Jump to content

Kısaparmak: Gerçek sanatçı güzeli arar


mavikiz

Recommended Posts

Televizyon sosyolojisi bakımından ilginç deneyler yaşıyoruz. Halkımız, denek olarak kullanılıyor. Ben bu sancılı ve ayıplı süreçte, en geniş ortak paydayı ve en düşük seviyeyi esas alarak özel hayat işportacılığı yapan ‘o medya’dan uzak duruyorum. Seçici olmayanın geçici olacağına inanıyorum. Kültürel saldırıların öncelikli hedefi, kendine yabancılaştırılmak ve köleleştirilmek istenen genç kuşaklardı. Eğitim düzenimiz bu nedenle kundaklandı. Ardından bir kısım medya teslim alındı. Dijital afyon haline getirilen bu medya, kitle imha silahına dönüştürüldü. Ulusötesi çetelerce, suç imparatorlukları kuruldu. Bu tekno-harami düzeninin yönetimi, misyoner ajanlara teslim edildi. Uluslararası sermayenin paylaşım kavgası, mafya/siyaset/medya şeytan üçgeninde tüm acımasızlığı ile sürüyor.

19496.jpg

Sanat, bir milletin can damarıdır. Sanatçılar ise, bu milletin önünde yürüyen insanlardır. Son dönemde, sanat ve sanatçılık kavramlarında ortaya çıkan deformasyonu neye bağlıyorsunuz?

Türkiye, topyekun bir cinnet sürecinde ne yazık ki. Toplumsal travma nedeniyle akıl tutulması ve hafıza kaybı yaşıyoruz. Etnik ve kültürel anlamdaki fay hatlarımız tetikleniyor. Toplumsal genlerimizle oynanıyor. Değerler sistemimizi bile serbest piyasanın belirlediği bir sosyal depremle sarsılıyoruz. Bu sürecin tanısı toplumsal histeri; sebebi ise kültür terörüdür. Oysa, gerçek sanat eseri ne eskidir, ne de yeni. Çünkü, hem eskidir, hem de yeni. O, her mevsimin çiçeğidir ve zamanüstüdür.

Gerçek sanatçı güzeli arar

Eski olsaydı ölmeye, yeni olsaydı eskimeye mahkum olurdu. Biz bu bağlamda, gençlere öğüt vermeye çalışmaktansa, iyi ve doğru örnek olabilmenin gerekliliğine inanıyoruz. Bize göre gerçek sanatçı, dünyayı bir okul bilen; yaşamın öğretisinden sürekli yararlanarak iyiye, güzele, doğruya, gerçeğe yönelen ve yöneltendir. Gerçek sanatçı, insanlığa ve evrendeki kardeşliğe hizmet edendir. Sanatçı, bu anlamda inatçı olmalıdır.

Toplumları geçmişlerinden ve değerlerinden koparmak için türlü oyunlar oynanıyor. Kültürel işgal bunlardan birisi. Kendi özdeğerlerimizi unuttuğumuz ve Batı’nın kültür emperyalizmine maruz kaldığımız bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya özel hayat işportacısı

Sizin de isabetle değindiğiniz gibi, yeni bir fetret devrinden geçiyoruz. Televizyon sosyolojisi bakımından ilginç deneyler yaşıyoruz. Halkımız, denek olarak kullanılıyor. Ben bu sancılı ve ayıplı süreçte, en geniş ortak paydayı ve en düşük seviyeyi esas alarak özel hayat işportacılığı yapan ‘o medya’dan uzak duruyorum. Seçici olmayanın geçici olacağına inanıyorum. Kültürel saldırıların öncelikli hedefi, kendine yabancılaştırılmak ve köleleştirilmek istenen genç kuşaklardı. Eğitim düzenimiz bu nedenle kundaklandı.

Ardından bir kısım medya teslim alındı. Dijital afyon haline getirilen bu medya, kitle imha silahına dönüştürüldü. Ulusötesi çetelerce, suç imparatorlukları kuruldu. Bu tekno-harami düzeninin yönetimi, misyoner ajanlara teslim edildi.

Uluslararası sermayenin paylaşım kavgası, mafya/siyaset/medya şeytan üçgeninde tüm acımasızlığı ile sürüyor. Sözde raiting ölçen şaibeli kutular ve deneklerle komplolar hazırlanıyor. Kültürel kanserleşme sürecinin metastasları, işte bu düzen aracılığı ile yaygınlaştırılıyor.

“Unkapanı Kurtkapanı oldu” sözü, sizin yıllar öncesinden hatırladığım bir yorumunuz. Bugün sanatçılar açısından çok daha ağır bir süreçten geçiyoruz. Korsanı, interneti ve bedavacı dinleyicilik sanatımızı nasıl etkiliyor?

Nedim Bey, tanıdığım birçok sanatçının, muhteşem repertuvarlar hazırlamış olmalarına rağmen, kayıt stüdyosuna girmediklerine ve yeni albümlerini halkımızla paylaşmak istemediklerine şahidim. Çünkü, hiçbir çaba harcamadan emek hırsızlığı yapanların kara paralarına servet katmak istemiyorlar.

Hukuk, teknolojik gelişme hızının çok gerisinde kaldı. Müzik piyasası, devletin aciz ve yasaların sadece raflarda kaldığı böyle bir dönemi hiç yaşamamıştı. Zaten yetersiz olan cezai ve yaptırımlar da uygulanamayınca, yeni üretimlerin yolu tamamen tıkandı.

“Türkü Baba” sizin lakabınız. Türkülerimiz Anadolu’muzun sesi, soluğu, nefesi. Gurbete gidenin, aşk ve sevda çekenin haykırışı. Aşıklık geleneğimizin geldiği noktaya nasıl bakıyorsunuz? Anadolu’da türkü yakılıyor mu artık?

Aşıklık geleneği kan kaybediyor. Nicelik ve nitelik bakımlarından can çekişiyor. Fakat, türkü formundaki kentli bestelerin yaygınlaşıyor olması, türkü repertuvarımızdaki kısırlaşma ve çölleşmeyi –bir nebzecik de olsa- dengeliyor.

Kültür terörü önlenmeli

Özel televizyonların hayatımıza girdiği günlerde, halk müziği üvey evlat muamelesi gördü. Zaman içinde ekranlarda halk müziği programı yapanlar oldu. Onlar da raiting için ucuz numaralara giriştiler. Halk Müziğimize sahip çıkmak ve halkımızla yeniden buluşturmak için daha neler yapılabilir?

Öncelikle, yeni ve yeli eserler üretilmeli. Halk müziği rüzgarı taşıyan bir çocuk müziği oluşturulmalı. İlk ve orta öğretim ders programlarına halk kültürü dersleri eklenmeli. Ve televizyon programları, örneğin Şebnem Kısaparmak’ın yakaladığı kaliteli başarı çizgisinde olmalı.

Adeta fotokopi cihazıyla üretilen ve ayaküstü tüketilen fast-food müziklerle kulak kirliliğine yol açılması engellenmeli. İstanbul dükalığının koloni medyasının, bazı video-klipleri ve albümleri, sürekli tekrar yöntemiyle milyonlarca insana ezberletmesi önlenmeli. Böylelikle, kültür terörü belasına bir son verilmeli.

Kilim dile gelirse

Şu ana kadar yüzlerce beste yaptınız. Sizde özel bir anısı olan bir bestenizin hikayesini bizimle paylaşır mısınız?

Bir gün bir Yörük beyi, çadırının önüne serilmiş bir kilimle karşılaşır. Adamlarına “Bunu kim dokumuşsa bulup getirin” diye emreder. Adamlar, araya sora bulup bir kızı getirirler. Bu, komşu obalardan birinde yaşayan bir kızcağızdır. Bey, kızın babasını da çağırtır. Adam getirilir getirilmez de “Sen, kızını istemediği birisi ile evlendirmek istiyormuşsun. Ama gönlü başkasında, öyle değil mi?” deyince kızın babası şaşırır, önce inkara yeltenirse de sonradan çözülür dili. “Doğrudur beyim” der, “Ben fakir bir adamım.

Kızımı, malı mülkü olan zengin biri ister. 0 ise, yoksul bir delikanlıya gönül vermiş. İyi ama bütün bunları siz nereden biliyorsunuz?” Bey, yerdeki kilimi gösterip “İşte bunun dilinden” diyerek ekler: “Sana at, toprak ve altın vereceğim.

Git, kızını o delikanlıyla evlendirip mutlu et. Haa, kızına söyle, kilimi iyi dokumuş dokumasına da, yeşili kırmızıya çok vurmasın bundan böyle. Az kalsın yanılacaktım...” İşte bu halk hikayesi, bizim ilk göz ağrısı sayılabilecek “Kilim” adlı türkü formundaki bestemize ilham kaynağı olmuştur.

Dün, bugün ve yarının anahtarıdır

İslam alemi için çok özel günlerden geçiyoruz. Kurban Bayramını idrak ediyoruz. Toplumun çimentosu olan bu günlerle insanımızın ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Gök”süz kalan, öksüz ve de köksüz kalır. Bizi biz yapan milli ve manevi varlıklarımız, asla çağdışı falan değil; tam tersine, günümüz Batı’sının aradığı ve ulaşmaya çalıştığı uygarlık değerleridir.

Kültür emperyalizminin kuşatması altındaki Türkiye ise, işte bu değerlerinden uzaklaştırıldığı içindir ki bugün, ciddi bir siyasal ve sosyal kırılmanın eşiğindedir.

Cehalet, şehvet ve şiddetin egemen kılındığı bir utanç düzeyine hızla indirilmektedir. Birbirini daha az seven, birbirine daha az güvenen ve daha az hoşgörü gösteren bir toplum olduğumuzu üzülerek tespit ediyorum. Toplumsal hayatımızda, egoizm ve materyalizm hüküm sürmektedir ne yazık ki. Fakat, umutsuzluk zayıflıktır.

Ve herşey, birgün mutlaka en iyi olabilmenin umudunu yeşertmektedir. Yarınlara inanın. Geleceği tarihten okuyun. Çünkü dün, bugünün ve yarının anahtarıdır. Ve çünkü, ortak paydalarımız, ortak faydalarımızdır.

Şu terimler sizin için ne ifade ediyor?

Türkü, Aşık, Sevda, Gurbet, Anadolu, Karacaoğlan, Aşık Veysel, Ozan, Aile

Türkü: Milletimin parmakizi…

Aşık: Aşka aşık olabilen kişi…

Sevda: Aşkın Dünya’sal provası…

Gurbet: Dünya’nın ta kendisi…

Anadolu: Ortak kimlik belgemiz…

Karacaoğlan: Halkımın ak yüreği…

Aşık Veysel: O’nun kadar görebilmeyi çok istediğim ozan…

Ozan: Kültür bayraklarımızın her biri…

Aile: Kalelerimiz…

Son sözünüz?

Sayın Odabaş, bizi halkımızın sevgisine layık gören Allah’a, her nefeste şükrediyorum. ‘Tamamen ben yaptım’ diyebileceğim hiçbir şey yok.

Yapıtlarımda neyi beğeniyorsanız, O’nun lütfuyladır ve Anadolu’muza aittir. Beğenmediğiniz ne varsa, benimdir...

Milli Gazete-Nedim Odabaş

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...