Jump to content

Bursa Söylevi


eren_erdal

Recommended Posts

Öncelikle Konuda açtığım M.K.P açıklaması herhangi bi siyasi parti anlamı taşımaz.

İşte M.K.P'nin anladığı gençlik ve ben bence uyuyorum (Cumhuriyet mitingleri,seçim çalışmalarım,kemalistgenclik.com projem v.s , v.s)

MUSTAFA KEMAL PAŞA'dır anlamı baştan söyşeyeyim ben elimden geldiğince o adı kullanırım.Çünkü şeriatçiler,anti-devrimciler bile atatürk nutukları atıkları için ne yazık ki önceki gibi bir anlam taşımıyor(lafı ağzınızla okuyun kulağınızla duyun beyninizle anlayın,ba$ka yerlerinizi devreye sokmayın)

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların  gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve	devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en		büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu,“Bu ülkenin polisi vardır,   jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir.Elle,	tasla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını  koruyacaktır. 

Polis gelecek, asil suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek,yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karsı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksiz ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde hakliyim. Eğer buraya haksiz olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

Mustafa Kemal ATATÜRK[/CODE]

Link to comment
Share on other sites

Bir gizli irtica hayaleti olarak ‘Ata’nın Bursa Nutku’

1966 yılı gazetelerinde bir hayalet gezinir: "Bornova Savcısı Asliye Ceza Mahkemesi'nde Nutuk'u okuyanların halkı, kanunlara karşı gelmeye teşvik ettiği iddiası ile dava açtı. Bu sırada Yargıtay Başkanı'nın 'Adalet Yılı' açış konuşmasında, 'Nurculuk' dolayısıyla Atatürk'ün Bursa Nutku'nu tekrar etmesi üzerine şiddetlenen tartışma halen devam etmektedir. Bu nutkun anarşiyi teşvik ettiği..."

Atatürk'ün bir nutkunu okuyanlar aleyhine dava açılıyor, halkı kanunlara karşı gelmeye teşvik ettiği ileri sürülüyor. Yargıtay Başkanı ise irticanın o zamanki adresi olan Nurculuğa çatabilmek için nutku silah olarak kullandığı yetmezmiş gibi "herkesi göreve çağırıyor." Ne iş? Hayırdır inşaallah!

Bir yurt gezisine çıkmış olan Atatürk'e İzmir'deyken acil bir telgraf ulaştırılır. Kâğıt, Bursa'da ezanın Arapça okunmasını isteyen bir grubun valiliği 'bastığı'nı haber vermektedir. Gezisini iptal eden Atatürk, Bursa'ya ulaşıp yetkililerden bilgi alınca anlar ki, heyecana gerek yoktur. Nitekim Anadolu Ajansı'na kamuoyunu yatıştırıcı bir demeç verir. Ulu Cami'deki cemaat, cuma namazından çıkışta topluca Evkaf Müdürlüğü'ne gidip, 'Niye İstanbul'da ezan Arapça okunuyor da Bursa'da okunmuyor?' diye sormuş, cevap alamayınca aynı niyetle vilayete yürümüştür. Halkın talebini mülki amirine bildirmesi ve izahat istemesinde ne tuhaflık olabilir? Ne var ki, heyecana kapılan vilayet görevlileri olayı garnizon komutanına, polise vs. bildirirler. Cemaatin 'elebaşıları' yakalanır.

Buraya kadar her şey normal. Ancak 6 Şubat 1933 gecesi Atatürk'ün, şimdi müze yapılan Çelik Palas yakınındaki ahşap köşkte akşam yemeğini müteakip bir konuşma yaptığı iddia edilir. İşte meşhur Bursa Nutku bu konuşmada geçmiştir bir rivayete göre.

Şüpheler de bu noktada toplanıyor zaten. Hadisenin cereyan ettiği günlerde basında tek kelimeyle olsun söz edilmeyen -ki o zamanlar Atatürk'ün her sözü anında zaptedilirdi- bu nutku, yaklaşık 15 kişi olduğunu bildiğimiz toplantıya katılan zevat da yalanlar (mesela Kılıç Ali ile Yusuf Hikmet Bayur). Katılanların yalanladıkları, nöbetçi defterinde kaydı bulunmayan, gazetelerde esamisi okunmayan, Anadolu Ajansı'ndaki beyanatta zikri geçmeyen bu nutkun Atatürk'e ait olması mümkün değildir. Hatta bazılarına göre, Stalin'in Komünist Gençliğe Hitabı'ndan alınıp Atatürk'e yamanmıştır.

Sonradan Bursa Nutku adıyla meşhur olacak bu metin ilk kez 1947'de Rıza Rüşen Yücer'in Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra adlı kitabında görülürse de, Celal Bayar tarafından 1949'da İzmir'de yapılan II. DP Büyük Kongresi'nde okutulmasına kadar yine kimsenin ilgisini çekmez. Bayar'ın menfaatlerine bir eldiven gibi uymaktadır Nutuk'ta 'Madem gerici CHP'yi adalet durdurmuyor, o halde gençlik yönetime el koymalıdır' mesajı bağırmaktadır. Ne var ki, nutku alkışlayan DP'liler, hasımlarının eline ne denli tehlikeli bir silah uzattıklarının farkında değillerdir.

9 yıl sonra bu defa CHP yanlısı Ulus gazetesine basılmış olarak görürüz onu. Bu defa amaç, DP'yi tehdittir. 'Gençlik, iktidara rağmen kanun-nizam dinlemeden rejimi korumak adına idareye el koyacaktır' mesajı çınlar. Tartışma alevlenince Cumhuriyet Savcısı Ulus gazetesi hakkında soruşturma açar. DP'nin bu nutku daha önce okuttuğunun ortaya çıkması üzerine ise Menderes'in baskısıyla savcılık takipsizlik kararı verir ve hadise kapanmış görünür. Ancak bir kere kılıfından çıkan silah belden bele dolaşmaya kararlıdır.

1966'ya geldiğimizde nutkun doğrultulduğu irtica hedefinde yeni bir isim belirmiştir. Yargıtay Başkanı'nın Adalet Yılı açış konuşmasında Bursa Nutku'nu okuması üzerine hararetlenen tartışmalar karşısında Demirel, onun Atatürk'e aidiyetinin 'şüpheli' olduğunu söylemek zorunda kalır. "Karışıklıklara yol gösteren, devlet anlayışının, kanun hâkimiyetinin, asayiş ve inzibat fikrinin yıkılmasını tavsiye" eden bu metnin Atatürk'e aidiyeti ispatlanmalıdır. Bir bilirkişi heyeti kurularak konunun Senato'da araştırılması gündeme gelir. Türk Tarih Kurumu'ndan rapor istenir, Milli Eğitim Bakanı açıklama yapar. Ve aslı astarı olmayan bu nutuk etrafında koparılan irtica fırtınası günün birinde kendiliğinden diner. Ta ki müsait bir hava boşluğu bulup yeniden uğuldayana kadar. Nitekim onu, yaşadığımız günlerde de hararetli bir tartışmayı başlatmış bulacağız.

Özetle Bursa Nutku, ne zaman irtica tartışmaları patlak verse çekmeceden çıkarılıp gündeme sürülen hikmetinden sual olunmaz bir belge olmuş, darbe, devrim, rejim muhafızlığı gibi açık (ve tehlikeli) göndermeleri, onun gerçekten Atatürk'e ait olup olmadığından daha önemli görülmüştür. Tabii 64 yıllık ömrüyle bir tür "irtica fezlekesi" olarak tarihe geçmeyi hak ettiğini de eklemek şarttır.

İşte sözde Bursa Nutku!

Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, 'Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır' demeyecektir. Hemen müdahale edecektir.

Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetinin polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım'.

Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki: 'Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebepleri ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir.'

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.

Kaynak: Raşit Ülker, Tanıklar ve Belgelerle Ata'nın Bursa Nutku, İstanbul 1967, Okat Yayınevi, s. 6-7.

Mustafa Armağan

Link to comment
Share on other sites

Atatürk'süz Atatürk imzası olur mu

Daha önce Ayasofya belgesinde Atatürk'ün imzasının taklit olduğu iddiası gündeme gelmişti. Şimdi bu iddiayı güçlendiren çok vahim tarihi bir çelişkiyi sunuyoruz size:

Tarihi belgelerde ortaya çıkan ilginç çelişki, Ayasofya'yı müze yapan kararnamenin altındaki imzanın Atatürk'e ait olmadığın iddiasını güçlendirir mahiyette. Çünkü Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı 24.11. 1934 tarihli bir karar... Ve kararda Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün imzası, "Atatürk" şeklinde yazılarak atılmış durumda...

Ama tarihi bir belgeye bu imzanın bu şekilde atılmamış olmaması gerekiyordu. Yani Hukuken bu belgede böyle bir ad bulunamazdı. Çünkü TBMM, Meraşal Gazi Mustafa Kemal'e, Atatürk soyadını bu imzadan tam iki gün sonra vermişti. (26.11.1934). Yani bu tarihte Gazi, henüz Atatürk değildi.

Olmayan bir 'imza' doğumundan önce atılamayacağnıa göre, geriye tek bir ihtimal kalıyor: Bu imza bu belgeye sonradan mı eklendi?

İşte tam bu noktada daha önce de sizlere sunmuş olduğumuz, "Ayasofya'yı müze yapan kararnamenin altındaki imzanın Atatürk'e ait olmadığı" iddiası kendisine güçlü bir dayanak buluyor.

Şimdi bu ilginç tarihi öykünün başına dönelim ve Papa'nın ısrarla içinde ayin için izin istediği tarihi mabedin önemine ve iddiaların dayanağına bakalım:

Ayasofya… Tarihin kalbinin attığı yer… 900 yıl kilise olarak kullanıldı. 500 yıl cami olarak hizmet verdi. Yüzyıllardır savaşların, tartışmaların ve efsanelerin odağında yer aldı. Ayasofya yeniden gündemde… Papa 16'ıncı Benedikt Ayasofya'da dua etmek istedi. Tartışmalar yeniden başladı.

Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u fethetti. Ayasofya camiye dönüştürüldü. Tarihi yapı fethin sembolü oldu.

Ayasofya 1400 yıl boyunca ibadethane olarak hizmet verdi.. Kasım 1934 tarihinde ise müze yapıldı. Ayasofya'nın müze yapılması için bakanlar kurulu tarafından kararname hazırlandı. Kararnamede Atatürk'ün de imzası vardı.

Ayasofya üzerine yapılan bir araştırma da çarpıcı iddialar ortaya atıldı. Tarihi yapı ile ilgili tüm bilgiler, "3 devirde bir mabed Ayasofya" isimli kitapta toplandı. Kitap'ta Ayasofya'yı müzeye çeviren kararname ile ilgili ilginç tespitler yapılıyor:

Kararnamede mabedin tapudaki adı tam olarak şu şekilde geçiyor: "AYASOFYA CAMİİ KEBİR-İ ŞERİFİ" Yine tapuya göre mülkün sahibi de şu ifade ile yer alıyor: "İ EBUL FETİH SULTAN MEHMET VAKFI"

İMZA SAHTE İDDİASI

İddiaya göre Atatürk'ün Ayasofya'yı müzeye çeviren kararnamede yer alan imzası gerçek değil.. Yani Atatürk'ün imzasının taklit edildiği ileri sürülüyor:

Araştırmacı Tarihçi Aytunç Altundal: "DAHA HENÜZ KENDİSİNE ATATÜRK SOYADI VERİLMEDEN ATILMIŞ BİR İMZADIR. BUNU O DÖNEMDE KİMLERİN YAPTIĞI MAHKEME KONUSUDUR" diye dile getiriyor şüphelerini.

İşte Ayasofya Kararnamesindeki Atatürk imzası…

17365.jpg

Ve işte Atatürk'ün sürekli kullandığı imzalar…

17364.jpg

İki imza birbirine benzemiyor...

Tarihçi Doç. Dr. Osman Öztürk de "BİR FARKLILIK GÖZLENİYOR YANİ GERÇEKTEN DE SOYADI KANUNUNDAN 3 GÜN ÖNCE SOYADINI KULLANMASI BU ŞÜPHELERİ ÜZERİNE ÇEKİYOR..." diyor bu konuda.

Ayasofya'yı müze yapan bakanlar kurulu kararının altındaki Atatürk imzası 24 Kasım 1934 tarihli… Yani Soyadı kanunun kabul ediliş tarihi olan 27 Kasım 1934'ten 3 gün önce…

Araştırmacı Tarihçi Aytunç Altundal, bu noktada çok daha önemli bir noktaya dikkat çekiyor: "EMNİYETİN RAPORUNDA DA BU VAR... EMNİYETİN RAPORUN'DA MUSTAFA KEMAL ÖZ İSİMLİ REİSİ CUMHURUMUZUN SOYADININ ATATÜRK OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ İBARESİ VAR... YANİ ATATÜRK KENDİSİNE ÖNCE ÖZ SOYADINI ALMIŞ... "

Emniyet Raporu, "İMZALAR BENZEMİYOR!" diyor. Bu da korkunç bir komplo kurulmuş olduğu yönündeki şüpheleri güçlendiriyor.

Atatürk'ün imzası ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğünün de bir çalışması var… Emniyet bir başvuru üzerine imzayı inceledi. İncelemeden ilginç bir sonuç çıktı. İmza'nın Atatürk'ün sürekli kullandığı imzasına benzemediği belirlendi.

Peki Ayasofya kararnamesindeki imza Atatürk'e ait değilse ne olur? Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal'a göre imza Atatürk'e ait değil ise Ayasofya'nın statüsü ile ilgili önemli sonuçlar doğurabilir: "BU KARARNAME İLE İLGİLİ BÜYÜK TARTIŞMALAR ÖNÜMÜZDE YAŞANACAK ANCAK BENİM ŞU AŞAMADA SÖYLEYECEĞİM MAHKEMEYE İNTİKAL ETMİŞ OLDUĞU ŞEKLİYLEDİR. AMA ORTADA BİR DURUM VAR AYASOFYA YA CAMİİDİR, YA DA MÜZEDİR ASLA VE ASLA KİLİSE STATÜSÜNDE DEĞİLDİR"

Peki sahte imza iddiası o dönemin gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor…

İstanbul Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi enstitüsü yöneticisi Prof. Dr. Sabahattin Özel, iddianın gerçekçi olmadığı görüşünde "BÖYLE BİR TAKLİDE BÖYLE BİR CÜRETE EN KÜÇÜK BİR İHTİMAL VERMİYORUM. AYASOFYA BAKANLAR KURULU KARARNAMESİ İLE MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR. BUNUN ATATÜRK'ÜN BİLGİSİ DIŞINDA BİR UYGULAMA OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEK HİÇBİR MANTIK KURALINA UYGUN DEĞİLDİR"

Ortada bir iddia var: Ayasofya'yı müzeye çeviren kararnamenin altındaki Atatürk imzasının gerçek olmadığı ileri sürülüyor..Konu yargıya da intikal etmiş durumda.. Yarım asırlık tartışmada son sözü mahkeme söyleyecek.. Belgeler ışığında itirazı olanlar ve bu belgelere göre böyle bir ihtimalin zayıf olduğunu öne sürenler var. Bakalım yargı hangisini haklı bulacak?

DipNot: EGM Kriminal Dairesinin Bu inclemeyle cevaben yazısı:

“İlgi dilekçeniz ekinde fotokopisi bulunan 24 Kasım ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesinde Reisicumhur adına atılı bulunan imzanın, yine dilekçeniz ekinde sunulan Atatürk’ün örnek imzalarına biçimsel açıdan fark gösterdiği ilk bakışta belirlenebilmektedir. Şöyle ki, sözkonusu imzanın inşaı sırasında, Atatürk’ün tarafınızca sunulan ve tarafımızca bilinen imzalarının farklı olarak ‘A’ harfinin de kullanıldığı, ‘K’ harflerinin şekillendiriliş biçimleri ile ‘T’ harfleri kuşaklarının konumu itibariyle de farklılıklar bulunduğu görülmektedir.”

Son Söz :

Fatih Sultan Mehmet’in vakfiyesinden:

“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, Dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.

Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,

Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen LANETİ ONUN VE ONLARIN ÜZERİNE OLSUN, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.

Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır.

Allah’ın azabı onlaradır.

Allah işitendir, bilendir. “

Son Sözüm : Yakın Tarih çokça düzmecedir

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

Guest
This topic is now closed to further replies.
  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...