Jump to content

Profesörü Cepten Çıkaran Boyacı…


tarihogretmeni

Recommended Posts

Profesörü cepten çıkaran boyacı…

Dün bir ara bilgisayar mühendisliğinde okuyan oğlum (yarın) bugün için ne yazmayı düşündüğümü sordu…

“İlköğretim okullarında karne, üniversitelerde final haftası. Kaç yıldır karne haftalarında bu konuyu yazmayı düşünüyorum ama ani değişen gündemler nedeniyle şimdiye kadar buna bir türlü fırsat bulamadım. Ama yarına bu konuyu inşallah yazmayı düşünüyorum” deyince, bir hocasının anlattığı bir olayı aktardı bana... Anlattığı örnek yazmayı düşündüğüm konuyla o kadar örtüşüyordu ki, burada ondan da bahsetmeden geçemeyeceğim.

Hocasının kendisi gibi eğitimci olan bir arkadaşı sınav kağıtlarını okurken, her nasılsa hazırladığı cevap anahtarı da sınav kağıtları arasına karışmış. Hoca bu isimsiz kağıdı da okumuş ve 70 puan vermiş. Onun kendisinin hazırladığı cevap anahtarı olduğunu ise notların tamamını fişe geçirdikten sonra geriye bir kağıt artması üzerine anlamış.

Bakın bu olay kimine kurgu gibi gelebilir, kimileri de benzer olayları biz de çok duyduk diyebilir. Ben burada kendi şahit olduğum onlarca olaydan sadece ikisini yazarak özellikle eğitimci arkadaşlara bir iki tavsiyede bulunmak istiyorum.

Ziyaretine gittiğim vakıf üniversitelerinden birinin mütevelli heyet başkanının yanından çıkmış, aşağıya inmek üzere asansöre binmiştim. Bir üst kattan gelen asansöre girdiğimde üzerinde iş kıyafeti olan üstü başı boyalı bir işçi vardı. Selam sabahtan sonra daha asansörle bir kat inmiştik ki, o kattan da ellili yaşlarda bir bayan bindi. Hoca olduğu her halinden belliydi. Elinde tuttuğu kağıtların en üstündeki not fişiydi.

Şöyle bir göz attığımda gözüme hiç 90, 100 puan ilişmedi. “Hocam durumlar nasıl 100 alan var mı? Şöyle bakıyorum da 100 alan öğrenci var gibi görünmüyor” deyince, “Ben prensip olarak hiçbir zaman 100 vermiyorum. En fazla 80” dedi. “Nasıl yani, öğrenci yüzlük kağıt verse de mi” deyince “evet” dedi. Sohbetin gerisini getirmeye kalmadan o bizden önce yine ara katlardan birinde indi. Boyacı gözümüm içine bakarak, “Hocam, bu nasıl adalettir? Öğrenci 100’lük kağıt verirse de mi yüz vermezsiniz diye soruyorsunuz, hayır diyor” dedi. Allah’tan ki tam o sıra ineceğimiz yere gelmiştik. Boyacıya ne cevap versem, kesin dedikodu yerine geçerdi. Ancak başımı sallayarak yanından uzaklaşabildim.

Bu notlar aslında hocaların notu…

Geçtiğimiz yıl üniversitelerimizden birinde ülkemizin tanınmış hukuk profesörlerinden birini ziyarete gitmiştim. Malum, özellikle vakıf üniversitelerinde sınav yönetmeliği ve puanlama sistemleri farklılık taşıyor.

Hocamızın yanına çıkarken koridorlardaki panolara asılmış notlar dikkatimi çekti. Baktım o sırada asılı duran bir not fişinde 40 puanın üzerinde hiç not yok. Hocamızla sohbet ederken konu bir ara denk geldiğinde, “Hocam, demek sizin üniversitenizde notlar 40’lı puan üzerinden değerlendiriliyor” deyince, “yo, 100 puan” dedi. “Aşağıda panoda dikkatimi çekti. 40’ın üzerinde hiç not görmeyince öyle sandım” dedim. Hiç üşenmeden yerinden kalktı ve bir alt kata kadar gelerek panoya baktı. Hocamız aynı zamanda fakültenin dekanıydı. Canı sıkılarak tekrar odasına döndü ve “kendisini çağırır konuşurum” dedi. Daha sonra öğrendim ki, hocanın sözleşmesini feshetmişler. Meğer talebeler de o hocadan illallah demişler.

O sırada hocamla paylaştığım bir tespiti sizlerle de paylaşmak istiyorum. Eğer bir eğitimci olarak sınav yaptığınızda sınıfın en iyi öğrencisi bile 100 puan alamamışsa bu şu anlama gelir. Sınavda en iyi öğrencinin bile cevaplandıramadığı bir soru, soruya esas teşkil eden konunun aslında sınıfta tam anlaşılamadığını ve bir şeylerin eksik kaldığını gösterir.

Burada yapılacak iş, öğrenciler hangi soruları cevaplandırmada yetersiz kalmışlarsa, daha sonraki derslerde o konuların üzerinde yeniden durmaktır. Sınavdan amaç ölçme değerlendirmedir. Burada ölçülen şey sadece talebelerin anlama yeterliliği değildir. Hocaların da anlatma yeterliliği bu sınavlar sayesinde bir bakıma test edilmiş olur.

Sınav kağıtları birer aynadır…

Yukarıdaki hoca örneğinde de olduğu gibi, eğer koca sınıfta hiçbir öğrenci 40’ın üzerinde not alamamışsa, insan o notları panoya asmaya utanır. O notlar, hocanın işini 100 puan üzerinden ancak 40 puanlık yaptığını, öğrencilerle iletişim kurmakta zorlandığını ve onların anlayabileceği bir lisan-ı münasiple dersleri anlatmada yetersiz kaldığını gösterir.

Hocalığının kalitesini, öğrencilerin yapmakta zorlanacağı ve apışıp kalacağı sorular sormakta gören zavallılar var. Mesele öğrencilerin cevaplandırmakta zorlanacağı sorular sormak değil, öğrencilerin konuları iyice kavradıklarından emin olduktan sonra, ne sorulursa sorulsun cevaplandırabilecekleri karşılıklı bir iletişim, etkileşim ve eğitim metodu geliştirebilmektir. Öğrencilerin soruları cevaplandıramamasından değil, cevaplandırabilmesinden keyif almaktır.

80 lira borcunuz olan bir insana 70 lira vermenizle, sınav kağıdı 80 puanlık olan bir öğrenciye 70 vermeniz arasında kul hakkı açısından fark yoktur. Şu kul hakkı denilen şeyin sadece para pul meselesiyle ilgili olmadığını, örneğin, sigaradan nefret eden insanların soluduğu havayı sigara dumanı ile kirletmenin de bir kul hakkına girdiğini, trafik kurallarını ihlalin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini, randevuya zamanında gitmemenin karşı tarafın zamanından çalmak olduğunu vb. konuları insanımıza ne zaman öğreteceğiz.

Yazımızı eğitimciler açısından güzel bir örnekle sonlandıralım…

Güzel hocalar derse ilgiyi artırıyor…

İtalya'da bir psiko-dinamik şirketi tarafından yapılan araştırmada, ilkokul öğrencilerinin bakımlı ve güzel olan öğretmenlerinin dersini daha iyi anladıkları ve derse daha fazla ilgi gösterdikleri tespit edilmiş.

Öğrencilerin yüzde 43'ü güzel, yüzde 27'si anlayışlı, yüzde 26'sı ise şakacı öğretmenleri tercih ettiklerini söylemişler. Araştırma, güzel öğretmenlerin sınıfında devamsızlık oranının da düşük olduğunu göstermiş. Erkek öğrencilerin yüzde 75'inin, öğretmenleri hoşsa, okula daha severek gittikleri anlaşılmış.

‘Sıfırcı Sabri, "Zalim Meliha" lakabına uygun eski moda öğretmenlerin sınıfında ise verimin yüzde 12'nin üstüne çıkmadığı görülmüş. Dil bilgisi ve kompozisyon derslerinde öğretmenin fiziğinin, öğrencilerin dersi öğrenmesinde % 66 oranında etkili olduğu tespit edilmiş. Öğrencilerinin % 26'sının da güzel bir öğretmen sayesinde çarpım cetvelini daha kolay öğrendikleri görülmüş.

Publius Syrus; “Güzel bir görünüş, sessiz bir tavsiye mektubudur” der. Öğretmenin bakımlı olması ve giyim kuş***** dikkat etmesinin öğrenciye kılık kıyafet konusunda örnek olmasının yanında, öğrencilerin öğrenme güdüsünü de artıran faktörlerden biri olduğu anlaşılmış. Araştırma sonuçlarını yorumlayan psikolog Maria Rita Parsi, ‘Sonuç normal. Çocukların reaktif bir estetik algılamaları var. Dış görünüşe çok dikkatli ve duyarlılar’ tespitinde bulunmuş.

Son olarak şunu söyleyelim; Ülkemizde yaygın olan hemen her alandaki adaletsizlikte, hocaların hiç etkisi yok mu dersiniz. Unutmayın, bu nesil muallimlerin eseri.. İyisiyle, kötüsüyle…

Osman Özsoy

Link to comment
Share on other sites

  • 5 ay sonra...

Gerçekten çok anlamlı bir yazı teşekkür ederim.Ülkemizdeki başlıca sorunlardan olup fazla gündem oluşturmayan ve keyfi hareket eden dediğiniz gibi kul hakkı yiyen bu tip hocalardan evlatlarımızı Rabbim korusun.

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...