Jump to content

Bir saatlik ömrünüz kalsa?..


tarihogretmeni

Recommended Posts

...

Genç bir arkadaş odamın kapısında beliriyor.

Laflıyoruz. Yakın bir tanıdığının hastalığına geliyor konu.

“Doktorlar altı ay veriyorlar” diyor. Gözlerinden hüzün bulutu geçiyor.

Sonra “bunu bilse ne yapardı sence?” diye soruyor.

Ardından aynı gözlerde birdenbire pırıltılar beliriyor:

“Ben olsam tatile çıkar, dünyayı gezerdim!”

“E, ne olacak? Gezdiği dünyayı yanında mı ******ürecek?” diyorum ama galiba sorumdaki ironi dikkatini çekmiyor.

O gittikten sonra başka şeylerle ilgileniyorum. Ölüm fikriyle sarılışıp kucaklaşıyorum arada. Ve Genelkurmay Başkanı konuşmaya başlamış, epey sonra fark ediyorum.

***

Ne gariptir! Bin yıllık bayatlıkta görünen ama aslında alabildiğine modern “şu kadar ay ömrünüz kaldığını öğrenseniz ne yaparsınız?” sorusu hep revaçta, hep heyecan verici.

Bana asıl garip gelen ise cevaplar.

Çünkü çoğunluk bu soruyu ölüm ve hayatla bir yüzleşme fırsatı olarak değerlendirmez.

Tersine, bastırdığı arzularını ve yaşadığı hayattan gelen can sıkıntısını ortaya döker.

Dahası, bütün o cevaplarda gündelik harala gürelenin bizi “varoluş” gerçeği karşısında nasıl sığ bir noktaya savurduğu şıp diye ortaya çıkıverir.

Radyo programlarında, arkadaş sohbetlerinde, internet forumlarında bu soruya verilen cevap, büyük oranda “tatile çıkarım, dünyayı gezerim”dir.

Kimse birbirine “madem o kadar önemli dünya gezisi, neden şimdi çıkmıyorsun?” diye sormaz.

Ne sanıyoruz biz tatili?

Kaçmak mı?

Tamam kaçalım ama olsa olsa gündelik hayatımızdan kaçmaktır bu!

Ölümden kaçılır mı?

***

İnternetteki gençlik sitelerine bakıyorum; bu tür soruşturmalara cevap verenlerin biri bile “yakınlarımı tek tek arar, haklarını helal etmelerini isterim” demiyor mesela!

“Bir yanlış yaptıysam, beni affetmeleri için kapılarını çalarım, kavga ettiklerim arasında bunun için üzüldüklerim varsa barışırım” diyen çıkmıyor.

Tek bir kişi bile!

Pes doğrusu!

Biliyorum ama yine de şaşırıyorum.

Dedelerimizin, büyükannelerimizin manevi ikliminden ne hızlı biçimde uzaklaşıyoruz!

Nasıl da hayatımıza sokakta bulmuş gibi davranıyoruz!

Ya ölüme altı ay kala bile hayatımızı bir tür “rant kapısı” gibi değerlendirmemize ne demeli!

“Oturup beklerim ve bu bekleyişimin acısız geçmesinden başkaca dileğim olmaz” diyen bir “modern” bile yok bu soruşturmalara cevap verenler arasında!

***

Bir zamanlar Met-Üst böyle soruşturmalar ve cevaplarla dalgasını geçmişti.

“Üç aylık ömrüm kalsa, ne kadar on sekiz aylık taksitli alışveriş kampanyası varsa hepsine katılırım” diye yazmıştı, hatırlıyorum.

Ama bu sabah internetteki bir gençlik sitesinde malum sorunun çok can alıcı biçimde sorulduğunu gördüm.

“Bir saatlik ömrünüz kaldığını bilseniz, ne yapardınız?”

Hah! Hadi bakalım!

Ne tatile çıkmaya, ne dünya seyahati yapmaya, ne de öyle uzun boylu başka bir şeye imkân var!

Yani uyduruk kaydırık gevezeliklere, oyalama-boyalamacalara bile imkân tanımıyor bu soru.

Cevaplar nasıldı peki, diye merak ediyorsanız... Müthiş bir kararsızlık, bocalama, şapşallaşma hakimdi hepsine.

Bakın buna şaşırmadım işte!

Haşmet Babaoğlu / Vatan

Link to comment
Share on other sites

haşmet babaoğlunu severdim ama artık yol nereye giderse oraya yürüyenlerden. sanırım oda yaşlandıkça sapıtanlar kervanına katılıyor. niyeyse yaşlananlar insanlar şarkılarını yazılarını amin diye bitirmeye başlıyor komik. belkide yaşlandıkça etki altına girmeye başlıyorlar yaşlanmadan bilemiyeceğiz sanırım :D

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...