Jump to content

Kolestrol Gerçeği-Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın makalesi


Muallim-i Ali

Recommended Posts

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın köşe yazısı (06 Nisan 2007 ) [email protected]

Kolesterol ilacı üreten firmaların ekmeğine yağ sürmeyelim

Daha dün annemizin kollarında yaşarken... çiçekli bahçemizin yollarında koşarken... Tereyağını ekmeğe sürüp de yerken... sütlerimiz bir karış kaymak tutarken... yumurta sofralarımızdan eksik olmazken... koyun eti soframızın baş tacı iken... ‘Yüksek kolesterol’ nedir bilmezdik.

İlaç endüstrisi, margarin lobisi el ele verdi ve kısa zamanda tüm dünyada müthiş bir ‘kolesterol fobisi’ oluşturuldu. İnsanlar sistemli bir şekilde ‘kolesterol manyağı’ yapıldı.

Kolesterol, topluma ve maalesef aynı zamanda doktorlara da türlü pazarlama taktikleriyle kalp krizi ve inme gibi ölümcül hastalıkların tek nedeni imiş gibi tanıtıldı. Korkutma kampanyası aynı hızda sürmekte, çünkü kolesterol pazarında müthiş para var. Sadece kolesterol düşürücü ilaçların yıllık satışları 25 milyar doları geçiyor.

Gerçekte, yüksek kolesterol kalp krizi ihtimalini artırabilen sigara, hareketsiz yaşam biçimi, dengesiz beslenme, şişmanlık, yüksek tansiyon, diyabet, stres... gibi risk faktörlerinden sadece biri. Kolesterol yüksekliği tek başına asla bir hastalık değil ve kalp hastalığı riski olmayan insanların tedavi edilmesi de kesinlikle gerekmiyor.

KOLESTEROL EZBERİNİ BOZAN GERÇEKLER

Kolesterol, tüm memelilerin hücreleri için gerekli ve yararlı bir maddedir. Tehlikeli olan şey bizatihi kolesterolün kendisi değil, kanda kolesterolün yükselmesine yol açabilen stres, hareketsizlik, obezite... gibi faktörlerdir.

Kalp krizi ve inmelere yol açan ateroskleroz, yani damar sertliği ile kandaki kolesterol düzeyi arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Kan kolesterol düzeyi normal hatta düşük olan kişilerde de yüksek olanlar kadar ağır ateroskleroz gelişebilir.

Koroner kalp hastalığı olanların yarısından fazlasında da kolesterol düzeyi normaldir. Aterosklerozun gerçek nedeni yüksek kolesterol değil, düşük yoğunluklu bir tür kronik iltihaptır.

Sanılanın aksine kolesterolü yüksek olanların daha uzun yaşadıkları da birçok araştırma ile kanıtlanmıştır. Yüksek kolesterolü olanlar tüberküloz, zatürree, AIDS... gibi enfeksiyonlarına daha az yakalanırlar ve bu hastalıklardan ölüm daha az görülür. Kronik kalp yetersizliğine bağlı ölüm riski düşük kolesterollü hastalarda daha yüksektir. Genel olarak 70 yaşın üzerinde ölüm riski yüksek kolesterollü kişilerde daha düşüktür.

LABORATUAR SONUÇLARI TEDAVİ EDİLİYOR

Son yıllarda tıp dünyasında bir virüs gibi yayılan çok tehlikeli bir yaklaşım var: Artık hasta değil, ‘laboratuar sonuçları tedavi ediliyor.’ Kolesterol yüksekliği de bunun en iyi örneği.

Kalp hastalıkları bakımından risk grubunda olmayan insanların kolesterol düşürücü ilaçlarla tedavi edilmelerinin yararlı olduğunu gösteren kesin bir bilimsel kanıt olmamasına rağmen kadın... erkek... yaşlı... genç... zayıf... şişman... güzel... çirkin... esmer.... sarışın... kolesterolü ‘azıcık’ yüksek olan herkese kolesterol düşürücü ilaçlar yazılıyor.

Peki, kimler kolesterol düşürücü ilaç almalı?

Statinler olarak bilinen kolesterol düşürücü ilaçlardan yarar görecek olanlar, kalp krizi geçirmiş ve kalp hastalığı riski yüksek olan kişilerdir, amam statinlerin bu riskli insanlardaki olumlu etkileri kan kolesterol düzeyinin düşmesi ile de ilgili değildir. Statinler bugün henüz tam olarak bilinmeyen bir mekanizma ile etkili olmaktadırlar. Bunun için de, kolesterol düzeylerinin ‘daha da düşürülmesi gayreti’ de ‘daha yüksek dozlar kullanılması’ önerisi de sadece ilaç firmalarının işine gelmektedir.

Üstelik bu ilaçların olduğundan düşük gösterilen kas erimesi, karaciğer hasarı, böbrek yetersizliği gibi çok ciddi yan etkileri vardır. Hayvan deneylerinde kanser yapıcı etkisi de gösterilmiştir.

Tereyağını lütfen kendi ekmeğinize sürün, ilaç firmalarınınkine değil.

----------------------------------------------------------

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın makalesi(16 Nisan 2007 )

Kolesterol efsanesinin sonu geldi

Kolestrol korkusuyla ağız tadıyla bir ızgara yiyemez olduk diyenlere müjdeli bir haberimiz var. Magalları yakın, etleri hazırlayın. Çünkü kolesterol tehdidi sadece bir efsaneymiş!

Geçen hafta hayvansal yağların zararlı değil, aksine ne kadar yararlı olduğunu anlatan yazımı okuyan ve 'tereyağında sucuklu yumurta' yapıp afiyetle yiyen okurlarım, benden ısrarla bu konuda yazmaya devam etmemi istiyorlar. Sanıyorum, bu hafta da kendilerine pirzola ziyafeti çekmek için birkaç cesaret verici söze daha ihtiyaçları var.

Onlar mangallarını yakmak için şimdiden faaliyete geçedursunlar, biz de kolesterol ezberini bozmaya devam edelim.

Kolesterolün öldürücü bir zehir olmadığını, görüldüğü yerde vurulması gerekmediğini ve bütün 'memelilerin' hücreleri için hayati önemi olan bir madde olduğunu belirterek söze girelim.

Kolesterol hücreyi dış etkenlere karşı koruyan hücre duvarının temel yapıtaşıdır ve birçok kimyasal reaksiyonda rol alır. Mesela kortizol, testosteron, östrojen... gibi üreme hormonları, D vitamini ve safra asitleri kolesterolden üretilir. Bunun için kanda çok az kolesterol olması yeterlidir.

Kolesterol hayvansal besinlerde bulunur ama vücudumuzdaki kolesterolün çok azı gıda kaynaklıdır. Büyük kısmı karaciğerimizde imal edilir. Üstelik az kolesterol aldığımızda vücuttaki üretim artar, çok aldığımızdaysa azalır. İşte bundan dolayı da 'diyetteki kolesterolü ne kadar azaltırsak azaltalım, kandaki kolesterol bundan çok az etkilenir.'

İYİ VE KÖTÜ KOLESTEROL NEDİR?

Kolesterol suda erimediğinden, kanda 'lipoprotein' adı verilen maddelerle taşınır. Lipoproteinlerin dansitelerine göre HDL ve LDL olmak üzere başlıca iki türü vardır. Kanımızdaki kolesterolün yüzde 60-80'i LDL, yüzde 15-20'si HDL ve kalan küçük kısmı ise başka lipoproteinlerle taşınır.

Kolesterol karaciğerden damarlara LDL ile damarlardan karaciğere ise HDL ile taşınır. LDL için 'kötü kolesterol' ve HDL için de 'iyi kolesterol' isimleri kullanılır.

Kanlarında LDL-kolesterol yüksek olanlarda kalp krizi riskinin arttığı, HDL-kolesterol yüksek olanlarda ise bu riskin azaldığını gösteren bazı araştırmalar vardır. Başka bir deyişle; HDL/LDL oranın düşük olması koroner kalp hastalıkları için bir risk faktörü olarak kabul edilir.

Ancak, risk faktörü hastalıkla aynı şey değildir. Kalp krizine yol açan bir faktör aynı zamanda HDL/LDL oranını da azaltıyor olabilir. Gerçekten de bu oranı etkileyen pek çok faktör vardır.

Mesela sigara içilmesi, obezite, hareket azlığı, diyabet, stres ve hipertansiyon... LDL' yi artırır, HDL' yi azalır, dolayısıyla HDL/LDL oranı da azalır. Kalp krizi veya inme HDL/LDL oranı düşük olduğu için değil, sigara, obezite, diyabet, hipertansiyon, stres... yüzünden meydana gelir.

Tek başına kanda kolesterol yüksekliği veya HDL/LDL oranı düşüklüğü tehlikeli bir şey değildir. Bu nedenle de sadece kanda kolesterol, HDL ve LDL ölçtürülüp bunların sonuçlarına göre kolesterol düşürücü ilaç tedavisine başlanması yanlıştır.

NE KA KOLESTEROL O KA DAMAR SERTLİĞİ DEĞİL

Çoğu kimse, kanda kolesterol ne kadar yüksekse damar sertliği ihtimalinin de o kadar yüksek olduğunu sanır. Oysa, kalp krizi ve inmelere neden olan damar sertliğinin kan kolesterol düzeyiyle de bir ilişkisi yoktur. Nitekim, diyette çok fazla hayvansal yağ ve kolesterol bulunması damar sertliğini dolayısıyla da kalp krizini kolaylaştırmaz. Kalp krizi geçiren hastalar incelendiğinde bunların diğer insanlardan daha fazla hayvansal yağ yemedikleri görülür.

Bunun tam tersi de doğrudur: Kanda kolesterolün düşük olması veya HDL/LDL oranının yüksek olması, 'o kişide damar sertliği ve kalp krizi olmayacak' demek değildir.

MANGAL HAZIR MI?

Bu yazıdan ne anladınız bilemiyorum ama mangalınız hazırsa pirzolaları ateşe koyun, fazla yakmayacak şekilde pişirin ve de afiyetle yiyin.

Unutmayın ki; 'asıl tehlikeli olan kolesterol yüksekliği değil, kafayı kolesterol yüksekliğine takmaktır.'

Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

ilaç sanayii devlerinin mafya tarzı çalıştıklarına dair teoriler arada bir ortaya atılır. Ben şahsen ilaç sanayiinde işlerin iyi niyetli ve masumane yürüdüğüne inanmıyorum. Bu arada aklıma hastanelerde ilaç tanıtımı yapan insanlar geldi. Doktorlara kendi ilaçlarını çok yazdıkları takdirde hediye verildiği de arada bir söylenir. Belki bu bir söylentidir bilemiyorum ama beni asıl rahatsız eden insanlar muayene kuyruğunda beklerken doktorun odasına arkadaşı gibi dalmaları :D ve doktorların da bu durumu çok normal olarak görmeleri. :p

Link to comment
Share on other sites

ilaç sanayii devlerinin mafya tarzı çalıştıklarına dair teoriler arada bir ortaya atılır. Ben şahsen ilaç sanayiinde işlerin iyi niyetli ve masumane yürüdüğüne inanmıyorum. Bu arada aklıma hastanelerde ilaç tanıtımı yapan insanlar geldi. Doktorlara kendi ilaçlarını çok yazdıkları takdirde hediye verildiği de arada bir söylenir. Belki bu bir söylentidir bilemiyorum

ben biliyorum emin olabilirsin

:D

Link to comment
Share on other sites

türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunda bölgelere göre değişim göstermekle bilrlikte LDL kolesterolun yüksek olduğu gözükmekte, HDL ise düşük ve nüfusun yarıdan çoğunun da sigara içtiği düşünülürse arkadaşlar dikkat edin bu iki risk faktörü birleştiğinde yani HDL düşük ve LDL yüksek total 200'ün üzerinde ve sigara içiyorsunuz.

İşte ateroskleroz yani pıhtı oluşumuna damar cidarının bozulmasına davetiye çıkarıyorsunuz. Şimdi söylemenizi isitiyorum bu koşullarda riskleri minimuma indirmenin neresi kötü.

Bir profesör ün seminerinde kendi ağzından söylediklerini aktarıyorum.

"Keşke önceden bu statinleri bi kullanıp bırakmasaydım ve sürekli kullansaydım. Şimdi kalp hastalığım olmayacaktı. Hayatımın en büyük hatasını yapmışım..."

Şimdi sizlerin bu konuda bir daha düşünmenizi istiyorum..

Karar sizin...

(bu arada ahmet rasim hoca göğüs hatalıkları uzmanı diye biliyorum-Umarım yanılmıyorumdur)

Saygılarımla

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...