Jump to content

Sular Kararınca


ysncn_

Recommended Posts

Sular Kararınca

Nihat Çapar

Sevgili Arat DİNK’e:

“Şahadetin kutlu olsun” diye haykırır yüz

binler, fakat söyleyemez: “Senin baban,

hepimizin babasını döver” diye…

Masa üzerinde duran, yalnız bir mum…

Erimiş, odanın büyüklüğüne hürmeten…

Salgıları, yanağından belirgin. Gözleri yanmasın da ne yapsın? Yanmış, karanlığın sırıtan fitiline rağmen.

Rengi, benzi, az kırık…

Nasıl diyeyim: Gözleri meydanları aydınlatır da, öteden bakıldığında köhneymiş gibi. Siz de deyin, alacakaranlık…

Epey erimiş…

El altındaki herhangi bir kalem, yamacında. Dibe vuran ışığında parlıyor mumun, belli. Ucu katran karası. Rengi beyaz. Dalgacı Mahmut’un boyamayı unuttuğu sayfa yaprağı, nemli… Hali düşündürür: Rutubetli göz pınarlarında yüzen çocukları mı yazar, yoksa alnının orta yerinden masanın sağ ucuna öbeklenmiş teri mi?

Hiçbirisi…

Az ilerledim ki, duvarları fark ettim boydan boya, endamını unutmaya yakın.

— Ötekimsi adam! Ne yazdın şimdi sen duvara?

Odanın semasına doğru saldığı isler, türlü gayretini kavramam için;

ayrı bir yolu gösterdi:

Şekiller…

İzleri takip etmek için diğer masalara, oradan diğer odalara ve sonra isleri resmeden duvarlara bakıyorum. Asaf’ın mum aleviyle oynayan kedisi düşüyor önüme. Kuyruğu yılan, bedeni Marmara;

gözleri, islerin sinsi sularında…

Duvarlarda şekiller… Masa başında kalem… Üstünde mum…

Duvarlarda izler: Bir şey diyor ya da demiyor, görüyor ya da görmüyor, istiyor ya da…

Erimeye mahkûm…

Eğiyorum kafamı… Ayaklarıma sürtünen tüylerin serinliği, sendeletiyor tavana doğru yayılan alevin bittiği yeri.

Kalemden yansıyan şekiller asılı duruyor duvarda. Her biri başka siyah, her biri canlı, her biri cansız…

Duvara ilk bakan amadır.

İlk gören, mum.

Siz deyin, beyazlara bulanmış

ürkek bir revolver!

İlk duyan, masa; sağına doğru, uzunca.

İlk ağlayan gazete; yere serilmiş, üzerine serpilmiş, üşümesin diye.

İlk sızlayan, Ateş Hırsızı… Salamamış

barutlarını geceden, dertlenir başında.

İlk düşen ateş; şurasında durur hala masanın, yakmaz fakat yanarmış görünürken…

Epey erimiş…

Yanakları şişkin. Çenesi çukurca az… Nora’yı yüzdürecekmiş içinde, duvara yazdı az öne… Dermanı, dibine sarkıttığı Rapunzel beliklerinde. Onları da ben eşeliyorum. Bir çırpıda bir şey yazıyor diplere doğru:

—HEPİMİZ…

Anlayamadan kayboluyor izler arasında…

…Gözleri eridi, zaman epey yanmış…

Eşeledim birkaç zaman… Ellerim yağ gibi, kaygan. Gözlerim başka yöne bakar bakmasına; fakat görmez mumdan gayrı zindan…

Gözlerim…

Burnumdan soluduğum nefes, soluk alır ve devreder takibini gözlere. Mum alevini sağa yatırdığı vakit sağa; sola yatırdığı vakit…

—HEPİMİZ…

Duvara yazılandan ürken kedi yan odaya sığındı. Kafasına taktığı beyazları, kulaklarına dek indirmiş, duymadığını sanıyor böylece. Parmaklarım heyecanlı. Masa başına ilk yaklaştım bu kadar. Az daha yaklaşsam tutuşturacağım mumla gözlerimi. Çevirdim kafamı. Uzak duvarda belirginleşen son şekil, belli. Büyük. Duvardan da büyük, bir mum. Fitili tavanda. Bembeyaz. Usulca yaklaştım duvara. Elimde masa üstünde yanan mum. Sandalyeyi dayadım duvara. Yavaş bir hamleyle sarsmadım mumun kızıl alevini. Uzandım duvardaki mumun fitiline. Elimdeki mumun gözyaşlarını bileklerimde dondurup, aleviyle duvardaki mumun fitilini tutuşturdum…

Ve…

Elimdeki mumu… Söndürdüm…

Kararan sular, aydınlanıncaya dek, büyük mum yanacaktı…

Sular aydınlanacaktı…

Kediler aydınlanacaktı…

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...