Jump to content

Enis Batur'un şiir okuma notları


mavikiz

Recommended Posts

55955.jpg

Şiir okuma notları

Çok kişi ikiye bölüyor Montale'nin yapıtını, bunlardan biri de, şairin ilk üç kitabını İngilizceye çeviren Jonathan Galassi. Ossi di Seppia'dan La Bufera'nın kesinleştirilmiş basımına giden çizgide, bir başka deyişle Montale'nin 60. yaşına dek geliştirdiği şiir serüvenini asıl taçlandırılası dönem olarak görenlerde, sonraki Montale'de (çeyrek yüzyıl daha yaşadı) ikincil bir atılım görme, bir tür "Kendi şiirine üstşiirlerle çatı örmüştü" yorumu getirme eğilimi ağır basıyor.

İndirgemeden öte, yanlış okuma diyorum bense. En iyi şiir okurunda bile alışkanlıklarına, beğeni çıtasına tutsak olma konumu göze çarpıyor bir yerden sonra: Bana sorulursa, yaşlanan şair değil de, okuru. Satura ve sonrasından olağanüstü bir ustalık sızıyor oysa: Tadına doyum olmaz ironisiyle mi yalnızca, hayır: Şair yazmıyor artık şiirini (sanki), şiir gelip kendini yazdırıyor.

Onca duruluğu, saflığı mı yadırgıyorlardı acaba? Yeğinleştirmenin yerini arıtmanın alması düş kırıklığı mı yaratmıştı?

Ayak değiştiren şair, yüksek dozlu bir içgereksinmeden hareket eder. Onu oraya bir aşama taşımıştır. Yapayalnız kalmayı, bırakılmayı göze almıştır. Sadık okuru da yaralayacaktır onu.

Aynı durumun, Char'daki basamak atlama evresinde de yaşandığını biliyoruz. Mounin'in, dahası Bosquet'nin şairin artık çelik çomak oynadığı yolundaki yorumlarına şimdi dönüp bakalım: Retour Amont'dan başlayarak ağır bir yıpratma stratejisi geliştirenlere gereken yanıtı bugün o şiirler, sonrakiler veriyor.

Paralel okur, en tehlikelisidir. Değişimi, gelişimi genellikle iri tepkilerle göğüsler, şairi, hem de el üstünde tuttuğu şairi bir kitabıyla, bir dönemiyle kilitlemeye nasıl yatkındır. "Bir daha o doruk noktasına erişemedi" derken, rakım hesabını tek kendisinin yapabildiğinden, yapabileceğinden neredeyse şüphe duymaz.

Doğrusu, şairin paralel okura, onu baştan beri izlediği için ayrıcalık statüsü isteyen çağdaşına teslim olmaması. Şiiri alıştığı yatağa çekmesi doğaldır. Bekleyin: Sonra başka okurlar gelir.

Montale'nin güzergâhı da değişmiş, 60'ından sonra. O güne dek çok sayıda çeviriye imza atmışken (Billy Budd'dan Steinbeck'e özellikle Amerikan yazını), birden, oldukça yüksek tempoda, gazete yazarlığına soyunur. Corriera della Serra'da röportajlar, söyleşiler, makaleler, öyküler (Dinard Kelebeği nefistir), müzik eleştirileri. Yedi-sekiz yılda yaklaşık 900 metin çıkmış kaleminden. Gençliğindeki tutuk, kabız adamdan eser kalmamış olgunluğunda.

Şiir çizgisindeki kırılmada bunun payı ne kadardı?

*

16 Mart 2007 günü René Char'ın şiiri etrafında sahne alacağız; İstanbul'dan bir selam. Genişçe bir bölüğünü okuduğum biyografisini yeniden elden geçiriyor, bazı bölümleri dikkatle okuyorum. Bu vesileyle şiirlere de döndüm, özlemişim Char'ı.

Le Marteau Sans Maitre 50 yılda 9500 nüsha satmış. Fureur et Mystère 35 yılda 17500 adet. İnanılası gelmiyor şimdi bakınca. 1978'de Gallimard'ın Cep-Şiir dizisine geçince yaygınlık gelmiş: 5 yıl içinde 76600 adet satılmış Commune Présence. 1983'te Pléiade'da yayımlanan Bütün Şiirleri birkaç ayda 12 bin alıcıya ulaşmış.

Char bile, hem de şairi taçlandırmakla övünen Fransa'da, bunca geç okura ulaşabildiyse, nerede, hangi şair, gerçek şair fazlasını bekleyebilir (di)?

Ne hayat ama! Dingin, uzak durmuş bir figür izlenimi bırakan adam hiddet, taşkınlık, coşku doluymuş. Karmaşık aşklar, kopmalarla ilerleyen dostluklar, çevresinden eksik olmayan ateş böcekleri. L'Isle-sur-Sorgue'dan hızla geçmiştim; yarım gün vaktim vardı. Bir gün köpeği Tigron'u gömdüğü noktadan geçsin yolum isterim.

Üzerimde güçlü etki bırakan şairlerin başında geliyor Char. Kelimenin arkasına yürümeyi ondan, Rilke'den öğrendim. İyi okurun ışık dilini değiştiren bir yanı vardır. Gecenin içinden geçersiniz orada. Sesler size yumuşak darbelerle çarpar.

Kendi sözleriyle: "Çatıda bir kapı"dır.

*

"Şairin en önemli yanı bilge yanı değil hayvan yanıdır" cümlesi, İhsan Yılmaz'la yaptığım bir söyleşinin sonunda ağzımdan çıkmıştı: Gösteri dergisi, söyleşiyi yayımlarken (2000) onu hem başlığa, hem kapağa çektiydi.

Dağlarca'nın İçimdeki Şiir Hayvanı çıkınca pek bir gönendim. Başka Yollar'da, ona şöyle yaklaşmıştım: "Şiir bazı durumlarda hayvansa, o tanımlanması güç hayvanın Dağlarca'nın çekirdeğinde yaşadığını düşünüyorum".

Yıllar sonra, bu buluşma, bu çakışma ondandır içimde ürperme de yarattı. Dağlarca'nın şiir hayvanı yakıştırmasını benden çekip aldığını mı söylemeye çalışıyorum? Hayır: Dağlarca'nın yazdıklarımı okuduğunu sanmıyorum (ayrıca, kimseyi okuduğunu sanmıyorum), farklı kaynaklardan doğmuş olsa bile İmge, ikimize de sokulmuş; duygulanmamın nedeni bu.

Char okurken, bir kol daha çıktı önüme: Blanchot'nun olağanüstü metni Lascaux Hayvanı, onun "Adıkoyulamaz Hayvan"ı üzerinedir. (Özdemir İnce, "hayvan" yerine "canavar" demiş o şiiri çevirirken; nedenini anlayamadım: Lascaux mağarasındaki hayvan figürleri gündelik yaşamdan alınmıştır, "canavar" kategorisine hiçbiri sokulamaz.) Blanchot, Herakleitos üzerinden sokulur Char'ın şiirine; oraculum geleneğine gönderme yaparak, bir şey söylemeyen ama bir şeyi gösteren şiiri kadim zamanlardan da ötesine bağlar.

Lascaux'daki "adlandırılamaz hayvan"ı Char'ın şiirle, şiiriyle, Felsefe'nin içinden doğduğu Şiir'le özdeşleştirdiği söylenebilir mi?

"Ana" olduğuna, doğurmak üzere olduğuna da bakarak?

En iyisi, Dağlarca'yla Char'ı, bu iki şiir üzerinden iç içe okumak -

(Cumhuriyet kitap eki)

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...