Kazan şahini bıraktı. Alamadı81 şahin havalandı. Gözetlediler, şahin Toman'ın Kalesine

indi. Kazan gayet müteessir oldu. Şahinin ardına düştü.

Dere tepe aştı, kafir eline geldi. Giderken Kazan'ın karanlık gözünü uyku bürüdü. Beyler dediler: Hanım dönelim. Kazan der: Biraz daha ileri varalım dedi.

Baktı bir kale gördü. Der: Beyler gelin yatalım dedi. Kazan'ı küçücük ölüm tuttu, uyudu.

Meğer hanım, Oğuz beyleri yedi gün uyurdu. Onun için

küçücük ölüm derlerdi.

Meğer o gün Toman'ın Kalesinin tekürü ava binmişti. Casus geldi, der: Bre bölük atlı geldi, içinde beyleri yattı uyudu. Tekür adam gönderdi, kim olduğunu anlayın dedi. Gelenler bildi ki bunlar Oğuz erenlerindendir. Gelip teküre haber verdiler. Tekür de hemen askerini topladı, bunların üzerine geldi. Kazan'ın beyleri baktılar gördüler ki düşman geliyor. Dediler: Kazan'ı bırakır gidersek evinde bizi kovarlar. en iyisi budur ki burda ölelim dediler. Kafiri

karşıladılar, cenk ettiler. Kazan'ın üzerine yirmi beş beyini şehit ettiler.

Kazan'ın üzerine düştüler, uyuduğu yerde tuttular, elini ayağını sımsıkı bağladılar, bir arabaya yüklettiler, arabaya muhkem urganla sardılar. Arabayı çektiler, yürüyü verdiler.

Giderken araba gıcırtısından Kazan uyandı. Gerindi bu elindeki urganları hep

kopardı. Arabanın üzerine oturdu, elini eline çaldı, kah kah güldü.

Kafirler derler: Ne gülüyorsun? Kazan der: Bre kafirler, bu arabayı beşiğim

sandım, sizi yamrı yumru dadım dayam sandım dedi. Neyse, Kazan'ı getirdiler,

Toman'ın Kalesinde bir kuyuya bıraktılar. Kuyunun ağzına bir değirmen taşı

koydular. Yemeğini suyunu değirmen taşının deliğinden veriyorlardı.

Bir gün tekürün karısı der: Varayım Kazan'ı göreyim, nasıl bir insandır ki bunca adamlara darbe vuruyormuş dedi. Hatun gelip zindancıya kapıyı açtırdı. Seslendi, der: Kazan Bey nedir halin, dirliğin yer altında mı hoştur, yoksa yer üstünde mi hoştur, hem şimdi ne yiyorsun, ne içiyorsun ve neye biniyorsun dedi. Kazan der:

Ölülerine yemek verdiğin vakit ellerinden alıyorum, hem ölülerinizin yorgasına82 biniyorum, yaşlılarını yedekte çekiyorum dedi. Tekür'ün karısı der: Dinin için

Kazan Bey, yedi yaşında bir kızcağızım ölmüştür, kerem eyle ona binme dedi.

Kazan der: Ölülerinizde ondan yorga yoktur, hep ona biniyorum dedi. Kadın der:

Vay, senin elinden ne yer yüzünde dirimiz ve ne yer altında ölümüz kurtulurmuş

dedi. Geldi Tekür'e der: Kerem eyle o tatarı kuyudan çıkar, kızcağızın belini koparıyor yer altında kızcağızıma biniyormuş, diğer ölülerimizi topluyormuş, hem

ölülerimiz için verdiğimiz yemeği ellerinden çekip alıp yiyormuş, onun elinden ne ölümüz ne dirimiz kurtulurmuş, dinini aşkına o eri kuyudan çıkar dedi. Tekür beylerini topladı, der: Gelin Kazan'ı kuyudan çıkarın, bizi övsün Oğuz'u yersin, ondan sonra şart eylesin bizim memleketimize düşmanlığa gelmesin dedi.

Vardılar Kazan'ı kuyudan çıkarıp getirdiler. Dediler : And iç ki bizim memleketimize düşmanlığa gelmeyesin, hem bizi öv Oğuz'u yer, seni bırakı verelim var git dediler. Kazan der: Vallah billah doğru yolu görür iken eğri yoldan

gelmeyeyim dedi. Dediler : Vallah Kazan iyi and içti dediler. Şimdi Kazan Bey, hadi bizi öv dediler. Kazan der: Ben yer yüzünde adam övmem, bir adam getirin bineyim, sizi öveyim dedi. Vardılar bir er kafir getirdiler. Bir eyer, bir gem dedi, getirdiler. Kafirin arkasına eyer koydu, ağzına gem vurdu, eyer kayışını çekti. Sıçradı arkasına bindi. Ökçesini ökçesine vurdu, kaburgasını karnına

yapıştırdı. Gemini çekti, ağzım ayırdı. Kafiri öldürdü, çöktü üzerine oturdu.

Der: Bre kafirler kopuzumu getirin, sizi öveyim dedi. Vardılar kopuzu getirdiler. Eline alıp burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Bin bin erden düşman gördümse övünüm dedim

Yirmi bin er düşman gördümse koklamadım

Otuz bin er düşman gördümse ona saydım

Kırk bin er düşman gördümse gözümü kısıp baktım

Elli bin er gördümse el vermedim

Altmış bin er gördümse söyleşmedim

Seksen bin er gördümse ürpermedim

Doksan bin düşman gördümse donanmadım

Yüz bin er gördümse yüzümü dönmedim

Yüzü dönmez kılıcımı elime aldım

Muhammedin dini aşkına kılıç vurdum

Ak meydanda yumru başı top gibi kestim

O zaman bile erim beyim diye övünmedim

Övünen erenleri hoş görmedim

Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni

Kara kılıcını çal boynuma kes başımı

Kılıcından sapacağım yok

Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok dedi.

Bir deyiş daha söylemiş, der

Yüksek yüksek kara dağdan taş yuvarlansa

Kaba ökçemi oyluğumu karşı tutan Kazan er idim

Firavun şişler yükleyip yerden, çıksa

Kaba ökçem ile perçin kılan Kazan er idim

Koca koca beyler oğlu kavga kılsa

Kamçı vurup dindiren Kazan er idim

Yüce dağları duman tutsa

Kapkara sis deli kopsa

Kara koç atımın kulağı görünmez olsa

Gayrı eren kılavuzsuz yol şaşırsa

Kılavuzsuz yol başaran Kazan er idim

Yedi başlı ejderhaya yetişip vardım

Heybetinden sol gözüm yaşardı

Hey gözüm namert gözüm kalleş gözüm

Bir yılandan ne var ki korktun dedim

O zaman bile erim beyim diye övünmedim

Övünen erenleri hoş görmedim

Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni

Çal kılıcını kes başımı

Kılıcından sapacağım yok

Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok

Oğuz erenleri dururken seni övmem yok

dedi. Kazan burada bir daha söylemiş:

Arkaç Kırda çalkanır umman denizinde

Sarp yerlerde yapılmış kafir şehri

Sağa sola çırpıntı vurur yüzgeçleri

Su dibinde döner bahrileri86

Tanrı benim diye su dibinde çığrışır asileri

Önünü koyup tersini okur kızı gelini

Altın aşık oynar Sancıdanın beyleri

Altı defa Oğuz vardı alamadı

O kaleye altı tane erle ben Kazan vardım

Altı güne koymadım onu aldım

Kilisesini yıkıp yerine mescit yaptım ezan okuttum

Kızını gelinini ak göğsümde oynattım

Beylerini kul ettim

O zaman bile erim beyim diye övünmedim

Övünen erenleri hoş görmedim

Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni

Kılıcından sapacağım yok

Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok

dedi. Kazan yine söylemiş, der:

Arkaç Kırda döndürdüğüm bre kafir senin baban

Şakağına imrendiğim senin kızın gelinin

Akça Kale Sürmelide at oynattım

At ile Karun eline baskın yaptım

Ak Hisar Kalesinin burcunu yıktım

Ak akçe getirdiler puldur dedim

Kızıl altın getirdiler bakırdır dedim

Ela gözlü kızını gelinini getirdiler aldanmadım

Kilisesini yıktım mescit yaptım

Altını gümüşü yağmalattım

O zaman bile erim beyim diye övünmedim

Övünenleri hoş görmedim

Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni

Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok

Seni övmem yok dedi.

Kazan Bey burada bir daha söylemiş, der:

Ak kayanın kaplanının erkeğinde bir köküm var

Ortaç Kırda sizin geyiklerinizi durdurmaya

Ak sazın aslanında bir köküm var

Kaz alaca kısrağını durdurmaya

Azman kurt yavrusunun erkeğinde bir köküm var

Akça yünlü on bin koyununu gezdirmeye

Ak sungur88 kuşunun erkeğinde bir köküm var

Alaca ördek kara kazını uçurmaya

Kudretli Oğuz elinde bir oğlum var Uruz adlı

Bir kardeşim var Kara Göne adlı

Yeniden doğanını diriltmeyeler

Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni yitir beni

Kılıcından sapacağım yok

Kendi aslımı yermem yok

dedi. Bir daha söylemiş, der:

İt gibi güv güv eden çerkes hırslı

Küçücük domuz şölenli

Bir torba saman döşekli

Yarım ker***** yastıklı

Yontma ağaç Tanrılı

Köpeğim kafir

Oğuzu görür iken seni övmem yok

Bundan sonra öldürürsen bre kafir öldür beni

Öldürmezsen Kadir korsa öldüreyim kafir seni

dedi. Kafiler der: Bu bizi övmedi,

gelin bunu öldürelim dediler.

Kafir beyleri toplandılar geldiler.

Yine dediler: Bunun oğlu var, kardeşi var, bunu öldürmek

olmaz dediler. Getirdiler domuz damına hapse attılar.

At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Kazan'ın ölüsünü dirisini kimse bilmedi.

Meğer hanım Kazan’ ın bir oğlancığı var idi. Büyüdü yiğitcik oldu. Bir gün ata

binip divana gelirken bir kişi der: Sen Han Kazan'ın oğlu değil misin dedi. Uruz

kızdı, der: Bre kavat benim babam Bayındır Han değil midir? Dedi. Yok, o ananın

babasıdır, senin dedendir. Uruz, bre ya benim babam ölü müdür diri midir dedi.

Dedi: Diridir, Toman'ın Kalesinde esirdir dedi. Böyle deyince oğlan ağladı,

melül oldu. Atını çevirdi geri döndü. Anasına geldi. Burada anasına söylemiş,

görelim hanım ne söylemiş:

Der:

Bre ana ben Han oğlu değilmişim

Han Kazan oğlu imişim

Bre kavat kızı bunu bana niçin söylemiyordun

Ana hakkı Tanrı hakkı olmamış olsaydı

Kara, çelik öz kılıcımı çekeydim

Birdenbire güzel başını keseydim

Alca kanını yer yüzüne dökeydim

dedi. Anası ağladı. Der: Oğul baban sağdır, amma söylemeğe korkardım, kafire

varırsın, kendini vurursun helak olursun, onun için sana söylemiyordum canım

oğul dedi. Amma amcana adam gönder, gelsin, görelim ne der dedi.

Adam gönderdi amcasını çağırdı. Geldi. Uruz der: Ben babamın esir olduğu kaleye

gidiyorum. Birlikte istişare ettiler. Bütün beylere haber oldu. Uruz babasına

gidiyor, silah ve teçhizatla gelin dediler. Asker toplandı geldi. Alp Uruz

çadırlarını açtırdı, cephanesini yükledi. Kara Göne asker başı oldu. Boru

çaldırıp göçtüler, yola girdiler.

Yol üzerinde kafirin kilisesi var idi. Keşişler beklerdi. Gayet sarp kilise idi.

Attan inip tacir elbisesi giydiler. Bezirgan suretinde katır, deve çektiler

geldiler. Kafirler gördüler gelenler tacire benzemez, kaçtılar kaleye girdiler,

kapılarını sımsıkı kapadılar. Burca çıkıp kimlersiniz dediler. Bunlar cevap

verdi: Bezirganlarız dediler. Kafirler yalan söylüyorsunuz diyerek taşa

tuttular. Uruz attan indi, der: Hey babamın altın gadehinden şarap içen, beni

seven attan insin, bunun kapısına birer gürz vuralım dedi. On altı yiğit

sıçrayıp attan indiler. Kalkan tuttular, gürzlerini omuzlarına attılar, kapıya

geldiler. Birer gürz vurup kapıyı ufattılar, içeri girdiler. Buldukları kafiri

öldürdüler. Ağız açtırmadılar. Malını yağmaladılar. Askerin üzerine geldiler

kondular.

Meğer bir sığırtmaçları var idi. Gördü ki kaleyi aldılar, kaçtı teküre vardı,

kilisenin alındığını haber verdi. Ne oturuyorsunuz, üzerinize düşman geldi,

başınızın çaresine bakın dedi. Tekür beylerini topladı, bunlarla nasıl uyuşalım

dedi. Beyler dediler: Bunun uyuşması odur ki Kazan'ı çıkaralım, onlarla başbaşa

bırakalım. Bu sözü uygun gördüler. Vardılar Kazan'ı çıkarıp tekürün önüne

getirdiler. Tekür der: Kazan Bey üzerimize düşman geldi, bu düşmanı üzerimizden

ayırırsan seni bırakı verelim dediler. Hem haraca itaatkar olalım, sen de and iç

ki bu bizim memlekete düşmanlığa gelmeyesin dediler. Kazan der: Vallah billah

doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyelim dedi. Kafirler Kazan iyi and içti

diye sevindiler. Tekür askerini toplayıp meydana geldi, çadır diktirdi. Kafir

askeri Kazan'ın etrafına toplandı. Kazan'a giyim getirdiler. Kılıç ve mızrak ve

çomak ve sair cenk aletini giydirip donattılar.

Bu sırada Oğuz erenleri alay alay geldi. Gümbür gümbür davullar çalındı. Kazan

gördü ki askerin önünce bir ak boz atlı, ak sancaklı, üzeri sağlam demir

giyimli, Oğuz'un önünce geldi, çadırını diktirdi, saf bağladı durdu. Onun

ardınca Kara Göne geldi, saf bağladı durdu. Hemen burada Kazan atı meydana

sürdü, hasım, diledi. Boz atlı Beyrek at tepti meydana girdi. Kazan burada

söylemiş, görelim ne söylemiş:

Der:

Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin

Yapısı sağlam demir giyimini giyen yiğit ne yiğitsin

Adın nedir yiğit söyle bana

dedi. Beyrek burada söylemiş, der:

Bre kafir sen beni bilmez misin

Parasarın Bayburt Hisarından fırlayıp uçan

Adaklısını başkaları alırken çekip alan

Pay Püre Han oğlu Bamsı Beyrek bana derler

Gel beri bre kafir dövüşelim

dedi. Kazan burada bir daha söylemiş. Der: Bre yiğit, önünce bu askerin bir ak

sancaklı alay çıktı, çadırını başkalarından önce dikti, ak boz ata binen o yiğit

ne yiğittir, kimin nesidir, yiğit başın için söyle bana. Beyrek der: Bre kafir

kimin nesi olacak, beyimiz Kazan'ın oğludur dedi. Kazan gönlünden der:

Elhamdülillah benim oğlancığım büyük er olmuş dedi. Beyrek bre kafir daha ne

kadar onu bunu soracaksın bana dedi, Kazan'ın üzerine at sürdü. Altı kanatlı

gürzünü eline alıp Kazana vurdu. Kazan kendisini tanıtmadı. Kavradı, Beyreği

bileğinden tuttu, çekti çomağını elinden aldı, Beyreğin ensesisine bir çomak

vurdu. Beyrek atın boynunu kucakladı, çekilip döndü. Kazan der: Ya Beyrek, var

beyine söyle gelsin dedi.

Bunu gördü. Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren meydana girdi. Kazan burada

söylemiş, der:

Şafak vakti yerinden kalkan yiğit ne yiğitsin

Büyük cins atını oynatarak gelen yiğit ne yiğitsin

Erin erden adını saklaması ayıp olur

Adın nedir yiğit söyle bana

dedi. Dülek Evren der:

Bre kafir benim adımı bilmez misin

Kendi kendisine hor bakan memleketten çıkan

Elli yedi kalenin kilidini alan

Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren bana derler

dedi. Mızrağını eline alıp at sürdü. Kazan'a saplayayım dedi, saplayamadı, öteye

geçti. Kazan at tepti, mızrağını çekip elinden aldı, tepesine vurdu, parça parça

oldu utandı. O da çekilip döndü. Kazan yine er diledi. Düzen oğlu Alp Rüstem at

tepti meydana girdi. Kazan burada gene söyledi, der :

Kalkıp yerinden doğrulu veren

Cins atına sıçrayıp binen

Ne yiğitsin

Adın nedir söyle bana

dedi. Alp Rüstem der :

Kalkıp yerinden doğrulu veren

İki kardeş bebeğini öldürüp zelil gezen

Düzen oğlu Alp Rüstem bana derler

dedi. O da Kazan'a at sürdü. Yeneyim dedi. yenemedi. Kazan Bey buna da bir

darbe vurdu. Der: Bre kavat, var beyine söyle gelsin dedi. O da döndü.

Kazan tekrar er diledi. Uruz'un gemini amcası Kara Göne tutmuştu. Çekti ansızın

elinden aldı. kılıcı sıyırdı babasının üzerine at sürdü. Davrandırmadı, omuzuna

kılıç indirdi. Giyimini kesti, omzuna dört parmak kadar yara açtı. Alca kanı

şırıldadı koynuna indi. Uruz gene döndü ki bir daha çalsın. Kazan burada

seslenip oğluna söyler, görelim hanım ne söyler:

Der:

Kara dağımın yükseği oğul

Karanlıklı gözlerimin aydını oğul

Alpım Uruz aslanım Uruz

Ak sakallı babana kıyma oğul

dedi. Uruz'un şefkat damarları kaynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Attan

yere indi. babasının elini öptü. Kazan da attan atladı yere indi. Oğlunun

boynunu öptü. Beyler Kazan ile oğlunun üzerine at sürdüler, etraflarını

çevirdiler. Hepsi attan inip Kazan'ın elini öptüler. Yürüyerek kafire at

sürdüler, kılıç vurdular. Derelerde tepelerde kafire kırgın girdi. Kaleyi

aldılar. Kilisesini yıkıp mescit yaptılar.

Kanlı kafirin elinden babasını çekip aldı. Kudretli Oğuz eline gelip çıktı. Akça

yüzlü anasına müjdeci geldi. Kaza benzer kızı gelini Kazan'a karşı gelip elini

öptüler, ayağına kapandılar, Kazan güzel çimene çadır otağ diktirdi. Yedi gün

yedi gece toy düğün edip yeme içme oldu. Dedem Korkut geldi kopuz çaldı, gazi

erenlerin başına ne geldiğini söyledi.

Hani övdüğümüz bey erenler

Dünya benim diyenler

Ecel aldı yer gizledi

Fani dünya kime kaldı

Gelimli gidimli dünya

Son ucu ölümlü dünya

Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Kadir seni namerde muhtaç etmesin.

Beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin amin diyenler Allah'ın yüzünü görsün.

Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa hürmetine bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

[DEDEKORKUT HİKÂYELERİ-12]

Dış Oğuz'un İç Oğuz'a Âsi Olup Beyrek'in Öldüğü Destan'ı Beyan Eder

Üç Ok, Boz Ok bir araya gelse Kazan evini yağmalatırdı. Kazan tekrar evini yağmalattı. Amma Dış Oğuz beraber bulunmadı. Sadece İç Oğuz yağmaladı. Ne zaman Kazan evini yağmalatsa helallisinin elini tutar, dışarı çıkardı, ondan sonra yağma ederlerdi.

Dış Oğuz beylerinden Aruz, Emen ve diğer beyler bunu işittiler, dediler ki bak bak, şimdiye kadar Kazan'ın evini beraber yağma

ederdik, şimdi niçin beraber olmayalım dediler. Söz birliği ile bütün Dış Oğuz beyleri Kazan'a gelmediler, düşmanlık eylediler.

Kılbaş derler bir kişi var idi. Kazan der: Bre Kılbaş bu Dış Oğuz beyleri daima beraber gelirlerdi, şimdi niçin gelmediler dedi Kılbaş der: Bilmez misin niçin gelmediler. Evini yağmalattığın zaman Dış Oğuz beraber bulunmadı, sebep odur dedi. Kazan der: Düşmanlık beslediler Öyle mi dedi. Kılbaş der: Hanım ben varayım, onların dostluğunu düşmanlığını öğreneyim dedi. Kazan der: Sen bilirsin, var dedi.

Kılbaş bir kaç adamla ata binip Kazan'ın dayısı Aruz'un evine geldi. Aruz da altın gölgeliğini dikmişti, oğlanlarıyla oturmuştu.

Kılbaş gelip Aruz'a selam verdi. Der: Kazan darda kaldı, mutlaka dayım Aruz bana gelsin dedi. kara başım bunaldı, üzerime düşman geldi, develerimi bağırttılar, kara koçta cins atlarımı kişnettiler, kaza benzer kızımız gelinimiz darda kaldı, benim kara başıma gör neler geldi, dayım Aruz gelsin dedi. Aruz der: Bre Kılbaş o vakit ki Üç Ok, Boz Ok bir araya gelse o vakit Kazan evini yağmalatırdı, suçumuz neydi ki yağmada beraber olmadık dedi. Daima Kazan'ın başına sıkıntılar gelsin, dayısı Aruz'u daim ana dursun, biz Kazan'a düşmanız belli bilsin dedi. Kılbaş burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :

Der:

Bre kavat

Kalkıp Kazan Han yerinden doğrulu verdi

Ala Dağda çadırını otağını dikti

Üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı

Yemek içmek arasında beyler seni andı

Üstümüze düşman falan gelmedi

Ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim

Kazana düşman imişsin bildim

dedi. Kalkıp hoşça kol diyip gitti.

Aruz müteessir oldu. Dış Oğuz beylerine adam gönderdi: Emen gelsin. Alp Rüstem gelsin, Dönebilmez Dülek Evren gelsin, geri kalan beyler hep gelsin dedi. Dış Oğuz beyleri hep toplandı. Alaca büyük otağlarını düzlüğe dikti. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Dış Oğuz beylerini ağırlayıp ziyafet verdi. Der: Beyler ben sizi niye çağırdım biliyor musunuz? Dediler: Bilmiyoruz. Aruz der: Kazan bize Kırbaş' ı göndermiş, elim günüm yağmalandı, kara başım bunaldı, dayım Aruz bana gelsin demiş. Emen der: Ya sen ne cevap verdin? Aruz der ki: Kılbaş'a dedim ki ne zaman ki Kazan evini yağmalatırdı. Dış Oğuz beyleri beraber yağmalardı beyler gelir Kazan'ı selamlar giderdi, şimdi suçumuz ne oldu ki beraber bulunmadık, bre kavat biz Kazan'a düşmanız dedim. Emen der: İyi demişsin. Aruz der: Beyler ya siz ne dersiniz Beyler der: Ne diyelim, mademki sen Kazan'a düşman oldun, biz de düşmanız dediler. Aruz ortaya Kur'an getirdi, hep beyler el basıp and içtiler, senin dostuna dost ve düşmanına düşmanız dediler. Aruz bütün beylere kaftan verdi. Döndü der: Beyler Beyrek bizden kız almıştır, güveyimizdir, amma Kazan'ın inançlısıdır, gelsin bizi Kazan ile banştırsın, diyelim getirelim, bize itaatkar olursa ne ala, olmazsa ben sakalını tutayım siz kılıç üşüştürün parçalayın, aradan Beyreği kaldıralım, ondan sonra Kazan ile işimiz hayır ola dedi.

Beyreğe mektup gönderdiler. Beyrek odasında yiğitleri ile yiyip içiyordu. Aruzdan adam geldi, selam verdi. Beyrek selam aldı. Dedi: Hanım, Aruz size selam ediyor, kerem etsin Beyrek gelsin bizi Kazan ile barıştırsın diyor. Beyrek pekala dedi. Atını çektiler, bindi. Kırk yiğitle Aruz'un evine geldi. Dış Oğuz beyleri otururken girip selam verdi. Beyreğe Aruz der: Biliyor musun seni niye çağırdık? Beyrek der: Niye çağırdınız? Aruz der: Hep şu oturan beyler Kazan'a asi olduk, and içtik. Kur'an getirdiler, sen de and iç dediler. Kazan’a ben asi olmam diye and içti, söyledi:

Der :

Ben Kazanın nimetini çok yemişim

Bilmez isem gözüme dursun

Kara koçta cins atına çok binmişim

Bilmez isem bana tabut olsun

Güzel kaftanlarını çok giymişim

Bilmez isem kefenim olsun

Alaca büyük otağına çok girmişim

Bilmez isem bana zindan olsun

Ben Kazandan dönmem belli bil

dedi. Aruz öfkelendi, kavrayıp Beyreğin sakalını tuttu. Beyler Seyreğe kıyamadı. Beyrek Aruz’un öfkelendiğini burada bildi. Söylemiş:

Der:

Aruz bana bu işi edeceğini bilseydim

Kara koçta cins atıma binerdim

Yapısı sağlam demir giyimimi giyerdim

Kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım

Alın başa sağlam miğferimi geçirirdim

Kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım

Ela gözlü beyleri yanıma katardım

Kavat ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim

Aldatarak er tutmak karı işidir

Karından mı öğrendin sen bu işi kavat

dedi. Aruz der: Bre herze merze söyleme, kanına susama, gel and iç dedi. Beyrek der: Vallah ben Kazan uğruna başımı koymuşum, Kazan'dan dönmem, ister yüz parça eyle dedi. Aruz gene öfkelendi. Beyreğin sakalını sımsıkı tuttu. Beylere baktı, gördü kimse gelmiyor. Aruz kara çelik öz kılıcını çekip Beyreğin sağ oyluğunu kesti. Kara kana bulandı Beyreğin başı bunaldı. Beyler hep dağıldı, herkes atlı atına bindi. Beyreği de bindirdiler, ardına adam bindirip kucakladılar. Kaçtılar. Beyreği otağına yetiştirdiler. Cübbesini üzerine Örttüler. Beyrek burada söyledi:

Der:

Yiğitlerim yerinizden halkın

Ak boz atımın kuyruğunu kesin

Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın

Akıntılı güzel suyu delip geçin

Kazanın divanına koşup varın,

Ak çıkarıp kara giyin

Sen sağ ol Beyrek öldü diyin

Söyleyiniz: Namer Aruz dayından adam geldi. Seyreği istemiş, o da varmış, hep Dış Oğuz beyleri toplanmış, bilmedik, yeme içme arasında Kur'an getirdiler, Kazan'a biz asi olduk and içtik, gel sen de and iç dediler, içmedi ben Kazan'dan dönmem dedi, namert dayın hiddetlendi, beyreği kılıçladı, kara kana bulandı darda kaldı, yarın kıyamet gününde benim elim Kazan Han'ın yakasında olsun benim kanımı Aruz'a koyarsa dedi. Bir daha söylemiş. Der:

Yiğitlerim Aruz oğlu Başat gelmeden

Elim günüm yağmalanmadan

Develerde develerimi bağırtmadan

Kara koçta cins atımı kışnetmeden

Akça koyunlarım meleşmeden

Akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan

Akça yüzlü güzelimi Aruz oğlu Başat gelip almadan

Elimi günümü yağmalamadan

Kazan bana yetişsin

Benim kanımı Aruza koymasın

Akça yüzlü sevgilimi oğluna alı versin

Ahiret hakkını helal etsin

Beyrek padişahlar padişahı hakka vasıl oldu

Belli bilsin

dedi.

Beyreğin babasına anasına haber oldu. Ak evinin eşiğinde feryat koptu. Kaza benzer kızı gelini ak çıkardı kara giydi. Ak boz otının kuyruğunu kestiler. Kırk elli yiğit kara giyip mavi sorındılar. Kazan Bey'e geldiler. Sarıklarını yere vurdulor, Beyrek diye çok ağladılar. Kazon'ın elini öptüler, sen sağ ol. Beyrek öldü dediler. Namert dayın hile yapmış, çağırarak bizi aldılar, vardık. Dış Oğuz beyleri size asi olmuşlar, bilmedik. Kur'an getirdiler, biz Kazan’a asi olduk, sen de bize itaat et dediler, and içtiler. Beyrek ekmeğini

çiğnemedi, onlara itaat etmedi, dayın namert Aruz öfkelendi. Beyreği oturduğu yerde kılıçladı, bir oyluğunu düşürdü, sen sağ ol hanım, Beyrek Hakka vasıl oldu, benim kanımı Aruz'a koymasın dedi. dediler. Kazan bu haberi işitti, mendilini eline alıp hüngür hüngür ağladı, divanda feryat figan kıldı. Hep orada olan beyler ağlaştılar. Kazan vardı odasına girdi, yedi gün divana çıkmadı, ağladı oturdu.

Beyler toplandı divana geldi. Kazan’ın kardeşi Kara Göne der: Kılbaş var söyle ağam Kazan gelsin çıksın, bir yiğit senin yüzünden aramızdan eksildi, hem vasiyet eylemiş, benim kanımı koymayasın, alasın demiş, varalım düşmanı haklayalım de, dedi Kılbaş der: Sen kardeşisin, sen var dedi. Velhasıl ikisi beraber vardılar. Kazan'ın odasına girdiler. Selam verdiler, sen sağ ol hanım dediler. Bir yiğit aramızdan eksildi, senin yolunda baş verdi, hayatının kanını alalım size ısmarlamış, benim kanımı alsın demiş ağlamakla bir şey mi olur, kalkıp gel yukarı dediler. Kazan der: Uygundur, acele cephaneyi yükletsinler beyler hep binsinler dedi.

Bütün beyler bindi. Kozan'ın yağız al atını çektiler, bindi. Boru çalındı, davul vuruldu. Gece gündüz demediler, koşturma oldu. Aruz'a ve bütün Dış Oğuz beylerine haber oldu, işte Kazan geldi dediler. Onlar da asker toplayıp boru çaldırıp Kazan'a karşı geldiler. Üç Ok, Boz Ok karşılaştılar.

Aruz der; Benim İç Oğuz'dan hasmım Kazan olsun Emen der: Benim hasmım Ters Uzamış olsun. Alp Rüstem der: Benim hasmım Ense Koca oğlu Okçu olsun dedi. Her biri bir hasım gözetti.

Alaylar bağlandı, ordular dizildi, borular çalındı, davullar dövüldü. Aruz Koca meydana at tepti. Kazan’a seslenip bre kavat sen benim hasmımsın, sen gel beri dedi. Kazan kalkan tuttu, mızrağını eline aldı, başının üzerinde çevirdi. Der: Bre kavat namertlikle er öldürmek nasıl olur. ben sana göstereyim dedi. Aruz Kazan'ın üzerine at sürdü. Kazan'ı kılıcladı, zerre kadar kestirmedi öteye geçti. Sıra Kazan'a geldi. Altmış tutam alaca mızrağını koltuğa kıstı. Aruz'a bir mızrak vurdu. Göğsünden şimşek gibi öteye geçti. At üzerinden yere yıktı. Kardeşi Kara Göne'ye işaret etti. başını kes dedi. Kara Göne attan indi, Aruz'un başını kesti. Dış Oğuz beyleri bunu görüp hep attan indiler, Kazan'ın ayağına kapandılar, suçlarının affını dilediler, elini öptüler. Kazan suçlarını bağışladı. Seyreğin kanını dayısından aldı. Aruz'un evini talan ettirdi, elini gününü yağmalattı. Yiğit beyler ganimet aldı. Kazan yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır diktirdi, otağını kurdu. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı. gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi.

Hani dediğim bey erenler

Dünya benim diyenler

Ecel aldı yer gizledi

Fani dünya kime kaldı

Gelimli gidimli dünya

Son ucu ölümlü dünya

Akibet, uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık.

Dua edeyim hanım : ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürcekli ananın yeri cennet olsun. Kadir Mevla seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Amin amin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı Muhammed Mustafa'ya bağışlasın hanım hey!...

Link to comment
Share on other sites

KÖROĞLU DESTANI

Benden selam olsun Bolu Bey'ine

Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır

Ok gıcırtısından kalkan sesinden

Dağlar seda verip seslenmelidir

Köroğlu düşer mi yine şanından

Ayırır çoğunu er meydanından

Kır at köpüğünden düşman kanından

Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

Köroğlu, ünlü bir halk hikayesi, daha doğrusu bir halk romanıdır. En az dört yüzyıldan, beri sanat susuzluğunu gidermekte, kahramanlık duygularını beslemektedir.

Yiğit ve mert bir kahraman tipi olan Köroğlu, her Türk gencinin ruhunda onun gibi karakterli olma ülküsünü, besledi. Halk şiirinin koçaklamalarında hep onun örnek alındığı görülür.

Köroğlu, bir kanun kaçağı, devlete karşı gelmiş bir dağ adamıdır.Yollar keser, kervanlar vurur. Babasının gözlerine mil çektiren zalim Bolu Beyi'nin ordularını bozar, dağıtır. Sık sık Bolu'yu basar, şehrin altını üstüne getirir.

Bu yaptıkları, örnek alınacak davranışlar değildir elbet. Ama, Köroğlu'nu haklı gösterecek yönleri vardır. Bir defa haksızlığa, zulme karşı ayaklanmıştır. Bu arada kendisi hiç bir zaman haksızlığa sapmamıştır. Onun, hikayesinin en yaygın olduğu yüzyıllar, Osmanlı Devleti de büyük iç ve dış sarsıntılar geçirmektedir. Ortalıkta, bundan yararlanan derebeyi tipleri türemiştir. Vilayetlerde valiler halkı ezmekte, çifte vergiler almakta, zulmün her çeşidini yapmaktadır.

Namuslu valiler haklı ya da haksız, devlete karşı büyük ayaklanmalar düzenlemekte, bu arada üzerlerine gönderilen ordular karşısında halk ezilmekte, canından bezmektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Osmanlı tarihinde Celali diye anılan ve yurdun her yanını sarmış, küçük büyük eşkıyalar türemiştir.

Arada ne oluyorsa yine halka, köylüye olmaktadır. İşte, bu son derece korkulu ve tehlikeli ortam için de, gerçek olmasa bile, ona avuntu veren bir hayali kahraman çıkıyor. Bu, Köroğlu'dur. O'nun sevimli, şövalye varlığında halk kendini buluyor onda avuntuya

kavuşuyor. İşte, bu ruhsal yaratı nedeniyle halk onu seviyor.

Yalnız bu kadar da değil. Ayrıca, sanat isteklerini de onda buluyor halk. Gerçekten, Köroğlu'nun sanatı gerek konu olarak, gerek işleniş bakımından kusursuzdur. Konuda olaylar çok ustalıkla birbirine bağlanır, düğümlenir, heyecan artar; sonuç beklenmedik biçimde ortaya çıkar.Usta sanatçıların anlatma başarısıyla orta zaman şövalye tipinin en mükemmeli oluşur.

Yer yer ve sık sık araya türküler girer. Böylece, dinleyicinin müzik istekleri de karşılanmış olur. Türküler, kalıp ve ruh bakımından pek başarılıdır. Bunlar, asıl konuyla yakından ilgili olmakla beraber, Köroğlu'nun mert karakterini de yansıtır. Yerine göre çok içli, lirik şiirlere de rastlarız.

İşte, gerek konu, gerek estetik yönün bu kadar güçlü oluşu nedeniyle, Köroğlu hikayesi her çevrede büyük ilgi toplamış büyük ve ölmez bir eser olarak edebiyatımızda yerini almıştır. Bu bakımdan edebiyat tarihçilerinin uzun süreden beri üzerinde çalıştıkları bir konu olmuştur Köroğlu.

KÖROĞLU HİKAYESİ

Bolu beyi, at meraklısı bir beydir. Atçılıkta usta olan seyisi Yusuf'u, güzel ve cins at aramak üzere başka yerlere gönderir. Yusuf günlerce gezdikten sonra, obanın birinde istediği gibi bir tay bulur. Bu tayı doğuran kısrak, Fırat kıyısında otlarken, ırmaktan çıkan bir aygır kısrağa aşmış, tay ondan olmuştur. Irmak ve göllerin dibinde yaşayan aygırlardan olan taylar çok makbuldür, iyi cins at olur.

Yusuf, tayı sahiplerinden satın alır. Yavrunun şimdilik gösterişi yoktur. Hatta, çirkindir bile. Ama ileride mükemmel bir küheylan olacaktır. Yusuf bunu biliyor. Sevinerek geri döner. Bey, bu çirkin ve sevimsiz tayı görünce çok kızar, kendisiyle alay edildiğini sanır. Yusuf'un gözlerine mil çektirir. Tayı da ona verir, yanından kovar. Kör Yusuf köyüne döner. Olanı biteni oğluna anlatır. Bolu Beyi'nden öç alacağını söyler.

Baba Qğul, başlarlar tayı terbiye etmeye. Yıllar geçer. Tay artık mükemmel bir küheylan olmuştur. Rüzgar gibi koşmakta, ceylan gibi sıçramakta, türlü savaş oyunu bilmektedir. Bu arada Kör Yusuf'un oğlu Ruşen Ali de büyümüş, güçlü kuvvetli bir delikanlı olmuştur .O da her türlü şövalyelik oyunlarım öğrenmiş pir babayiğittir.

Bir gece Yusuf, düşünde Hızır'ı ******ür. Hızır ona yapacağı işi söyler. Hızır'ın önerisiyle baba oğul yola çıkarlar. Bingöl dağlarından gelecek üç sihirli köpüğü Aras ırmağında beklerler. Bu üç sihirli köpükle Yusuf' un hem gözleri açılacak, hem intikam almak için gereken kuvvet ve gençliği elde edecektir.

Bunu bilen oğlu Ruşen Ali, köpükler gelince, babasına haber vermeden, kendisi içer. Yusuf, durumu öğrenince üzülür, ama bir yandan, da sevinir. Kendi yerine oğlu, öcünü alacak bir bahadır olacaktır. Bu sihirli köpüklerden biri körün oğluna sonsuz yaşama gücü, biri yiğitlik, öteki de şairlik bağışlamıştır. Bir süre sonra Yusuf, oğluna öç almasını vasiyet ederek ölür.

Körün oğlu Ruşen Ali dağa çıkar. Gelen geçeni soyar. Ünü yayılmaya başlar. Kendisi gibi kanun kaçakları yanında toplanmaya başlarlar. Artık adı Köroğlu olmuştur. Bolu şehrinin karşısında, Çamlıbel'de, bir kale yaptırır. Küçük bir ordusu vardır. Çamlıbel'de geçen kervanlardan baç alır. Vermeyen kervanları soyar. Üzerine gönderilen orduları bozguna uğratır.

Bir gün, güzelliğini duyduğu Üsküdar Kasapbaşı'sının oğlu Ayvaz'ı kaçırır, Çamlıbel'e getirir, evlat edinir. Başka bir gün, Bolu Beyi'nin bacısı Döne Hanım'ı kaçırır, evlenirler. Aradan yıllar geçer, Bolu'yu basar, yakar, yıkar. Bolu Beyi'nden babasının öcünü alır. Bolu Beyi de Köroğlu'na karşı düzenler kurar. Bir defasında Köroğlu'nu, başka bir seferde de Ayvaz'ı yakalatır. Zindana atar. Ama, Köroğlu ve adamları her zaman hile ve cenkle kurtulurlar.

Köroğlu, ara sıra Gürcistan, Çin gibi uzak ülkelere de seferler açar. Yeni yeni serüvenlere atılır, büyük vurgunlar yapar. Bu arada küçük, fakat heyecanı birçok olay da geçer. Sonunda delikli demir (tüfek) ortaya çıkınca eski bahadırlık geleneği bozulur, dünyanın tadı kalmaz. Ve bir gün Köroğlu, beylerine dağılmalarını söyleyerek Kırklara karışır, kaybolur. Daha önceden Kır At da sır olmuştur. O Kır At ki, nice yıllar, olağanüstü bir güçle Köroğlu'na hizmet etmiştir.

Başka bir söylentiye göre, bir Yahudi bezirganın getirdiği tüfekle oynayan beyler, birbirlerini öldürürler. Köroğlu, buna üzülerek kayıplara karışır. Yine bir başka söylentiye göre de, Köroğlu dağda rastladığı çobanda tüfeği görür. Sorar, ne olduğunu. Aldığı karşılığa inanmaz. Denemek için kendine çevirir, tetiğe dokunur. Ve yaralanarak ölür. Sonra beyleri de dağılırlar.

Yaşlı bir çınar gibi devrilen Köroğlu'nun hikayesi sona erer.

KÖROĞLU'NUN KİMLİĞİ

On altıncı yüzyıllın sonlarına doğru, Kafkas'lardan Rumeli'ye kadar, ünü bütün Osmanlı ülkesine yayılan Köroğlu, bir edebiyat tarihçisine göre hem eşkıya, hem de hece vezniyle şiirler söyleyen bir halk ozanı. Osmanlı toplumunu inceleyen bir bilim adamına göre sadece bir ''Celali''. Ben Köroğlu'ndan kalanları yalnız kalanları değil, bugün yaşayıp gidenleri de halkımızdan, hikayeci halk ozanlarımızdan öğrendim. Halkımız, hikayeci halk ozanlarımız gibi yaşadım Köroğlu'nu. Bu nedenlerle de Köroğlu olayına yaklaşımım, bir edebiyat tarihçisi ya da bir bilim adamının yaklaşımından farklı oldu. Türkü metinlerinden, anlatılan hikayelerden ve bu türkülü hikayeleri dinleyen halkın davranışlarından edindiğim izlenim şu: Halkımıza göre Köroğlu, zalime başkaldıran, yaşlılara zayıflara dokunmamayı, tamahkar zenginlerle uğraşmayı, dertlilerin derdine bakmayı öğütleyen yiğit bir kişi. Bir destan kahramanı. Kavuşturan kurtaran esirgeyen Kırat motifi ile, kökleri çok daha gerilere giden bazı efsanelerle, ''Celali Köroğlu Ruşen'' ve ''Celali Kiziroğlu Mustafa Bey'' gibi bazı gerçeklerin, daha da Allah bilir nelerin, ne özlemlerin karışarak oluşturduğu bir destan. Bütün destanlarda olduğu gibi de, her şey olumlu ya da olumsuz yönde abartmalı. Halk bu Köroğlu türkülerini, Köroğlu hikayelerini dinlerken yürekleniyor. Bir kurtarıcı bulmuşçasına rahatlıyor. Düğünlerde derneklerde Köroğlu havaları, marşların gördüğü işi görüyor. Köroğlu'nun kimliğinden de, kişiliğinden de ben bu toplum olayını anlıyorum. Asıl Köroğlu gerçeği bu bence. Yunus Beyin ya da seyis Yusuf'un oğlu Ruşen Ali'nin bireysel kişiliği de, bireysel kimliği de beni ilgilendirmiyor.

Halk gibi, hikayeci halk ozanları gibi, Köroğlu'na ben de kendimi, kendi özlemlerimi katarak söyledim. Yiğit, duyarlı insan bir Köroğlu düşündüm.

Ruhi SU

KÖROĞLU

Ünlü bir destana konu olmuş bir halk kahramanıdır. Bu isimde XVI. yüzyılda yaşamış bir halk şairi de vardır. Ama tarihî kişiliği bilinemeyen, asıl Köroğlu, XVII. yüzyılda Bolu havalisinde yaşamış, sonradan ünü bütün Anadolu'ya yayılmıştır. Babası da Bolu beyi tarafından gözlerine mil çektirilerek cezalandırıldığı için Köroğlu diye tanınmıştır. Zulme karşı ayaklanarak halkın hakkını koruması, onu destansı bir kahraman haline getirir.

XVII. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde merkeze bağlı olmayan teşkilâtın iyice meydana çıktığı, buna karşılık, saraya bağlı, sadrâzama bağlı beylerin, valilerin de yer yer başlarına buyruk olarak halka zulmedebildikleri bir devirdir. İşte böyle bir devirde Bolu Beyi Süleyman Bey, kendisine bunca yıl hizmet etmiş seyislerinden birine fena halde kızarak gözlerine mil çekilmesini emretmişti. Bolu Bey'i son derece katı yürekli, zalim bir adamdı. Her ne kadar kendisini sevenler araya girdilerse de dediğinden dönmedi. Buyruğunu vaktinde yerine getirmemiş olan zavallı seyisin gözleri kör edildi ve sıska bir ata bindirilerek kaleden dışarı atıldı.

Yaralı seyis at sırtında yolda kalınca sesini çok iyi tanıyan atının kulağına eğildi ve:

– Dünya bana zindan oldu, beni köyüme ******ür... dedi.

Az gittiler, uz gittiler, dere tepe düz gittiler, sonunda seyisin köyüne vardılar. Uzaktan at sırtında yığılı babacığının geldiğini gören on beş yaşındaki oğlu, ermiş yetmiş bir insan gibi onun ıstırabını anladı, koşup attan indirdi, anasının yanına getirdi. Seyis olanları “Hal ve keyfiyet böyle böyle” diye bir bir anlattı, oğulcuğundan öcünün alınmasını vasiyet ederek oracıkta ruhunu teslim etti.

Köroğlu, on beş yaşında ata bindi. Babasına verilen kır at canlandı, sıskalığı gitti, şahbaz bir hayvan oldu. Köroğlu, atına atladığı gibi dağlara çıktı. Kılıç kuşandı. Babasının intikamını almak üzere ant içti. Yolda rastladığı bir çobanın sazını alarak terkisine asmıştı. Kime rastlasa hayvanını durdurur, sazını eline alır, tıngırdatarak Bolu Beyinin zulmünü anlatırdı.

Her yerde aradığı bu zâlim adama günün birinde rastlayacağını biliyordu. Giderek hayvanı rüzgâr kesildi. Nerede bir yolsuzluk olsa köylü Köroğlu'na haber salardı. O da gelir, ortalığı düzene kordu.

Bir gün Çamlıbel'de konaklamıştı. Bir kervancının, yolcularından bir genç adamı soyup döverek uçuruma attığını gördü. Bir kılıçta kervancının başını uçurdu. Öteki adamlar kendisine hayır dua ettiler. Uçurumdan çıkardığı genç yolcu ise:

“Hayatımı kurtardın, gayri ben senin kulun kölenim” dedi. Köroğlu onun adının Ayvaz olduğunu, kervanın da Bolu, Beyine yük ******ürdüğünü öğrenince Ayvaz'ı yanına aldı. Beraber yola çıktılar.

Bir Köroğlu, bir Ayvaz, etrafı kasıp kavuran, fakir köylüyü haraca kesen zâlim Bolu Bey'ini bulmaya çıktılar. Şehre yaklaştıkları sırada bir kale vardı. Sabahın bir vaktinde kale mazgallarından hazin bir şarkı duydular. Bu şarkıyla bir genç kız kendisinin Bolu Beyi'nin kızı olduğunu, babasının sırf kimseyi sevmesin diye kendisini oraya kapadığını göz yaşları içinde anlatıyordu. Köroğlu sazı eline aldı, kıza sabırlı olmasını, dönüşte kendisini kurtaracağını söyledi.

Bolu'ya vardıklarında büyük bir alana halk toplanmıştı. Şenlikler yapılıyordu. Köroğlu elbise değiştirerek pehlivanlar arasına katıldı. Bir bir hepsini alt etti. Sonunda Bolu Bey'i huzuruna çağırttı onu ve:

–Bre pehlivan, sen kimsin? Seni muhafızlarıma bey yaptım...dedi.

Köroğlu da: “İşte ben o gözlerini kör ettirdiğin seyisin oğluyum” diyerek kılıcını çaldığı gibi herkesin dehşet dolu bakışları önünde Bolu beyinin kellesini uçurdu ve halkı bir zâlimden kurtardı.

Ondan sonra hemen Ayvaz'ı gönderip kaleden Beyin kızını getirdi. Allah'ın emri, Peygamber'in kavliyle kendine nikâhladı. O tarihten sonra Bolu Bey'i olarak halka adaletle muamele etti.

Link to comment
Share on other sites

  • 5 hafta sonra ...

Yaratılış Destanı

GENEL BİLGİ

Yaratılış destanı, dünyanın nasıl yaratıldığını, insan ırklarının nasıl meydana geldiğini ve şeytanın nasıl bir kötülüm unsuru olduğunu, Türklerin düşüncesine göre izah etmektedir. Yaratılış destanı bugün Altay Türklerinde yaşamaktadır. Altay Türkleri Türklerin en geri kalan bölümüdür.

X. yüzyıldan sonra Altay dağları bölgelerinde büyük Türk Devletleri kurulmamıştır. Ama bu bölgelerdeki halk, Türk olarak binlerce yıl yaşamış, gelişmiş ve nihayet soylu Türkler batıya gittikten sonra da dağlar ve vadiler arasında kaybolup gitmişlerdir. Bu sebeple eski Türk mitolojisinin en ilksel izlerini, Altay dağları bölgesinde bulmak mümkündür. Fakat zamanla onlara da dışarıdan bir çok tesirler gelmiş ve yeni yeni efsaneler meydana çıkmıştır. Fakat bunlara rağmen Türklerin orijinal düşüncelerini göstermesi bakımından önemlidir.

Yaratılış destanında Şaman dini inanışlarından, mühim çizgiler vardır. Şaman dini, başta Türkler ve Moğollar olmak üzere, umumiyetle eski Sibirya kavimleri arasında ortak bir dindir. Bu din a) Gökleri nûr âlemi; B) Yeryüzü; c) Yer altındaki karanlıklar âlemi olmak üzere üç âlem esâsına dayanır.

Gök Âlemi: On yedi kat hâlinde, engin bir nûr alemidir. Burada iyilikler, güzellikler ve iyi ruhlar bulunur. Bu âlemin hâkimi, bütün varlıkların yaratıcısı olan Tengri Kayra Han = Ülgen’dir. Ülgen hemen hemen Tek Tanrı inanışlarını andırır, büyük bir kudret hâlinde tasavvur edilir.

Yeryüzü: Yeryüzünde insanlar, başka canlılar ve yir-sup melekleri vardır. Bunlar Tanrı’nın yeryüzüne yolladığı iyilik melekleridir. Yeryüzünde, ayrıca yer altı aleminden gönderilmiş kötü ruhlar ve cinler de vardır.

Yer Altı Âlemi: Yedi yâhut on dört tabaka halinde bir karanlıklar âlemidir. Bu âlemin hâkimi “Erlig” isimli bir şeytan veya canavardır.

YAPILAN İLMÎ ÇALIŞMALAR

Türk tabiî destanlarından Yaratılış, Türeyiş, Göç, Bozkurt, Ergenokon, Oğuz ve Şu destanlarını bir araya getirerek tek ve bütün bir destan hâlinde ilk söylenişlerinden binlerce yıl sonra, bir Türk yazarı tarafından bütünleştirilmiştir.

M. Necati Sepetçioğlu, Yaratılış ve Türeyiş adlı yapma Türk destanını yazmıştır. Eser ilk defa 1965 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından Ankara’da 5000 adet bastırılmıştır. Eser aynı yılın içinde İngilizce’ye çevrilerek Kansas Devlet Öğretmen Kolejinde MASTER TEZİ olarak hazırlanmıştır.

Eserin 1977 yılında Lehçe çevirisi Varşova’da üst üste iki baskı yapmış ve yirmi bin adedin üstünde satmıştır. Yine bu eserden TANRI KARAHAN’ın DÜNYASI adıyla Polonyalı yazar ve rejisör M.T. Nowakowski’nin uyguladığı monodram Varşova’da STARA PROCHOWNİA Tiyatrosunda sahneye konmuştur.

Yaratılış ve Türeyiş’in ikinci baskısı 1969’da 1000 Temel Eser Dizisi’nin 12’nci kitabı olarak on bin adet bastırılmıştır. Ayrıca XIX. Asırda Prof. W. Radioff tarafından şâmânî Altay Türkleri arasında derlenmiştir.

METİN DURUMU VE TARİHİ KAYNAKLAR

İslamiyetten önceki Türk destanlarının orijinal tam metinleri bulunamamıştır. Çin, Arap, İran, Türk vb. kaynaklardaki dağınık bilgiler destanı geleneğimizin çok eski devirlere giden bir tarihi olduğunu göstermektedir. Ele geçen malzemede naturisme (tabiat kültürü) devresinin izlerini taşıyan “gün, ay, yıldız, gök, dağ, deniz” gibi motiflerin bulunması bunun en canlı delilidir.

Resimli Türk Edebiyatı’nda N. Sami Banarlı da bu destandan bahsetmektedir.

Türk Edebiyatı Tarihi’nde Nihal Atsız da bu destana yer vermiştir.

TARİHİ VE COĞRAFİ DURUM (Zaman Ve Mekan Kavramı)

Mekan: Mekan geniş mekandır. Olaylar, başta her tarafı su olan bir mekanda geçmektedir. Daha sonra Tanrı’nın dünyayı yaratmasıyla olaylar bu dünyada geçer. Ayrıca mekan olarak gökyüzü ve yer altı da seçilmiştir. Olayların bir kısmı buralarda geçer. Burada gökyüzü iyiliklerin taraf bulduğu bir mekan, yer altı da ceza çekmek için gönderilen yer olarak karşımıza çıkar.

Zaman: Eserde zaman kronoljik olarak verilmiştir. Geniş zaman dilimi kullanılmıştır. Olayların cereyan etme sırası veya dünyanın yaratılışı belirli bir sıraya göre olmuştur.

Destandaki olayların gerçek tarihle bağlantısının olduğunu söyleyebiliriz. İslam tarihinde geçen bazı olaylarla benzerlik göstermektedir. Örneğin Er Kişi’nin Doğanay ile Ece’yi kandırıp yasak ağaçtan yedirmesi, şeytanın Hz. Adem ile Hz. Havva’yı kandırması gibidir. Yine aynı şekilde Doğanay ile Ece’nin ceza olarak hemen üzerinden elbiselerinin alınması yine Hz. Adem ile Hz.Havva’nın cezasına benzemektedir.

ÖZET

Yeryüzü su ile kaplıydı. Sadece Tanrı Kara Han vardı. Tanrı Kara Han yalnızlıktan sıkılıyordu. Bu yalnızlıktan ürperiyordu. Onun ürpermesiyle sular yarıldı ve suyun derinliklerinden bir ses duyuldu. Bu ses Ak Ana’ya aitti. Ak Ana suyun yüzeyine çıktı ve Tanrı Kara Han’a görününce Tanrı Kara Han buna sen kimsin dedi. O da ben Ak Ana’yım sula perisiyim ve senin ve senin kulunum dedi. Tanrı bununla konuştukça can sıkıntısı, yalnızlığı gidiyordu. Ak Ana Tanrı’ya yalnızlıktan sıkılıyorsun “yarat” dedi ve suya gömüldü. Bunun üzerine Tanrı Kara Han Er Kişi’yi yarattı.

Bundan sonra Tanrı Kara Han ile Er Kişi birbirlerine yoldaş olmuşlardı. Ancak Er Kişi kendi kafasından niye ben alçakta uçuyorum da Tanrı hep yüksekte uçuyor diye kendi kendine düşünmeye başladı. Er Kişi, suya değip yükseklere uçmak niyetindeydi. Tanrı Kara Han bunu sezdi ve ondan uçma özelliğini aldı. Er Kişi’den bu özellik alınınca suya düştü. Boğulurken Tanrı Kara Han’dan yardım istedi. Tanrı bunu boğmaktan kurtardı. Er Kişi suyun derinliklerinden su yüzüne çıkardı. Uçamıyordu. Tanrı Kara Han’dan üstüne basacağı bir yer istedi. Tanrı suyun derinliklerinden suyun yüzeyine doğru büyük bir kaya çıkardı. Er Kişi buraya oturdu. Er kişi burada düşerim diye korku geçirirken Tanrı ona suya dal ve bir avuç toprak çıkar diye emretti. Er kişi de suya dalıp bir avuç toprak alarak Tanrı Kara Han’a ******ürdü. Tanrı, toprağı suya serpmesini söyledi. Er Kişi toprağı suya serpti ve geniş bir düzlük oluştu. Tanrı tekrar emretti. Er Kişi yine suya daldı. Fakat bu defa kendisine ileride daha güzel bir dünya kurmak için toprağın birazını sakladı. Tanrı bu getirdiği toprağı da suya serpmesini söyledi. Er Kişi elindeki toprağı suya serpince toprak geniş bir kara kütlesi haline geldi. Er Kişi artık ağzındaki toprağı yere dökecekti, fakat nereye gitse Tanrı Kara Han vardı. Bütün o su toprak haline geldi. Bu arada Er Kişi’nin ağzındaki toprak da büyüyordu. Neredeyse Er Kişi boğulacaktı. Tanrı ona acıdı ve kurtulmak istiyorsan tükür dedi. Er Kişi tükürünce önceki dümdüz arazide uçurumlar, bataklıklar, tepeler ve çukurlar oluştu. Er Kişi bunu kendisinin yaptığını zannederek Tanrı’ya karşı üstünlük taslıyordu ki bir baktı kendisin toprağın ve suyun en derin katında karanlıklar ülkesinde buldu. Er Kişi buradayken yukarıda dokuz dallı bir ağaç oluştu. Tanrı Kara Han kuşlara ol dedi ve kuşlar oluşup bu ağaçta ötüşmeye başladı.

Bu güzellikler içinde Tanrı dokuz daldan dokuz insan yarattı. Bu insanlardan dördü kadın, beşi erkekti. Tanrı Kara Han, insanları görsün diye Er Kişi’yi karanlıklar ülkesinden kurtarıp buraya getirdi. Er Kişi bu güzelliklerin yarısı isteyince Tanrı bu güzellikleri şu gördüğün insanlar için yarattım dedi. Er Kişi insanların yarısını isteyince Tanrı sana verecek hiçbir şeyim yok diyerek uçup gitti.

Tanrı Kara Han Er Kişi’nin insanlara kötülük yapmaması için yılanı ve kurdu yarattı. Er Kişi bir yolunu bulup insanlarla konuşmaya başladı ve Tanrı’nın yasak ettiği meyveleri göstererek bunları niçin yemiyorsunuz deyince insanlar Tanrı yasak etti deyince Tanrı da yalan söyler diyerek onlardan birini kandırabildi.

O kandırılan Ece (Eje) idi. Bu kadın Tanrı Kara Han’ın yasak ettiği meyvelerden yedi. Bu esnada Er Kişi yılanın içine girerek onu kandırmıştı. Ece meyveyi ******ürerek kocası Dağanay’a zorla yedirdi. Bunun üzerine Ece ile Doğanay elbisesiz kalınca utandılar ve ağaçların arasına gizlendiler. Tanrı gelip bunlara sorunca Ece suçu yılana attı. Yılan ise hemen içime bir yabancı girdi, ne yaptığımı bilmiyordum dedi. Tanrı, sonra köpeğe sorunca görevi yılana devrettikten sonra uyuyakaldığını söyledi.

Bunun üzerine Tanrı bu cennet size göre değil diyerek insanları buradan çıkarıyor. Hepsini kendi haline bırakıyor. Yemelerine, içmelerine karışmıyor. Sonra Ece’ye dönüp sancı çekerek çocuk doğuracaksın ve yüzün pürüzsüz olmasın, izsiz kalmasın diyerek ömür boyu yaşlılığın ve ölümün korkusunu duyacaksın dedi. Tanrı, sonra başını yılana çevirip ondan ayaklarını alarak sürün dedi ve insanlar senin düşmanın olsun, seni nerede görürlerse öldürsünler dedi.

Tanrı, sonra köpeğe dönerek insanlar seni sevecek fakat irdeleyecekler, onların güvenilmez bekçisi olacaksın ve onlar seni hor görecekler dedi.

Sonra Kara Han Er Kişi’ye dönerek sürekli kötülüğe yöneliyorsun, bu senin kıyamete kadar yönün ve yolun olsun dedi.

Sonra Er Kişi Tanrı’dan insanlarını saptıracağına dair konuşmalar yaptı. Fakat tanrı bunu dinlemedi bile. Sonra insanlara, köpeğe ve yılana dönerek hepiniz ölümü tadacaksınız. Öldürdüğüm zaman yine bana geleceksiniz diyerek bugünden sonra kendi dünyanızda kendi emeğinizle yaşayacaksınız dedi. Bundan sonra benim adım “ülger” olacak, Er Kişi’nin ki ise “Erlik” olacak diyerek size Erlik’i musallat ettim. Ben gökler katına çıkacağım sizlere elçim “Gök-Oğul”u göndereceğim dedi ve Erlik’i üç kat yerin dibine ve ayı ve güneşi olmayan bir yere attı.

Tanrı bir süre yere inmedi. Gök-oğul ona geldi. Tanrı ona insanların kullanabileceği bazı şeyleri öğretti. Arabayı, yenebilecek otları insanlara bildirmesini söyledi. Bu arada Erlik 60 yıl Tanrı’ya yalvardı. Tanrı ülger bunu acıdı ve ona insanlardan uzak durmasını söyledi. Erlik insanlara geçmişte yaptırdığı kötülüklerden dolayı onların yüzüne bakamayacağını söyleyip kendisine göklerden bir yer yapmasını istedi. Tanrı dileğini kabul etti ve

Erlik gökte kendine güzel bir yer yaptı. Herkes buna şaşırmıştı. Meleklerin başı Ulu Kişi buna şaştı ve göğe yükselip Erlik’in yerini dağıtmak istedi. Fakat ona yenildi. Sonra Tanrı Ülger’in huzuruna çıkıp yardım istedi. Tanrı ona bir kargı verdi. Sonra Ulu Kişi bununla Erlik’in yerini paramparça etti. Erlik’in bütün âvânesi (kötü ruhlar) yere döküldü. Erlik Tanrı’dan bir yer isteyince Tanrı onu yedi kat yerin derinliklerine attı. Erlik orada Tanrı’dan izin alarak eline bir çekiç, bir körük, bir de örs aldı. Körük bir kadın, çekiç de bir erkek oldu. Tanrı bunların yüzüne tükürdü ve bunlar birer kuş olup uçtu, gitti. Bunların adına Yalban Kuşları denildi. Tanrı şimdi on yedinci kat gökten kainatı idare etmektedir. Diğer gök katlarından yedinci katta Gün Ata, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır.

NOT: Altay Türklerinde bu efsane şu şekilde anlatılıyor. Dünya bir deniz idi, ne gök vardı, ne bir yer. Uçsuz bucaksız, sonsuz, sular içindeydi her yer Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak uçuyor, arıyordu, bir katı yer, bir bucak. Kutsal bir ilham ile nasılsa gönlü doldu. Kayıptan gelen bir ses, ona bir çare buldu.

Bu efsanede adı geçen Tanrıları “Bay-Ûlgen” yaratıcı bir Tanrı idi. Kendisi gökle yerin arasında yüce Tanrı’nın bir elçisi olarak bulunuyordu. Bu dünyayı yaratmak için Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilmişti.

Yine Alta efsanelerinde, büyük bir okyanusun ve suyun esas olmasına rağmen, onlara göre insanoğlu, sudan yaratılmamıştı: “İnsanın aslı yine topraktı.” Bu olay şöyle anlatılır.

Yine günlerden bir gün, Tanrı Ülgen denize,

Bakarak duruyordu, şaşırdı birdenbire

Bir toprak parçacığı, sularda yüzüyordu,

Toprağın üzerinde, bir kil görünüyordu.

“Toprak üstündeki şey, dedi, nedir acaba?

İnsanoğlu bu olsun, insana olsun baba”

Görünmeye başladı, insan gibi bir şekil

Birden insan olmuştu toprak üstündeki kil

“İnsanoğlu bu olsun, insana olsun baba”

Bu ilk insanın ise, adı olmuştu Erlik.

Bu efsaneden anlaşılıyor ki Altay yaratılış efsanesinde insanoğlunun aslı, su değil, topraktır. (Türk Mitolojisi, Bahaeddin ÖGEL)

KAHRAMANLAR

Tanrı Kara Han: Tanrı’dır. İyilikleri ve güzellikleri sever ve bunları emreder. Kötülükleri ve çirkinlikleri yasaklar. Bağışlayıcıdır. Yaratıcıdır. Herşeyi o yaratmıştır.

Ak Ana: Sular altında yaşayan, suların perisi bir kadın onun isteğiyle Tanrı Kara Han Er Kişi’yi yaratmıştır.

Er Kişi: Kanatlı, uçabilen, Tanrı Kara Han tarafından yaratılmış olmasına rağmen Tanrı’ya ortak olmak isteyen hatta Tanrı’ndan üstün olmak isteyen, sürekli kötülükleri, çirkinlikleri seven, nankör, tanrı tarafından yaratılmış ilk insandır. İslam dinindeki şeytana benzer.

Doğanay: Tanrı’nın ağaç dallarından yarattığı ilk insanlardan biridir. Hanımı Ece’ye kanarak Tanrı’nın men ettiği meyvelerden yiyerek cezaya çarptırılmıştır. İslam dinindeki Hz. Adem’e benzer.

Ece (Eje): Er kişi tarafından kandırılıp Tanrı’nın yasak ettiği meyvelerden yiyen ilk kişidir. Tanrı tarafından cezalandırılmıştır. Yüzünden pürüz geçmemesi ve sürekli sancı çekmesi gerekiyor cezası gereği.

Yılan ve Köpek: Tanrı Kara Han tarafından insanların korunması için yaratılmıştır. Gör evlerini ihmal ettikleri için cezalandırılmışlardır.

Gök-Oğul: İnsanlara bir çok şeyi öğreten bir melektir. Tanrı Kara Han’ın elçisidir.

Ulu Kişi: Meleklerin başıdır. Tanrı Kara Han’ın en sevgili yoldaşıdır. Er Kişi’nin göklerini paramparça etmiştir. Kötü ruhları öldürmüştür.

Ağca dağ, Gün Asan, Alma Ata: Tanrı Kara Han’ın yarattığı meleklerdir. İnsanlara kötülüklerden korumaya çalışmışlardır. İnsanlara güzel şeyler öğretmişlerdir.

MOTİFLER

Bu destanda hem tarihî hem dinî hem de olağanüstü özellikler vardır. Motif olarak yaratma Tanrı Kara Han’a has bir özelliktir. Er Kişi’ye ait kötülük etme motifi var. Bunu şeytan olarak da alabiliriz. Sürekli kötülüğü emretmektedir. Buna mukabil sürekli iyiliği emreden melekler de vardır. Yasak ağaçtan yeme motifi vardır. Bu da İslam inancındaki Hz. Adem ve Hz. Havva’ya yasaklanan ağaç gibidir. Bu destana, insanların yaratılışından, tarihinden bahsettiği için tarihilik, Er Kişi’ye uçma özelliği verildiği için olağanüstülük, dini motifler taşıdığı için yani Doğanay ile Ece’nin Hz. Adem ile Hz. Havva’ya benzemesi, Er Kişinin şeytana benzemesi hasebiyle dini özellikler taşıdığını söyleyebiliriz.

Bu destandan şu sonuçlar çıkarılabilir:

1- Türklere göre kainatı yaratan tek bir kuvvet vardır. Kainat sudan ve topraktan yaratılmıştır.

2- Kadın hayatta mühim bir unsurdur. Tanrı Kara Han yaratma ilhamını bir kadın olan “Ak Ana” vermiştir.

3- Şeytan çok büyük kudretlere malik olmakla beraber esas itibari ile insandır. Hiçbir zaman Tanrı Kara Han’a denk kuvvette değildir.

4- İnsanlar bir ana babadan üremiş değildir. Dokuz ayrı ırk vardır ki ataları ayrı insanlardır.

MESAJ

Tanrı’nın her şeyi yarattığını ve kainatta her şeyin insan için yar atıldığını, nisanların iyilik ve güzellik yolunda çalışması gerektiği sonucunu çıkarabiliriz. Her şeyin bir sonu olduğunu ve herkes yaptığının karşılığını göreceğini, iyilik yapanların ödüllendirileceğini, kötülük yapanların ise cezalandırılacağının sonucunu çıkarabiliriz.

KAYNAKLAR

1- Nihal Atsız, Türk Edebiyatı Tarihi

2- M. Necati Sepetçioğlu, Türk Destanları

3- N. Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı, c.I

4- S. Kemal Karaalioğlu, Türk Edebiyatı Tarihi, c.I

5- Şükrü elçin, Halk Edebiyatına Giriş.

6- Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, c.I

7- M. Necati Sepetçioğlu, Karşılaştırmalı Türk Destanları

8- Z. Veledi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş

9- P. Naili Boratav, Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...