Jump to content

Darağacı Dağarcığımızda


ysncn_

Recommended Posts

Darağacı Dağarcığımızda

Denef Demiray

Beton bahçenin ortasında asılı urgan salınır…

Asılı salınır…

Ay ışığı uzatmış ipeksi kanadını… Çözemez ilmiğini…

Deniz’in yüzü bahardır… Başı alevdendir…

Yusuf, asılmış karanfildir…

Hüseyin, boynu kırık söğüt dalı…

Döne Hatun’un dağları deviren ağıtı… Yüz on dört yiğit oğlunadır…

Ahmet’i, Aslan’ı, ipin ucunda tutuşan birer deli fişektir…

İpe uzanan yüzlerce tutuşmuş baş, bu memleketin dört bir yanındandır…

Memleket, asılmış en ince yanından, darağacındadır…

Döne Hatun, parmaklarını soğuk yemiş, karlı patikalarda ağa ocaklarına hizmete giderken.

Kaldıracak olsa başını, diyecek olsa “yeter”; başı üstünde, o yağlı urgan salınır…

Çiftçi Osman, güneş çatlatırken dağı taşı, çatlatmamak için yüreğini, saklayıp en serin köşesinde, kan ter içinde, avuçları patlak… Emeğinden kendine pay alana vermek istemezse ekmeğini; başı üstünde, o yağlı urgan salınır…

Kürt İsmail isterse kendi dilinde türküleri çığırmayı, bağıra bağıra…

Çoban Arif’in düşse aklına bir soru; dese, “Neden başkalarının sürülerine çobanlık ederken benim yok bir kınalı kuzum bile?”

Ya da anlayıverirse bir ağa oğluna neden gönül veremediğini bir köylü genç kız; başı üstünde, o yağlı urgan salınır…

Yazar Cemal, isterse düzenin ayıplarını bir bir dökmek, aklına geleni yazmak…

Öğrenci Füsun, beğenmezse kendine verilen eğitimi…

Gençler isterlerse topraklarında bağımsızlık, ters düşerlerse toprak ağalarına, düzen bekçilerine, tekellere…

Budarlarsa emperyalizmin topraklarımıza uzanan kollarını…

Devrim sözcüğü düşerse lügatlerine; başları üstünde o yağlı urgan salınır!

Kölelerine kamçı ucunu gösterir gibi, tutsaklarına namlu doğrultur gibi, salınır durur ellerinde o yağlı urgan…

İşte faşizm budur Döne Hatun,

İçindeki fikri sevmediği başa çivi çakmak, tutamadığı eli koparmak, bükemediği boynu asmak…

Halkına düşman olmaktır faşizm...

Sen ona “zulüm” dersin belki…

Belki bazen evini yakandır, yıkandır bazen…

Çocuklarına cop vurandır…

Yağlı urganı elinde hiç çekinmeden halkının üstüne sallayandır…

Yüzyıllardır yürüttükleri kervanın eyeri o ipin ucundadır... Kendi kanlı tarihleri o ipin ucundadır… O ipin ucundadır bütün kıyımlar…

Bütün varlıklarını darağaçlarında salladıkları bedenler üzerine kurmuşlardır. Yok ederek beslenirler.

Ama bir ip işte Döne Hatun, bir ip!

Senin kocaman yüreğinin yanında bir ip, karlara bata çıka, yaşlı dizlerine rağmen seni yürüten o dinmeyen gücün yanında bir ip!

Biriken onca acının, hıncın yanında, Deniz’in, Hüseyin’in ve nice devrimcinin sevdasının yanında bir ip!

Söyle Döne Hatun bir ip ne edebilir kaybedecek bir şeyleri olmayanlara, yalaza kesmişlere, aç olanlara? Kendi oğullarını elleriyle gömenlere, ne edebilir?

Zulalarında saklayıp, biz asmayız kimseyi diyen, demokrasi maskesinin ardında gizlenmiş, kendi yalanlarını unutup, akıllarından bir türlü çıkartamadıkları iplerini sallayıp zevklenen cellâtların çürümüş yüzlerine bak da söyle!

Böyle ağırlaşmışken canlarımız, yaşamak zülüm çekmek olmuşken, ellerimizle tırpanlıyorken toprağı çıkarmak için ekmeğimizi, sokaklarda uyuyorsak kış ayazlarında, çocuklarımız hastanelere alınmadığı için can veriyorsa kucaklarımızda, gelecekleri her gün biraz daha siliniyorsa gözlerimizin önünde gençlerimizin, an ve an daha da büyüyorsa tenimizde açtığınız çürük, iniyorsak ekmeğimiz için, kör kuyulara her gün ölerek…

Söyle bir ip ne yapabilir bize?

Çirkin bir elin ucunda salınan ilmiğin karşısında, alaycı gülüşümüz kalır. Gözlerinin içine baka baka cellâdımızın…

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...