Jump to content

Kâr


Bilinchard

Recommended Posts

Kâr!

Evvel zaman içinde vaktin ağalarından biri, yanaşmalarından biriyle yolculuğa çıkmış. Ağa at üstünde gidiyor, yanaşma ise piyâde. Yol boyunca canı sıkılan ağanın zaman zaman keyfe gelerek atı hızlandırması, yanaşmanın kan-ter içinde soluyarak kendisini takip etmesi, ardından yavaşlayarak dinlenme fırsatı tanıması haricinde kayda değer bir hadise yok. Bir, üç, beş.. yol uzun, ağanın can sıkıntısı bir türlü geçmek bilmiyor. Bunun üzerine ağanın aklına bir başka parlak fikir geliyor. Yanaşmasına,

-Yoruldun değil mi? diye soruyor; yorulmamak mümkün mü? Ardından devam ediyor,

-Biraz da sen ata binmek istemez misin? İstenmez mi? "Lâkin" diyor, "bunu hak etmen gerekir!" Yol üstünde gördüğü kurumuş tezek parçalarından birini gösteriyor ağa,

-Şunlardan birini yersen, sadece ata binmekle kalmazsın; bu atı da koşumuyla birlikte sana veririm. Teklif onur kırıcı filân; ama yanaşmanın onurundan ne olacak? At dersen küheylân gibi; koşumu ise öyle bir atı yeniden satın alacak kadar pahalı ve gösterişli.

-Hay hay ağam, diyor yanaşma. Önünde gördüğü ilk tezek parçasını kavradığı gibi.. ağanın şartını yerine getiriyor.

Ağalık âdâbında verilen sözü çiğnemek olmaz. Ağa, bu küçücük yol eğlencesinin böyle ciddi bir sonuca varmasından pişmân; atından iniyor, dizginleri yanaşmanın eline tutuşturuyor,

-Söz sözdür, hayrını gör, deyip başlıyor yürümeye.

Yanaşma, kendisine pek de pahalıya mal olmayan bu kârlı alışverişten memnun, üzengiye bastığı gibi ata sıçrayıveriyor ve bir topuklama ile yürümekte olan ağasını geçerek bineği tırısa kaldırıyor. Böylesi pek güzel lâkin, kazandığı zaferin ucuzluğu yanaşmayı rahatsız ediyor; üstelik bu ödülü bir tutam tezek karşılığında kazanmış olması da gitgide onurunu incitmeye başlıyor ve yavaşlayarak ağanın kendine yetişmesini bekliyor,

-Ağam diyor, "sözünün eri çıktın; seni takdir etmek benim gibilere düşmez velâkin ben çok mahcup oldum." Ağa, lâfın nereye geleceğini beklemekte. Kim bilir belki de en sevdiği atına yeniden kavuşmak için bir fırsat çıkar ümidinde... Yanaşma devam ediyor, "Eğer, sen de benim yediğimi yersen atını koşumuyla birlikte iade ederim. Üstelik benim kazancım böyle bir küheylânın yemine bile yetmez; ne dersin?"

Ağa ne desin? Bir boşboğazlık yüzünden kaybettiklerini düşünüyor; diğer yandan yanaşmanın ileride bu hadise hakkında sağda solda gevezelik edip etmeyeceğini tetkikle meşgul, "Yemesine yerim fakat" diyor, "bu iş ikimizin arasında kalacak."

-Ne demek ağam, elbette, ne haddime, diye teminat veriyor yanaşma. Ağa hemen yol üstündeki ilk tezek parçasını kavradığı gibi, "başkaca gören olmasın!" endişesiyle sağı solu kolaçan edip, kimsenin olmadığına kanaat getirince...

Yanaşma böyle bir bonkörlük yaptığına neredeyse pişman, fakat kırılan onurunun intikamını aldığı için müsterih, "Sana boşuna ağa dememişler ağam, diyor, "at da sana yakışır, meydan da; buyur!" deyip attan indiği gibi üzengileri yeniden asıl sahibine teslim ediyor.

Ağa, az önce aklına gelen çocukluğun zararını böyle ucuza kapatabildiği için memnun olmasına memnundur; fakat, bir süre sonra içini bir eziklik kaplıyor, yanaşmasına dönüyor, "Yola çıkarken sen yayaydın ben atlıydım değil mi?"

-Evet, ağam, öyleydi!

-Şimdi yine aynı vaziyetteyiz?

-Evet ağam, şimdi yine aynı vaziyetteyiz!

-Ee, ne kazandık şimdi biz bu işten?

-Aynen öyle! diye cevap veriyor yanaşma ve bir müddet düşündükten sonra ekliyor, "Lâkin ağam, yediğimiz tezek yanımıza kâr kalmıştır."

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...