Jump to content

Takva


mavikiz

Recommended Posts

254166.jpg

Takva

Koyu dindar bir Müslüman adamın inançları, tahrikler ve modern dünyanın getirdikleriyle altüst olur ve bu, ondaki Allah korkusunun, kısa zamanda akli dengesini zedelemesine yol açar.

253913.jpg

ÖMRÜNÜ GÜNAHTAN SAKINARAK YAŞAYAN YALNIZ BİR ADAMIN HİKAYESİ...

Geleneksel bir İstanbul mahallesinde doğmuş olan Muharrem 30 yılı aşkın bir süredir aynı mahallede yaşamaktadır. Sâde bir işi vardır. Mütevazı ve içe dönük bir kişi olan Muharrem gece gündüz ibadet ederek, cinsellikten uzak, en sert İslami akidelere sıkı sıkıya bağlı bir yaşam sürdürmektedir.

Muharrem’in koyu dindarlığı, varlıklı ve güçlü bir tarikat şeyhinin dikkatini çeker. Onun alkışlanası güvenilirliği ve vicdani zenginliği, bu şeyhin kendisine tarikatın sahip olduğu sayısız mülkün kira toplayıcısı olarak çalışacağı idari bir görev teklif etmesine yol açar.

Yeni giysiler, cep telefonu ve bilgisayarla donatılmış Muharrem, şimdi uzun zamandır uzağında kalmayı başardığı modern dış dünyanın içindedir. Saf bakışları kısa zamanda içki tüketimi ve hayır konularına karşı gösterilen çelişkili davranışlara şahit olur.

Muharrem, artık tahakküm eden ve mağrur bir kişi olmuştur. Çalıştığı yerde elinde olmadan bir yolsuzluk yapar. Daha da kötüsü, Muharrem’in iç huzuru gitgide bir işkence haline gelen, gece gündüz kendisini rüyalarında cezbeden baştan çıkarıcı bir kadının görüntüsü ile allak bullak olur.

Muharrem yaşamını dünyevi ve manevi değerleri birbirlerinden ayırabilme üzerine kurmuştur. Ama kendini adadığı değerler bir bir yıkılmaktadır. Allah korkusu akli dengesini zedelemeye başlamıştır.

FİLMİN KÜNYESİ

Yapım: Yeni Sinemacılık - Corazon International

Yönetmen: Özer Kızıltan

Yapımcı: Sevil Demirci- Önder Çakar- Andreas Thiel

Senaryo: Önder Çakar

Müzik: Gökçe Akçelik

Kurgu: Andrew Bird / Niko

Görüntü Yönetmeni: Soykut Turan

Yürütücü Yapımcı: Falk Nagel- Feridun Koç

Sanat Yönetmeni: Erol Taştan

Kostüm: Ayten Şentürk

Ses: Onur Yavuz

Oyuncular:

Erkan Can (Muharrem)

Güven Kıraç (Rauf)

Meray Ülgen (Şeyh)

Erman Saban (Muhittin)

Öznur Kula (Hacer)

Settar Tanrıöğen (Ali Bey)

Murat Cemcir (Mahmut)

Engin Günaydın (Erol)

Hakan Gürsoytrak (Devran)

Müfit Aytekin (Ünal)

Link to comment
Share on other sites

Kimin içinden mal tutkusu, iktidar tutkusu, cinsî yönelişler tamamen çıkar ki? Aslında şeyh olmak da kolay değildir, mürid olmak da. Aslında insan olmak kolay değildir. İnsan olmak bir sınavdır. Ve insan olmak, sadece şeyhlerin ve müridlerin işi de değildir. Herkes insanlık sınavındadır. Ve herkesin insanlık sınavında, Yaratıcı ile kalbî bağlılık, son derece belirleyici bir hadisedir. Yaratıcı ile ilişkide profesyonellik makamı diye bir şey yoktur.

Takva filmini izledim. Onunla ilgili yazmam gereken şeyler bulunduğunu düşünüyorum.

20 yıldır İslami- tasavvufi bir derginin (Altınoluk) editörlüğünü yapıyorum. Bu dergide, İslam - insan, İslam - toplum ilişkilerinin tahlilini yapmaya, ortaya çıkan açı farklarını görmeye, göstermeye ve kendimiz dahil ulaştığımız insanlarda İslam’la ahenkli bir kişilik tutarlılığı sağlamaya çalışıyoruz.

Takva, tam da bu alana eleştirel bir bakış niteliği taşıyor.

Takva’ya bir film eleştirisi mahiyetinde baktığımızda tabii ki söylenecek şey var. En başta film hikayesinin tutarlılığı sorgulanabilir, sonra kişiliklerin tutarlılığı sorgulanabilir, sonra filmin, bütün farklılık iddiasına rağmen, gidip, tarikat - tasavvuf - dindarlık değerlendirmelerinde negatif çizgiye monte olduğuna, bu yönüyle gene bir “dışardan bakış” soğukluğu taşıdığına işaret edilebilir... Nitekim, filmi izleyenlerin sonuçta salondan tarikatlarla ilgili medyada yer aldığı biçimde genellemeci ve olumsuz bir yargı ile çıkabileceğini dikkate alırsak, filme derinlik kazandıracağı düşünülen “insani zaaf” boyutunun kolaylıkla gözardı edilme riski bulunduğu açıktır.

Ama filme başka yönden de bakılabilir.

Ve ben, o bakışla, bir ölçüde filmin farklı nitelik taşıdığından bahsedilebilir diye düşünüyorum.

Film neyi işliyor?

Bir tarikat var. Şeyh var. Şeyhin en yakınında bulunan bir sima var. Ve bir gün tarikatın mali işlerini (kira toplamak vs gibi) yürütmek üzere görevlendirilen, aslında gariban bir hayat yaşayan kişi var. Diğer her şey, bu ana çerçevenin fonu durumunda.

Filmde, aslında tarikatla alakası ‘takva’lı bir hayat arayışı olan bu gariban kişinin para ile buluştuğunda yaşadığı kişilik sancısı dile getiriliyor. Para ile ilişkinin hemen yanına da cinselliğin baskısı ekleniyor. Yani “Para ilişkisi insanı bozar, dirençlerini kırar, ve insan cinselliğin baskısından da kurtulamaz” tema’sı. Bir de şu: Parayı tasarruf edenin iktidarı, saygınlığı tasavvuf dünyasında bile artar.

Film, garibanın kişiliğinde “Takva” sancısını verirken, Şeyh’te, görünüşteki takvanın mali meseleler söz konusu olduğunda kolaylıkla ıskalanabileceğini, en yakınındaki insanın ise tutarlılık kaygısından uzak, Şeyh’in tavrına göre hareket eden oportünist bir sima haline gelebileceğini işliyor.

Filmde eleştiri okları Şeyh’e ve yakınına yöneltiliyor.

Mürid ise takva sancısının yaşandığı tip olarak sergileniyor.

İşte burası...

Benim biraz yakından bakmak istediğim yer burası.

Başta da ifade ettiğim gibi buradan genellemeci negatif bir algılama çıkabilir. “Bütün şeyhler, bütün tarikat sistemi, bütün ....” diye başlayan böyle negatif bir yargı da hiç şüphesiz bu alana ilişkin doğru bir yaklaşım olamaz. Ben ilke olarak mürşid - mürid ilişkisinin insanın kalbî eğitimi açısından temiz bir ilişki olduğuna inanırım. Mürşid de Allah Teala ile ilişkisini doğru, sağlıklı, sonuçta O’nu “razı” edecek bir çerçevede geliştirmek, üzerinde bir önderlik varsa, onu da aynı “Rıza” arayışı içinde, ebedi hayatta hesap verilebilirlik kaygısı içinde gerçekleştirmek zorundadır. Değilse, şeyhin Allah’la ilişkiyi hiç hesaba katmadığı, bir ebedi hesap dünyasını dikkate almadığı, dünyevi çıkarı her şeyin önünde tuttuğu, başkasını aldatırken kendisini de aldattığının farkında olmadığı gibi bir izlenim ortaya çıkar ki, böyle bir genelleme insafsızlıktan öte bir şey olur. Böyle tipler olmaz demiyorum, deruni bir bağlılığın hâkim olduğu dünyada, istismarlar da tabii ki olabilir ve kötü örnekler bulunabilir. Ama ilke olarak doğrusu, kalbî eğitim yolunda temiz bir mürşid - mürid ilişkisidir.

Bununla birlikte, yola istismar için çıkanlardan ayrı olarak, insani zaaflar içinde birtakım yanlışlıklar söz konusu olamaz mı?

İnsanın para ile sınavı.

İnsanın cinsellikle sınavı yanlışlıklara yol açamaz mı?

Kur’an’da, Hazreti Yusuf kıssası anlatılırken, bu Peygamber’in “Ben nefsimi temize çıkaramam, insan nefsi - benliği kötüyü emreder, telkin eder” dediği nakledilir ve yanlışlıklardan korunmak için Hazreti Yusuf “Allah’a sığınır.” Bu kıssa ile Kur’an, insanın her durumda bir sınavla karşı karşıya kalabileceğini ve ‘insani zaaf’ın herkesi yoklayabileceğini belirtmiş olur.

Tasavvuf, insan kişiliğini inşa yolculuğudur. Bir tür kalbî terbiye okuludur. Tasavvuf potasında insan, bir önder rehberliğinde kendi kalbine emek verir, kalbini insanı aşağılara çektiği kabul edilen ve İmam Gazali’nin “mühlikat - insanı helake - yokoluşa sürükleyen şeyler” diye nitelediği bazı zaaflardan arındırır. Nefsin farklı kademeleri vardır. ‘Kötülüğü emreden nefis’ten, ‘iç huzura, doyuma, itmi’nana ulaşmış nefs’e, ‘Allah’tan gelen her şeye razı olan nefs’e, ‘Allah Teala ile her an birliktelik idrakine ulaşmış nefs’e uzanan bir salınım alanı...

Takva, İslam’ın en zirve kişilik kalitesidir. İnsan kendisine emek vere vere takva ile donanmış insan anlamına “müttekî” haline gelir.

Ama insanın sınavı burada da bitmez. İnsanın sınavı ‘son nefes’e kadar bitmez.

Hazreti Peygamber (s.a.) “Ey kalbleri evirip çeviren rabbim, benim kalbimi senin dinin üzerinde sabit kıl” diye dua etmiştir.

Aslında tasavvuf kültürüne aşina insanlar, çok tanınmış ve insanlar tarafından “Allah dostu” diye bilinen simalar, Allah’a karşı sorumluluk duygusunda en duyarlı insanlar olmuştur. Bu yüzden de son derece titiz bir hayat yaşamışlardır.

Soru şu:

İnsan tasavvuf içinde her türlü yanlıştan korunmuş mudur?

Bunun açık cevabı da şudur:

Peygamber dışında hiçbir insan korunmuş değildir.

Hatta şu söylenir:

İnsan kendi kişiliğini inşa yolunda bir çaba içine girerse, sanki onu yoldan çıkarıcı güçlerin çabası daha da artar.

Kur’an, ‘Şeytan’ın misyonunu vurgular ısrarla. Şeytan adeta organize bir güçtür. İnsan ve cinleri kapsayan türlerinden söz edilir Kur’an’da. Ordusundan, partisinden, medyasından, yaygarasından söz edilir. Bir biçimde aklı çelinir insanın, duyguları çelinir ve temel insani kıstasları - ki İslam bunlara da fıtri kanunlar ya da Allah’ın çizdiği sınırlar der- ihlal eder hale gelir. Şöyle bir soru vardır:

Tasavvufi yolculukta kıdem, aynı zamanda ahlaki açıdan da eş zamanlı bir yüceliş demek midir?

Cevaben denir ki:

Aslolan bu paralel ilerleyişin sağlanmasıdır ama, bu her zaman olmayabilir. İnsanın her zaman ayağı sürçebilir, insan yere kapaklanabilir. Aslında tasavvufi terbiye ile, nefsî tuzaklara karşı direnç kazanılması amaçlanır ama, kalb de her an değişimlere açık bir kişilik merkezidir insanın.

Anlatılır:

İbrahim Edhem tacını tahtını bırakıp kalbî eğitime karar verir. Epey bir süre dergahta eğitim görür. Bir gün, “Artık oldum herhalde” diye izin istemeye gider mürşidine. Mürşidi “Biraz düşünelim” der. Ve dergah görevlilerine İbrahim Edhem’i bir şekilde sınamalarını söyler. Bir gün dergah görevlileri, İbrahim Edhem’in ayağını kapıya kıstırırlar. İbrahim Edhem acı duyar, bırakmalarını ister, ama bırakmazlar. Hatta daha da sıkıştırırlar. Canı yanan İbrahim Edhem isyan eder:

-Bizim memleketimizde olsaydınız size gösterirdim...

Evet, “iktidar tutkusu” İbrahim Edhem’in içinde hâlâ yatmakta ve ilk zorlamada ortaya çıkmaktadır. Öyleyse kalbî eğitime devam etmelidir.

Kimin içinden mal tutkusu, iktidar tutkusu, cinsî yönelişler tamamen çıkar ki?

Aslında şeyh olmak da kolay değildir, mürid olmak da.

Aslında insan olmak kolay değildir.

İnsan olmak bir sınavdır. Ve insan olmak, sadece şeyhlerin ve müridlerin işi de değildir. Herkes insanlık sınavındadır. Ve herkesin insanlık sınavında, Yaratıcı ile kalbî bağlılık, son derece belirleyici bir hadisedir. Yaratıcı ile ilişkide profesyonellik makamı diye bir şey yoktur.

Takva filmi, aslında her an kendi kalbine bakması öğütlenen tasavvuf ehline, bir kere daha “Kalbine bak” demektedir. Bu yönüyle ondan istifade edilecektir. Ama belki burada, filmi yapanlara da “Kalbine bak” çağrısı yöneltilebilir. Niyetlerin arındırılması için..

Aksiyon / Ahmet Taşgetiren - Sayı: 628 - 18.12.2006

Link to comment
Share on other sites

  • 5 ay sonra...

Takva İspanya'da ödül arıyor

İspanya'nın güneyindeki Granada kentinde bu yıl ilki düzenlenen festivalde Kızıltan'ın Takva'sı da ödül arıyor

İspanya'nın güneyindeki Granada kentinde bu yıl ilki düzenlenen ''Güneyin Filmleri Festivali''nin resmi yarışma bölümünde, yönetmen Özer Kızıltan'ın ''Takva'' adlı filmi de yarışıyor.

10 gün sürecek festivalin resmi bölümünde Türkiye, Hindistan, Paraguay, Çin, Tunus, Senegal, Edonezya'nın da aralarında bulunduğu 16 ülkeden 15 film yarışırken, birinciye ''Altın Elhambra'' ödülü verilecek.

Yarışmada Türkiye'yi temsil eden tek film olan ''Takva'', yarın gösterilecek. Festivalde ayrıca Türk yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ın bir fotoğraf sergisi de açık tutulacak. Festivalde, 60'a yakın sanatseverlere sunulacak.

internethaber

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...