Jump to content

Yüreğine Çifte Su Verilmiş Yazar:


ysncn_

Recommended Posts

Yüreğine Çifte Su Verilmiş Yazar:

Sedef Şafak

Nikolay Ostrovski

Sovyet edebiyatının sosyalist-gerçekçi yazarlarından Nikolay Ostrovski, kısacık yaş***** çok büyük ideallerini sığdırmayı başarmıştır. Bu, insanlığın mutlu geleceğine hizmet edecek olan komünizm idealidir. “Bir adam, yaşamak için büyük bir ideale sahip olduğu zaman gerçek bir adamdır. O zaman, parçalar halinde yaşamaya son verir ve bir bütün olarak yaşamaya başlar. Bir insanın gücünü oluşturan da budur. Ve yalnızca insanları değil, bütün ulusları da kahramanlar haline dönüştürebilen büyük bir ideal vardır: Komünizm, halkın mutluluğu için mücadele...”(Selam Yaşam Ateşi/ syf:12–13)

Gösterişten uzak, sözleri ve eylemleri arasında hiçbir fark olmayan Ostrovski, yaşamıyla, düşünceleriyle gerçek bir komünisttir. Onu yaratan, içinde yer aldığı ve her şeyiyle güç verdiği, bedelini ödediği devrimdir. Devrimin yarattığı bu gerçek komünist, sonra da gelecek yeni kuşaklara kendi genç kuşağını anlatarak sosyalist bilincin taşıyıcısı olur. Ostrovski, bu bilinç ve çelik gibi bir irade ile en zor koşullarda bile yaşamının her gününü, her saatini, her anını halkın mücadelesiyle doldurmanın mutluluğunu yaşar.

Savaşçı yazar Ostrovski, Sovyet ve Dünya Edebiyatı’nda yeni sosyalist insanın kahramanlığının ve zaferinin adı olur. Sovyet edebiyatı, sosyalist kültürün yaratıcısı ve temsilcisi olan Ostrovski’yle dünya kültürüne de bir yenilik ve zenginlik katar. Sosyalist bakış açısıyla yazılan romanları Sovyet ve Dünya Edebiyatı’nın en iyi eserleri arasında yer alır. Ostrovski sadece Sovyet halklarını değil bütün dünya halklarını kahramanlar haline dönüştürebilecek olan büyük idealini kitaplarında anlatmaktan onur ve gurur duyar. “Ancak Leninist-Komünist Parti, kendimizi devrime fedakârca adama ruhuyla bizi eğitebilirdi. Her genç işçi için arzum, kahraman bir savaşçı olmak için çaba harcamasıdır. Çünkü bir kişi için işçi sınıfının partinin gerçek bir evladı olduğunu bilmekten daha büyük bir mutluluk olamaz.(...) Vatanımızdaki genç insanlar başka türlü olamazlar. Çünkü onların arkasında on sekiz yaşındaki ülkemiz duruyor, genç ve güzel, sağlıklı ve güçlü!” (Selam Yaşam Ateşi/syf: 47)

Ostrovski’nin yaşamı gibi, hayalleri de hayata ve dünyaya dairdir. Çünkü hayallerin, insanın kendisini en iyi yenileme yollarından biri olduğunu düşünür. Bunun için, sınır yoktur hayallerinde. Çünkü genç devrimci yazar Ostrovski’nin her şeyi mücadelenin kızgın pratiği içinde şekillenir. Dolayısıyla Ostrovski için kişisel sıkıntılar, kişisel istekler ve arzular her zaman ikinci plandadır. Emperyalizmin yoz kültürünü ifade eden “ben” duygusu gitmiş, yerine sosyalist kültürü ifade eden “biz” duygusu her şeyine yansımıştır. İşte böylesi bir ideal ve kişilikle şekillenen bir savaşçıyı yenmek, yok etmek mümkün değildir. Onu yok etmek için etrafındaki her şeyi, bütün ülkesini, kültürünü, yaşamını yok etmek gerekir. Buna dair; “Ben yaralandım ancak müfrezem yaşıyor ve ilerliyor…” der Ostrovski. (Selam Yaşam Ateşi/syf: 90)

Nikolay Ostrovski 1904 yılında, Ukrayna’nın Vilia köyünde yoksul bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Çevresinde hep işçiler vardır. Onlarla aynı sofraya oturur, aynı tastan çorba içer. Aynı yaşamın acısını, tatlısını birlikte solur, birlikte yaşar. Babası da bira fabrikasında çalışan bir işçidir. Annesi ise, aşçılık yapar. Dolayısıyla işçilerin yoksulluğunu, açlığını, hayatını Ostrovski de yaşar ve yakından tanır. Onların özlemlerine, umutlarına, kimi zaman çaresizliklerine ortak olur.

Ostrovski’nin ailesi, Birinci Paylaşım Savaşı’nın başladığı yıllarda cephe gerisi olan Şepetovka’ya yerleşir. Ostrovski de burada iki sınıflı bir okula gitmeye başlar. Daha küçük yaştayken her şeyi öğrenme merakı içinde olan Ostrovski, çevresindeki herkese sürekli sorular sorar. Bir gün yine bu öğrenme merakıyla din dersi öğretmenine sorduğu sorulardan dolayı okuldan atılır. Diğer taraftan yoksulluk da kendini dayattığından Ostrovski daha on iki yaşındayken çalışmaya başlar. Artık o da genç bir işçidir. İlk başta mutfak işçisi olarak çalışır. Dinlenmek nedir bilmeyen çalışkanlığı sayesinde burada iki yıl çalışabilir. Bu iki yıl boyunca kah aşçı yamağı, kah bulaşıkçı, kimi zaman da servisçi olur. Burada çalıştığı süre boyunca kapitalizmin tüm pisliklerini görür. Kumar oynatılan bu işyerinde bulaşıkçı kadınlar, tezgâhtar kızlar birkaç ruble karşılığında kendilerini erkeklere satarlar. Ostrovski dibe batmış bu hayatın ta içini görür. Ve burayı çürümüş yosuna ve bataklığa benzetir. Bir gün patronundan haksız yere çok kötü bir dayak yer. Gururu incinir ve bu, onun içinde büyük bir öfkeye dönüşür. Daha çocuktur ama bir işçinin yüreğindeki o büyük öfkeyi, sınıf kinini daha yakından hisseder. Gördükleri, yaşadıkları hayatın içindeki her şeyi öğrenme isteğini daha da güçlendirir. Çok ağır çalışma koşullarına rağmen mutlaka kendine okumak için zaman yaratır. Bulduğu her fırsatı sürekli okuyarak değerlendiren Ostrovski’nin yaşamında hiç boşa harcanan zaman yoktur. En çok sevdiği kitaplardan bir tanesi Giovanyoli’nin “Spartaküs” isimli romanıdır.

Bir yıl boyunca da ateşçi çırağı olarak çalışan Ostrovski, bir süre sonra iki işte birden çalışmak zorunda kalır. Gündüzleri kereste fabrikasında, geceleri de elektrik istasyonunda çalışır. Bu koşullarda bile kitap okumaktan asla vazgeçmez. Çünkü Ostrovski’nin en belirgin yanı, kitap okumak, insanları tanımak ve onlarla sohbet etmektir. Bu özelliğini de her zaman her koşulda korur. Yoksul bir işçi ailesinin çocuğu olan Ostrovski’nin bütün hayatına yön veren de, işçilerin ve bütün halkın sömürüden kurtulması için verilecek olan mücadele olur. İşte Ostrovski’nin yeni erdemlerle yüklü, sağlam, dürüst, azim dolu, emekçi kişiliği de bu mücadelenin içinde şekillenir ve yenilenir.

Rusya’da Çarlık otokrasisi, ekonomik, sosyal, siyasal bir kriz içindedir. Fabrikalar kapanır, işsizlik artar, yiyecek, hammadde, yakıt yoktur. Açlık, yoksulluk en üst sınırdadır. Her yerde ahlaki ve sosyal çöküşü görmek mümkündür. Genel grev başlar. Sokaklarda işçiler, askerler, kadınlar, çocuklar... Bütün emekçi halk açlığa, savaşa ve Çar’a karşı gösteri yaparlar. İşçiler ve askerler 1917 Şubat’ında ayaklanır ve çarlık yıkılır. Dolayısıyla Rusya’da, başarısız 1905 devriminin ardından 1917 Şubat Burjuva Demokratik Devrimi, Bolşeviklerin inisiyatifiyle zafere ulaşır.

Bütün bu gelişmeler Ostrovski’nin yaşadığı ufak taşra kentinde, “Çarı devirdiler” diye bir haberle kendini hissettirir. Kar, kış, kıyamet binlerce insan hep bir ağızdan özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganları atar. Emekçi halkı sömürerek zengin olanlar kaçmaya başlarlar. Bir tarafta proletaryayı iktidara taşıyacak olan Bolşevikler, diğer tarafta ise, proletaryanın zaferini engellemeye çalışan Menşevikler, karşı devrim çeteleri, çarlık bürokrasisi ve işbirlikçileri ile Polonya askerleri vardır. Ülkenin her tarafında iç savaş başlar.

Ülke içinde yaşanan bu gelişmeler Ostrovski’yi çevresinde olup bitenlere karşı daha da duyarlı hale getirir. Yaşananları öğrenmeye, anlamaya çalışırken Bolşevik bir asker ile tanışır. Ve adına Polonya Sosyalist Partisi diyenler de dahil hepsinin işçilerin düşmanı olduğunu anlar. İlk öğrendiği, işçilerin gerçek dostunun Bolşevik Partisi olduğudur.

Ostrovski 15 yaşındadır. Ve ‘Komsomol’a (Komünist Partisi Gençlik Örgütü –bn-) girer. Artık yaşamının daha başka bir anlamı vardır. O küçük taşra kenti olan Şepetovka’dan Bolşeviklerle birlikte ayrılarak Kazatin’e gider. Kısa süre sonra da gönüllü olarak iç savaşa katılır. Bolşeviklerin safında, adı kahramanlıkla tarihe geçen Kotovski Süvari Bölüğü’nde Kızılordu eri olur. Bir süre sonra bacağından yaralanır ama iyileşir iyileşmez yeniden bölüğüne katılır. Ostrovski kendi gibi binlerce savaşçıyla birlikte bütün ülkeyi boydan boya yaya olarak dolaşır. Karda, kışta, boranda, savaşçılar elbiseleri yırtık, pırtık ve ayakları yalınayak halde donma tehlikesi atlatırlar. Koşulların tüm zorluğuna rağmen içinde Ostrovski’nin de olduğu Kızılordu askerlerinin her biri davası uğruna canını vermeye hazırdır. Bir yıl sonra 16 yaşına girdiğinde Budyonniy Birinci Süvari Ordusu Birlikleri’ne geçer. Savaşın her günü, her saniyesi, ateş çemberinin içinden geçmek kadar zorlu, ağır ve çetin dönemeçlerle doludur. Savaşçı Ostrovski bu dönemeçlerin her birinden başı dik çıkar. Cüretli ve ataktır.

Bu arada bütün Kuzey Ukrayna’yı etkisi altına alan tifüs mikrobu o bölgedeki Kızılordu askerlerine çok büyük kayıp verdirir. Tifüs mikrobu Ostrovski’ye de bulaşır ve günlerce ateşler içinde yanar. Ölümden döner ama birlikte aynı cephede yer aldığı yoldaşlarını bırakmaz ve kısa süre sonra kendini toparlar toparlamaz bölüğüne katılır. Bolşevikler Sovyet halkına mutlu bir gelecek kurmak için vatan toprağının her bir karışına kanlarını akıtırlar, asla vazgeçmezler sosyalizm davalarından. Onlar, savaş cephesinde, içinde yaşadıkları sosyalist toplumun sosyalist kültürünü yaşatarak ileriye taşıyan birer kahraman olurlar.

Ostrovski’nin gençlik yılları, savaşın inanılmaz zorlukları ve acımasızlığıyla geçer. Koşullar çok serttir. Ağır fişeklik ve tüfeğin sert kayışının sürekli sürtmesinden dolayı omuz derisindeki yara izi hiç kapanmaz. Çok defa kurşun sıyırır geçer ve ölümle burun buruna kalır. Zaten cephede yaşamın her anı ölümle iç içedir. Her gün Ostrovski’nin karşısına daha da büyük sıkıntılar ve zorluklar çıkar. Ama o, karşısına çıkan bütün zorlukların üstesinden gelir ve her defasında kendisinde, hayatını yeni baştan kuracak bir güç bulur. Girip çıktığı çatışmalar, acılar ve zorluklar olgunlaştırır Ostrovski’yi. Ve savaşın kızgın pratiği içinde gerçek bir Bolşevik ve gerçek bir savaşçı olur.

Kızılordu, Polonya cephesini yararken Luov bölgesinde çok şiddetli çatışmalar yaşanır. Bu çatışmalardan birinde Ostrovski’nin kafatası şarapnel parçalarıyla delinir. Bunun için kafatasının bütün sağ tarafına felç iner, aynı anda sağ gözünü de kaybeder. 17 yaşındaki genç Ostrovski’nin o anda tek düşündüğü şey cephe ve cephedeki yoldaşlarıdır. “… Keşke sol gözüm kör kalsaydı, sağ gözüm olacağına. Şimdi gel de nişan al, gel de ateş et!” diye hayıflanır kendi kendine. (Selam Yaşam Ateşi/syf:262). Sağlık durumu yüzünden Kızılordu’dan terhis edilir.

1917 Ekim Sosyalist Devrimi kısa sürede bütün ülkeye yayılır. Lenin, Sovyet Devrimi’nin bu hızla yayılışına “zafer yürüyüşü” der. İç savaşın ardından yanmış, yıkılmış bir ülke kalır geride. Bütün Sovyet halkı ülkenin yeniden inşa sürecinde yılmaz bir çabayla, fedakârca, gönüllü olarak çalışır. Sovyet topraklarında ülkenin daha hızlı toparlanması ve inşası için tatil günlerinde de yapılan bu gönüllü çalışmalara “Kızıl Cumartesiler” denir. Yeni Sovyet toplumunda halkın gönüllü ve fedakârca çalışmasını anlatan yüzlerce örnekten sadece biridir “Kızıl Cumartesiler”. Bunun gibi sayılamayacak kadar çok anlamlı ve tarih sayfalarına geçen örnekler yaşanır. Sağlık durumundan dolayı Kızılordu’dan terhis edilen Ostrovski, çok üzgündür ama sivil yaşamında da boş durmaz. Sosyalizme zarar vermek için karşı-devrim faaliyeti yürütenlere ve çetelere karşı mücadele eden Çeka’da görev alır. Çok yoğun çalışmaktan sağlığı tekrardan bozulunca imalat işinde ve atölyelerin Komsomol kolektifine sekreter olmaya ikna edilir. Çünkü Ostrovski, iç savaş yıllarında olduğu gibi ülkenin inşa sürecinde de hep daha zorlu ve emek gerektiren işleri yapmak ister. Halkla birlikte en önde kahramanca yapılan çalışma faaliyetlerinin içinde yer alır.

1921’de Kiev demiryolu atölyelerinin yeniden inşasında, demiryolu hatlarının döşenmesinde, kereste işinde, Kiev’e odun taşımak için yapılan Dekovil hattı (yan demiryolu hattı) inşaatında Yıldırım Grubu olarak fedakârca çalışır. Ostrovski bu çalışmalar sırasında soğuk alır ve bu defa tifüs ile birlikte zatürreye yakalanır. Günlerce neredeyse yere düşene kadar çalışmaya devam eder. Ve dördüncü kez ölümün üstesinden gelir. Ama sağlığı iyi değildir. Hiçbir koşulda çalışma azmini ve coşkusunu kaybetmeyen Ostrovski; “… insan çalışma dürtüsünü sürdürürse ve ne olursa olsun, engel ve zorlukları dikkate almaksızın çalışmaya devam ederse, - o adam normal çalışan bir insandır, ve onunla ilgili hiçbir sorun yoktur.” der.(Selam Yaşam Ateşi syf:12).

Daha sonra Genç Komünistler Birliği’nde görev yapar. İlk önce Berezdov’da ardından Izyaslavl bölgelerinde tüm enerjisini ve emeğini buradaki çalışmalara katar. Sağlığı her geçen gün bozulan Ostrovski, genç sosyalist toplumu koruma ve geliştirme inancıyla, inatla çalışma isteğini korur. Bu ısrarlı çalışma isteği karşısında askeri birliklerin politik eğitimi sorumluluğu verilir Ostrovski’ye. Yeni yeni bölgelerde Komsomol örgütü kurma görevi vardır. Ve yaptığı çalışmalar sonucunda sınır bölgelerinde ardarda Komsomol hücreleri kurulur. Ekim Devrimi’nin yıldönümü bütün Sovyet topraklarında ve sınır bölgelerinde çok büyük coşkulu şenliklerle kutlanır. Sınır boyu köylerinde Ekim Devrimi Komisyonu Başkanı olarak Ostrovski seçilir.

Artık çetelerden, kaçakçılardan, Polonya egemenlerinden tamamen temizlenmiş yeni Sovyet iktidarı vardır. Bu yeni sosyalist toplumun, sosyalist yeni insanı da; Ostrovski gibi cepheden cepheye iç savaşın acımasız ve sert koşulları içinde çelikleşen, şimdi de ülkenin yeniden inşasında ve Sovyet halkının eğitiminde dur durak bilmeden en temiz duygularla, dürüstçe, fedakârca çalışan Genç Komünistler Birliği’nin üyeleridir. Onların her biri aradan yıllar geçtikten sonra bile Ukrayna Genç Komünistler Birliği’ne üye olmaktan gurur duyarlar. Sonuçta onları eğiten ve sosyalist kişilik kazandıran Genç Komünistler Birliği’nin verdiği sosyalist eğitim ve sosyalist bilinçtir.

21 Ocak 1924’de Gorki şehrinde oturan, dünya proletaryası ve Sovyet devriminin önderi Vladimir İlyiç Lenin’in ölüm haberi gelir. Bolşevik Partisi’nin en büyük kaybı Lenin’in ölümü olur. Bütün dünya proletaryası, Lenin’in cenaze töreninin olduğu gün beş dakika iş bırakır. O gün sosyalist anavatanda demiryolları, işletmeler, fabrikalar… bütün bir hayat durur. Lenin’in ölümünün ardından Stalin bütün halka parti saflarına katılın çağrısı yapar. Bu çağrıya cevap veren 240 bini aşkın işçi, Bolşevik Parti saflarına katılır. Buna “Lenin Seferberliği” adı verilir.

Artık genç Sovyet topraklarında çalışmayan fabrika, işletilmeyen işletmeler yoktur. Tarım ve endüstri yeniden inşa edilir. Bütün ülkede tam bir kültür devrimi faaliyeti yürütülür. Dünyada bir ilktir, Sovyet Devrimi ve ardından bütün bir halkın fedakâr ve gönüllü katılımıyla gerçekleşen tarihte eşi görülmemiş bir inşa çalışması. Ülkenin yeni baştan inşa edildiği bu yıllar Birinci Beş Yıllık Plan için hazırlık yıllarıdır.

Ülkenin yeni baştan inşa edildiği bu iki yıllık süreç içinde Ostrovski’nin tek bir sakin günü olmaz. Çok az uyku uyur ve bir o kadar fazla çalışır. Eğitim çalışmalarını da tüm diğer işleriyle birlikte mutlaka yapar, kesinlikle ertelemez. Diğer taraftan aktif olarak Molodaya Gvardia dergisinde çalışır. Bu derginin edebi editörlerinden biri olur. Çok ihtiyaç hissettiği halde bütün bir yaz boyunca, izin verilmesine rağmen tek bir gün bile izin kullanmaz. Bu yoğun tempoyla çalışmanın ardından Ostrovski’nin iyi olmayan sağlığı daha da kötüler. Öyle ki ayakta duramayacak bir hale gelir. Bir sanatoryumda tedavi görür. Yataktan kalkıp yürümesi yasaklanır. İltihaplı romatizma denebilecek bu hastalığın ismi “ankilozpoli-artritis”dir. Bu iltihap yavaş yavaş bütün organlarına yayılır. Ve bütün vücudu felç olur. Ostrovski artık yatalaktır. İşte bu yeni durum Ostrovski’nin hayatındaki en korkunç olaydır. O güne kadar canını verecek kadar çok sevdiği ve bağlandığı parti saflarından böyle birden bire cephe gerisine düşmek Ostrovski için sonun başlangıcı olur. Vücudu iflas etmiştir ama yüreği Bolşeviklere özgü fedakârca çalışma arzusuyla doludur.

Mücadele azmi hala capcanlıdır. Çünkü o Komsomol’un ilk kuşağındandır. Sosyalizm davasına yürekten bağlı bu ilk kuşağın kahramanlarında, en umutsuz, en kötü anlarda bile o duruma teslim olmamak ve her şeyi göze alarak mücadeleyi devam ettirmek gibi çok güçlü bir görev duygusu ve bilinci vardır. Kendisi dışında yanındakini, uzağındakini hatta milyonları düşünerek yaşamak, çalışmak, nefes almak, mücadele etmek... Bunlar, ancak gerçek sosyalist ve komünistlere özgü özelliklerdir. Ostrovski bu durumu; “Bizim yanımızda, hafif yaralanan adamlar hiçbir zaman saflarından ayrılmadılar. İlerleyen bir taburu görebilirdiniz ve bunun adamlarından yaklaşık yirmisinin başı bandajlı.

Mücadelemizde gelişen gelenek böyleydi, içinde eğitildiğimiz gurur duygusu. Dışarıda, her çeşit kontlar ve baronlar, köklü soylarıyla gurur duyarlar. Biz proleterler, kendi gururumuza sahibiz. Ve bugün bir yoldaş, bir zamanlar ateşçi olduğunu anımsadığında, bunu gurur duyarak anımsar. Sizin dünyanızda bu, bir hiç anlamına gelirdi. Orada işçiler birer hiçtir.” diye anlatır. (Selam Yaşam Ateşi syf: 77–78) (sürecek)

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...