Jump to content

Kar Altında Memed'im Yatar


tarihogretmeni

Recommended Posts

sarikamisox9.jpg

On binlerce Mehmetçiğin drama dönüşen akıl almaz mücadelesi 92 yıl önce bugün Sarıkamış’ta başlamıştı. 132 doktor, 25 eczacı, 1 diş hekimi, 7 tıp öğrencisi olmak üzere toplam 165 sağlık personelinin öldüğü Sarıkamış Harekatı’ndaki ihmalkarlıklar tıp açısından da akıllara durgunluk veriyor.

Bugün, 92 yıl önce başlayan Sarıkamış Harekâtı’nın yıldönümü... Tarihe 93 Harbi olarak geçen 1878 Osmanlı-Rus savaşının rövanşını almak isterken on binlerce Mehmetçiğin drama dönüşen akıl almaz mücadelesinin ikinci günü...

Memorial Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahisi Bölüm Başkanı Bingür Sönmez Hoca, güzel bir vefa örneği göstererek, tarihin en trajik sahnelerinden biri olan Sarıkamış Harekâtı’nın üzerindeki buzlaşmış “ihmal tabakası”nı kırmayı başardı. Kendisinden öğrendiğime göre bu savaş sırasında, kurşun ve kar arasına sıkışıp kalan ve tifüs ateşiyle yanan askerlere sağlık hizmeti vermeye çalışılırken yaşananları bilmenin gerekli olduğuna inanıyorum.

“Kafkas Cephesi Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın savaş için uygun mevsim olmadığını, askerî koşulların yetersiz olduğunu belirtmesine rağmen Enver Paşa, Ruslara karşı bir harekatın düzenlenmesi konusunda kararlıydı. Ama Erzurum valisi ile birlikte hastaneleri gezerken gördükleri karşısında suratı asıldı. Her yer pislik, düzensizlik ve yokluk içindeydi. Enver Paşa, hastane sorumlusu olan doktor yarbayı hastalara iyi bakılmadığından azarlamıştı. Hâlbuki sağlık malzemesi az, ilaçlar yetersizdi. Doktor, eğer yetecek miktarda ilaç ve sağlık malzemesi verilirse hastaneyi kısa zamanda düzene kavuşturabileceğini söyledi. Herkes Enver Paşa’nın yokluktan yakınan bu doktorun gönlünü almasını, ilaç ve malzeme konusunda ona umut vermesini beklerken o Hasan İzzet Paşa’ya dönerek, “Bunu er olarak cepheye gönderin.” demişti.

sarikamis2cs5.jpg

Harekâtın başlangıcında tüm hazırlıklar ‘3 gün sonra Sarıkamış alınacak’ inancı ile yapıldığı için cephedeki tüm sağlık hizmetleri inanılmayacak kadar yetersiz idi. Yıllar sonra sağlık daire başkanı olan 91. Alay, 2. Tabur Tabibi Derviş Kuntman yayınlanan anılarında anlatıyor: “25 Aralık’ta (1914) Pertek sırtlarına tırmanıyoruz. Sıhhiyecilerle beraber ben de taburu takip ediyorum. Birkaç neferin yaralanmış olduğunu gördüm. Hepsini sardım ve boyunlarına işaret takarak aşağı inip şoseyi takiben Oltu’ya gitmelerini tembih ettim. Bunlardan birisi çok iyi tanıdığım bir onbaşı idi. Kurşun tam göğsünden girmiş, arkasından çıkmıştı. Kurtulacağından emin değildim. Boynuna ağır yaralı etiketi takarak geriden bizi takip etmesi icap eden sıhhiye bölüğüne emanet ettim. Yanından ayrılırken onbaşı: ‘Aman doktor beni bu dağ başında bırakma, şoseye indir.’ diye yalvardı. Ben de bu kahramanın son arzusunu yerine getirmek için 4 neferle sedye içinde şoseye indirdim.”

Aralık ayının son günlerinde ortaya çıkan tablodan panik içinde olan Enver Paşa da artık muhakeme hataları yapıyordu. “Kızılkilise ve Bardız’da ağır yaralılar için hastaneler açılacak, hafif yaralılar İd ve Erzurum’a gönderilecek.” derken sağlam insanların yollarda donarak can verdikleri bu ortamda ağır yaralıların Kızılkilise ve Bardız’a nasıl gönderileceğini, at arabalarıyla bile yola çıkanların kaçta kaçının oralara varabileceğini hesaplayamıyordu. İhtiyat Süvari Tümen Komutanı Albay Aziz Samih İlter, hatıralarında şunları anlatıyor: “Köprüköy’den Hasankale’ye geliyordum. Yolun hali tarife değer; kar yağmaya başlamıştı, her taraf donmuş, yolun üstü arabalar, hastalar, deve ve mekkârelerle yolun iki tarafı da bunların ölüleri ile doluydu. Hasankale’de bulunan 4 bin adet hastaya bakacak sadece bir doktor mevcuttur: Dr. Rıfkı Ali Bey. Hastaneler kafi değil, açıkta kalanlar bile vardır. Hastanenin önünde sedye içinde ölmüş bir jandarma neferi duruyordu. Doktor diyor ki: “Bütün bu hastalara bakıp teşhis ve tedavi değil, hepsine bir bardak su vermeye bile yetişilemiyor.”

Harekatın sonlarına doğru aniden birçok nefer ölür. Çünkü 3 hafta boyunca hiç dinlenmeden yürüme, uykusuzluk ve açlık ve ölüm korkusunun getirdiği yıpranma sonucunda ortaya çıkan hızlı yaşlanma denilen bir tıp olayı sonucunda ölmüşlerdi. II. Dünya Savaşı’nda Alman askerlerinde saptanan bu durum, yapılan otopsilerde: Tüm iç organların renklerinin soluk olduğu, çevre yağ dokusunun inceldiği, karaciğerde kanamalar olduğu ve kemik iliğinin pelte haline geldiği tespit edilmiştir. Bu genç insanlarda en büyük değişiklik kalplerinde saptanmıştır. Kahverengine dönen kalbin büzüşerek küçüldüğü; fakat kulakçıklarının anormal bir şekilde büyüdüğü anlaşılmıştır. Dr. Derviş Kuntman, hatıralarında şunları not etmiştir: “17 Şubat 1915, İd kasabasında hastane açıldığını duydum ve yakın olduğu için gidip görmek ve arkadaşlarımla görüşmek istedim. Havanın soğuk ve her tarafın don olduğu bir günde hastanenin kapısı önünde büyük bir furgun arabası içinde birbiri üstüne yığılmış bir sürü cenaze gördüm ve şaşırdım kaldım. Hastanedeki doktorlar çaresizlik içindeydiler, her taraf buzdan taş kesildiğinden, mezar kazdırıp şehitleri defnetmek mümkün olmamıştı. Bu feci vaziyet karşısında içeriye giremedim ve ayakta arkadaşlarımdan telefatın pek çok olduğunu, Erzurum’da yüz kadar doktor öldüğünü, hatta Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa’nın da tifüsten vefat ettiğini teessürle öğrendim.” Dr. Kuntman, hatıralarında, kendisinin ayakta kalabilmesini de Balkan Harbi’nde tifüse yakalanıp bağışıklık kazanmasına bağlıyor. Bu dram esnasında yaşamını kaybeden sağlık personelinin isim listesi halen Erzurum Çakmak Hastanesi üzerindeki mermer plaketlerde tarih sayfaları arasında yaşamaktadır. Ortaya çıkan sonuç şöyledir: 132 doktor, 25 eczacı, 1 dişhekimi, 7 tabip muavini (tıp öğrencisi) olmak üzere toplam 165 sağlık personeli yaşamını kaybetmiştir.

Dramın boyutlarını belirleyen, ilk ve tek rapor Genelkurmay Başkanlığı 1933 yılında verildi: “150.000 mevcutlu 3. Ordu’dan sadece 12.000 kişi geri dönmüştür.” Geri dönen 12.000 kişinin de büyük bir bölümü yörelerine tifüs taşıyarak katliamın boyutlarını genişletmişlerdir. Artık maniler ağıta dönüşmüştür:

Sarıkamış üstünde kar

Kar altında Memed’im yatar

Gülüm donmuş kara dönmüş

Gören sanmış yârini sarar.

Rusların Kars Valisi Ziboviç, karlar erimeye başladığında Sarıkamış kaymakamına emir veriyor: Selim nahiyesindeki Türklerden 300 kişi amele çıkarınız ve her 100 kişinin başında bir hoca bulunsun, Sarıkamış ormanlarındaki Türk askerlerinin cesetlerini toplayarak defnetsin. Bozat köyü imamı Molla Mustafa, yazdığı bir mektupta büyük hendekler kazılarak, bazısına 800, bazısına 500, bazısına 1.000 tane Türk şehidi gömdüklerini, her hendeğin başına sadece kaç şehidin defnolunduğunu yazabildiklerini, bu cenaze toplama işinin bir hafta sürdüğünü belirtmiştir.

Aziz şehitlerimiz önünde bir kez daha eğiliyorum.

Ruhları şad olsun...

DOÇ. DR. CUMHUR KILINÇ/Zaman

Link to comment
Share on other sites

Kafkas Cephesi’nin her yönden işlendiği, Sarıkamış Harekatı’nın perde arkasının anlatıldığı “Bir Hüznün Tarihi Sarıkamış” kitabı Yitik Hazine Yayınları tarafından piyasaya sunuldu.

Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez’in danışmanlığında hazırlanan kitapta Bingür Sönmez’in kendi arşivinde bulunan ve ülkemizde ilk defa yayınlanan fotoğraflar bulunuyor.

Eser Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı öncesindeki durumunu özetlenerek başlıyor, bu savaşa nasıl girildiği ve akabinde nelerin yaşandığı teferruatlı olarak ortaya konuyor. Kafkas Cephesi’nin her yönden incelendiği kısımlarda dramın çok farklı yönlerinden bir tablosu çıkartılıyor, çeşitli değerlendirmeler yapılıyor.

Kitabın yazarı Tarihçi Muzaffer TAŞYÜREK kitabın hikâyesini şöyle anlatıyor: “Allahuekber Dağı zirvesindeki şehitlik anıtında şöyle yazar: ‘Allahüekber Dağlarında; Birinci Dünya Harbi’nde, 1914 senesi aralık ayında yapılan meydan muharebesinde vatanları uğruna ölen aziz Türk şehitlerinin yüksek hatıraları için…’ bu ifade beni her vakit çok etkilemiştir. Türk gençliğinin bu acılardan ders alması gerektiğini düşünerek ve piyasada yeterli sayıda kitap olmadığı için bu kitabı kaleme almaya karar verdim. İstedim ki kefenleri kar kabirleri kar olan kahramanlar biraz daha tanınsın.”

302 sayfalık kitapta Sarıkamış Harekâtı’nın sadece askerî ve siyasi yönü üzerinde durulmayıp insani taraflarına da yer verilmiş. Harekâta bizzat katılan Osmanlı ve Rus subaylarının hatıralarından alıntılar yapılarak eser sıkıcı tarih kitaplarından sıyrılıp roman tadında bir araştırma kitabına dönüşmüş. Genelkurmay arşiv belgeleri taranarak cephe içinde yapılan yazışmalara ağırlık verilmiş. Bu yazışmalarda çaresizliği, her şeye rağmen yaşatılmaya çalışılan umudu, imkânsızlıklar içinde yapılan mücadeleleri görmek mümkün.

“Bir Hüznün Tarihi Sarıkamış” kitabının danışmanlığını Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı dünyaca ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ yapmış. SÖNMEZ kitap için “Bu kitap inanılmaz bir arşiv taraması yapılarak 1912 yılında Balkan Savaşı ile başlayan Osmanlı’nın çöküşünün ardından 1. Dünya Savaşı’na nasıl girdiğimizi ve bu çöküşün Sarıkamış’ta nasıl tamamlandığını ortaya koymaktadır. Sayın Taşyürek bu son Haçlı seferini bize gün gün izlettirmiştir.

9944-5993-0-1.jpg

Sarıkamış’ta harp tarihinde örneği görülmemiş bir emre itaat yaşanmıştır.” diyor.

Bingür SÖNMEZ kitabın başına yazdığı takdim yazısında Rusların savaştan sonra esir aldıkları 7.000 civarında Osmanlı esirinin sayısını yeterli bulmayarak yerli halktan ihtiyar, kadın ve çocukları da esir alarak Sibirya’ya sürgüne gönderdiklerini belirtiyor. Kendi aile büyüklerinden şehit olanların isimlerini veriyor ki bunlar içinde Sibirya’ya sürgüne gönderilen babasının babası olan Kara Hasan Dede de bulunuyor.

Sönmez “Sarıkamış ile ilgili faaliyetler düzenlemeye başladıktan sonra ‘Dr. Bingür’ün başka işi yok mu?’ diyenler oldu. Bir de verilen 90.000 şehit sayısının o kadar olmadığı söylediler. Kimileri 20.000 kimileri 68.000 gibi rakamlar verdiler. Ama halkımızın belleğinde yer edinen ağıtlarımızda; ‘kırılan 90.000’ fidandan bahsedildiğini hiç görmediler. Biz hiçbir zaman şehit sayısı üzerinde durmayacağız. 90.000 şehit Sarıkamış için artık bir sembol olmuştur. Ülke olarak değil 90.000, 9.000, 900, 90 hatta 9 şehidimize bile sahip çıkmak hepimizin borcudur.” diyor.

Sarıkamış Harekâtı’na dair çok sayıda fotoğrafın bulunduğu kitapta yer alan bazı fotoğraflar Bingür Sönmez tarafından Rus arşivleri taranarak bulunmuş. Pek çoğu ülkemizde ilk defa yayınlanan fotoğraflar bulunuyor. Eser bu yönüyle de Türkiye’de Kafkas Cephesi ile ilgili yazılan en kapsamlı kitap olmuş oluyor.

Tarihe sığmayan kahramanlarımızın ders kitaplarımızın bir paragrafına sığdığı düşünülecek olursa; - 25 derece soğuk, bir buçuk metre kar, olabildiğine engebeli bir arazide dağlara yazılan bu destanın bilinmesi için bu kitabın herkes tarafından okunmasında büyük fayda olacağı muhakkak.

Link to comment
Share on other sites

SARIKAMIS'I BILIR MISINIZ?

Tarihimiz ihtisamli zaferler kadar facialarla da dolu. Zaferlerimizle övündügümüz kadar, yasadigimiz hezimetlerden de dersler çikarmak zorundayiz. Bunu yapmadigimiz sürece tarih bizim için ne ölçüde anlamli olabilir?

Facialardan söz ederken, Sarikamis’i özellikle dikkate almamiz gerekir. Orada, hiç de uzak olmayan bir zamanda 100.000’e yakin yigidimizi karlara gömdük. Üstelik tek kursun atamadan... Üstelik sadece bir hayalperestin kisisel ihtirasi ugruna...

Ihtiras... Bu kavrami iyi düsünmeliyiz. Kimi kendi ebediyyetini bu atesle yakip kül ederken, kimileri de koca memleketi harabeye döndürebiliyor.

Almanlar, Türkiye’ye giden trenlerin üzerine “Enverland’a (Enver’in Ülkesi’ne) gider” yazmaktadirlar. Kibir ve ihtiras demistik ya! Pasa’nin su ifadelerine bakin: “Beni Napolyon’a benzetmislerdi. Kabul etmem. Çünkü ben ikinci adam olamam.”

Tarih, 16 Aralik 1914. Soguk bir kis günü. Talebesi ögretmenini azarlamaktadir: “Hatali davrandiniz! Basarili olamadiniz! Rus ordusu burada yok edilmeliydi. Simdi hemen harekete geçip, Rus ordusunu Sarikamis’ta yok edeceksiniz!”

Cephelerin ve harp okulunun emektar komutani Hasan Izzet Pasa, küstahlasan ögrencisine pervasizca cevap verir: “Olmaz! Havalari görüyorsunuz. Her yerde kar var. Karakis baslamistir. Bu sartlar altinda, bu mevsimde harekât bir faciaya dönüsebilir. Kis siddetini kaybetsin, yollar açilsin, düsmana haddini bildiririz.”

Her verdigi emrin hemen yerine getirilmesine aliskin padisah damadi ve ordularin baskomutan vekili 34 yasindaki Enver Pasa, asabileserek su tehdidi savurur: “Eger hocam olmasaydiniz, sizi idam ettirirdim!”

Bir facianin esiginde, Hasan Izzet Pasa istifa ederek ordudaki görevinden ayrilir.

Çöl atesinden Köprüköy ayazina

Çok geçmeden, tarihler 21 araligi gösterirken, tarihe “Sarikamis Faciasi” olarak geçen harekât baslatilir. 125 bine yakin iman abidesi insan, kis kiyamette paltosuz, postalsiz, gömlekle, çarikla cehennemî tipinin ortasina sürülürler. O günlere sahit olan bir askerin mektubu, facianin küçük bir boyutunu günümüze söyle tasir:

“Bu yaz, iki alayimizla Yemen’den buraya naklonulduk. Yola koyulmamizdan dört ay sonra buraya ulastik ki, Arabistan’in cehennemî sicagi Köprüköy’deki ayaz yaninda nimet-i ilâhi imis. Burada çadirin perdesi buza kesmis oglak kulagi gibi kirilmakta ve kopmakta. Bölük kumandanim, beni sihhiyeye nakletmis ise de, tabip ve ilaç yoklugundan çaresiz kalip tekraren takimima döndüm. Aksam yaklasinca Köprüköy’e civar daglardan tipi bosanir. Kumandanimiz, gelecek cuma Baskumandan Enver Pasa Hazretleri’nin teftis ve hücum için gelecegini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün içlik, çorap ve paltolarin verilecegini ve Yemen yazliklarini atacagimizi müjdeledi. Allah, devlete ve millete zeval vermesin. Baskumamandan Pasa Hazretleri’nin gelmesi ile, Moskof’un kahrolacagindan ve kâfirin, karsimizdaki tepelerde geceleri seyrettigimiz ocakli ve mutfakli karargâhlarini ele geçirecegimizden subaylarimiz çok emin. Safak söktügünde 2059 rakimli Kizkulagi Tepesi’nden Moskof obüs yagdirir ama sükrolsun, zafer bizim olacak. Gece bastirdiginda, tepelerdeki Moskof ocaklarinin atesi gözlerimizdeki ayazi tandir közüne tebdil eyler. Baskumandan Pasa Hazretleri acele gelse ki, atese kavussak...”

Igdirli Ali Çavus yazlik giysiler içerisinde titreye titreye bu mektubu yazip Istanbul’dan gelecek olan kislik giysileri beklerken, Karadeniz’de baska bir facia yasaniyordu. Ruslar Osmanli ordusuna erzak, mühimmat ve giyecek getirmekte olan gemileri sulara gömmüslerdi. Bu durumu askere bildirmeyen Enver Pasa, ihtiraslarina maglup olarak bütün birliklere su mesaji çeker:

“Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayaginizda çarik, sirtinizda paltonuz olmadigini gördüm. Lâkin karsinizdaki düsman sizden korkuyor. Yakin zamanda Kafkasya’ya girecegiz. Orada her türlü nimete kavusacaksiniz. Islâm Alemi’nin bütün ümidi sizsiniz.”

Böylece “Turan Fatihi”, “Sarikamis Fatihi” olma ugruna, binlerce insan dehsetli bir can pazarina sürülür.

‘Üç beyinsizin ugruna üç milyon halk’

Koca bir cihan devleti olan Osmanli, sahsi ihtiraslar ugruna böylesine yanlis kararlarla askeri harekâta girme asamasina nasil gelmisti?

Darbe ile iktidara gelmis, ayak oyunlariyla rütbe almis ittihatçi subaylar, milletin gelecegini, refahini, kalkinmasini degil, gazete sayfalarina kahraman olarak geçmeyi düsünüyorlardi. Hiç yoktan girilen Birinci Cihan Harbinde, 1 Kasim 1914’te Kafkas Cephesi açilir ve Ruslar Dogu Anadolu’ya girerler.

Ziya Gökalp’in “melekler bu milletin kurtulacagini ona fisildarlar” diye yücelttigi “hürriyet kahramani” Enver Pasa’nin halkin dini duygularini galeyana getiren beyannamesi ile Seyhülislam’in mukaddes cihad fetvasi yayinlanir. Ziya Gökalp’in “turancilik” fikriyle yazdigi siirler üniversite gençliginin slogani olmustur:

“Düsman ülkesi viran olacak Türkiye büyüyüp Turan olacak!”

Ama Türkiye büyümek bir yana gün geçtikçe erimekte, küçülmekte ve parça parça koparilmaktadir.

Devlet-i Ebed Müddet’ten Enverland’a

“Turan Fatihi” olmanin hayallerini kuran Baskumandan vekili Enver Pasa (baskumandan pasidahtir), padisah damadi olarak birçok yetkiyi elinde tutmaktadir. Padisahin bir çok seyden haberi bile olmamaktadir. Enver Pasa, verdigi harekât emrinde hedef olarak Tahran ve Aksabat’i gösterir. Tahran harekat merkezine 1350 km. Askabat ise 2000 km. uzakliktadir.

Almanlar, Türkiye’ye giden trenlerin üzerine “Enverland’a (Enver’in Ülkesi’ne) gider” yazmaktadirlar. Kibir ve ihtiras demistik ya! Pasa’nin su ifadelerine bakin: “Beni Napolyon’a benzetmislerrdi. Kabul etmem. Çünkü ben ikinci adam olamam.”

Etrafinda bulunan subaylar da ihtiras ve hayalcilikte ondan geri kalmiyorlardi. Çetecilikleriyle meshur Dr. Bahaeddin Sakir ve arkadaslari Erzurum’a gelirlerken, yol kavsaklarina “Turan’a buradan gidilir!” diye isaret levhalari koyuyorlardi. Alman Von der Goltz Pasa bunlar için söyle demisti. “Kafkasya’da maalesef Napolyon Bonapart oldugunu iddia eden ve cahil yetisen birçok adam vardir. Bunlar, ordularina güçleriyle bagdasmayan görevler vermislerdir ve bu yüzden ordularini büyük zarara ugratmislardir.”

Zararin asil sorumlularindan biri, ihtirasta Enver’den geri kalmayan Hafiz Hakki’ydi. Bu adam hiçbir arazi arastirmasi yapmadan Enver Pasa’nin ihtiraslarini kamçilayacak su telgrafi çekmisti: “Daglar üzerindeki yollari kesfettim. Bu mevsimde bu yollardan hareketin mümkün olduguna inandim. Buradaki kolordu ve ordu komutanlari yeterli ölçüde inançli ve kararli olmadiklarindan böyle bir saldiriya samimiyetle taraftar olmuyorlar. Bu saldiri vazifesi rütbem düzeltilerek bana verilirse ben bu isi yaparim.”

Enver Pasa, Hocasi Hasan Izzet Pasa’yi azlederek görevi sekiz gün önce yarbayliktan albayliga terfi eden Hafiz Hakki Pasa’ya verdi. Hafiz Hakki Pasa artik tümen komutani olmustu ama gözü ordu komutanligindaydi.

Niçin olmasindi? Orduyu politikalarina alet eden bu darbecilerin basi Enver, 18 gün içinde yarbayliktan pasaliga yükselmemis miydi? Bunun yani sira harbiye naziri (savunma bakani) olmamis miydi? Ondan neyi eksikti?

Politika ile rütbe alan bu komutanlar arazi ve yol incelemesini yanlis yapmis ve sonuçta “tekerlekli araçlarin geçmesine uygundur” raporu verilen yollardan askerler yaya zor geçmislerdi. Tekerlekli araçlar ve kisitli mühimmat karlara saplanip kalmis, tek tek birerli siralarla yürüyen askerler, güçleri tükenmis, hasta ve mecalsiz olarak Ruslarin karsisina dikilmisler çogu kursun bile atamadan donarak ölüp gitmislerdi.

Kardan heykeller

22 aralikta Enver Pasa’nin emriyle 120-125 bin civarinda Osmanli askeri dondurucu soguga ragmen yollara sürülmüstü. Bölge çogu senenin dört ayi boyunca karlarla örtülüydü. Kar yükseklikleri kimi yerlerde bir metreyi geçiyordu. Zemheriler diye bilinen en soguk günlerdi. Sifirin altinda kirk dereceye düsen soguk, düsmandan daha düsmandir. Yapilan harekât plânina göre 9. Kolordu Sarikamis Daglari’ni, 10. Kolordu ise Allahuekber Daglari’ni asarak Ruslari Sarikamis’ta kusatip imha edecekti.

Gündüz baslayan yürüyüste çariklari yumusayan askerlerin çariklari gece donmaya, bir mengene gibi ayaklarini sikmaya baslar. Adim atmak neredeyse imkansizdir. Askerler oldugu yerde ziplar, atlar, kendini karlarin içine vurur ve ayaktan baslayan donma yavas yavas tüm vücuda yayilir. Düseni kaldirmamak için emir vardir. Zaten kimsede de kimseyi kaldiracak güç kalmamistir. Neferler ordunun isaret taslari gibi yollara dizilirler. Kimi çömelmis, kimi oturmus, kimi yuvarlanmis, kimi bir agacin gövdesine dayanmis kardan heykellere dönüsürler.

90.000 sehit. Tek kursun atmadan...

O yil kurtlar insan etine doyar. Birçok cesedin gözlerini kuslar oymustur. Arkadan gelenler, gördükleri korkunç manzara karsisinda moralmen yikilmaktadir. Ayrica açlik da son haddine ulasmistir.

Onbes saatlik yürüyüsün sonunda, 16.300 kisilik 30. tümenden geriye 1.400 asker kalir. Ölenler, düsmana karsi tek bir mermi atamamislardir. Diger birliklerin de bunlardan farki yoktur. Kayiplarin sayisi, en iyimser rakamla 70 bin kisidir. Bazi kaynaklarda bu sayi 90 bin kisiye kadar ulasir. Sonuçta, sadece bir gecede binlerce asker beyaz karlarin üzerine cansiz serpilmisti. Kalanlar ise açlikla, bitlerle, tifüsle, sogukalginligi ve kangrenle ugrasiyorlardi.

Tarih ne böyle bir faciayi yazmis, ne de görmüstü. Oysa Istanbul’a çekilen telgraflarda inanilmaz ifadeler vardir: “Kafkasya daglari ve tepeleri beyaz bir örtüyle örtülüdür. Kar hemen hemen bir metreyi geçmistir. Harekâttaki sessizlik bundandir. Kahraman askerlerimizde ilerleme istegi o kadar çoktur ki, ellerinden gelse soluklariyla karlari eritip yol açacaklardir. Kari daha az olan kesimlerde kahramanlarimiz basarilar elde ediyorlar. Dün süngü saldirisiyla düsmandan iki mevzi ele geçirilmistir.”

Enver Pasa inadindan dönmedi. Son bir gayretle Sarikamis’a yüklenmek istiyordu. Acimasiz emrini verdi: “Saldiri sirasinda her üst, bir adim geri atani derhal tabancasi ile öldürecektir.” Askerler, bu durum karsisinda dillerinde kelime-i sehadet ile bir kere daha bile bile ölüme yürümeye basladi. Sonuçta Sarikamis’a ancak bir avuç kahraman ulasabildi. O da geçici bir süre için.

‘Onlari teslim alamadim. Çünkü...’

Rus Kurmay Baskani Pietroroviç, anilarinda Sarikamis’a kavusan o bir avuç kahramani söyle anlatacaktir:

“Ilk sirada diz çökmüs bes kahraman. Omuz çukurlarina yasladiklari mavzerleri ile nisan almislar. Tetige asilmak üzereler. Ama asilamamislar. Kaput yakalari, Allah’in rahmetini o civan delikanlilarin yüreklerine akitabilmek istercesine semaya dikilmis, kaskati... Hele biyiklari, hele hele biyiklari ve sakallari! Her biri birer fütuhat oku gibi çelik misal. Ya gözler?.. Dinmis olmasina ragmen su kahredici tipinin bile örtüp kapatamadigi gözleri!.. Apaçik!.. Tabiata da, baskumandana da, karsisindaki düsmana da isyan eden ama Allah’ina teslimiyetle bakan gözler... Açik, vallahi apaçik!..

Ikinci sirada öyle bir manzara ki, hiçbir heykeltras benzerini yapmayi basaramamistir. O ürkütücü ayaza ragmen, saglarinda fisekleri debelenerek üzerlerinden atmaya tenezzül etmemis iki katirin yaninda baslari semaya dönük, alti masal güzeli Mehmed... Sandiklari bir avuçlamislar ki, hayati biz ancak böyle bir hirsla avuçlayivermisizdir. Öylesine kaskati kesilmisler.

Ve sag basta binbasi Mustafa Nihat. Ayakta... Yarabbi, bu bir ayakta durustur ki, karsisinda düsmani da, kâfiri de, lanetlisi de Allah’in huzurunda diz çöküs halinde gibi. Endami, düsmani dize getiren bir tekbir velvelesi gibi. Belinde, fiseklerinin yuvalarini tipi ile kapatmaya bütün gece düsen kar bile razi olmamis. Sol eli boynundaki dürbünü kavramis. Havada donmus, Kale sancagi gibi... Diger eli belli ki, semaya uzanip rahmet dilerken öylesine taslasmis. Hayrettir, basi açik. Gür erkek kömür karasi saçlari beyaza bulanmis...”

Ve Moskova’daki askeri müzede sergilenen bu satirlarin sonu söyle biter: “Allahuekber Daglari’ndaki Türk müfrezesini esir alamadim. Bizden çok evvel Allah’larina teslim olmuslardi. 24.12.1914 Persembe.”

Ve bitisimizin itirafini olayin bas sorumlularindan Hafiz Hakki Pasa, baskumandan vekiline su sözlerle özetler: “Bitti pasam, ordumuzun kism-i küllisi mahvoldu.”

Enver Pasa hiçbir sey olmamis gibi Istanbul’a döner. Arkasinda binlerce kefensiz kar çiçegi birakarak... Basini ele geçirmis bu darbeci güruh siki bir sansür uygulayarak halkin Sarikamis cephesinde olup biteni ögrenmesine engel olurlar. Faciayla ilgili bilgiler Ruslar vasitasiyla Avrupa ve Dünya’ya yayilir ama hersey için artik çok geçtir. Bir sohbet sirasinda Harbiye Nezareti Ordu Daire Baskani Behiç Bey’e bu facia için Enver Pasa söyle der: “Bunlar nasil olsa birgün ölecek degiller miydi!”

Birinci Cihan Harbi’nin alevleri, Sarikamis’tan Çanakkale’ye, Galiçya’dan Trablusgarp’a kadar binlerce kilometre karede müslüman kaninin ihtiraslar ugruna akmasina sebep olur. Ve Akif gözyaslari içinde söyle inler:

“Gitme ey yolcu beraber oturup aglasalim,

Elemim bir yüregin payi degil, paylasalim.

Karsimda vatan namina bir kabristan yatiyor!”

Ihtiras demistik ya! Bazilarinin ihtirasi sadece kendilerini degil, milyonlarca vatan evladini ve tarihin gördügü en ihtisamli cihan devletlerinin birini yakabiliyor.

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...