Jump to content

Sinema ile dünyaya kim ne mesaj verdi?


tarihogretmeni

Recommended Posts

47820.jpg

Dünya sinemasına yön verenler, filmleriyle hep bir mesaj verdiler. Hollywood'un da Çin filmlerinin de mesajları farklı sunuldu izleyiciye. Merva Orhan, beyazperdeden verilen mesajları anlattı.

Bu aralar Türkiye’de herkes sinemayla uğraşıyor…

Bir zamanlar Yeşilçam’da ardı ardına yapılan film klasiklerini yeniden canlandırmak için mi yoksa, Hollywood tarzı filmler yapıp dünya pazarında yer almak içim mi? Çünkü son zamanlarda çekilen sinema filmlerinin alt yapıları oldukça güçlü.

Kadro güçlü, sponsor güçlü. Haliyle tüm teknolojik imkânlar kullanılabilecek seviyede. Sağlanılan finansmanda çekilen TV dizililerinin rolünü de unutmamak gerek.

Sorunun cevabı her ne olursa olsun asıl amaç anlatılan kurguyla fikir beyan etmek. Tıpkı yazarlar gibi. Belli bir düşüncenin ve fikrin sahibi olarak birikimlerini yazarak anlatmayı tercih ediyorlar. Ve bu sayede yazarın fikri tüm dünyaya ulaşmış oluyor.

Sinema ile uğraşan kişilerinde izlediği yol aynı olsa gerek. Tek fark ‘Görsellik’. Tabi bu farklılık öyle göz ardı edilemeyecek kadar büyük olsa da. Eğer alt yapınız yerindeyse ve sinema ile uğraşıyorsanız işte size meydan. Taşıdığınız misyonu, fikirlerinizi düşüncelerinizi anlatabilmeniz için çok büyük bir fırsat doğrusu.

Hatta çoğu zaman çekilen sinema filmleriyle değişik kültürden toplumları bile aynı kefeye koymuşuzdur. Amerika’da okuyan bir sinema öğrencisi olarak küçük çapta benim gözlemlediklerimi dile getirmek istedim…

Mesela Brezilyalılar…

Daha çok televizyon dizileriyle tanıdık biz onları, ama hep aşk acısı çeken insanlar diye düşündük. Her ne kadar aşklarında ihanet, yalan ve entrika olsa da. Sınıf atlamayı, bir anda zengin olmayı, beyazların üstünlüğünü zencilerinse hep hizmetçi rollerinde olduğunu öğrendik onlarla…

Kimimiz yıllarca devam eden ve aynı duygusallıkla hiçbir değişime uğramayan senaryolarıyla hep ağladık onlar için belki de kendi iç dünyamızdaki özlemlerimizi bastırmak için…

Ama gerçek olan şuydu… Brezilyalılar ihanetsiz aşk olmayacağını, entrikasız bir hayatın monoton geçeceğini ve dahi tüm bunların üstüne yaptıkları filmleriyle dünyaya ne kadar duygusal insanlar olduklarını haykırdılar pembe ekranlarından!

Karateyi Asyalılardan öğrendik.

Uzakdoğu yakın dövüş sporlarını! Ve daha telaffuz ederken zorlandığımız diğer spor türleri. Bruce Lee fırtınası vardı bir zamanlar. Güçlü, akıllı, savaşçı ve eğitmen birisi olarak yıllarca izledik onu. Dünyada en iyi dövüşen ve en hızlı hareketleri yapabilme kapasitesine sahip insanlar biziz dediler yaptıkları filmlerle. Birde teknolojinin en gelişmiş hallerini de yine onların ekranlarından izledik. İlginç telefonlarıyla, daha önce görmediğimiz çok donanımlı bilgisayarlarıyla, taşınabilir robotlarıyla!

Filmlerinde oradan oraya hopladılar zıpladılar ama biz hem sporun hem de teknolojinin ustalarıyız dediler.

Peki, Avrupa sinemasında neler olup bitmiş

Ben Avrupa tarzı filmlerin her zaman hep karamsar olduğunu düşünürüm nedense! Kullandıkları spotların yetersizliğinden mi, yoksa film içeriğinden mi bilemiyorum ama hep karanlık gelmiştir hem ortam hem de filmde vurgulanan kurgu.

Avrupa’da bir sinemacı Hollywood gibi hayalperest değil! Yani daha gerçekçi ifadeler kullanıyorlar, hatta çoğu zaman filmleri genellikle gerçek hayat hikâyelerinden oluşuyor. Çok fazla genç nüfusun olmamasından kaynaklanıyor olsa gerek ki oyuncular genelde orta yaşın üstünde.

Bana her ne kadar karamsar ve karanlık gelse de planlı hareket ettikleri malum. Soğuk davranışlarının sebebi de bu olsa gerek. Çünkü filmlerinde bile yansıyor. Ve yaptıkları filmlerle dünyaya diyorlar ki, biz planlı ve emin adımlarla ilerleyen bir toplumuz!

Ve dünyayı kurtaran adamlar… Yeryüzünün kahraman Hollywood askerleri!

Tüm dünya onların kurduğu sinema imparatorluğunu konuşuyor. Gişe rekorları kıran fimleri, oyuncularıyla tüme sinemacıların hayali Hollywood’da bir filme imza atabilmek.

Filmlerinde hep dünyayı kurtardılar. Süpermen, spiderman, batman ve daha onlarcasını yıllarca hayranlıkla ve belki de bir gün bizi de kurtarırlar ümidiyle izledik.

Yaptıkları savaş filmleriyle adalet timsali oldular! Kadınlara ve çocuklara dokunmadılar. Onları hep korudular. İyi adamlar hep onlardı.

Dediler ki:

“Ey Dünya! Kurtarmadığımız hiç bir yer kalmayacak yeryüzünde, onun için korkma! Bir gün seni de kurtarmaya geleceğiz”. “Eğer iyi bir sponsorun varsa, tabi…”

TÜRK SİNEMASININ DÜNYAYA MESAJI

Biz Yeşilçam’da onlarla hep ağladık. Maalesef hiç gülemedik! Zengin kız, fakir genç hikâyeleri bizi romanlara doğru sürükledi. Ve hep fakir bir genç aradık aşık olabilmek için! Çünkü etkileşim hızla tüm ruhumuzu sardı. Fakir bir genç bulup, O’nu zengin babamızın mirasına ortak yaptıktan sonra, bir hayati kurtarmış olacaktık!

Sonra bir dönem duruldu. Bizde üstümüzdeki haleti ruhiye yi bir nebze de olsa üstümüzden attık. Derkennn… O dönemin mafya filmleri yapılmaya başlandı. Bilindik vurdulu- kırdılı filmler! Cüneyt Arkin’lar, Kadir İnanir’lar ve diğerleri. Ama çeşit o kadar çoktu ki, bir yandan topluma cesaretimizi göstermeye çalışırken diğer yandan da Küçük Emrah filmleriyle yoksulluğumuza ağladık. Ahu Tuğba ve Banu Aklan gibi isimlerden ise entrika nasıl çevrilir onu öğrendik!

Ve simdi…

Çeşitlilik halen devam ediyor Türk Sinemasında. Ama sevindirici olan yanı, global pencereden bakabilmeyi öğrenmemiz olsa gerek. Bu kez filmlerimizde sadece Türkiye sınırları içinde değil, dünyaya da mesajımız var!

“NE MUTLU TURKUM DIYENE”!

Merva ORHAN- Haber7

Link to comment
Share on other sites

ben Türk sineması için aynı fikirde değilim genel olarak bakıldığında Holywood ile kıyaslanamayacak seviyedeyiz, mesela tarihimizle ilgili filmlere çok fazla yer verilmiyor, Amerikaya bir bakın kaç yıllık tarihleri var ve yaptıkları filmlere bakın milliyetçilik fikrini kuşaklara nasıl empoze ediyorlar! Teknolojiyi nasıl kullanıyorlar? bizim sinemamızda ise sevindirici hareketler var elbette ama daha çok yol katedilmesi gerek diye düşünüyorum, "Eşkiya","Eve Dönüş","Babam ve Oğlum", "İlk Aşk" unutamadığım yapımlar arasında ama biraz da bilim kurgu diyorum... çocukların bile beyinlerini kemiren "Kurtlar Vadisi" tarzı olayların artık eskidiği ve bırakılması gerektiği kanaatindeyim... Paylaşım için teşekkürler...

Link to comment
Share on other sites

ben Türk sineması için aynı fikirde değilim genel olarak bakıldığında Holywood ile kıyaslanamayacak seviyedeyiz, mesela tarihimizle ilgili filmlere çok fazla yer verilmiyor, Amerikaya bir bakın kaç yıllık tarihleri var ve yaptıkları filmlere bakın milliyetçilik fikrini kuşaklara nasıl empoze ediyorlar! Teknolojiyi nasıl kullanıyorlar? bizim sinemamızda ise sevindirici hareketler var elbette ama daha çok yol katedilmesi gerek diye düşünüyorum, "Eşkiya","Eve Dönüş","Babam ve Oğlum", "İlk Aşk" unutamadığım yapımlar arasında ama biraz da bilim kurgu diyorum... çocukların bile beyinlerini kemiren "Kurtlar Vadisi" tarzı olayların artık eskidiği ve bırakılması gerektiği kanaatindeyim... Paylaşım için teşekkürler...

Haklısın hocam. Bizim filmlerde hala bayırdan aşağı maket araba yuvarlarlarken adamlar her filminde mercedesler,bmwler parçalıyor; helikkopterler uçuruyor.. Sorun yönetmenlerimizde mi, yoksa sermaye yetersizliğinde mi, orasını bilemem.. Sinemacıların biraz hayal güçlerini yırtmaları lazım diye düşünüyorum artık.

Link to comment
Share on other sites

ben Türk sineması için aynı fikirde değilim genel olarak bakıldığında Holywood ile kıyaslanamayacak seviyedeyiz, mesela tarihimizle ilgili filmlere çok fazla yer verilmiyor, Amerikaya bir bakın kaç yıllık tarihleri var ve yaptıkları filmlere bakın milliyetçilik fikrini kuşaklara nasıl empoze ediyorlar! Teknolojiyi nasıl kullanıyorlar? bizim sinemamızda ise sevindirici hareketler var elbette ama daha çok yol katedilmesi gerek diye düşünüyorum, "Eşkiya","Eve Dönüş","Babam ve Oğlum", "İlk Aşk" unutamadığım yapımlar arasında ama biraz da bilim kurgu diyorum... çocukların bile beyinlerini kemiren "Kurtlar Vadisi" tarzı olayların artık eskidiği ve bırakılması gerektiği kanaatindeyim... Paylaşım için teşekkürler...

Yorumunuza kısmen katılıyorum

Eğer bu ülkede bir Türk filminden çıktığımda bana(ve pekçok insana) "bir daha çok zor Türk filmine giderim" dedirtiyorlarsa hala eksikler var demektir ve çok çalışılmalıdır

Bizim filmlerimiz kendini çok tekrar ediyor konu bakımından.

Konu güzel ve yeni olmalı,oyuncular rollere uygun ve yetenekli,mesaj da doğru şekilde verilmeli

Dediğiniz gibi "Eşkiya" ve "Babam ve Oğlum" ayrı değerlendirilecek ve etk,leyici 2 güzel yapımdır..

Link to comment
Share on other sites

Haklısın hocam. Bizim filmlerde hala bayırdan aşağı maket araba yuvarlarlarken adamlar her filminde mercedesler,bmwler parçalıyor; helikkopterler uçuruyor.. Sorun yönetmenlerimizde mi, yoksa sermaye yetersizliğinde mi, orasını bilemem.. Sinemacıların biraz hayal güçlerini yırtmaları lazım diye düşünüyorum artık.

İyi oyuncu ve yönetmen eksikliğinden kaynaklanıyor. Hollywood filmleri neden bu kadar ön plana çıktı çünkü akıllı yönetmenler ve sağlam oyuncular vardı. Hala var. Adamlar bunun için okullar açıyorlar dersler alıyorlar. Bizde de ders alıyorlar ama 2. derste adam dizi çekiyor oluyor şahbaz.

Ülkemizde bi Şener Şen gibi, bi Haluk Bilginer gibi (Ör: Polis filmi çok kötü bir film ama Haluk bilginerin oyunculuğu bu iğrençlikde bile parlıyor), bi Uğur Yücel gibi kaç oyuncumuz var. Açıkcası ben bilmiyorum siz biliyor musunuz!

Para olayına gelince japon sineması çok az paraya (Akira Kurosawa'nın filmleri örneğin) hatta vizon teleye harcanan paradan daha azına, muhteşem filmler yapıyorlar. Muhteşem yönetmenleri ve oyuncuları var. Aksiyonları bile adamların sürükleyici. Yani kısaca paradan bahsediyorsanız Ran (1985) ve Kagemusha (1980) seyretmelerini tavsiye ederim. Ayrıca hintliler bazen hollywood yapımları kadar para harcıyor bunuda unutmayın!

Yazıyı okumadım ama Türk sineması hakkında ki yorumum bu benim. Yinede umut vadeden gelişmeler olmaya başladı. İklimler gibi!

Link to comment
Share on other sites

sinemanın ne olarak görüldüğüne bağlı; 7.sanatmı yoksa eğlence pazarımı

birilerinin rol için 3 milyon 5 milyon 10 milyon dolar almasının, 500 tane arabanın parçalanmasının, gişesinin 100milyon dolar rekor kırmasının neticesinde elde kalan tekşey lunaparktaki gondoldan inmişçesine kısa süreli bir heycan yaratan saniyede 24 kareler toplamı pek çok market ürünü insanlara sunulmuştur sunuluyor sunulacaktırda. sonuçta tüketime bağlı arz talep meselesi. lakin bu abidik kıyas ölçüleriyle sanatsallık değerlendirmesi yapmak; şahsın at gözlüklerine deli gibi aşık olmasına işarettir...

ayrıca latin amerika sinemasını brezilya dizisiyle; güney kore, japon, çin filmlerini kareteyle; avrupa filmlerini set ışıklarıyla, hollywoodu rambovari kahramanlarla, yeşilçamıda ağlak suratlarla tasvir edecek kadar yüzeysel bir yorumsu yazıyı okumakta akşam vakti zaman kaybından başka birşey olmadı...

umarım yazara en kısa zamanda birileri; ingmar bergman, david lynch, hitchcock, luc besson, derviş zaim, chan-wook park, kurosawa, inarritu, guy ritchie, fellini, lars von trier, gus van sant, zeki demirkubuz, fatih akın, pasolini ve oturup sabaha kadar sayılacak ustalardan birinin filmini verir ya da oturup zorla izlettirir... kendilerini alin taşçıyan,mehmet acar ve atilla dorsay üçlüsüne şikayet ediyoruz -_-

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...